Kapitalizm ve Demokrasinin Yapı Taşı: “Liberalizm”

1135

Kapitalizm ve liberalizm çoğu zaman aynı fikir akımlarıymış gibi zannedilir. Oysaki kapitalizm esasen sömürüyü ve serbest piyasayı savunan bir ekonomik sistemdir. Liberalizm ise ekonomiyi de içine alan ilkeler barındırmasının yanında bireyi önceleyen, demokrasiyi, siyasal, sosyal ve ekonomik özgürlükleri de içine alan geniş kapsamlı bir ideolojidir. Aynı zamanda liberalizm, kapitalist sistemin savunduğu girişimciliği ve serbest piyasa ekonomisini de savunmaktadır. Bu sebeple liberalizm ile kapitalist dünya sistemi arasında çok güçlü bağlar vardır. Liberalizm demokrasiyle yönetilen ülkelerin ve kapitalist dünya sisteminin taşıyıcı ideolojisidir. 20. ve 21. yüzyıl modern ulus devletlerinin küreselleşen dünyadaki var olma mücadelesinde ve rekabetinde liberalizm olmazsa olmaz bir öneme sahiptir. Çalışmamızda çağımızın siyasal ve ekonomik düzeninde önemli bir yeri olan liberalizm ideolojisinin tarihsel süreci, kavramsal olarak tanımı ve ana ilkeleri ele alınacaktır.

Kavram Olarak Liberalizm 

Liberalizm kavramı diğer siyasal ideolojilere nazaran daha yakın denilebilecek bir tarih olan 19. yüzyılda siyaset terminolojisine girmiştir. Kelime olarak özgür, serbest gibi anlamlara gelen “liberal” sözcüğünden türeyen kavram, esasen İspanyolca kökenli olup Latince’ye sonrasında da İngilizce’ye geçmiştir. İspanyollar tarafından ilk olarak İngiliz menşeli olmayan politikaları suçlayıcı nitelikte kullanılan liberalizm kavramı, sonrasında ise ilginç bir şekilde İngiliz politikalarını ifade etmek amacıyla kullanılmış ve J. Locke’un liberal görüşlerini savunan parlamenterler de “liberales” olarak adlandırılmıştır.[1]

John Locke

Liberalizmin kurucusu olarak John Locke kabul edilmektedir. Bununla birlikte Adam Smith “Ulusların Zenginliği” adlı eserinde bu kavramı ilk kez kullanan kişi olarak ve sonrasında yapmış olduğu çalışmalarla liberalizmin iktisadi anlamda gelişmesinde önemli düşünürlerden biri olmuştur.[2] Liberal felsefenin önemli düşünürlerinden Friedrich von Hayek’e göre liberalizm; bireysel özgürlükler düşüncesine dayanarak ilk kez İngiltere’de ortaya çıkan, 17. yüzyılın son çeyreğindeki “Old Whig”ler zamanından 19. yüzyılın sonlarında Gladstone dönemine dek uzanan bir dönemde gelişen “arzuya şayan” bir siyasal düzeni ifade etmektedir.[3] Liberalizm genel bir ifadeyle; bireyi esas alan ve bireylerin gerek siyasal gerekse de ekonomik alanda hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, piyasa ekonomisini serbestleştirerek devletin ekonomiye olan müdahalesinin asgari ölçülere indirilmesi gerektiğini savunan bir doktrindir.[4] Liberalizm dört ana ilke üzerine kurulu bir ideolojidir. Bunlardan ilki; kişileri özgür birer birey olarak kabul eden ve bireyi devletin ve toplumun yegâne amacı olarak gören bireycilik ilkesidir. İkincisi ise, liberalizmin kelime kökeni de olan özgürlük kavramıdır ve bireyi her türlü baskı ve zorlamadan öte tutan bir anlayışa sahiptir. Üçüncü ilke, bireylerin özgürce teşebbüs etmelerine olanak tanıyan kendiliğinden gelişen düzen (görünmez el) anlayışı ve bu anlayış merkezinde işleyen piyasa ekonomisidir.  Dördüncü ilke ise liberal devlet ilkesidir. Bu ilke liberal düzenin demokratik değerler etrafında vücut bulmasıyla birlikte liberal demokrasinin bireyleri çoğunluğun tahakkümünden korumayı ve yönetme gücünün belirli bir grupta toplanmasının önüne geçmeyi amaçlayan ilkelere göre tanımlanmış sınırlı devlet esasına dayanmaktadır.[5]

Liberalizmin Ana İlkeleri 

  1. Bireycilik

Liberal düşüncenin en temel yapı taşı bireydir. Liberalizm, siyasi ve ekonomik alanda bireyi esas alan ve bireyin tüm müdahalelerden uzak tutulması gerektiğini düşünen bir ideolojidir. Bu bağlamda bireyciliği tanımlamak gerekirse; toplumları ve devletleri oluşturan temel öğe olarak bireyi kabul eden ve bireyi toplum ve devlet organizmalarından ayrı ve üstün bir varlık olarak ele alan bir düşünce sistemi olarak tanımlanabilir. 17. yüzyıldan itibaren Batı tarafından kullanılmaya başlanan bir kavram olarak birey sadece tekil kişi anlamına gelmez. Birey, insanların her birinin eşsiz özelliklere sahip bağımsız ve anlamlı varlıklar olduğunu, herhangi bir topluluk ya da kolektif oluşumun sorumluluğu altında görevleri olan üyeler olmaktan öte özerk bir varlığa sahip olduğunu ifade etmektedir.[6] Liberalizmin kurucusu olarak kabul edilen John Locke, ilahi bir fıtrata sahip olan bireyin doğuştan birtakım temel haklarla dünyaya geldiğini ve bireyin sahip olduğu en temel üç hakkın yaşama, mülkiyet ve özgürlük hakkı olduğunu ifade etmiştir. Bu haklar bireyin insan olmaktan, insan onuruna sahip olmaktan kaynaklanan temel haklarıdır, bu nedenle hiçbir şekilde ihlal edilemez ve hiçbir amaç uğruna vazgeçilemez.

Bu temel haklarla dünyaya gelen birey aynı zamanda hukuksal düzenlemeler için de temel bir dayanak oluşturmaktadır. Siyasal kurumların ve hukuksal düzenlemelerin temel hedefi bireyin doğuştan getirdiği bu tabii hakları korumaktır. Devlet, siyasal düzen ve hukuk sisteminin varlık sebebi budur.

Tabii hukukun bir gereği olan mülkiyet hakkı bireyin yaşamı kadar masum ve kutsal bir haktır. Mülkiyet kavramı “malik olmak” anlamına gelip, bireyin sahip olduğu maddi ve manevi tüm değerleri ifade etmektedir. Aynı şekilde başkasının özgürlük alanına girmeksizin bireyin ön gördüğü her tür düşünce, inanç ve pratik onun tabii hukukunun bir gereğidir ve asla vazgeçilemez.[7] Bir diğer düşünür Immanuel Kant ise; bireyin akıl ve irade sahibi olması nedeniyle diğer tüm varlıklardan ayrı ve üstün bir konumda bulunması gerektiğini savunmuştur. Ona göre birey olarak insan, eğilimler ya da gereksinimlerden ötürü değer kazanan bir “şey” değil, varoluşu doğaya dayanan, kendi mutlak değeri olan kutsal bir varlıktır. Bu sebeple akıl sahibi olmayan varlıkları “şeyler” olarak tanımlarken akıl sahibi varlıklar olarak insanları “kişiler” olarak tanımlamaktadır.[8] Liberalizm bireyi hem metodolojik hem de ontolojik açıdan ele almaktadır. Metodolojik bireyciliğe göre; somut olan varlık bireydir. Birey dışındaki toplum, devlet, millet gibi oluşumlar soyut varlıklardır. Bu sebeple insanı ve toplumu anlamak için bireyin davranışları incelenmelidir. Ontolojik bireycilik ise; temelde bireyi esas almakla birlikte bireyi toplum ve devletten üstün gören bir anlayışa sahiptir. Nitekim birey hakları da toplumsal haklardan önce gelmelidir. Akıl ve irade sahibi olması nedeniyle insan diğer canlıların en üstün ve önde gelenidir.[9] Liberal düşüncenin bireyi temel alan değer anlayışı bireyin kendi menfaatlerini maksimize edeceği ve bu sayede içinde bulunduğu toplumunda ekonomik ve sosyal kalkınmasına katkıda bulunacağı varsayımına dayanır.

John Stuart Mill

Bu bağlamda devletin bireye ekonomik anlamda müdahalesine de karşı çıkmaktadır. John Stuart Mill, devletin ekonomik alana müdahalesinin yalnızca gücünü gereksiz yere arttırmaya sebep olacağını oysaki bireylerin devletin müdahalesi olmadan kendilerini ekonomik alanda geliştirebilecek potansiyele sahip olduklarını vurgulamaktadır.[10] Serbest piyasanın sağlıklı bir şekilde işlerliğini sürdürebilmesi için devlet her türlü müdahaleden uzak bir tutum sergilemelidir. Aksi taktirde liberalizmin serbest piyasanın kendiliğinden düzeni sağlayacağı varsayımı çöker ve uyum bozulur. Devletin müdahalesi bireyin üzerinde baskı yaratacak ve birey de başka bireyler üzerinde baskı kurma girişiminde bulunacaktır.

Dolayısıyla bu şartlar altında çatışma ortamı kaçınılmaz olacaktır.[11] Kısaca özetlemek gerekirse; liberalizmin bireycilik algısı, bireyi üstün bir varlık olarak görmekle birlikte devlet ya da toplum aracılığıyla her türlü baskıdan da uzak tutulması gereken ve bu sayede gelişim sağlayabileceğine inanan bir anlayışa sahiptir.

  1. Özgürlük

Bireyi merkeze alan bir ideoloji olarak liberalizmin içselleştirdiği bir diğer önemli husus ise özgürlük kavramıdır. Gerek ekonomik gerekse de siyasal alanda özgürlüğün sağlanamadığı bir toplumda bireysel haklardan söz etmek mümkün değildir. Bu açıdan ele alındığında liberal düşüncenin özgürlük anlayışının temelinde de toplumun değil bireyin ön planda olduğunu vurgulamak gerekir. Milton Friedman’a göre; liberalizm için asıl önemli olan şey gönüllü işbirliği ve özgür tartışma ortamıdır. Bu bağlamda bireylerin özgürlükler liberalizmin olmazsa olmaz şartıdır.[12] Liberal düşüncenin özgürlük kavramını ele aldığımızda Isaac Berlin’in “Two Concepts of Liberty” adlı kitabında da ifade ettiği üzere negatif ve pozitif özgürlük ayrımının var olduğunu görmekteyiz.

John Locke’un kurucusu olduğu klasik liberal anlayışa göre özgürlük; bireylerin istedikleri gibi hareket edebilme ve becerilerini geliştirebilme haklarına sahip oldukları ve dışsal bir zorlamanın hoş karşılanmadığı “negatif özgürlük” anlayışına sahip iken, J.S.Mill’in başını çektiği ve T.H.Green, Hobhouse, A.J.Hobson gibi düşünürlerin de savunduğu modern liberal anlayışa göre ise özgürlük; bireyleri yalnızca kendi haline bırakmak yerine kişisel gelişim ve yeteneklerini gerçekleştirmeleri ile ilintili olan ve bireyi sosyal kötülüklerden koruyacak dışsal müdahaleleri de bu doğrultuda kısmen kabul eden bir “pozitif özgürlük” anlayışına sahiptir.[13] Liberalizm her ne kadar iki farklı teoriyle özgürlüğü ele alıyor olsa da genel itibariyle negatif özgürlük anlayışına sahiptir. Negatif özgürlükten kasıt zikrettiğimiz gibi bireyin herhangi bir dış zorlamaya maruz kalmadan serbestçe davranabilme özgürlüğüdür. Nitekim birey davranışlarına müdahale edilmediği ölçüde özgürdür. Bireyin serbestçe davranabildiği alan ne ölçüde geniş ise, özgürlüğü de o kadar geniştir.

Milton Friedman

Burada esas olan nokta bireye herhangi bir dış etkenin yardımı değil, bireyin her türlü dış müdahalelerden ve baskılardan uzak tutulmasıdır.[14] Liberalizmin birey odaklı özgürlük anlayışının içerisinde temel olarak siyasal ve ekonomik haklar olarak nitelendirebileceğimiz özgürlükler söz konusudur. Birey, istediği inanca sahip olma, istediğini düşünme ve ifade etme haklarının yanında iktisadi olarak istediği faaliyette bulunabilme ve mülkiyet edinme haklarına da sahiptir. Bireyin siyasal haklarının başında hiç şüphesiz düşünce ve ifade özgürlüğü gelmektedir.

Düşünce ve ifade özgürlüğü kısaca; bireyin özgür bir biçimde düşünme ve istediği bilgilere ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve yargılarından ötürü hiçbir şekilde kınanmaması ve bunları tek başına ya da başkalarıyla birlikte (dernek, toplantı, sendika vb.) çeşitli iletişim araçlarıyla (söz, basın, resim, sinema, tiyatro vb.) özgürce açıklayabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelmektedir.[15] Bu açıdan bakıldığında düşünce ve ifade özgürlüğünün tam anlamıyla bir toplumda var olabilmesi basın özgürlüğü ile de doğru orantılıdır. Serbest düşüncenin var olmadığı bir toplumsal düzende sosyal, kültürel ve demokratik değerlerin gelişimi elbette mümkün değildir. Bu açıdan ele alındığında düşünce özgürlüğünün liberal ideolojide diğer özgürlüklerin sağlanabilmesi bakımından olmazsa olmaz bir değere sahip olduğunu ifade etmek mümkündür. Düşünce özgürlüğü ile ilintili olan bir diğer özgürlük ise din ve vicdan özgürlüğü ya da diğer bir ifadeyle inanç özgürlüğüdür. Bireylerin istedikleri gibi düşünebilmelerinin yanında istedikleri inancı benimseme ve inançlarının gerektirdiği şekilde yaşamlarını sürdürebilme hakları vardır.

Din ve vicdan özgürlüğü, bireyin resmi ya da gayrı resmi hiçbir tehdit ya da baskı altında kalmaksızın istediği dine inanması ve inandığı dinin gereklerini yerine getirebilmesi ve bunları benimseyerek özgürce vicdanına mal edebilmesidir.[16] Bütün bunlarla birlikte liberalizmde önem atfedilen bir diğer özgürlük, hiç şüphesiz ekonomik ve iktisadi özgürlüklerdir. Bireyler serbestçe girişimde bulunabilmeli ve özel mülkiyet hakkına sahip olabilmelidirler.

Liberal düşüncede ekonomik özgürlük kısaca ifade etmek gerekirse; bireyin ekonomik faaliyette bulunması ve ekonomik girişimcilik hakkına sahip olmasıdır. Bunun içinde gerekli olan faktörlerin en önemlisi piyasa ekonomisidir. Piyasa ekonomisinin olduğu yerde rekabet olacak ve bu sayede ekonomik özgürlük sağlanacaktır. Bireysel girişimciler ve çalışanlar serbestçe faaliyette bulunabilecek, bu sayede her türlü tehdit ve baskı ortamından kaçabileceklerdir.[17] Bunun sağlanabilmesi için de devletin ekonomik faaliyetlere müdahalesi olmamalı ve sınırlandırılmalıdır. Sonuç itibariyle liberalizmin birey odaklı anlayışının yanında savunmakta olduğu tüm siyasal ve ekonomik özgürlüklerin temelinde devlet aygıtının sınırlandırılması ve tüm bu özgürlükler alanına olan müdahalesinden uzak tutulması gerektiği anlayışı esastır.

  1. Piyasa Ekonomisi

Siyasal ve sosyal alanda liberalleşen bir toplumda ekonomik liberalleşme de ayrı bir yer tutmaktadır. Nitekim liberalizm devletin her alanda bireye müdahaleden uzak bir tutum sergilemesi gerektiğini dile getirirken ekonominin de birey merkezli olmasını esas alır. Bu sebeple liberalizmin ana ilkelerinden biri de piyasa ekonomisidir. Bireylerin özgürce hareket edebildiği bir piyasa ortamı rekabeti arttıracak bu da ekonomik kalkınmayı sağlayacaktır. Devlet her alanda olduğu gibi piyasadan da uzak durmalı, müdahaleden kaçınmalı ve bireylerin tercihlerine engel olacak herhangi bir kısıtlayıcı tedbir uygulamamalıdır.

Ekonomik liberalizmin kurucusu sayılan Adam Smith bu hususta “görünmez el” teorisini ortaya atmış ve devletin müdahalesinden uzak bir piyasa sisteminde düzenin kendiliğinden sağlanacağını ve işlerlik kazanacağını savunmuştur. Liberalizm iki yönden piyasa ekonomisi ile ilgilidir. Çünkü liberal düşünce mülkiyet ve miras hakkıyla mübadele ve sözleşme özgürlüklerinin özgür bir toplum için vazgeçilmez olduğunu savunur. Bu özgürlükler de piyasa ekonomisinin özünü oluşturur. Bir diğer husus ise liberalizmin ana ilkelerinden biri olan sınırlı devlet ilkesinin uzantısında piyasa ekonomisini şart kılmasıdır. Sınırlı devlet idealinin gerçekleşebilmesi için devletin ekonomik alanda da küçülmesi gerekecektir. İktisadi ilişkileri yöneten ve üretim kaynaklarını elinde bulunduran devlet, bireysel özgürlüklere de zarar verecektir.[18]

Adam Smith

Bu nedenle devlet piyasayı kendi işleyişine bırakmalıdır. Piyasa kavramını, bireyin karşılıklı rızasıyla oluşan ve toplumdaki iktisadi faaliyetlerin herhangi bir baskı olmadan düzenlenmesini sağlayan bir mekanizma olarak tanımlayabiliriz. Piyasa ortamında çıkarlarının ne olduğunu en iyi bilen bireylerin yarışı ve işbirliği ile toplum için en iyi olan da ortaya çıkacaktır.

Ludwig von Mises’te bu bağlamda; özgürlükleri korumanın en iyi yolunun anayasa yada kanunlar değil, piyasa mekanizması olduğunu söylemektedir. Mises’a göre; piyasa mekanizmasında özgürlükleri sağlamanın aracı bireyler arasındaki rekabettir ve piyasa, bireylere sınırsız olanaklar sunarak onları özgür kılmaktadır. Böylece işçiler de işverenin insafına bel bağlamak durumunda kalmadığı gibi, tüketicide tek bir üreticiye bağlı kalmayacaktır. Yani kısacası, hiç kimse bir başkasına muhtaç olmayacaktır. Piyasa ekonomisi sisteminde zorlama yoktur ve insan ilişkileri gönüllülük esasına dayanır.[19] Friedman da aynı şekilde, liberalizmin piyasa ekonomisi sistemi sayesinde rekabetçi kapitalizmin ekonomik gücünü siyasal gücünden ayırdığını ve bu iki gücün ayrılması nedeniyle siyasal özgürlüklerin de önünü açtığını ifade ederek, piyasa ekonomisinin liberalizm için tek başına yeterli olmasa da olması gereken bir şartı olduğunu belirtmiştir.[20]

  1. Sınırlı Devlet

Bireyi ve bireysel özgürlükleri temel alan liberalizm, bu koşulların sağlanmasında en büyük engel olarak devlet aygıtını görmektedir. Güç kullanma tekelini elinde bulunduran devlet, bireyi hem sosyal hem de ekonomik alanda sınırlandırmak yerine kendi gücünü sınırlandırmalıdır. Sınırlandırılmayan ve belli kurallarla bağlanmamış bir devlet, bireyin özgürlüğüne karşı en büyük tehdittir. Devlet bireylere yasaklamış olduğu zorbalıkları kendi uygulayabilir ve bu şekilde bireyleri birer köle haline getirebilir. Bu nedenle liberal düşüncenin savunduğu devlet anlayışı yurttaşlar üzerinde sonsuz otoriteye sahip ve onlardan ayrı, üstün bir varlık değildir.[21] Liberalizmin öngördüğü sınırlandırılmış devlet ilkesinin var olabilmesi ancak belli kanunlar çerçevesinde yetkileri sınırlandırılmış, anayasal bir hukuk devleti sistemi ile mümkündür. Kanunların varlığı devletin de yetki alanını sınırlar. Kanunlar sosyal bütünlük ilkesine sahip olmalıdır. Friedrich Hayek, kanunların nasıl olması gerektiği ve hakimiyeti hususunda 4 özelliği öne çıkarmıştır. Bunlar; kanunların kimseyi ayırmaksızın ya da hedef göstermeksizin genel bir niteliğe sahip olması, herkese eşit uygulanması, geçmişe dönük olmaması ve resmi ya da gayrı resmi bütün kurum ve kuruluşları bağlamasıdır.[22]

Friedrich Hayek

Bu maddeler hukukun üstünlüğü ilkesi açısından önemlidir ki, hukukun üstünlüğü liberal demokrasiler için olmazsa olmazdır. Liberalizm için en uygun ortam herhangi bir tehdit ya da baskının olmadığı gönüllü işbirliği ortamıdır. İdeal olan bireylerin kendi aralarında özgürce tartışabildikleri bir ortam oluşturarak çoğunluğa boyun eğmeden fikir birliğini sağlayabilmeleridir. Bir toplumda düzenin devam etmesi dış yaptırımlar ve baskı olmaksızın ancak fikir birliği ile mümkündür. Fakat kuralların yorumlanması ve uygulanabilmesi için yalnızca toplumsal gelenek ve görenekler bu görüş birliğini sağlayamazlar, bundan dolayı bir hakeme ihtiyaç vardır ve bu hakem de devlettir. Devletin asli görevi; kuralları değiştirebileceğimiz araçları sağlamak, kurallar arasındaki farklılıkları düzenlemek ve kurallara uymayanları cezalandırmaktır. İnsanların özgürlükleri bir noktada çatışabilir ve çatışmanın çözümü için devlet hakemlik görevini üstlenir.[23] J.Locke, devleti; yalnızca kendi sivil çıkarlarını tedarik etmek, korumak ve geliştirmek için teşkil edilen insan toplumu olarak tanımlamıştır. Bu sebeple, devlet temel haklar olan özgürlük, sağlık, mülkiyet gibi haklar için aynı kanunları tarafsız bir şekilde güvence altına almakla yükümlüdür.[24] Bireysel özgürlüklerin güvence altına alındığı ve devletin yetkilerinin kanunlar çerçevesinde sınırlandırıldığı bir ortamda buna bağlı olarak ekonomide de bireylerin teşebbüs özgürlüklerinin gereği olan özgür bir piyasa ortamı sağlanmış olacaktır.

Sonuç Yerine

Liberalizm, bireyi toplumun bir parçası değil bizatihi öznesi olarak kabul eden bir anlayışa sahiptir. Liberalizm için birey her şeydir. Onun ekonomik, siyasal ve sosyal taleplerinin önünde hiçbir engel bulunmamalıdır. Bilhassa devlet her türlü müdahaleden uzak bir tutum sergilemeli ve sınırlandırılmalıdır. Bireyler inanç, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi hakların yanında ekonomik olarak girişimcilik ve mülkiyet hakkına da sahip olmalıdırlar. Bu da kuvvetler ayrılığı, hukuk ve adalet sisteminin var olduğu demokrasilerle mümkündür. Özgürlüklerin olduğu bir toplumda birey gelişecek ve ekonomik özgürlüğü için girişimcilik faaliyetlerinde bulunacaktır. Bu sayede toplumsal refah ve kalkınma da artacaktır. Bunun için serbest piyasa ekonomisi olmalı ve devlet tarafından kısıtlayıcı müdahaleler olmamalıdır. Tüm bu ilkeler ışığında liberalizm, 20. ve 21. yüzyılda demokrasi ile yönetilen modern ulus devletler için gerek kapitalist sisteme uyum sağlayan piyasa ekonomisini öngörmesi gerekse de özgürlükçü yapısıyla vazgeçilmez bir ideoloji haline gelmiştir.

[irp posts=”32423″ name=”Kapitalizm ve Demokrasinin Yapı Taşı: Liberalizm””]

KAYNAK

Dipnotlar 

[1] Atilla Yayla, Liberalizm, 4. bs. Ankara, Liberte Yayınları, 2002, s. 15.

[2] A.e., s.15.

[3] A.e., s. 23.

[4] Coşkun Can Aktan, “Klasik Liberalizm, Neo-Liberalizm ve Libertarianizm”, Amme İdaresi Dergisi, C.28., Sayı:1, (1995), s. 3.

[5] Halis Çetin, “Liberalizmin Temel İlkeleri”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C.2., Sayı:1, (2001), s. 219.

[6] 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal İdeolojiler, ed. H.Birsen Örs, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2016, s. 55.

[7] Ömer Çaha, Dört Akım Dört Siyaset, Ankara, Kadim Yayınevi, 2004, ss. 21-22.

[8] Immanuel Kant, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, çev. İoanna Kuçuradi, Ankara, Türkiye Felsefe Kurumu, 1995, ss. 45-46.

[9] Yayla, a.g.e., s. 151.

[10] John Stuart Mill, Faydacılık, çev. Nazmi Coşkunlar, İstanbul, MEB Yayınları, 1986, s. 21.

[11] Gencay Şaylan, Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, 2. bs., Ankara, İmge Yayınevi, 1995, s. 27.

[12] Milton Freidman, Kapitalizm ve Özgürlük, çev. Doğan Erbek, İstanbul, Altın Kitap Yayınları, 1988, s. 34.

[13] A. Heywood, Siyasetin Temel Kavramları, çev. H. Özler, Ankara, Adres Yayınları, 2012, ss. 42-50.

[14] Yayla, a.g.e., s. 163.

[15] Ö.İbrahim Kabaoğlu, Türkiye’de Düşünce Özgürlüğü, İstanbul, Tügik Yayınları, 1997, s. 19.

[16] Ali Fuat Başgil, Din ve Laiklik, Ankara, Yağmur Yayınları, 1962, s. 101.

[17] Atilla Yayla, Liberal Bakışlar, Ankara, Liberte Yayınları, 2000, s. 184.

[18] Mustafa Erdoğan, Türkiye Özgürleşebilir mi?, Ankara, Liberte Yayınları, 2002, s. 10.

[19] Aytekin Yılmaz, Çağdaş Siyasal Akımlar, Vadi Yayınları, 2001, ss. 36-37.

[20] Freidman, a.g.e., s. 26.

[21] Yayla, Liberalizm, s. 202.

[22] Yayla, Liberal Bakışlar, ss. 206-7.

[23] Freidman, a.g.e., s. 52.

[24] John Locke, “Civil Goverment”, içinde Siyasal Düşünceler Tarihi, çev. Mete Tuncay, Ankara, A.Ü.S.B.F. Yayınları, Sevinç Matbaası, 1969, ii, 193 (s. 16).

Kaynaklar 

Aktan, Coşkun Can, “Klasik Liberalizm, Neo-Liberalizm ve Libertarianizm”, Amme İdaresi Dergisi, 28, (1995)

Başgil, Ali Fuat, Din ve Laiklik, Ankara, Yağmur Yayınları, 1962

Çaha, Ömer, Dört Akım Dört Siyaset, Ankara, Kadim Yayınevi, 2004

Çetin, Halis, “Liberalizmin Temel İlkeleri”, C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2, (2001)

Erdoğan, Mustafa, Türkiye Özgürleşebilir mi?, Ankara, Liberte Yayınları, 2002

Freidman, Milton, Kapitalizm ve Özgürlük, çev. Doğan Erbek, İstanbul, Altın Kitap Yayınları, 1988

Heywood, A., Siyasetin Temel Kavramları, çev. H. Özler, Ankara, Adres Yayınları, 2012

Kabaoğlu, Ö.İbrahim, Türkiye’de Düşünce Özgürlüğü, İstanbul, Tügik Yayınları, 1997

Kant, Immanuel, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, çev. İoanna Kuçuradi, Ankara, Türkiye Felsefe Kurumu, 1995

Locke, John, “Civil Goverment”, içinde Siyasal Düşünceler Tarihi, çev. Mete Tuncay, Ankara, A.Ü.S.B.F. Yayınları, Sevinç Matbaası, 1969, ii, 193

Mill, John Stuart, Faydacılık, çev. Nazmi Coşkunlar, İstanbul, MEB Yayınları, 1986

Örs, H.Birsen, ed., 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasal İdeolojiler, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2016

Şaylan, Gencay, Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, 2. bs. Ankara, İmge Yayınevi, 1995

Yayla, Atilla, Liberal Bakışlar, Ankara, Liberte Yayınları, 2000

———, Liberalizm, 4. bs. Ankara, Liberte Yayınları, 2002

Yılmaz, Aytekin, Çağdaş Siyasal Akımlar, Vadi Yayınları, 2001

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz