Uluslararası sistemde devletlerin dış politikalarını belirleyen temel unsurlar; güvenlik, jeopolitik çıkarlar, ekonomik fırsatlar ve tarihsel bağlardır. Türkiye, İsrail ve Azerbaycan üçlüsü arasında son yıllarda artan diplomatik ve ekonomik etkileşim, bu dinamiklerin kesişiminde şekillenmektedir. Türkiye, bir yandan kardeş devlet olarak nitelendirdiği Azerbaycan ile stratejik düzeyde ilişkiler yürütürken; diğer yandan İsrail ile tarihsel olarak inişli çıkışlı ama önemli ticari ve diplomatik ilişkileri sürdürmekteydi. Bu üç devlet arasında kurulan temaslar, sadece ikili ilişkileri değil, aynı zamanda bölgesel denge politikalarını da doğrudan etkilemektedir.
Türkiye, Azerbaycan ve İsrail arasındaki diplomatik ilişkilerin tarihsel gelişimini inceleyerek, bu ilişkilerin uluslararası ilişkiler teorileri bağlamında nasıl anlamlandırılabileceğini tartışmak ve mevcut durumun diplomatik bir değerlendirmesini yapmaktır. Böylece, hem kamuoyunda sıkça tartışılan “çelişkili dış politika” eleştirilerine açıklık getirilmesi, hem de devletlerin dış ilişkilerinde izledikleri stratejilerin çok boyutluluğu ortaya konulacaktır.
- Tarihsel Arka Plan
1.1 Türkiye-İsrail İlişkileri
Türkiye, İsrail’i 28 Mart 1949 tarihinde tanıyan ilk Müslüman ülke olmuş ve bu adım iki ülke arasında resmi diplomatik ilişkilerin kurulmasını sağlamıştır. Soğuk Savaş dönemi boyunca ilişkiler genellikle sınırlı düzeyde seyretmiş olsa da, 1990’lı yıllarda özellikle güvenlik ve savunma alanındaki iş birlikleri ile ilişkiler stratejik bir düzeye ulaşmıştır. Bu dönemde imzalanan askeri eğitim, savunma sanayi iş birliği ve istihbarat paylaşımı anlaşmaları, Türkiye-İsrail ilişkilerinin altın çağı olarak değerlendirilmiştir (İnbar, 2001).Ancak 2000’li yılların başından itibaren, özellikle Filistin meselesine dair gelişmeler nedeniyle ilişkilerde gerilimler yaşanmıştır. 2008 Gazze Savaşı, 2009 Davos Krizi ve 2010 Mavi Marmara Olayı, diplomatik kopuşların yaşanmasına neden olmuştur. 2016’da ilişkiler normalleştirilmiş, ancak 2018’de yeniden büyükelçiler çekilmiştir. Son yıllarda ise İsrail-Filistin çatışmasından dolayı tekrardan İsrail Türkiye ilişkilerinde kopmalar olmuştur.
1.2 Azerbaycan-İsrail İlişkileri
Azerbaycan ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler, Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasının hemen ardından 1992 yılında kurulmuştur. İlişkiler başlangıçta düşük profilde seyrederken, zamanla özellikle enerji ve savunma alanlarında güçlü bir stratejik ortaklık gelişmiştir. İsrail, Azerbaycan’dan önemli miktarda petrol ithal ederken, Azerbaycan İsrail’den yüksek teknolojili savunma sistemleri ve insansız hava araçları gibi ekipmanlar temin etmektedir (Blank, 2013).Bu ilişkinin arka planında, Azerbaycan’ın Ermenistan ile yaşadığı Karabağ sorunu ve bölgesel güvenlik endişeleri etkili olmuştur. İsrail, Azerbaycan’ın savunma kapasitesini artıran ülkelerden biri olmuş, bu durum Bakü’nün Tahran’a karşı denge arayışlarında da bir rol oynamıştır.
1.3 Türkiye-Azerbaycan İlişkileri
Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler, “Bir millet, iki devlet” anlayışıyla şekillenmiş ve sadece diplomatik değil, aynı zamanda duygusal ve tarihsel boyutları da içermiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Türkiye, Azerbaycan’ı tanıyan ilk ülkelerden biri olmuş; siyasi, ekonomik ve kültürel alanlarda çok yönlü iş birlikleri gelişmiştir.1990’lı yıllarda Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı gibi projelerle ekonomik ortaklık pekişmiş; 2000’li yıllarda ise Türk Konseyi’nin (bugünkü Türk Devletleri Teşkilatı) kurulmasıyla siyasi birlikteliğe kurumsal zemin kazandırılmıştır. Özellikle 2020 Karabağ Savaşı sırasında Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği açık destek, bu ilişkilerin ne kadar stratejik ve güçlü olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur (Cornell, 2021).
- Kuramsal Perspektif: Türkiye, Azerbaycan ve İsrail İlişkilerine Teorik Yaklaşımlar
Uluslararası ilişkiler teorileri, devletlerin dış politikadaki tercihlerini anlamlandırmak için önemli birer çerçeve sunar. Türkiye, Azerbaycan ve İsrail arasında şekillenen diplomatik ilişkileri açıklamak için realizm, inşacılık ve liberal kuramın katkılarından yararlanmak mümkündür.
2.1 Realist Yaklaşım: Güç, Güvenlik ve Çıkarlar
Realizm, uluslararası sistemin anarşik doğası nedeniyle devletlerin öncelikli amacının güvenlik ve hayatta kalmak olduğunu savunur (Morgenthau, 1948). Türkiye, Azerbaycan ve İsrail arasındaki ilişkiler realist kuram çerçevesinde değerlendirildiğinde, öncelikli olarak jeopolitik çıkarlar, askeri iş birlikleri ve enerji güvenliği ön plana çıkmaktadır.
Azerbaycan’ın İsrail ile kurduğu güçlü savunma ilişkisi, Karabağ Savaşı’nda askeri üstünlük sağlaması açısından kritik olmuştur. İsrail’den alınan savunma teknolojileri, Azerbaycan’ın bölgesel güvenlik denkleminde elini güçlendirmiştir. Bu ilişki, aynı zamanda İran’a karşı da dolaylı bir dengeleme stratejisi içermektedir.
Türkiye’nin İsrail ile olan geçmişteki askeri iş birlikleri de realist anlayışın örneklerindendir. 1990’lı yıllarda iki ülke arasında imzalanan savunma anlaşmaları, bölgedeki ortak tehditlere (özellikle Suriye ve İran kaynaklı) karşı bir tür stratejik yakınlaşmanın göstergesi olmuştur. Aynı şekilde Türkiye’nin Azerbaycan ile yürüttüğü askeri tatbikatlar ve savunma sanayi iş birlikleri de realist çıkar temelli bir dış politika anlayışına işaret eder.
2.2 İnşacılık: Kimlik, Algılar ve Söylem
İnşacılık (constructivism), uluslararası ilişkileri sadece maddi güç unsurlarına değil, aynı zamanda kimlikler, normlar, algılar ve söylemler üzerinden açıklamaya çalışır (Wendt, 1992). Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler, inşacı kurama en çok uyan örneklerdendir. “Bir millet, iki devlet” söylemi, bu ilişkilerin yalnızca çıkar temelli değil, aynı zamanda ortak tarih, kültür ve kimliğe dayandığını göstermektedir.Azerbaycan’ın İsrail ile ilişkileri bağlamında, Türkiye kamuoyunun yaşadığı çelişki algısı da inşacılık çerçevesinde analiz edilebilir. Türkiye’de halkın önemli bir kısmı, İsrail’i Filistin politikası üzerinden negatif algılarken; Azerbaycan’ın İsrail’le güçlü ilişkiler kurması, kimliksel ve duygusal bir çelişki olarak değerlendirilebilmektedir. Bu bağlamda inşacı kuram, kamuoyunun dış politika üzerindeki sembolik etkisini anlamaya katkı sağlar.
2.3 Liberal Kuram: Karşılıklı Bağımlılık ve İş Birliği
Liberal kuram ise uluslararası ilişkilerde karşılıklı bağımlılığın, ekonomik iş birliğinin ve kurumsallaşmanın barışı ve istikrarı teşvik ettiğini savunur (Keohane&Nye, 1977). Türkiye’nin hem İsrail hem Azerbaycan ile yürüttüğü ticari ilişkiler bu teoriye uygun olarak açıklanabilir.Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret hacmi, siyasi kriz dönemlerinde dahi tamamen kesilmemiş; iki ülkenin özel sektörü karşılıklı ekonomik çıkarları korumaya devam etmiştir.(Ancak yaşanan son gelişmelerle beraber Türkiye Cumhuriyeti İsrail ile olan ticari ilişkilerini sonlandırmıştır).Bu durum, ticaretin dış politikadaki gerilimleri yumuşatma etkisine örnek olarak gösterilebilir. Benzer şekilde, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerindeki enerji projeleri (örneğin TANAP), yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda istikrara katkı sağlayan girişimlerdir.Ayrıca Türk Devletleri Teşkilatı gibi kurumsal yapılar da liberal teorinin öngördüğü çok taraflılık ve iş birliği anlayışını güçlendirmektedir. İsrail bu yapının parçası olmasa da, bölgesel istikrar açısından kurulan üçlü dengede bu iş birlikleri dolaylı etki yaratmaktadır.
- Güncel Durum ve Tartışmalar
Türkiye, 2020’li yıllarda dış politikasını çok taraflılık, bölgesel denge ve jeopolitik esneklik ilkeleri çerçevesinde yeniden yapılandırma çabası içindedir. Bu yeniden yapılanma süreci, İsrail ve Azerbaycan ile olan ilişkilerinde de açıkça gözlemlenmektedir. Ancak bu çok yönlü diplomasi, özellikle İsrail ile ilişkiler söz konusu olduğunda, kamuoyunda çeşitli eleştirilere ve yanlış algılara yol açabilmektedir.
3.1 Türkiye’nin İsrail Politikası ve Filistin Meselesi
Filistin meselesi, Türkiye’nin hem toplumsal hem de siyasi düzeyde en yüksek hassasiyet gösterdiği dış politika konularından biridir. Türkiye, Filistin’in devlet olma hakkını destekleyen, Gazze ablukasına karşı çıkan ve İsrail’in saldırgan politikalarına karşı uluslararası platformlarda ses yükselten bir ülke olmuştur. Bu duruş, özellikle Erdoğan döneminde daha görünür ve iddialı bir şekilde sürdürülmüştür.
3.2 Azerbaycan-İsrail İlişkilerinin Türkiye’deki Yansıması
Azerbaycan’ın İsrail ile yürüttüğü savunma iş birliği ve diplomatik ilişkiler, Türkiye kamuoyunda zaman zaman eleştirel yorumlara neden olmaktadır. Özellikle 2020 Karabağ Savaşı sırasında İsrail yapımı silahların etkin kullanımı ve bu ilişkilerin medyada öne çıkarılması, bazı çevrelerde Azerbaycan’ın “Filistin davasına ihanet ettiği” yönünde tepkilere yol açmıştır. Ancak bu tepkiler, uluslararası ilişkilerin çok katmanlı doğasını göz ardı etme riski taşır. Azerbaycan, bölgesel güvenlik dengeleri açısından İsrail ile stratejik iş birlikleri geliştirmiştir. Bu iş birliğinin Türkiye ile ilişkiler üzerinde olumsuz bir etkisi olmadığı gibi, Türkiye’nin Azerbaycan’la olan kardeşlik temelli ilişkilerini de zedelememektedir. Bu bağlamda Türkiye kamuoyunun bu tür gelişmeleri değerlendirirken daha soğukkanlı ve stratejik bir perspektif benimsemesi önem taşımaktadır.
3.3 Kamuoyu ve Dış Politika Arasındaki Gerilim
Türkiye’de dış politika kamuoyu tarafından yakından izlenen, zaman zaman duygusal tepkilerle şekillendirilmeye çalışılan bir alandır. Özellikle Filistin meselesi gibi insani boyutu yüksek konular, kamuoyunun dış politikaya daha fazla müdahil olmasına neden olmaktadır. Ancak devletin dış politika refleksleri, yalnızca duygularla değil; zamanlama, güç dengesi, uluslararası hukuk ve uzun vadeli çıkarlar gibi unsurlarla birlikte değerlendirilmek zorundadır.
Son dönemdeki gelişmeler, devletin kamuoyu baskısına tamamen kapalı olmadığını, ancak bu baskıyı doğrudan politika değişikliğine dönüştürmediğini göstermektedir. Türkiye, hem uluslararası arenada itibarını koruyacak adımları atmakta hem de iç kamuoyunun duyarlılıklarını görmezden gelmemektedir. Özellikle Türkiye açısından bakıldığında, İsrail ile olan ilişkilerde yaşanan dalgalanmalar, Filistin meselesine verilen önemle birlikte değerlendirilmelidir. Türkiye, Filistin halkına verdiği desteği hem diplomatik platformlarda hem de insani yardım alanında göstermeye devam etmektedir. Bu durum, dış politika kararlarında duygusallıktan ziyade “devlet aklı” ve uzun vadeli çıkarların esas alındığını göstermektedir.
Azerbaycan’ın İsrail ile kurduğu ilişkiler ise başka bir hassas noktayı oluşturmaktadır. Bu ilişkiler, Azerbaycan’ın güvenlik ihtiyaçları, Ermenistan ile süregelen çatışmalar ve İran’a karşı geliştirdiği denge politikası kapsamında değerlendirilmeli; Türkiye ile olan kardeşlik ilişkisine tehdit oluşturmadığı bilinmelidir. Türkiye kamuoyunda zaman zaman bu ilişkilere karşı oluşan tepki, daha çok duygusal tepkilerle şekillenmekte, ancak diplomatik gerçekliğin çok yönlülüğü yeterince dikkate alınmamaktadır.
Bu bağlamda şu temel gerçeğin altı çizilmelidir:
“Duygular geçici, devlet aklı kalıcıdır.”
Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası, halkın vicdani duyarlılıklarını göz ardı etmeden; ancak bu hassasiyetleri stratejik ve uzun vadeli hedeflerle uyumlu bir çerçevede yöneterek şekillendirilmektedir. Diplomasi, yalnızca dostluk ya da düşmanlık üzerinden değil; aynı zamanda çıkarlar, zamanlama ve itibar yönetimi üzerinden inşa edilir. Türkiye, bu üçgenin merkezinde dengeyi koruyan, çok yönlü ve esnek bir dış politika çizgisi izlemektedir.
Bu bağlamda son günlerde bazı çevrelerde İsrail ile ticari ilişkilerimizin devam ettiği yönündeki eleştiriler, dış politika gerçekleriyle uyuşmayan yüzeysel bir yaklaşımı yansıtıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, İsrail ile olan ilişkilerini açık bir şekilde belirlemekte ve bu ilişkiler üzerinden yapılmayan ticaretin doğrudan kendisine mal edilmesini de reddetmektedir.Ayrıca, Azerbaycan gibi tarihsel, kültürel ve stratejik bağlarla bağlı olduğumuz bir devletin İsrail ile olan ilişkilerini Türkiye’ye karşı bir pozisyon gibi yorumlamak, ne dış politika geleneğimize ne de bölgesel vizyonumuza uygundur. Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) çerçevesinde derinleşen bu bağlar, sadece bugünün değil, yarının jeopolitik mimarisini de şekillendirecek ölçüdedir. Unutmamak gerekir ki, Azerbaycan bizim için sadece müttefik değil; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kadar öncelikli ve kardeş bir devlettir.
Uluslararası ilişkilerde ahlaki duyarlılık önemlidir, ancak esas olan devletin bekasıdır. Filistin’de, Doğu Türkistan’da ya da İslam coğrafyasının farklı noktalarında yaşanan dramlar hepimizi derinden üzmektedir. Ancak devletler duygularla değil, stratejik akılla yönetilir. Türkiye Cumhuriyeti bu konuda ne sessizdir ne de tepkisiz. Gerektiğinde sahada, gerektiğinde diplomasi masasında kararlılıkla karşılık vereceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Devlet aklı, günlük duygusal dalgalanmalardan etkilenmeden uzun vadeli çıkarları ve istikrarı esas alır. Türkiye Cumhuriyeti de bu akıl ve geleneğin temsilcisidir.
ARİF ALAN
Kaynakça
Cornell, S. E. (2011). Azerbaijan since independence. M.E. Sharpe.
Inbar, E. (2001). Thestrategicimplications of theIsraeli-Turkishmilitarycooperation. Middle East Review of International Affairs, 5(2), 51–59.
Keohane, R. O., &Nye, J. S. (1977). Powerandinterdependence: World politics in transition. Little, Brown.
Morgenthau, H. J. (1948). Politicsamongnations: Thestruggleforpowerandpeace. Alfred A. Knopf.
Wendt, A. (1992). Anarchy is whatstatesmake of it: Thesocialconstruction of powerpolitics. International Organization, 46(2), 391–425.