Suriye’de ABD hava desteği ile PYD/YPG ilerleyişi hızla devam ediyor. PYD iç savaşın başından bu yana niyetini hiçbir zaman gizlemedi. Suriye’nin kuzeyinde coğrafi ve idari bütünlüğe sahip bir bölge oluşturmak ve bu bölgeye siyasi statü kazandırmak. O dönemde yapılan analizlerde Kuzey Suriye’nin nüfus yapısı nedeniyle bunun çok zor olduğu düşünülüyordu. Kuzey Suriye’de Kürt yoğunluklu nüfus birbirinden kopuk üç küçük cepte yaşıyor ve bu ceplerin arasında kalan bölgelerde Arap ve Türkmen yoğunluklu nüfus yaşamakta. PYD/YPG bazı Kürt yerleşimlerinde kontrolü ele geçirdiği Temmuz 2012 tarihinden sonra stratejik hedeflerinin üç Kürt bölgesi arasında kalan yerler olduğunu ifade etmişti. Bu açıdan öne çıkan iki yerleşim bulunuyordu. Birincisi Cezire-Kobane bağlantısını sağlayacak olan Tel Abyad ve diğeri Afrin-Kobane bütünlüğü için Azaz-Cerablus hattı. IŞİD’in Suriye’de yükselişi PYD/YPG’ye aradığı fırsatı sundu ve ABD desteğini arkasına örgüt Arap yerleşimi olan Tel Abyad’ı 2015 yılının Haziran ayında ele geçirdi. Böylece nihai hedefe giden yolda tek engel olarak Azaz-Cerablus hattı kalmıştı. Ancak Türkiye YPG’nin bu hatta ilerlemesini kırmızı çizgi ilan etti ve örgütün Afrin’den Azaz’a ilerleme çabalarına top atışları ile karşılık verdi.
ABD kuzey Suriye’deki mücadeleye sadece IŞİD ile mücadele perspektifinden yaklaşıyor. Kobane’de YPG ile elde ettiği başarı derinleşti ve şu anda sahada ABD Özel Kuvvetleri YPG unsurları ile birlikte IŞİD’e karşı mücadele veriyor. Ancak ABD’nin YPG ilerleyişine salt IŞİD ile mücadele perspektifinden yaklaşması Türkiye’nin hassasiyetlerini göz ardı etmesine neden oluyor. ABD, Türkiye ile Kuzey Suriye’deki hedefi arasında denge kurma çabasında ancak bu arayış içinde Türkiye’nin beklentileri büyük ölçüde göz ardı ediliyor. ABD’nin, Fırat’ın batısını IŞİD’den temizlemek için bulduğu formül ise şu şekilde. İçinde YPG unsurlarının, yerel Arap ve Türkmen grupların yer aldığı ”Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) adı altında bir yapılanma oluşturulması. Yani Azaz – Cerablus hattında YPG değil SDG ilerlemektedir. Ancak sahadan gelen bilgiler SDG’nin çoğunluk unsurunun YPG olduğu ve Arap savaşçıların sayıca az ve YPG komutası altında olduğu yönündedir. Türkmenler ise göstermelik düzeyde temsil edilmekte.
Türkiye’nin, Azaz-Cerablus hattındaki tercihi ise Suriyeli muhaliflerin kontrolü ele geçirmesi. Türkiye’nin bu hat üzerinde desteklediği ve IŞİD’e karşı birlikte hareket eden gruplar Mart 2016 ayı içinde “Havar Kilis Operasyon Odası” altında bir araya gelmiştir. Muhalifler Azaz-Cerablus hattında Nisan ve Mayıs ayında ilerleme kaydetti. Türkiye ve Suriyeli muhalifler, Cerablus’a kadar köy köy ilerleyerek Azaz-Cerablus hattının tamamını kontrol etmeyi hedefliyordu. Muhalifler Nisan 2016 ayı başında Çobanbey’in (Al-Rai) ilerisine geçerek nihai hedef olan Cerablus’a da yaklaşmıştı. Ancak bu kazanımlar kalıcı olmadı ve IŞİD 11 Nisan tarihinde Rakka’dan destek kuvvet alarak Çobanbey’i geri aldı. IŞİD’in Suriyeli muhalifler karşısında ilerleyişi ABD’ye koz vermiş ve ABD SDG/YPG’nin Münbiç’e yönelmesini sağlamıştır.
Münbiç operasyonu Haziran ayı başında başlamıştır ve Temmuz 2016 başı itibarıyla Münbiç merkez ABD hava desteği altında YPG/SDG tarafından kuşatılmış durumdadır. Ancak kuşatma tamamlanmış olmasına rağmen şehir merkezi halen alınamamıştır. Münbiç o bölge içinde El-Bab ile birlikte en büyük ve IŞİD’in en güçlü olduğu yerlerden biridir ve muhtemelen bu nedenle kırsalda hava desteği altında ilerlemek kolay olsa da IŞİD şehir savaşında direnmektedir. Ancak dışarısı ile bağı tamamen kopan IŞİD’in ne kadar dayanabileceği şüphelidir. Operasyonu Münbiç Askeri Konseyi’nin yürüttüğü söylemektedir. Ancak yerel kaynaklara göre Münbiç operasyonuna toplamda 6000 savaşçı katılmakta ve bunun sadece 1.000 kadarını Araplar kalanını da YPG savaşçıları oluşturmaktadır. Rakamlar tartışmalı olsa da komutanın YPG’de olduğu konusunda şüphe yoktur.
Münbiç operasyonuna Türkiye’nin tepkisini azaltmak için dile getirilen iddialardan biri de IŞİD şehirden çıkarıldıktan sonra YPG’nin çekileceği ve kontrolün yerel unsurlara bırakılacağı. Ancak iç savaşından başından bu yana stratejik hedefinin bu bölgeler olduğunu söyleyen ve Münbiç’i almak için savaşan YPG’nin Münbiç’ten çekilmesi imkansıza yakındır. PYD ve YPG zaten Münbiç operasyonu başlamadan çok öncesinde bu bölgedeki idari ve siyasi örgütlenme çalışmalarını başlatmıştı. Münbiç alındıktan sonra tek taraflı ilan ettikleri Federasyona dahil edeceklerini de belirtmişlerdi. PYD Azaz – Cerablus hattına “Şehba kantonu” adı altında bir isim vermiş ve Şehba için kurulan meclis ilk kongresini 28 Ocak’ta Afrin’de gerçekleştirmişti. Bu kongre PYD ve YPG’nin çatı örgütü olan TEV-DEM tarafından organize edilmiş ve sonucunda Şehba Yürütme Kurulu oluşturulmuştu. Azaz – Cerablus hattındaki nüfus yapısı engelini aşmak için de sahadaki gerçekliği yansıtmayan söylemler geliştirilmişti. Buna göre; Şehba bölgesindeki halkın %60’ını Kürt, %20’sini Arap ve %20’sini Türkmenler oluşturmaktaydı. Ayrıca bu bölgede IŞİD öncesinde daha fazla Kürt nüfusun yaşadığı, IŞİD’in zorunlu göçe maruz bıraktığı ve bu bölgeler “özgürleştirilince” Kürtlerin buralara yeniden yerleştirileceği ifade edildi. Dolayısıyla YPG’nin Münbiç’ten çekilmek bir yana geçmiş örneklerde olduğu üzere gücünü konsolide etmek için Azaz-Cerablus hattında demografik değişim çabası içine girmesi beklenebilir.
YPG’nin Münbiç ele geçirmesi durumunda bir sonraki hedefi El-Bab yerleşimi olabilir. El-Bab Münbiç ile beraber bölgenin iki büyük yerleşiminden biri. Münbiç sonrasında El-Bab yolu açılacaktır. Böylece PYD/YPG Azaz’ın güneyinden Afrin ile Kobane arasında bağlantı kurmaya çalışacaktır. Azaz’ın Türkiye tepkisi nedeniyle ilk aşamada arada cep şeklinde kalması düşünülebilir. IŞİD, Münbiç sonrasında Azaz-Cerablus hattında zayıflayacak ve güçlerini El-Bab’a kaydırmak durumunda kalacaktır. Bu da Suriyeli muhaliflerin Türkiye-Suriye sınır hattında ilerlemesine imkan sağlayabilir. Bunun ilk işaretleri gelmektedir. 21 Haziran tarihinde Suriyeli muhalifler Azaz – Cerablus koridorunda ilerlemeye başlamış ve en son Çobanbey’i ele geçirmiştir. Muhalifler YPG/SDG’den önce Cerablus’a ulaşmak isteyecektir. Ancak ABD’nin hava desteği konusunda isteksiz olması nedeniyle bu beklenti gerçekleşmeyebilir. Bu durumda ABD Münbiç’te olduğu gibi bir sonraki aşamada YPG/SDG’yi Cerablus’a doğru itebilir. Bu noktada Türkiye’nin nasıl tepki vereceği önemli. Rusya krizi sonrasında Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki gelişmeleri etkileme gücü sınırlanmıştı. Ancak Türkiye-Rusya yakınlaşması Türkiye’nin Kuzey Suriye’deki imkan ve kapasitesini artırabilir.
Oytun Orhan (ORSAM)
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
şimdi katilleri masum topraklardan atma zamanıdır artık ben ne yapabilirim sorusunu soralım
Merhaba. Suriye Savaşı’nda (artık bir İç savaş değil) günlük, haftalık, aylık ve yıllık değişimler olabilir. Makalede ifade edilenler, an itibari ile cephedeki bir durum, güç kullanımı ve niyet tespitidir. Bir 5-10 yıl sonrası için projeksiyon ortaya koyma isterim müsaade ederseniz. (B.Ü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Diplomasına hürmeten). Suriye’nin yeniden bir araya getirilmesi ve bir arada tutulması sosyolojik açıdan mümkün olmadığı düşüncesinden hareketle, 3 buçuk parçaya bölünmüş bir yapı (Irak’ta bugün fiilen olduğu gibi) ortaya çıkacaktır. Bugün yaşananlar kimin nereye sahip olacağı ile ilgili bir mücadeledir. Suriye’de; Nusayri Bölgesi, Sunni Arap ve Türkmenler Bölgesi ve PKK bölgesi kaçınılmaz gibi görünüyor. Aynı modelleme ile Irak’da Kürdistan Bölgesi, Sii Arap Bölgesi ve Sunni Arap ve Türkmenler Bölgesi (DEAŞ denen SEL/TUFAN/BELA çekildikten sonra) var değil mi? Irak ve Suriye’de bu durum 1991 den bugüne kadar 25 yılda, “OYUN KURUCU” tarafından başarıldı. Asıl sorun buna benzer bir bölünmeyi Türkiye’de de gerçekleştirme rüyasının imkansızlığıdır. Zira Türkiye’de aynı modellemeyi ve fay hatlarını harekete daha önce geçirmişlerdir. 1980 darbesi öncesi Alevi-Sünni şehir katliamları ve 1984’den sonra PKK saldırıları üzerinden denediler ve deniyorlar. Her türlü siyasi tarafgirlikten uzak olarak ve tamamen sosyolojiye dayalı olarak ifade etmek isterim ki; Türkiye’den bir parça koparmak, değil atomdan bir elektron koparmak, Proton koparmaktan daha zordur diye düşünüyorum. Türkiye’nin merkezi çekim gücü kendini muhafaza edebildiği gibi, Irak ve Suriye’den kopan parçaları da kendine çekebilir. Burada katılma veya ilhaktan bahsetmiyorum. Beraber hareket etmek ilhaktan daha kolay ve düşük maliyetlidir. Türkiye’nin harita çizme gücü ve kapasitesi şimdilik kaydı ile yoktur. 2023 yılına kadar, kazasız belasız, hem ekonomik hem siyasi hem de demokratik gelişimini en yüksek seviyede tutabilirse, Türkiye çekim merkezi olmanın yanı sıra, harita yapıcı bir güç merkezi de olabilir. Saygılarımla, Kadir Gültekin
merhabalar.Türkiye’nin Suriyelilere vatandaşlık vermesi Türkiyedeki suriyelilerin burada kalıcı olması, dolayısı ile başta kuzey suriye olmak üzere suriyedeki demografik yapının kalıcı olarak değiştirilmesi anlamına gelmiyor mu? bence bu hamle kuzey suriyedeki ypg güçlerinin ekmeğine yağ sürmek anlamını taşıyor ve ben bu durumda herhangi bir aklıselim görmüyorum.