Aum Shinrikyo Terör Örgütü: Kuruluşu, İdeolojisi ve Saldırıları

2379
Yazarlık Başvurusu

Japonya dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında yer almaktadır. Tarihinde çok farklı dinlere ev sahipliği yapmış olan Japon medeniyeti, farklı dönemlerde farklı dini inançları benimsemiştir. İmparatorluk dönemine bakacak olursak, Japonya’da da halkın dini, imparatorun dini olan Şintoizm’dir. Şintoizm temelini Japon mitolojisinden ve geleneklerinden almaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Japonya ve Japon halkı ana kıtadan gelen dinlerin akımına uğramıştır. Yabancı din akımları temelde Hinduizm, Budizm ve Şamanizm’dir ve bu dinler “Yeni Dinler” (shinshukyo) olarak adlandırılmıştır[1]. Yeni dinler özellikle toplumun mali gücü daha az olan ve alt ile orta gelir grubuna dâhil olan Japonlar tarafından benimsenmişlerdir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika Birleşik Devletleri’nin Japonya’yı işgal etmesi ve imparatorluğa son verirken, imparatorluk resmi dinini de yasaklaması dini örgütlenmelerin farklı şekillerde organize olmasına neden olmuştur. Ortaya çıkan yeni dini örgütlenmelere “Yeni Yeni Dinler” (Shinshinshūkyō) adı takılmış ve bu örgütler toplumun üst gelir seviyesine sahip, zengin insanları kendilerine çekmiştir. Örgütler aynı zamanda eğitimli bireyleri kendi yapılanmaları içerisine almıştır. Aum Shinrikyo’da bu örgütlenmeler içerişinde yerini almıştır. Japon halkının büyük bir bölümü, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Budizm dinini kabul etmiş fakat geleneklerinden gelen bazı dini düşünceleri korunarak gelecek yıllarda da korunmaya devam etmiştir.

Aum Shinrikyo’nun Kuruluşu ve İdeolojisi

Shoko Asahara

Aum Shinrikyo, 1987 yılında eski adı Chizuo Matsumato olan Shoko Asahara tarafından kurulmuştur. (Lawson, 2000)

Terör örgütü olarak kabul edilmeden önce 1989 yılında Tokyo Metropolitan Hükümeti tarafından Japonya’da faaliyet gösteren dini bir organizasyon olarak tanımıştır. (Metraux, 1995)

Japon yasalarının verdiği haklara göre vergiden ve hükümet gözetiminden muaf tutulmuş ve bu ayrıcalıkları kullanarak birçok iş kolunda ticari faaliyet göstermiştir. (Lawson, 2000)

Örgüt ideolojik olarak, dini temele sahip, yabancı müdahaleleri kabul etmeyen ve silahlı eylemlerin meşruluğunu savunan bir yapıya sahiptir. Dini temelleri farklı dinleri ve ritüellerini benimsemesiyle aslında karma bir dini oluşum meydana getirmiştir. Budizm, Hinduizm, Şintoizm ve Hristiyanlıktan etkilenen Aum Shinrikyo gelecek projeksiyonunu, Hristiyanlığın kıyamet anlayışına ve Budizm’in yeniden doğuş inancına dayandırmaktadır. Örgütün lideri olan Shoko Asahara, aldığı dini eğitimler ve kurduğu yoga okulu aracılığıyla örgüt tabanını genişletmiştir. Aynı zamanda kendisinin ermiş, Nirvana’ya ulaşmış olduğunu iddia etmiş ve kendisinin İsa-Mesih olduğunu dile getirmiştir. Asahara, ABD ile Japonya arasında bir Üçüncü Dünya Savaşı çıkacağını bu savaşın bir nükleer kıyamete neden olup dünyanın sonunun getireceğini iddia etmiştir. Örgüt aynı zamanda kötülüklerin yok edilmesi ile iyiliğin yükseleceği inancına sahiptir. Günümüz dünyasının çok büyük kötülüklerle dolu olduğunu ve insanların bu kötülükler içerisinde kötü olmak zorunda olduğu düşüncesinden hareketle, dünyanın ve insanların yok edilmesinin, amaçları olan iyiliğin ortaya çıkartılmasının yolu olduğuna inanmaktadırlar. Dünyanın ve insanların öldürülmesini bu şekilde bir dini alt yapıyla desteklerken, onları öldürenlerin de kötülüğe karşı eylem gerçekleştirdiklerinden dolayı en büyük iyiliği yaptıklarını düşüncesine sahiptirler.

Aum Shinrikyo örgütü, örgüte mensup olacak kişileri seçerken çok dikkatli davranmaktadır. Dini bir oluşuma sahip olması onu, diğer dini terör örgütler gibi elemanlarının günlük yaşantılarına da katı şekilde müdahale etmesi ve çiğnenemez kurallar koymasına neden olmaktadır. “Yeni Yeni Dinler” arasında yer alması ve örgütlenmesinin yüksek gelir ve eğitim seviyesine sahip bireylerden oluşması, örgütün finanse edilmesini desteklemektedir. Örgüte bağış ve Asahara’nın liderliğindeki Şamanist ritüeller aracılı ile örgütün gelirleri arttırılmaktadır. Örgüt içerisinde fiziki ve psikolojik şiddet vardır ve üyeler arasında uyuşturucu madde kullanımı da yaygındır.

Kurucu Liderin Hayatı ve Örgütün Popülerleşmesi

Shoko Asahara’nın asıl ismi Chizuo Matsumoto’dur. 1955 yılında alt gelir grubuna mensup bir ailede doğmuştur. Matsumoto doğuştan gelen hastalığı sebebiyle bir gözünü tamamen yitirmiş, diğeri ise çok az görme yeteneğine sahiptir.[2] Asahara, hayatını masör ve akupunktur yaparak idame etmiştir. O yıllarda Japonya’da görme yetisi düşük olan kişilerin bu mesleği yapmaya daha uygun olduğu düşüncesi hâkimdir. Ve onun bu hastalığı mesleğini yapmasını desteklemektedir. İlk adli cezasını 1976 yılında alan Shoko, 1978 yılında Tokyo’da bir Akupunktur kliniği açmıştır. Aynı zamanda kendisi ilaçlar üretmiş ve bu ilaçların satılacağı bir eczaneyi de açmıştır. Asahara bu yıllarda, ruh, zihin ve ileri algılama yöntemleri ile ilgilenmeye başlamıştır. Metafiziğe olan ilgisinin daha sonraki yıllarda örgüte eleman kazandırmasında ne kadar etkili olduğunu görmekteyiz. 1981 yılında Agonshu tarikatına üye olmuş ve 1982 yılında hapis cezası almış, hapiste yoga, aydınlanma, kâhinlik ve Mesihlik konularıyla ilgilenmiştir. Hapiste kaldığı yıllarda Nostradamus Kehanetleri ile de yakından ilgilenmiştir. 1984 yılında cezasını tamamlayan Matsumoto, Tokyo’da “Aum inc.” ismiyle bir yoga okulu açmıştır. Yoga lüks bir uğraş olduğundan dolayı okuluna genelde üst gelir grubundan eğitimli kişiler kayıt olmuştur. Daha sonraki yıllarda bu gelir grubundan toplanan bağış ve yardımlarla büyüyecek olan örgüt, temellerini ilk üyelerin sarsılmaz inancı sayesinde atmıştır. Matsumoto ilk üyelerini, iş hayatından memnun olmayan ve/veya hayatının olağanlığından mutlu olmayan kadın üyelerden almıştır. Üyelerine farklı yoga dersleri, pozitif enerji yüklemeleri ve metafizik seremoniler uygulanmaktadır. Japonya’da çok yaygın olan dergi-gazete okuma alışkanlığı örgütün birden tanınırlığının artmasına neden olmuştur.

Farklı ritüelleri olan tarikatları, yoga okullarını ve liderlerini tanıtan “Twilight Zone” isimli dergi 1984 yılında “Aum İnc.” hakkında bir makale kaleme almış ve Matsumoto’nun Lotus pozisyonunda yerden yükselmiş bir fotoğrafını basmıştır. Bu dergide yayımlanmasından önce okul, sadece Tokyo’da belirli bir grup tarafından tanınırken, basımın yapılmasından sonra Japonya’nın tamamında tanınmaya ve popülerleşmeye başlamıştır.[3] 1985 yılına geldiğimizde okulun kurucusu ve lideri Matsumoto kendini dünyayı kurtarmaya geldiğine inandırmıştır. Aynı yıl Japonya’da dağlara yolculuklar yapan ve Hindistan’a giden Matsumoto, döndüğünde kendisine buralarda bulunan ermiş kişiler ve keşişler tarafından kıyamet zamanının bildirildiğini söylemiştir. Aynı zamanda kendi zihin dünyasında birkaç yıl sonra kuracağı dini oluşumun da temellerini atmaktadır. Ruhani yolculuğundan döndükten sonra öğrencileri ile birlikte “Aum Shinsen no Kai” (Aum Mountain Hermit’s Society) isimli yeni örgütünü kurmuştur. Bu süreçten sonra örgüte üye alımlarda çok seçici davranılırken, örgüte girecek olan kişilere özel törenler gerçekleştirilmiş ve yüklü miktarda kabul ücreti alınmıştır. Örgüt, üyelerinin ailelerinden ve normal hayatından koparılmasını, bir birey olarak örgüt içerisine alındıktan sonra birey kimliğinin yok edilmesini ve topluluk ile bütünleşmesini sağlamaktadır. Japonya’da popüler kültür içerisinde çokça bulunan ve aslında gelenekler ve mitlerinden oluşan kıyamet, yok oluş senaryoları, Budizm dininin reenkarnasyon inancı ile birleştirilmektedir. Dünyanın ve insanların yok oluşu ve yeniden doğuş kavramlarını içeren televizyon yapımları, çizgi romanlar ve kitaplar insanların bu inançları benimsemesinde araç olarak kullanılmıştır. Örgüt lideri Matsumoto, Japon toplumunun çoğunluğunun inandığı ve benimsediği bu kültürü, anlatılarında sürekli işlemekte ve kurmayı amaçladığı dini kimliğin altını bu mitlerle birleştirip daha fazla insanın ilgisini örgüte çekmeyi amaçlamaktadır. Örgüt, çok sayıda mülk satın alarak üyelerinin dış dünya ile sosyal ilişkilerini tamamen kesmeye çalışmıştır. 1986 yılından itibaren satın alınan çok sayıda konuta örgüt üyelerinin taşınması sağlanmış ve bu birlikte yaşa durumuna inziva adı verilmiştir. Tarikat üyelerinin aileleri, dış dünya ilişkilerini kesme çabaları sonrası örgüt hakkında şikâyette bulunmaya başlamışlardır. 1987 yılında örgüt adını “Aum Shinrikyo” olarak değiştirmiştir. Bu sırada örgüt 1.300 üyeye sahipken, 1989 yılına geldiğimizde üye sayısı 4000’ini geçmektedir.[4]

Örgütün Saldırıları ve İşlediği Suçlar

Örgüt, örgüt kimliği altında ilk suçunu bir cinayet olayı ile işlemiştir. Asahara, müritlerine anlattığı gibi dünyanın sonu geldiğinde tek kurtulacak bölgenin Fuji dağı etekleri olduğuna inanmaktadır. Bu sebeple Fuji dağının bir bölgesine, 1988 yılında kamp kurulmuştur. Bu kampta örgüte kabuller gerçekleştirilmiş ve gözlerden uzak olmasının avantajı ile işkenceye dönüşen kabul ritüelleri uygulanmıştır. 1988 yılında bir üyenin kabul ritüelinde boğularak öldürülmesi ve sonra cesedinin yakılarak yok edilmesi örgütün işledi ilk kriminal suçtur. Daha sonra bu cinayete tanık olan bir başka üye de örgütten ayrılmak istemiş fakat cinayetin ihbar edilmesinden şüphelenen örgüt yöneticileri tarafından öldürülmüştür. Birinci öldürme bir kaza sonucu olmasına rağmen ikinci öldürme bizzat Asahara’nın emri ile gerçekleştirilmiştir.

Fuji Dağı eteklerindeki Aum Shinrikyo kampı [japan-forward]

Tarikat, 1989 yılında resmi bir dini vakıf olmak, vergilendirmeden muaf olabilmek ve Japon devletinin baskısından kurtulmak için başvuruda bulunmuş fakat müritlerin ailelerinin baskıları ve şikayetleri nedeniyle bu başvuru kabul edilmemiştir. Bu süreçten sonra örgüt lideri Asahara, başvuruyu kabul etmeyen yetkililere mektuplar göndermiş ve protestolar gerçekleştirmiştir. Aynı sırada siyasete girmeyi düşünen Asahara, 1989 yılında “Shirinto” adında bir parti kurarak seçimlere girmiş, seçimleri kaybetmesinin ise tanrının bir işareti olacağını söylemiştir. Seçimlerin başarılı geçmesi ile Japon halkını ele geçirebileceğini ve bunu şiddet kullanmadan yapabileceğini düşünmüş, seçimlerin başarısız geçmesi halinde ise şiddet olaylarının ve eylemlerin başlaması gerektiğini dile getirmiştir. Örgüt 1989 yılında bilinirliğinin zirvede olmasıyla, örgüt karşıtlarının tepkilerinin en üst seviyeye çıkmasını aynı anda yaşamıştır. Japon bir dergi Aum Shinrikyo adına birkaç makale kaleme almış ve örgütün aşırılıklarını halka anlatmıştır. Örgüte mensup kişilerin aileleri de “Aum Shinrikyo Kurbanları Derneği” adı altında birleşerek seslerini duyurmaya ve örgütün sadece masum bir dini oluşum olmadığını yaymaya başlamıştır. Derneğin avukatlığını yapan Tsutsumi Sakamoto ve ailesi örgüt tarafından hedef gösterilmiştir. Aynı yıl kimyasal bir çözeltinin kendisine ve ailesine verilmesi ile öldürülmüşlerdir.

Japon avukat Tsutsumi Sakamoto ve ailesi

Bu olay Aum Shirinkyo’nun ilk kimyasal ve biyolojik saldırısı olarak kayıtlara geçmiştir. Japon güvenlik güçleri, avukat Sakamoto’nun ve ailesinin kaybolmalarını incelediğinde olay mahallerinde Aum Shinrikyo’ya ait rozetler bulmuştur. Daha sonra örgütün üst düzey yöneticilerine yönelik yapılan operasyonlarda bütün yöneticilerin Almanya’ya kaçtığı tespit edilmiştir. Örgütün bu araştırmalar sonrasında çok fazla üye kaybetmesi ve toplum gözünde kötü yönde popülerliğinin zirve yapması söz konusudur. Asahara liderliğindeki Shirinto Partisi, seçimlerde başarısız olmuş ve örgüt kendisinin dini lobiler tarafından engellendiği ve eylemlerinin meşru siyasi ve politik yollar ile gerçekleştirilemeyeceğini mensuplarına ilan etmiştir. Shinrikyo ve Asahara’nın yeraltına çekilme süreci bu meşruiyetin kaybedilişi ile paralel şekilde gerçekleşmiştir. Sakamoto ve ailesinin öldürülmesi, örgütün organize ve emir komuta ile gerçekleştirmesinden dolayı bir terör eylemi olarak adlandırılabilmektedir.

Örgütün Terör Eylemlerine Yönelmesi

Aum Shinrikyo terör örgütünü diğer terör örgütlerinden ayıran en önemli unsur, örgüt üyelerinin eğitim ve gelir seviyesi yüksek kişilerden oluşması ve saldırılarında kimyasal silahları kullanmasıdır. Eylem şekilleri konusunda örgüt üyelerinin meslekleri ilgi çekmektedir. Üyelerin birçoğu genetik mühendisi, biyolog ve astrofizikçidir. Bu durum terör örgütünün eylemlerini neden diğer bölgesel terör örgütleri gibi ateşli silahlar ve/veya el yapımı bombalar ile gerçekleştirmediğini bize açıklayabilmektedir. Aum Shinrikyo’nun büyük çaplı ilk eylemleri, kendisine karşı mücadele eden hukuk insanları ve devlet çalışanlarına karşı gerçekleştirilmiştir. Örgüt Tokyo Narita Uluslararası Havaalanı, Yokosuka Deniz Üssü ve İmparatorluk Sarayı’na karşı biyolojik ve kimyasal silahlı saldırılar gerçekleştirmiştir. Japonya’nın devlet binaları ve kalabalık merkezlerinde, 8 kez “Bacillus Anthracis”, 7 kez ‘’Clostridium Botulinum’’ maddelerinin püskürtülmesi ile saldırılar gerçekleştirilmiştir.[5] Fakat eylemlerin gerçekleştirilmesinden sonra saldırıların etkisinin ne kadar zayıf olduğu ortaya çıkmıştır. İnsanların zehirlenme sonucu ölmelerine neden olması planlanan bu maddelerle düzenlenen saldırılar büyük oranda başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Fakat vermiş oldukları toplam zarar, örgütün başarısız eylemlerini gölgede bırakacak kadar büyüktür.

Bu saldırılardan sonra Asahara liderliğinde örgüt, kendine has bir silahın üretimine başlamıştır. Sarin gazı adı verilen ve solunması halinde insanları öldürme oranı çok yüksek olan bir silahın geliştirilmesine çalışılmıştır. Bu silah ilk kez 7 Temmuz 1995 tarihinde Matsumoto’da bir marketin önünde kullanılmıştır. Daha sonra yakalanan bir örgüt üyesi tarafından verilen bilgilere göre 16-17 örgüt militanı arabalar ile bir marketin girişinde bu gazın dışarıya salınmasını sağlamışlardır. Saldırıda yaklaşık 10 kişi ölmüş, 150 kişi yaralanmıştır. (Mickolus ve Simmons, 1997, s. 790-792)

Örgütün 1995’teki sarin gazı saldırısı.

Örgüt ikinci ve en büyük terör eylemini de 1995 yılında gerçekleşmiştir. 20 Mart 1995 tarihinde Aum Shinrikyo tarikatı mensupları, Tokyo’da üç ayrı metro istasyonuna aynı anda sarin gazı saldırısı gerçekleştirmişlerdir. Sıvı halde kullanılan Sarin gazı teröristler tarafından sabah saatlerinde patlatılmış ve metro istasyonu içerisindeki insanlar gazdan etkilenmişlerdir. Eylem sonucu 12 kişi ölmüş ve 6000’den fazla insan yaralanmıştır.[6]

Eylemin sonucu örgütün planladığı gibi çok büyük ölümlere neden olmamış ve Japon güvenlik güçlerinin erken müdahalesi ile patlatılması planlanan diğer bombaların imhası engellenmiştir. Aum Shinrikyo bu saldırısından sonra dünyada tanınırlığını artırmış fakat Japonya’da çöküşünü başlatmıştır. Saldırı sonrası örgüt üyesi ve üst düzey yönetici 200 kişi tutuklanmıştır. Tutuklananların arasında örgüt lideri Shoko Asahara’da vardır. Yargılamaları yapılan 13 örgüt yöneticisi ve örgüt lideri idam cezasına çarptırılmıştır. Fakat üst üste ertelemeler ile idam cezası ancak 2018 yılında uygulanabilmiştir. Shoko Asahara 2018 yılında asılarak idam edilmiştir.[7] Örgüt liderleri ve yöneticilerinin tutuklanmasıyla birlikte örgüt yapılanması dağılmaya başlamıştır. Geriye kalan örgüt üyeleri ve örgüte eskiden üye olan kişiler Japon istihbaratı tarafından yakından izlenmektedir. Aum Shinrikyo tarikatı adını “ALEPH” olarak değiştirmiş ve günümüzde dini bir vakıf olarak çalışmalarına devam etmektedir.

Aum Shinrikyo Örgütü ve Japonya’nın Terörle Mücadele Politikaları

Japonya 1980 öncesi JKO gibi terör örgütleri ile mücadelesini uzlaşmacı politikalar ile çözmeye çalışmıştır. Parlamento’da terörle mücadele politikalarının sertleşmesine yönelik öneri ve teklifler sunulsa da çoğunluğun karşı çıkması sonucu bu teklifler kabul edilmemiştir. Asahara ve tarikatı Japonya’nın istihbarat ve izlenme faaliyetlerinin çok zayıf olmasından faydalanmıştır. İlk cinayetlerinin ve sonraki terör eylemlerinin önceden saptanması çok zor olduğu gibi birçoğu örgüt üyelerinin yakalanması sonucu ifadeleri ile aydınlatılabilmiştir. Kurulduğu yıllarda örgütün bir dini tarikat gibi hareket etmesi Japon devletinin ilgisini çekmemiştir. Fakat dış ilişkilerinin saptanması ile örgütün amaçları ortaya çıkmıştır. Aum Shinrikyo örgütünün Avusturya’da satın aldığı bir çiftlikte, biyolojik ve kimyasal silahlar üzerine deneyler yaptığı bilgisi Japon istihbaratı tarafından ortaya çıkarılmıştır.[8] Japon yönetimi tarafından, örgütün Rusya’dan nükleer silahlar da satın almaya çalıştığı iddia edilmektedir. Ortaya çıkan silahlar ve iddialar doğrultusunda, Japonya Parlamentosu’nda istihbarat faaliyetleri konulu yasalar yeniden gündeme getirilmiştir. Parlamento’daki Liberal ve Komünist partiler bu tekliflerin özel hayatın gizliliğine gölge düşüreceğini dile getirmişlerdir. Daha sonraki yıllarda izleme ve dinleme faaliyetlerinin Aum Shinrikyo tarikatı özelinde sınırlı bir süreliğine kanunlaştırılması uygulanmıştır.

Japonya’nın terörle mücadele politikaları dünyada diğer örneklerine hiç benzememektedir. Uzlaşmacı politikalar sadece siyasiler tarafından değil halk tarafından da arzulanmaktadır. Japonya’nın, şiddet şiddeti doğurur anlayışı ve Japon toplumunun geleneksel bir yapıya sahip olmasının bu uzlaşmacı politikaların temeli olduğu düşünülmektedir. 11 Eylül saldırılarına kadar, Aum Shinrikyo dâhil olmak üzere yurt içinde ve yurt dışında bulunan terör örgütleri Japonya’nın bu pasif terörle mücadele politikalarından faydalanmışlardır. Japonya dışında gerçekleştirilen rehin alma eylemleri, Japon devletinin teröristlere fidye ödemesi ile sonuçlanırken bu politikalar belirli çevrelerce eleştirilmiştir. Japonya içerisinde özellikle saldırılar sonrası mağdur olan halk tarafından pasif politikaları yüzünden çokça eleştirilen Japonya hükümetleri, Uluslararası arenada da uzlaşmacı politikalarının terör örgütlerini cesaretlendirdiği iddiası ile eleştirilmiştir. 11 Eylül saldırıları sonrası özellikle Aum Shinrikyo’nun büyük terör eylemleri sadece halkı değil, siyasileri de terörle mücadele politikaları konusunda tekrar değerlendirme yapmaya sevk etmiştir. Japon parlamentosu acil önlem politikaları oluştururken terörle mücadelede oluşan eksiklikleri de tespit etmiştir. Japonya topraklarında terörle mücadeleyi yeniden yapılandırmak için asker ve polis teşkilatlarına daha fazla yetki sağlayan terörle mücadele yasaları oluşturulmuştur. Japon toprakları dışında da uluslararası terörle mücadele için belirli politikalar oluşturulmuştur. Japonya uluslararası terörle mücadele operasyonları ve yeniden yapılandırmaları için çok yüklü miktarda mali yardımlar yapma kararı almıştır. Afganistan, Pakistan, Afrika ülkeleri ve Ortadoğu’da ortaya çıkan terör örgütlerine karşı oluşturulan uluslararası koalisyonlara katılmıştır. Terörle mücadele konusunda Asya devletleri ile bir dizi antlaşma imzalamıştır. Japonya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan anayasasının hiçbir devlete karşı savaş açamama ilkesi sebebiyle ülke kendini sürekli bir tehdit algılaması içerisinde hissetmektedir. Japonya’nın 11 Eylül saldırıları sonrası gerçekleştirdiği terörle mücadele politikalarındaki değişim bazı çevrelerce bir aktif politika olarak yorumlanırken, bazı çevrelerce sadece bir dış politika girişimi olarak yorumlanmıştır.

 

Sonuç

Chizuo Matsumato’nun liderliğinde oluşan “Aum inc.” Yoga okulunun büyümesi ve bir dergiye verdiği poz ile Japonya’da popülerleşmesi aslında medyanın toplum üzerindeki olağan etkilerini de gözler önüne sermektedir. Alışkın olduğumuz terör örgütlerinden farklı olarak, Aum Shinrikyo tarikatı mensuplarının üst gelir grubuna sahip eğitimli kişilerden oluşması, bu örgütü diğer terör örgütlerden ayırmaktadır. Terör örgütlerinin genelinin üyeleri alt gelir grubuna mensup, eğitimsiz kişilerden oluşurken, Aum’da bu durum geçerli değildir. Eğitim seviyesi ve sosyo-ekonomik durum ile terör örgütlerine katılım arasında bulunan ilişki bu noktada sorgulanabilmektedir. Örgütün dini bir tarikata dönüşmesi ve üyelerini toplum ile ailelerinden soyutlanmasını sağlaması üyelerinin bağlılığını kesin olarak arttırmıştır. Dini bir anlatı üzerine oluşturulan eylem planları, bu planların uygulanmasını kesin hale getirmektedir. Japonya’da çok fazla dini tarikatın bulunması ve hepsinin farklı bir dini anlatı sunması aslında Aum’a benzeyen tarikatların oluşabilme ihtimalini arttırmaktadır. Fakat Japonya’da, Aum Shinrikyo’dan sonra herhangi bir dini terör örgütü ortaya çıkmamıştır. Gelirlerini üyeleri üzerinden sağlayan örgüt herhangi bir illegal ekonomik eyleme girişmemiştir ve bu eylemsizlik onun Japonya’da devlet organlarınca daha da görünmez kılınmasına sağlamıştır.

Japonya’da aktif bir başka terör örgütü bulunmazken, Aum Shinrikyo’nun da yıllarca eylem gerçekleştirmeden, güvenlik tehditti oluşturmayacak şekilde eylem planları yaptığı unutulmamalıdır. Eylem şekilleri konusunda örgüt üyelerinin meslekleri ilgi çekmektedir. Üyelerin birçoğu genetik mühendisi, biyolog ve astrofizikçidir. Kimyasal ve biyolojik terör eylemleri düzenlemeleri ve bu eylemlerin üyelerin meslekleri ile paralellik göstermesi, üyelerin örgüte alınırken bu eylemler planlanarak mı? Yoksa eylemlerin, üyeler örgüte kabul edildikten sonra ortaya çıkan bir sonuç mu? Olduğu konusunda bizleri düşündürmektedir. Terör örgütlerinin istekleri ve amaçları küresel çapta değişiklik gösterse de Japonya örneği bize hem devlet yönünden hem örgüt yönünden farklı stratejiler geliştirilebildiğini ve etkili olabilme ihtimalin de hiç az olmadığı kanıtlamıştır. Japonya, terör örgütleri ile mücadelede sert güç kullanımı ve askeri stratejiyi seçmemiştir. Japon halkının inançları ve istekleri doğrultusunda yumuşak ve müzakereye dayanılan bir terörle mücadele stratejisi uygulanmıştır. Aum Shinrikyo için örgütün yükselişine engel olamayan bu strateji, saldırıları da önleyememiştir. Terörle mücadele ilkeleri, rasyonel bir amaca bağlı terör örgütleri için etkili olabilir fakat Aum Shinrikyo’nun amacı Japonya’nın ele geçirilmesidir. Japon terörle mücadele stratejisi, hedefleri ve rasyonel amaçları olmayan, saldırılarını da bu amaçlar için düzenlemeyen terör örgütü olan Aum’a karşı etkisiz olmuştur. Japonya’nın dini inançlara ve özel hayata saygı ilkeleri, Aum Shinrikyo’nun aktif olarak kullanarak arkasında saklandığı ve aslında bu şekilde fark edilmeden saldırılar planladığını bize göstermiştir. Japonya’da 2019 verilerine göre kişi başına düşen gelir 48.556 Dolar’dır[9]. Dünya ortalamasının kat kat üzerinde olan gelir seviyesi, terör örgütlerine katılım sebebinin ekonomik olmadığını göstermektedir. Aum Shinrikyo terör örgütü, bizlere terör örgütlerin kuruluş amaçları, saldırıları konusunda yeni kavramlar ve davranış şekilleri öğretmiştir. Japonya’nın terörle mücadele stratejisi de güç kullanmanın dışında uygulanan yeni bir mücadele stratejisini dünyaya tanıtmıştır. Asahara liderliğindeki örgütün, terör eylemleri diğer uluslararası terör örgütleri ile karşılaştırıldığında daha az etki yaratmış ve daha az can kaybına neden olmuştur. Fakat örgütün kimyasal silah çalışmaları yapması, nükleer silahlara sahip olmaya çalışması kendisinin diğer terör örgütlerinden ayrılmasına neden olmaktadır. Bu silahların daha büyük saldırılar için kullanılma ihtimali örgütün gücünü ortaya koyarken, Japonya’nın terör örgütünü ortadan kaldırması terörle mücadelede başarılı olduğunu göstermektedir.

Ömer Yiğit Demir

Stratejik Ortak Misafir Yazar

KAYNAK

[1] İhsan BAL, Süleyman ÖZEREN, Dünyadan Örneklerle Terörle Mücadele, Usak Yayınları, 2010, s.137

[2] https://www.britannica.com/biography/Asahara-Shoko (erişim tarihi 02/05/2020)

[3] http://www.jpri.org/publications/workingpapers/wp19.html (erişim tarihi 02/05/2020)

[4] http://www.moj.go.jp/ENGLISH/PSIA/psia01-04.html (erişim tarihi 02/05/2020)

[5] Atasoy, S. (2006, 29 Ocak) ’’Biyoterör Komplo Değil Gerçeğin Ta Kendisidir,’’ Hürriyet, https://www.hurriyet.com.tr/biyoteror-komplo-teorisi-degil-gercegin-ta-kendisidir-3855412 (erişim tarihi 14/05/2020)

[6] https://www.history.com/this-day-in-history/tokyo-subways-are-attacked-with-sarin-gas (erişim tarihi 20/05/2020)

[7] https://www.britannica.com/biography/Asahara-Shoko (erişim tarihi 20/05/2020)

[8] https://www.abc.net.au/news/2018-02-10/doomsday-cult-aum-shinrikyo-sarin-gas-tests-at-banjawarn-wa/9401216?nw=0 (erişim tarihi 20/05/2020)

[9] http://www.mfa.gov.tr/japonya_ekonomisi.tr.mfa (erişim tarihi 04/06/2020)

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz