Doğu Akdeniz’de Türkiye Karşıtı İttifak

1950’li yıllarda ortak ekonomik çıkarlar üzerine inşa edilen Avrupa Birliği’nin doğuşuna benzer bir şekilde Doğu Akdeniz’de yeni bir stratejik ortaklığın tohumlarının serpildiği söyleniyor. Bu birlik Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail ve Mısır arasında gerçekleşiyor. Daha önce de bu ortak ülkelerin yaptıklarıyla alakalı bir yazı paylaşmıştık. Bu ülkeler enerji anlaşmalarını başka sektörlerdeki işbirlikleriyle pekiştiriyor. Ülkede ki gündem doluluğu ve Suriye meselesi yüzünden de bu konu, Türkiye gündeminde yer edinemiyor.

israil yunanistan mısır

Kızıl Deniz’den Ege’ye uzanan yeni bir stratejik eksen Yunanistan-Kıbrıs-İsrail-Mısır bloğu ile Türkiye’nin liderliğine soyunduğu blok arasındaki çekişme, Washington’da dış politika ile ilgili ortak bir çizginin var olmaması, İngiltere’nin kendi çıkarlarının peşinden koşması ve Filistin Sorununun doğurduğu tehlikeler ise bu blok için büyük sorun teşkil ediyor.

Doğu Akdeniz’de Neden Türkiye Yok? adlı yazımızda bu stratejik eksenin neler yaptığını görebilirsiniz.

Türkiye’nin Nükleer Füzeleri: JÜPİTER

1961’de SSCB’ye karşı Türkiye’ye ABD nükleer füze yerleştirdi. 1962 yılı itibariyle de üzerine Türk bayrakları çizilen bu füzeler Türk ordusuna devredildi. Sovyetler Birliği ise bunun üzerine ABD’ye karşı bir hamle yaparak, Küba’ya nükleer başlıklı füze yerleştirdi. Tarihe ‘Küba Füze Krizi’ olarak geçen bu olay sonrasında SSCB Küba’dan, ABD ise (Türkiye Sovyet tehdidinden dolayı füzelerin sökülmesini istemese de) Türkiye’den nükleer füzelerini geri çekti.

İşte o (Hiroşima’ya atılan bombanın 100 katı gücünde olan) Jüpiter nükleer füzeleri

jüpiter nükleer füzeleri

ABD Hangi Ülkelere Askeri Yardım Yapıyor?

(function(d, s, id) { var js, fjs = d.getElementsByTagName(s)[0]; if (d.getElementById(id)) return; js = d.createElement(s); js.id = id; js.src = “//connect.facebook.net/tr_TR/sdk.js#xfbml=1&version=v2.3”; fjs.parentNode.insertBefore(js, fjs);}(document, ‘script’, ‘facebook-jssdk’));

ABD’nin dış yardım raporuna göre, 2014 yılında yapılan 5,9 milyar dolarlık askeri yardımın 3,1 milyar doları İsrail’e,…
Posted by Dünyada Neler Oluyor? on 12 Kasım 2015 Perşembe

Facebook’da sayfamızı beğenerek dünya gündemini ve dünya ülkelerinde ki gelişmeleri yakından takip edebilirsiniz.

Suudi Arabistan Yönetimi ve Suud Kralı

1932’den bu yana El Suud ailesi tarafından yönetilen Suudi Arabistan monarşi ile yönetiliyor. Ülkede kral, devlet ve hükümet başkanı olarak görev yapıyor. Hükümet fonksiyonları, tamamı kral tarafından atanan bakanlar kurulu aracılığıyla yürütülüyor.

Petrol ve doğalgaz üreticiliğinde ilk sırada yer alan Suudi Arabistan, dünyadaki petrol rezervlerinin yüzde 20’sini elinde bulunduruyor. Petrol, Suudi Arabistan’ın gelirinin yüzde 45’ini, ihracatının ise yüzde 90’ını oluşturuyor. Yani ülkede petrol dışında bir şey üretilmiyor denebilir. Ülkedeki petrol gelirlerinin de büyük bir kısmı kralın ailesine aktarılıyor. Kral Salman’ın ise 50 milyar dolara yakın şahsi serveti olduğu söyleniyor.

suudi arabistan kralı

Kral ve ailesiyle birlikte Suudi Arabistan’ın müthiş bir istihbarat ağının olduğunu söylemek gerekiyor. Arap Baharı’nın es geçtiği ABD’nin şemsiyesi altında ki Suudi Arabistan’da en küçük eylem büyümeden hızlı bir şekilde bastırılıyor ve anında tutuklamalar başlıyor. Tarihinde sadece iki kez yerel seçimlerin yapıldığı ve sadece erkeklerin oy kullanma hakkı olduğu ülkede, ‘özgürlük’ kelimesi lügatta yer edinememiş halde. Demokrasi kelimesinden de uzak olan Suud yönetimi, Mısır’da ki darbeyi desteklemiş ve darbeci Sisi’ye de müthiş derecede para desteği sağlamıştır.

Gelişen nüfus ile birlikte petrolden elde edilen verim ve petrol fiyatlarına geniş ekonomik bağımlılık gibi sorunlar Suudi yönetimine ekonomi de alternatif aramaya yönlendirmiştir. Ülke 2005’te Dünya Ticaret Örgütü’ne girerek krallık sınırları içerisinde yabancı yatırımları desteklemeye başlayarak, ekonomik reformlar ve ürün çeşitlendirme çabaları sürdürmeye çalışmaktadır.

Güncel ve magazinel bilgi olarak da, G-20 zirvesi için Antalya’ya gelen Suudi Kralı Salman, 16 milyon dolar karşılığında Mardan Palace’yi kapattı ve 65 adet özel yapım Mercedes ile birlikte 16 kamyon özel eşyasını getirdi. Akıl almayacak lüks içinde yaşayan kral ve heyeti için ise 546 oda hazırlandı.

Kaynak: al jazeera

Suriye’de Son Durum Haritası (Kasım 2015)

11 Kasım 2015 tarihi itibariyle Suriye Ordusu Rus hava desteğiyle birlikte hakimiyet alanını arttırırken, Rus hava saldırıları IŞİD ile birlikte muhalifleri de vurmaktadır. Kuzey’de ise PYD’ye koalisyon hava güçleri yani ABD’nin hava desteği sürmektedir. Suriye’de son durum haritada belirtilmiştir.

Suriye’de ki en güncel harita için tıklayın >> Suriye’de Son Durum Haritası (Ocak 2016)

suriye son durum harita

 

Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Rusya’nın Politikası

0

Soğuk Savaş dönemindeki iki kutuplu dünyada Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) yani şuan ki Rusya bir kutbu, ABD liderliğinde Avrupa ülkeleri ise NATO ile diğer kutbu ifade ediyordu. SSCB’nin dağılmasıyla NATO’ya karşı kurulan SSCB liderliğindeki Varşova Paktı da dağıldı. SSCB dağıldıktan sonra Rusya dahil 15 yeni ülke bağımsızlığını ilan etti. Rusya ise bölge ve dünya siyasetindeki konumunu koruyabilmek için bu bağımsızlığını kazanan ülkeleri bir çatı altında toplamak istedi. Bu ülkeler de Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) çatısında toplanılmak istendi ve 15 ülkeden 12’si bu topluluğa katıldı.

BDT ve Rusya hakkında bilgi

Bu ülkeler: Azerbaycan, Belarus, Ermenistan, Moldova, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Gürcistan, Türkmenistan, Özbekistan, Rusya ve Ukrayna’dır. Bu topluluktan Türkmenistan 2005 yılında çıktı. Gürcistan ise 2008 Osetya Savaşı sonrasında, Ukrayna ise 2014’de Rusya’nın Kırım’ı ilhakı sonrasında topluluktan ayrıldı. Topluluk şuan 9 ülkeden oluşmaktadır ve dünyadaki toplam doğal kaynakların %25’ine sahiptir.

Ukrayna ve Gürcistan Batı odaklı politikalar izlemeye başlar başlamaz Rusya’nın bu ülkelere müdahalesi olmuştur. 2008’de daha önce de belirttiğim gibi Osetya Savaşı ile Rusya Gürcistan’a müdahil olmuş ve sonrasında Abhazya ve Osetya’nın bağımsızlıklarını tanımıştır. 2014’de ise sessizce Ukrayna’ya bağlı Kırım Rusya tarafından ilhak edilmiştir. Şuan ise Rusya Ortadoğu’da ki müttefiki Suriye’ye müdahale de bulunmuştur ve ABD’ye kendi varlığını hissettirmiştir. ABD ne kadar dünyanın neredeyse her ülkesinde kendini gösterse de, Rusya 2008’den 2015’e kadar dünyadan hiçbir tepki almadan kendi çıkarlarını korumasını bilmiştir. ABD ve Batı Ukrayna krizi sonrasında Rusya’ya ambargolar uygulamış ama Rusya yörüngesini hızlıca bir manevrayla Batıdan Doğu’ya çevirmiş ve Çin ile 500 milyar dolarlık enerji anlaşması imzalamıştır. Aynı şekilde İran ile çok büyük rakamlarda silah satışı yapmıştır. BRICS ülkeleriyle birlikte ekonomik anlaşmalarla Batı’ya alternatifler aramıştır ve bu alternatiflere çoğu zamanda ulaşmıştır.

Rusya 11 Kasım 2015 tarihi itibariyle de Ermenistan ile ortak hava savunma sistemi kurmak için çalışmalara başladı. Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) Savunma Bakanları Konseyi’ne göre, Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya’da ortak savunma sistemleri kurulması, BDT’nin ana hedefleri arasında yer alıyor.

Özetle Putin’li Rusya, Soğuk Savaş sonrasındaki ABD’nin tek kutuplu dünyasının kurallarını sessiz ve etkili bir şekilde değiştiriyor. Soğuk Savaş döneminde kutup liderliğinin zorluğunu anlayan Putin’in kutup anlayışı ise şöyle;

Putin çok kutuplu bir dünya istiyor. Kutuplar içerisinde ise tek lider değil, çok lideri öngörüyor. Yani şuan Putin’e göre Rusya, dünyadaki ‘Çin, Hindistan ve Rusya’ kutbunda kendine yer ediniyor.

G-20 Nedir? 2015 G-20 Dönem Başkanı: Türkiye

İlk kurulduğunda Merkez Bankası Başkanları ile Maliye Bakanlarının buluşma platformu olan G-20, 2008 yılından itibaren liderler düzeyinde de buluşmaya başladı. G-20 diye adlandırılan bu grup içerisinde ABD, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan ve Türkiye var. Grubun 20’nci üyesi ise ülke olmayıp katılan Avrupa Birliği. (içerisinde küçük AB ülkelerinin temsilcileri var.)

g20 ülkeler 2015

Dünya nüfusunun üçte ikisi G-20’de yaşıyor. G-20 ülkeleri dünyada üretilen bütün mal ve hizmetlerin parasal değerinin yüzde 85’ine, küresel ticaretin ise yüzde 75’ne sahipler.

G-20’de alınan kararlar -liderler sözlerini tutarlarsa- ekmek fiyatlarından, teknolojiye kadar her alanda bizleri etkileyebiliyor. Bu ülkeler her sene olan görüşmelerde karşılıklı fikir alışverişi yapıyor. Zirve sonrasında alınan kararlara uymayan ülkelere ise yaptırım uygulanmıyor. Bunun için de G-20 zirvelerine bir organizasyon diyebiliriz. Aslında zaten bu görüşmeler liderler arasındaki bireysel görüşmelere vesile olduğu için değerli görülüyor.

Bu yıl yani 2015’de G-20’nin dönem başkanlığını Türkiye üstleniyor. Türkiye’de gerçekleştirilecek G20 Zirvesi, 15 Kasım Pazar günü ve 16 Kasım Pazartesi günü Antalya’da gerçekleştirilecek.

El-Nusra Cephesi Hakkında Kısa Bilgi

Suriye’de şeriat devleti kurmak isteyen Nusra Cephesi 2011’in sonlarına doğru kuruldu. Ancak kökleri ABD’nin Irak İşgaline kadar dayanıyor. ABD’nin Irak işgali üzerine yüzlerce Suriyeli Irak’a savaşmaya gitti. Bu Suriyeliler arasında Nusra Cephesinin liderliğini üstlenen Ebu Muhammed El Culani de vardı. 2011’de Suriye’de Esad’a karşı ayaklanmaya başlayınca çoğu savaşçı Irak’tan ülkeleri Suriye’ye geri döndüler. Irak El Kaide’si olarak bilinen IŞİD, Nisan 2013’de Nusra ile birleştiklerini söylese de Nusra Cephesi bunu yalanladı. El Kaidenin lideri Eymen El Zevahiri de bu iki grubun birleşmesine karşı çıktı. Bunun üzerine IŞİD, Nusra’nın en önemli komutanlarından İdlib komutanı Ensari’yi öldürünce bu iki grup iyice birbirinden kopmuş oldu.

2012’de örgütün merkezi Deyr Ez Zor’dayken, 2014 yılındaki IŞİD saldırıları sonrası merkez İdlib oldu.

el nusra cephesi

Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) karmaşık yapısından dolayı etkili eylemlerde bulunamazken, Nusra Cephesi Irak’ta ki savaş taktiklerini burada kullanıyor ve etkili saldırılarda bulunuyor. Bünyesinde 10.000 savaşçı barındıran örgüt Suriye’de etkin bir rol oynuyor.

Nusra Cephesi ele geçirdiği bölgelerde hemen şeriat ilan etmiyor yada katı değişimlerde bulunmuyor. Yeri geliyor diğer örgütlerle işbirliği içerisinde kalıyor. Yeri geliyor onlarla bir çatı altında (Fetih Ordusu) toplanabiliyor.

Nusra Cephesi El Kaide ile bağlantısını koparmadığı için de ABD tarafından ‘terörist’ olarak gösteriliyor. El Kaide bağlantısını koparması için Körfez ülkeleri baskı da yapsa, bağ kopmuyor. Son olarak da Mart 2015’de örgüt, El Kaide’ye bağlılığını bir kez daha tazeledi.

Suriye’de ki Örgütlere Türkiye Nasıl Bakmalı?
Suriye’de ki IŞİD, El-Nusra, Ahrar-u Şam ve diğer küçük örgütlerin kolay ve hızlıca örgütlenmesinin en büyük sebebi Irak’ta ki savaş ve edilen tecrübeler. Bu örgütler Irak’ta ki tecrübelerini Suriye’ye taşıdı ve iç savaşın boyutlarını akıl almaz boyutlara getirdi. İşte, bu gibi örgütlerin tecrübelerini yarın Türkiye’ye taşımayacağının garantisi olamaz. Buna PKK’nın Suriye’de ki silahlı örgütü YPG ve onun bünyesinde ki Sol, Marksist örgütleri de ekleyebiliriz.

Türkiye’nin IŞİD, El Nusra, El Kaide ve YPG gibi terörist örgütlere göz açtırmaması ve önlemlerini alması gerekiyor. El Kaide’nin 2003 İstanbul Patlamalarından sonra Türkiye nasıl El Kaide terörüne ülke içinde sessizce müdahalelerde bulunup, hücrelerini basıp, etkili operasyonlarda bulunduysa; şuan için de IŞİD’e, PKK’ya ve diğer sol örgütlenmelere bunun gibi operasyonlarda bulunması gerekiyor. Hükümet sonradan akıllanıp bu operasyonlara başladı ve durmadan devam etmeli. Çünkü örgütlerin para, silah ve eleman ihtiyacını sağlayan beyin takımlarının ve hücrelerin önüne geçilirse, ülkedeki yapılanmaları da kırılır. Örgütlerle mücadele için olmazsa olmaz hamlelerden biri de budur. Hükümet Esad’a karşı diye çoğu ‘ne idiğü belirsiz’ silahlı örgüte destek verdi ve göz yumdu. Fakat artık bu politikadan vazgeçip, sınırların güvenliğini arttırmalı ve örgütlerin ülke içinde ki yapılanmalarına karşı dimdik durup önlemlerini almalıdır.

El Nusra hakkında bilginin çoğu aljazeera kaynaklarından alınmıştır. 

Uçak Düşürme Ustası: S-300 Füze Savunma Sistemleri

Rusya ile İran S-300 füze savunma sistemleri anlaşmasını imzaladı ve 2015 sonlarına doğru bu sistemin İran’a verileceği açıklandı. Peki bu durum Türkiye’yi neden ilgilendiriyor?

S-300 füze savunma sistemi hakkında bilmeniz gerekenler…

s300 füzeleri

S-300 ve daha sonraki modelleri dünyanın en iyi, en gelişmiş hava savunma sistemleri olarak savunma sanayisinde boy gösteriyor. S-300 füze savunma sistemleri radar ve füze bataryasıyla uçak ve balistik füzelere karşı son derece etkin, güçlü bir savunma sağlamaktadır. Bu füze sistemini daha iyi anlamak için söylemek gerekirse, bunlar Patriot füzesinin Rus versiyonudur. Havada imha etmek için gelişmiş veri tabanlı radarı ve harika yazılımları mevcut olan S-300’ler, uçak düşürme ustası olarak da bilinmektedir.

Bu füze savunma sistemini NATO bize tabiri caizse aldırmadı. Ama Yunanistan S-300 füze savunma sistemlerini aldı ve bunun gerekçesi olarak da (düşman olarak) Türkiye’yi gösterdi. Yunanistan’a da NATO’nun karşı çıkmadığını belirtmek gerekir. Birde şaşırtıcı bir bilgi vermek gerekirse, Rus S-300’leri incelemek amaçlı diyerek ABD’de almıştır ve kullanmaktadır.

Komşu ülkelerimiz dahil dünya ülkeleri S-300 gibi yeni savaş teknolojilerine uyumlu sistemleri kullanırken bizim hala güçlü bir hava savunma sistemimizin olmaması, kaynayan kazan Ortadoğu’da Türkiye’ye büyük tehlike yaratmaktadır. En yakın zaman da bu konu Türkiye’nin gündemine oturmalı ve 2 yıldır hayata geçirilemeyen füze savunma sistemi ihalesi artık konuşulmalıdır. Bildiğiniz gibi 2013 yılında füze savunma sistemi ihalesini Çin kazanmıştı ama ABD ve NATO’nun itirazları sonrasında ihale havada kalmıştı.

Güncelleme: Çin ile yapılan ihale iptal edildi!

S-300 Füze Savunma Sistemlerinin Özellikleri

Myanmar Seçimleri ve Müslümanlara Yasaklar

Birleşmiş Milletlere göre dünyanın en eziyet gören etnik gruplarından biri olan Rohingyaların ülkesi Myanmar’da, askeri darbe ile yönetime gelen cunta hükümeti varlığını sürdürüyordu. Şuan ise son 25 sene içerisindeki ‘ilk bağımsız’ genel seçimler Myanmar’da gerçekleşti. Yüzde 80’lik bir katılım oranıyla gerçekleşen seçimlerde oy verme işlemi bitti ve Müslümanlar yine oy kullanamadı. Muhalifet partisi Ulusal Demokrasi Birliği oyların çoğunluğunu alsa bile, partinin lideri anayasa gereği cumhurbaşkanı olamayacak.
Ordunun desteğine sahip Birlik, Dayanışma ve Kalkınma Partisi (USDP) 2011’den beri iktidarda. USDP, 1962’den 2011’e kadar iktidarı elinde tutan cunta yönetiminin ‘siyasi uzantısı’ olarak görülüyor.

Myanmar Arakan Yasakları

Meclisteki sandalyelerin dörtte biri ordunun elinde olan Myanmar’da ordu hala siyasette etkin bir aktör. Parlamento ve bölgesel meclislerin üyelerinin belirleneceği bugünkü seçim, ülkede ki ilk “özgür” seçim olarak nitelendiriliyor. Ama unutmamamız gereken bir şey var ki 1990’da seçimleri oyların yüzde 59’unu alan Ulusal Demokrasi Birliği kazanmış ancak askerler bu sonucu tanımamıştı.

Oyların şu ana kadar yüzde 85’i sayıldı. Sayılan oylara göre NLD parlamentodaki 664 sandalyeden 348’ini kazandı.
Seçimlerini konuştuğumuz Myanmar’da (Arakan eyaletinde), Budistlerin Rohingya Müslümanlarına karşı işkence ve zulüm politikaları dünyanın gözü önünde devam ediyor.


13.11.2015 Güncellenmiş Bilgi: Myanmar’da Nobel ödüllü muhalif lider Aung San Suu Çii’nin liderliğini yaptığı Demokrasi İçin Ulusal Birlik Partisi (NLD) 8 Kasım’da yapılan seçimlerde parlamentoda salt çoğunluğa ulaştı. 


Budistlerin Müslümanlara koyduğu bazı yasaklar: 

1.) Bir Müslüman, bir köyden bir köye ‘izin almadan gidemez ‘. İzinsiz giderse, 7 yıl hapis cezasına çarptırılır.

2.) Bir Müslüman, iş bulup çalışamaz. Ama Budist bir vatandaşın tarlasında ‘ücretsiz’ çalışmak zorundadır.

3.) Bir Müslüman evlenmek isterse, 500 $ ödeyip başvuracak ve 3 yıl bekleyecek. Uygun görülürse evlenecek.

4.) Bir Müslüman motorlu hiçbir araca binemez. Bisiklete binebilir.

5.) Bir Müslüman, sahip olduğu tavuk için dahi vergi öder.

6.) Bir Müslümanın ‘eğitim alması’ yasaktır. Arapça bir sayfa bulunursa bunun sonu hapistir.

7.) Bir Müslüman, ‘bina pisleniyor’ gerekçesiyle memur olamıyor ve resmi binalara giremiyor.

8.) Son olarak da bir Budist, bir Müslümanı öldürürse işleme tabi tutulmuyor.

Charlie Hebdo Karikatürleri Gerçekten Mizah mı?

Geçen hafta Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinden Rusya’nın St. Petersburg kentine gitmek üzere havalanan Metrojet uçağı, Sina Yarımadası’nda düşmüş, mürettebat dahil çoğu Rus 224 kişi hayatını kaybetmişti.

Charlie Hebdo Karikatürleri

Bunun üzerine ünlü Fransız dergisi Charlie Hebdo iki karikatürüyle konuyu ele aldı ve Rusya’nın tepkisini çekti. Karikatürlerden birinde kafasına uçak enkazından bir parça düşen IŞİD militanının “Rus hava kuvvetleri saldırılarını artırdı” dediği görülüyor. Bir diğer karikatürde ise bir kafatası ve uçakta hayatını kaybedenlerin ceset parçaları resmedilmiş.

7 Ocak’ta Charlie Hebdo’nun Paris’teki ofisine silahlı saldırı olmuş ve 12 çalışan hayatını kaybetmişti. Derginin bazı karikatürleri daha önce de tartışma yaratmış ve “hassas konulara karşı duyarsız olmakla” suçlanmıştı. Daha önceden de İslam peygamberi Hz Muhammed’e karşı hakaretler içeren karikatürler yayınlayan dergi, mizah ve hiciv yapıyoruz bahanesiyle daha nice ırkçı çizimlerde bulunmuştu.

Bu mizah dergisi ‘özgürlük’ adı altında Batı değerlerini yüceltip, Rusya’da dahil Doğu kültürüne hakaretlerde bulunuyor ve bu durum bir kez daha bizlere özgürlüğün boyutlarını düşündürüyor.

Kuzey Kıbrıs’ta Ezan Yasaklandı mı?

Dünyada Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin üç camisinde sabah ezanının okunması mahkeme kararıyla yasaklandı.

kıbrıs ezan yasak

Kuzey Kıbrıs’la alakalı ‘Ezan sesine karşı rahatsızlıklar’ önceden de internete video veya yazı olarak yansıyordu. Bunların üstüne yasak haberi de gelince, bu konu gündemi meşgul eder oldu. Türkiye’de de manşetlerde yerini alan bu yasak haberi hakkında da KKTC Din İşleri Başkanlığı; ”Bu kararın muhatabının Vakıflar İdaresi olduğunu söyledi. Dolayısıyla bu karar, Din İşleri Başkanlığını bağlayıcı herhangi bir sonuç doğurmamaktadır.” diyerek kararın uygulanmayacağını açıkladı.

Kuzey Kıbrıs’ta ki asıl sorun laiklik tartışmaları. Türkiye ile KKTC arasındaki ekonomi politikaların hayata geçmeye başlamasının sonucu olarak Kuzey Kıbrıs’da kemer sıkma politikaları uygulamaya konmuştu. Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere önermiş olduğu kemer sıkma politikalarını desteklemeyen kesimler ise sürekli laiklik tartışması üzerinden Türkiye’ye eleştirilerde bulunmaya ve eylemler düzenlemeye başlamışlardı. (2011’de ki bu eylemler ülkedeki en kalabalık yürüyüşlerden biriydi.)

Laiklik tartışmasının temelinde ise adanın kuzeyinde büyük bir İlahiyat Fakültesi’nin kurulması ve cami inşaatlarının hızlandırılması gösteriliyor.

Buradan anlayacağımız üzre sadece üç camide sabah ezanının okunması yasaklandı. ‘Kuzey Kıbrıs’ta ezan yasaklandı’ algısı oluşmadan işin detayını bilmekte fayda var. İlerleyen günlerde üç cami ile ilgili mahkeme kararının uygulanıp uygulanmayacağı da netleşecektir.