Terörün Dinlenme ve Geri Çekilme Alanı Almanya ve Terörizm

475
Yazarlık Başvurusu

Almanya ve terörizm kelimeleri yan yana geldiğinde akıllara ilk önce RAF-Alman Kızıl Ordu, Baader-Meinhof Örgütü, Devrimci Hücreler ve Alman Anayasa Koruma Dairesi’nin tanımlamasına göre “en güçlü yabancı aşırılıkçı örgüt” olarak bölücü terör örgütü PKK gelmektedir.

Bunlardan bölücü terör örgütü PKK dışındaki örgütler, özellikle 1960 ve 70’li yıllardaki terörist eylemler (uçak kaçırma, adam öldürme,) uluslararası toplumun terör suçlarına dikkatini çekmesine neden oldu.1960 yılı ile birlikte işçi açığını kapatmak amacıyla Almanya’ya gidenlerin özellikle 1970’lerin sonundan itibaren politize olarak ayrılıkçı Kürtçülük çalışmaları içerisine girdiği bilinmektedir. 1980 Askeri Darbe öncesi Almanya’ya siyasi ilticada bulunan Sol terör örgütlerine mensup militan ve liderlerin ve askeri darbe sonrası da ayrılıkçı Kürtçülük yapılanmaları dolayısıyla diaspora faaliyetleri Bölücü Terör Örgütünün kontrolü ve etkisi altına girmiştir. 1990-2000’li yıllar ise Avrupa genelinde Almanya özelinde önce bölücü terör örgütünün sonrasında da dini ideolojik terör örgütlerinin eylemlerine sahne oldu.

11 Eylül 2001’den sonra Almanya’da 600 polisin katıldığı en büyük askeri soruşturma başlatıldı. Bu soruşturmalarda “İslamcı” oldukları iddiasıyla çok sayıda kişi tutuklandı. 2000 yılında Frankfurt şehrinde ele geçirilen bir hücre evde yapılan araştırmalarda ele geçirilen belgelerde; “11 Eylül saldırılarının planlarının 1999’a kadar gittiği” keşfedildi. Almanya İkinci Dünya savaşından sonra özellikle dini/ideolojik görünümlü derneklere verilen özgürlüklerden “terörist olarak gördükleri derneklerin” yararlanamaması için bir dizi önlemler aldı.

Bu önlemlerin başında, Alman halkının zihninde uzun zaman önce kötü bir geçmişe sahip olan polisle işbirliği yaparak şüpheli görülen kişileri ihbar etmeleri için bazı ek düzenlemeler yapıldı. Örneğin; Parmak izleri kimlik belgelerinin üzerine işlendi, vize başvurusunda bulunanların sesleri kaydedildi, özellikle terörizmin finans geliri ile mücadelede para transfer işlemleri daha sıkı kontrol edilmeye başlandı, şiddeti teşvik eden vaazlarda bulunan dini grupların cezalandırılmasının önü açıldı. Tüm bunları yürürlüğe koymak Almanya için zor değildi zira Nazi Almanya’sı tecrübesi yaşamış bir ülkeye göre vatandaşlarını korumaya dönük önemli adımlardı bunlar.

Almanya, dini/ideolojik görünümlü derneklere verilen özgürlüklerden “terörist olarak gördükleri derneklerin” yararlanamaması için bir dizi önlemler alırken, “en güçlü yabancı aşırılıkçı örgüt” olarak tanımladıkları bölücü terör örgütünü ise “PKK’yı uzun yıllardır gözlemliyoruz” açıklaması yapıyordu. 1993 yılında Alman Anayasayı tehdit ettiği gerekçesiyle faaliyetlerini yasaklanan, 2002 yılından itibaren de terör örgütü listesinde yer alan ve Almanya’yı “dinlenme ve geri çekilme alanı” olarak tanımlayan örgüte ev sahipliği yapan Almanya’da, BTÖ her geçen gün militan sayısını artırmakta ve bağış adı altında örgüte para toplamaya devam etmektedir.

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser ve Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV) Başkanı Thomas Haldenwang tarafından başkent Berlin’de ortak basın toplantısıyla kamuoyuna açıklanan 2023 Terörizm ve Durum Raporunda, BTÖ’nün geçen yıla oranla militan sayısını artırdığını ve sözde bağış kampanyalarıyla örgüte 16-17 milyon Avro para toplandığını da pişkinlikle açıklayabiliyordu. İçişleri Bakanı Nancy Faeser, (BfV) Başkanı Thomas Haldenwang ile birlikte yaptığı açıklamada; “PKK’nın Avrupa’da büyük ölçüde şiddetten uzak bir görüntü sergilemeye çalışırken Türkiye’de terör saldırılarına devam ettiğini” vurguladı. İfade edilen bir diğer bilgide ise “2013 Haziran ayından bu yana 300’den fazla kişinin Almanya’dan terör örgütü PKK’ya katılmak üzere ayrıldığı ve gidenlerden 41’nin öldüğü, 160’nın da tekrar geri döndüğü” ifade edilmektedir.

Almanya Anayasayı Koruma Teşkilatının raporunda 2023’te aşırı sağcıların sayısının 40 bin 600’e yükseldiğine işaret edilerek, aşırı sağcıların işlediği suçların yüzde 22,4 arttığı belirtildi. 2022’de 20 bin 967 olan bu suçların 25 bin 660’a çıktığı aktarılan raporda, şiddet olaylarının da 2023’te bir önceki yıla göre yüzde 13 artışla 1148’e yükseldiği kaydedildi. Reichsbürger (İmparatorluk Vatandaşları) olarak adlandırılan aşırı sağcı grubun sayısının 2 bin 500 artarak 25 bine ulaştığı ve bunlardan 2 bin 500’ünün de “şiddet eğilimli” olarak sınıflandırıldığı bildirildi .Sebebi çok net olmasına karşın, İçişleri bakanı ve Anayasayı Koruma Dairesi Başkanının yapmış olduğu açıklamalarda nedense Nasyonal Sosyalist Yeraltı Terör Örgütü (NSU) ile ilgili bilgi verilmedi. Verilemezdi çünkü bazı eyaletlerde 120 yıllığına davaya erişim yasağı getirilmişti.

Bu makale Almanya’nın, 1960’lardan günümüze terörizmle ve terör örgütleriyle olan süreci ele almakta ve yarınlara bir nebze ışık tutmayı amaçlamaktadır.

RAF (Alman Kızıl Ordusu)

Andreas Baader ve Ulrike Meinhof tarafından 1968 yılında kurulan ve adını iki büyük süper marketi yakarak duyuran örgütün ilk etaptaki militan sayısı 20-30 civarındaydı. Liderleri Barbara Mayer, İngeViett, Sigrid Sternbeck, Thomas Simón, Wolfrang Grams, Horst Meyer, Birgit Hogefeld, Silke Majerwitt, Susanne Albrecht’den oluşmaktaydı. RAF, 10 yıl süre boyunca Baader-Meinhof adıyla anılmıştır. Örgütün merkezi ve eylem alanı Almanya’ydı. Örgüt sanayici ve işadamlarına yönelik eylemleriyle adını duyurdu. Sahte kimlik temini için resmi binaları basan örgütün eylem sloganı “seni yok eden şeyi yok et”. Büyük destekçileri olmayan örgütün diğer adları şöyleydi: Baader-Meinhof Gang, Baader Meinhof Grubu, Rote Armee Fraktion.

Kısaca RAF terör örgütü, dünya genelinde Marksist devrimin yerleşmesine yardımcı olarak, terörizm yoluyla Batı kapitalizmini yok etmeyi ve özellikle Batı Almanya’daki Amerikan ordusuna saldırarak Federal Almanya-ABD dayanışmasını ortadan kaldırmak için terörizmi kullanmayı politik hedef edinmiştir. Hapisteki RAF üyelerinin bırakılması için terör yoluyla yetkilileri zorlayan örgütün kısaca geçmişi aşağıdaki gibidir. RAF, 1960’larda öğrenci anti-savaş hareketinin bir parçası olarak kurulmuştur.

RAF’ın şimdiki ideolojisi, Marksist-Leninist ideolojidir. Liderlerinin çoğu tıp, hukuk ve teknik gibi alanlarda iyi eğitim görmüşlerdir. 1970’lerde birçok üyesi, Ortadoğu’daki özellikle Filistin’deki teröristlerin eğitildiği kamplarda terörist eğitim alan örgütün, İrlanda, İtalya, İspanya ve Latin Amerika’daki terör örgütleriyle de eylem birlikteliği gerçekleştirmiştir.

RAF terör örgütü, sadece Almanya özelinde örgütlenmemiş yanı sıra “Fransız Doğrudan Eylem” ve Belçika’daki “Savaşçı Komünist Hücreler” ile “Anti Emperyalist Silahlı Cepheyi”de kurarak Avrupa geneline yayılmayı amaçlamıştır. RAF’ınaynı zamanda “Militan Kara Panter Teyzeler”, “2 Haziran Hareketi” ve “Kızıl Zorba” gibi kolları bulunuyordu. RAF’ın temel hedefleri doğrultusundaki eylemleri arasında Batı Alman politikacıları, endüstriyel ekonomik etkinlik alanları ile Batı Almanya’daki ABD askeri varlığı ilk sırada yer almaktaydı. Makineli tüfek, el bombası, RPG-7 roketatar ve el bombalarıyla donanmış militan güce sahipti. Ayrıca, gelişmiş patlayıcı madde yapımında uzman militanları vardı. Özellikle 1970’li yıllarda 20 militanın yakalanmasıyla büyük darbe yiyen RAF’ın önemli eylemleri şunlardır:

  • Mayıs 1972: Almanya’nın çeşitli şehirlerinde meydana gelen bombalamalarda 4 kişi öldü, 19 kişi yaralandı.
  • Kasım 1974: Alman Yüksek Mahkeme Başkanı Guenther Von Drenkmann öldürüldü. Andreas Baader’in hapisten kaçmasıyla eylemlerine hız veren RAF, 1976’da Filistinli gerillalarla birlikte yolcularının çoğu İsrailli olan bir yolcu uçağını, Uganda’nın Entebbe Havaalanı’na kaçırdı. Eylem, İsrailli komandoların, uçağa düzenledikleri baskınla teröristleri öldürüp yolcuları kurtarmasıyla sonuçlandı. Bu olaydan bir süre sonra Ulrike Meinhof hapishanedeki hücresinde kendini asmış olarak bulundu. Baader ise yeniden yakalandı.
  • Nisan 1977: Başsavcı Siagfriede Buback ile şoförü ve koruma polisi öldürüldü. 1977 yılında örgüt bir Lufthansa uçağını Somali’nin başkenti Mogadişu’ya kaçırdı. Burada yapılan operasyonda Alman Sınır Koruma Grubu-9 (GSG-9, Grenzschutzgruppe9) uçağa girerek teröristleri öldürdü. Alman Sınır Koruma Grubu-9, 1972 yılında Alman Başbakanı Helmut Schmidt tarafından kurulmuş ve Mossad tarafından eğitilmiştir. Olaydan bir gün sonra Andreas Baader ile iki arkadaşı hapishanedeki hücrelerinde kendilerini asmış olarak bulundu.
  • Eylül 1977: Şoförü ve üç koruma polisi öldürülen Batı Alman işadamı Hanns-Martin Schleyer kaçırıldı. Filistin’in Kurtuluşu için Halk Cephesi ile ortak yapılan eylemden sonra RAF, Schleyer’i öldürdü.
  • 1979: Belçika’nın Obourg şehrinin girişindeki bir köprünün altına yerleştirilen uzaktan kumandalı bombayla NATO komutanı General Alexander Haig’a suikast düzenlendi. Bomba, Haig’in arabası ile eskortunun arasında patlayınca Haig ölümden kurtuldu. Patlamada iki koruma yaralandı.
  • Eylül 1981: ABD Avrupa Ordu Komutanı General Kroessen’in arabasına RPG-7 roketatarla saldırıldı. Saldırıda general ve karısı yaralandı.
  • Temmuz 1986: Uzaktan kumandalı bir bombayla, Siemens Elektronik Şirketi Araştırma Bölümü Başkanı Kari HeinzBeckuıt ile şoförü öldürüldü.
  • Ekim 1986: Dışişleri Bakanlığında görevli GeroldVonBraunmuehl Bonn’daki evinin önünde öldürüldü.

1977 yılında, lider kadrosu cezaevinde topluca ölü bulunan RAF’ın, 1971 yılında yayınlanan “Batı Avrupa’da Silahlı Mücadele” (Kollektiv RAF ÜberBewaffnetenKampf in Westeuropa) isimli kitapta, büyük şehirlerde devrimci mücadele yöntemi olarak şehir gerillacılığını benimsediği açıklanıyor. Örgüt üyelerinden Barbara Mayer eşiyle birlikte 1985 yılında evini bastıkları havacılık şirketi MTU’nun Başkanı Ernst Zimmerman’ı öldürdü. ABD Başkanı Reagan’ın Uzay Savaşları projesine katılan SIEMENS şirketinin yöneticilerinden fizikçi Kari HeinzBeckurt’u da öldürenler yakalanamamıştı.

Cezaevlerinde ölü bulunan RAF üyelerinin birçoğunun yakalanmasının akabinde ortaya “ikinci kuşak” RAF doğdu. İkinci Kuşak RAF’ın temeli ise, tutukluların içinde bulunduğu koşulları protesto etmek için kurulan “Kızıl Yardım” adlı grubun genç elemanlarıydı. Ulrike cezaevindeki hücresinde asılmış olarak bulununca, örgüt misilleme olarak Federal Genel Savcı’yı öldürdü. RAF komandoları, arkadaşlarının serbest bırakılması için bir dizi eylem planladılar. Bunlardan biri de Dresdner Bank’ın başkanı Jurgen Ponto idi. Örgüt üyelerinden Susanne Albrecht’in Ponto ailesiyle yakın ilişkisi vardı. Ponto, militanlar tarafından evinde öldürüldü. Daha sonra İşverenler Derneği ve Alman Sanayii Federasyon Başkanı Dr. Hanns-Martin Schleyer, kaçırıldıktan 43 gün sonra öldürüldü.

Aynı sabah erken saatlerde RAF’ın önderlerinden Gudrun Ensslin, Andreas Baader ve diğer Baader-Meinhoff üyeleri hücrelerinde ölü bulunmuştu. Örgüt, 1989 Kasım ayı sonunda yeniden sahneye çıktı. Federal Almanya’nın en büyük bankası Deutsche Bank’ın Başkanı Alfred Herrhausen, arabasına yerleştirilen bir bombanın patlaması sonucu parçalanarak öldü. RAF’ın yıllarca aranan ve saklanmayı başaran 8 azılı militanı, 1990 Haziranında Doğu Almanya’da yakalandı. Temmuz ayının son haftasında ise RAF üyeleri, Federal Almanya’nın milli güvenlik ve polisten sorumlu İçişleri Bakan Yardımcısı HansNevsel’e bombalı saldırıda bulundu. Nevvsel’in hafif yaralandığı olay yerine bırakılan mektupta saldırının, “JOSE MANUEL SEVİLLANO KOMANDO GRUBU” tarafından gerçekleştirildiği belirtildi.

1991 Şubat ayında Bonn’daki ABD Büyükelçiliği’ni kurşunlayan RAF üyeleri, eski Doğu Almanya’daki işletmelerin tasfiyesinden sorumlu olan Ekonomist Devlev Rohwedder’i 3 Nisan 1991 günü Dusseldorf’daki evinde öldürdüler. Alman Kızıl Ordu Fraksiyonu tarafından Fransız Haber Ajansı AFP’nin Bonn’daki bürosuna 12 Nisan 1992 günü açılan telefonda okunan bildiride “RAF, ekonomik hedeflere ve devletin üst düzey yetkililerine yönelik saldırılarına geçici olarak ara vermiştir” denildi.

RAF’la ilgili önemli bir dava ise 5 Kasım 1992’de sonuçlandı. Örgüt elemanlarından Christian Klar ile Peter Jurgan Boock, adam kaçırma, cinayet ve soygun suçlarından yargılandıkları mahkemede, ömür boyu hapse mahkûm edildiler. Uzun süre ülkelerinde terörist faaliyetlerle karşılaşmayan Alman antiterör timi GSG-9 elemanları, 27 Haziran 1993 günü acemice gerçekleştirdikleri bir operasyon sonucu İçişleri Bakanının başını yediler! Almanya’nın Mecklenburg-Vorpommem Eyaleti’nin Bad Kleinen kasabasında çıkan çatışmada, Alman Kızıl Ordusu (RAF) üyesi bir kişi ile bir antiterör tim görevlisi öldü. Polisin uzun süredir peşinde olduğu RAF üyesi Wolfrang Grams’ın başına çok yakın mesafeden ateş edildiği, operasyonda ölen polisin ise arkadaşlarının silahından çıkan kurşunla vurulduğu ortaya çıktı.

Birgit Hogefeld adlı kadın teröristin de sağ olarak yakalandığı operasyon sonrası, Wolfrang Grams’ın aile avukatının otopsi raporunu açıklamasıyla ülke karıştı. Otopsi raporunda Alman teröristin ölümüne yol açan yaranın, Grams’ın sağ şakağına dayanan bir tabancadan ateş edilmesi, ya da sağ şakağına çok yakın mesafeden ateş açılmasıyla meydana geldiği belirtilmişti. Bunun üzerine Rudolf Seiters bütün sorumluluğu üzerine alarak istifa etti.

RAF’ın aranan militanlarından Freiderike Krobbe, 1977’den beri yakalanamadı. Krobbe, sanayici Hanns-Martin Schleyer dâhil üç kişiyi öldürmekle suçlanıyor. Irak veya Lübnan’da yaşadığı sanılıyor. Andrea Klump ise, 1989’da bir ABD’li askerin öldürülmesi, iki kişinin öldüğü 16 kişinin yaralandığı BAD üssünün bombalanması ve 1988’de Rota kentinde ABD’li askerlerin devam ettiği bir diskoteği bombalayarak İspanyol askerleriyle çatışmaya girilmesi eylemlerinden sorumlu tutuluyordu. Yakalandıktan sonra Almanya’nın Stuttgart kentinde yargılanan Klump, 16 Mayıs 2001’de 9 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Baader Meinhoff

Alman Kızılordu Fraksiyonu’nun (RAF) bir hücresi niteliğinde olan Baader Meinhoff, Alman kadın gazeteci Ulrike Meinhoff tarafından kuruldu. RAF ‘Doğrudan Eylem’i savunan bir örgüttür. Bu örgütün üyelerinden İngeViett eski bir anaokulu öğretmeniydi. İngeViett “2 Haziran” terör örgütünü kurdu. 10 yıl hapse mahkûm olduktan sonra cezaevinden kaçtı. Filistin’in Kurtuluşu İçin Halk Cephesi ile yakın ilişki içerisindeydi. Batı Alman sanayici Hans Martin Schleyer ile Başsavcı Siegfriede Buback’ın öldürülmesi eylemlerine karıştı.

Kızıl Zora

Kızıl Zora, RAF örgütünün bir kolu olmakla birlikte militanlarının tamamı feminist kadınlardan oluşmaktaydı. Kızıl Zora’nın en ses getiren eylemlerinden birisi, 1981 yılında 60 yaşındaki politikacı Heinz Karry’nin evinde uyurken öldürülmesidir. 1983’de çok sayıda evlilik bürosunu bombaladılar. (Bu bürolar Alman erkeklerine Tayland’a bir balayı tatili yapma reklamı yapıyordu) Bonn’daki Filipin elçiliğini bombalayıp, Güney Kore’de yapılan giysileri satan 11 mağazayı ateşe veren RAF’ın kolu Kızıl Zora, 1980’li yıllarda toplam 250 eylem gerçekleştirdiler. Kızıl Zora’nın liderlerinin çoğu 1987’de yakalandı. 1988’de ise 2 Vietnamlı denizciyi öldürdüler. RAF’ın eylem kollarından birisi de‘2 Haziran Hareketi’dir. Örgüt birçok silahlı saldırıyı üstlenmiştir. Örgütün liderliğini Bommi Gudrun aldı RAF militanı yapmıştır.

Neo-Naziler

1990’lı yıllarda Almanya’da 76 ırkçı dernek bulunuyordu. 1993 yılında Türklere yönelik cinayetle sonuçlanan saldırıların yanında 1992 yılının ilk 10 ayında 15 yabancı, ırkçılar tarafından öldürüldü. 1990 yılından itibaren düzenli olarak mülteci merkezlerine saldırılarda bulundular. 1985’te 9 Neo-Nazi, Yahudilere ait binalara saldırmak üzere Avusturya’ya gönderildi. 1991’de bölge seçimlerinde aşırı sağcı Özgürlük Partisi oy oranını üçe katlayarak ülkenin ana muhalefet partisi haline geldi. 1992’de ise ülkede 2 mülteci merkezi bombalandı.

Belçika’da ise 1987’de Burmalı bir mülteci bıçaklanarak öldürüldü. Faşist partilerden biri mültecilerin ülkelerine gönderilmesine yönelik bir kampanya başlattı ve 1991 Kasımında Faşist Parti Anvers’in en büyük partisi oldu. İtalya’da ise Nazi-Dazlakları diye adlandırılan örgütün 1000 üyesi olduğu sanılıyor. İtalya’da Nazi yanlısı tek olay, 1992 sonunda Yahudi mezarlığı ile San Remo’da bir sinagogun duvarına Irkçı sloganların yazılmasıdır. Fransa’daki ırkçı saldırılarda, 1980-1990 arasında 200’den fazla Kuzey Afrikalı öldürüldü. 1990 yılında Rennes’de bir cami bombalandı. İsviçre’de 1989’da 4 Tamilli mülteci öldürüldü.

1990’da da bazı Yahudi mezarlıklarına saldırıldığı öne sürüldü.’ İngiltere’de ise 1992’de 4 Asyalı ve 2 mülteci ırkçılar tarafından öldürüldü. Yüzlerce Asyalı ırkçıların saldırısına uğradı. Otobüs durağında bekleyen bir Asyalı kadının giysileri ateşe verildi ve Londra’da, Birmingham ile Manchester’de mültecilerin evlerine yangın bombaları atıldı. Bununla birlikte Milli Cephe (National Front) adlı kuruluşa bağlı İngilizler, Brüksel’de kanlı olaylara neden oldu. Alman dazlakları örnek alan bu örgüt, özellikle milli maçlarda taraftar görünümde sokak çarpışmalarına girişiyor.

Alman Neo-Nazileri eski ve yeni olarak birkaç gruptan oluşmaktadır. Amaç, Faşizmi yani Nazizmi yeniden kurmaktır. İki Almanya’nın birleşmesinden önce Federal Alman yönetimini düşman olarak hedefleyen gruplar, ülkedeki bütün yabancıların kendi ülkelerine dönmesini isteyerek ırkçı görüşü savundular. Taktikleri, bombalı eylemler ve silahlı saldırıdır. Münih’te Oktoberfest bombalı saldırısında 19 kişi ölmüştü. Zaman zaman Almanya’daki Türklere karşı acımasızca saldıran Neo-Naziler, eylemlerini Türk okullarını, dernek ve ibadethaneleri basmaya kadar götürmüştü. Ufuk Şahin adlı Türk genci “Yabancı düşmanı” Almanlar tarafından Mayıs 1989’da Batı Berlin’de bıçaklanarak öldürüldü.

Fransa’da aşırı sağcı ULUSAL CEPHE ırkçı faaliyetlerine hız verirken, Alman ırkçılığının Türkler üzerindeki baskısı 1992 ortalarına doğru arttı. Saasen Harz’da Türk evleri ateşe verildi. Pek çok gösteri düzenlendi. Hatta bir ırkçılığı protesto mitinginde (1992 Kasım) ırkçılar, Alman Cumhurbaşkanı’na çürük yumurta ile saldırdılar.

Mölln Faciası ve Avrupa’ya Yayılışı

Eski Doğu Almanya sınırındaki Lübeck’e bağlı Mölln kasabasında Türklerin oturduğu bir apartmana 22 Kasım 1992 gecesi yangın bombaları ile saldıran Naziler, 60 yaşındaki Vahide Arslan, 10 yaşındaki Yeliz Arslan ve 15 yaşındaki Ayşe Yılmaz’ı diri diri yaktılar. Türklere ait evlerin tamamen yandığı saldırıda, 9 Türk de ağır yaralandı.

16 Temmuz 1995 gecesi Solingen faciasının yaşandığı evden 15 km. mesafedeki Ali Balden adlı Türke ait dört katlı bina kundaklandı. Olayda 13 Türk dumandan zehirlendi. Almanya’da Türk ailelere karşı düzenlenen ırkçı saldırılar 2000 yılında da tekrarlandı. Kasım ayında düzenlenen saldırıda bir kişi hayatını kaybetti. İngiltere’de ise, 2001 yılında Asyalıların oturdukları semtlere ırkçı İngilizler tarafından saldırılar düzenlendi. Çatışmalarda birçok işyeri tahrip oldu. Çok sayıda kişi yaralandı. Özellikle 8 Temmuz 2001 ‘de Bradford’a meydana gelen olaylarda 120 polis yaralandı. Olaylardan Mark Cerr adlı İngiliz iş adamı sorumlu tutuluyordu. Belçika polisi iki yıl sürdürdüğü istihbarat çalışması sonucunda terör saldırıları planlayan Neo Nazi grubunu 2006 Eylül ayında ortaya çıkardı.

Flamanca konuşan Flamanlar ile Fransız dilini kullanan Valonların kavgalarına sahne olan Belçika’da ortaya çıkarılan “kan-vatan-onur-sadakat Flaman” isimli grubun liderinin Thomas B. adlı bir subay olduğu, yakalanılan askerler arasında on yüksek rütbeli subayda bulunuyordu. Belçika silahlı kuvvetlerinden çalındığı belirlenen çok sayıda silahla yakalanan bu grubun, Hollanda’daki Ulusal Birlik adlı Neo Nazi grubuyla işbirliği yaptığı belirlendi.

Almanya’da Nazi Vahşetinin Adresi Solingen

Almanya’da yaşları 15-23 arasında değişen ve dazlaklar olarak adlandırılan gençlik çetelerinin yabancılara karşı giriştikleri eylem 28 Mayıs 1993 günü beklenmedik bir boyuta ulaşır ve Solingen şehrinde Türklerin yaşadığı bir ev kundaklanır. Gece yarısından sonra gelişen olay sırasında çıkan yangın, kısa sürede büyüyerek tüm binayı sarar. Türklerden 3’ü ağır 15 kişi yaralı olarak kurtulmayı başarırken 5 kişi de hayatını kaybeder. 5 yaşındaki Saime Genç, 9 yaşındaki Hülya Genç, 18 yaşındaki Hatice Genç, 27 yaşındaki Gülsüm İnce ile Gülistan Yüksel’in can verdiği yangından sonra Almanya’da olaylar başlar.

Türkler, saldırıları kınamak için günlerce gösteri düzenler. Alman polisinin sert tutumu yüzünden zaman zaman çatışmalar çıkar. Olay, Avrupa’nın hemen hemen bütün ülkelerinde tepkiyle karşılanır. Türkiye, Almanya’dan daha ciddi tedbirler almasını ister. Bu saldırıda hayatlarını kaybedenlerin cenazeleri, büyük bir törenle Türkiye’de toprağa verildi. Alman polisi, olayla ilgili yaptığı çalışma sonucu, saldırıyı gerçekleştirdikleri ileri sürülen 16 yaşındaki Christian Riha ile 3 arkadaşını yakalar. Saldırgan gençlerin, katledilen Türklerin komşusu olduğu ortaya çıkar.

Alman gençliğinin içinde bulunan ırkçılık duygusu bu olaydan sonra tamamen ortaya çıkar. Türklere yönelik saldırılar Haziran-Temmuz ayları boyunca devam eder. Bu saldırılardan Türkler dışındaki yabancılar da nasiplerini aldı. Türklerin gösterileri de devam edince, yüzlerce kişi yaralandı, yüzlerce Türk gösterici Alman polisi tarafından tutuklandı.

Solingen Faciası sonrası Türklere yönelik eylemlerin bazıları şöyle: 5 Haziranda, Hattingen’de Türklerin yaşadığı iki katlı bir evi ateşe veren ırkçılar, Konstanz’da da Türklere ait bir lokantayı yaktılar. Olaylarda şans eseri can kaybı olmadı.

  • 6 Haziranda, Sandhavsen’de bir Türk’e ait bakkal dükkânı Molotof kokteyli ile yakıldı.
  • BadOldesloe, Roderkirehen ve Konstanz’da ise Türklere ait üç ev kundaklandı.
  • Köln yakınlarındaki BergischGladbach kentinde Türklerin yaşadığı bir ev kundaklandı.
  • 8 Haziranda, Frankfurt, Wülfrath, Oberhausen-Rheinhausen, Bremen ve Mönchenglahdbach’da Türklere ait ev ve işyerleri eş zamanlı olarak kundaklandı.
  • 9 Haziranda birçok şehirde Türklere ait ev, işyeri ve otomobillere gamalı haç çizildi.
  • 11 Haziranda, Darmstadt’ta bir sığınma yurdu, Stuttgart’ta ise bir Türk evi yakıldı. Olay sırasında, dumandan 6 aylık bir Türk bebeği zehirlendi.
    12 Haziranda, Bavyeıa Eyaleti Steinfeld kasabasında Türklerin yaşadığı bir çiftlik evi kundaklandı.
  • 15 Haziranda, Essen Katernbemg’de bir Türke ait otomobil ateşe verildi. Bonn yakınlarında, Türklerin de yaşadığı belediyeye ait bir ev kundaklandı. Yangında 4 yabancı hayatını kaybetti.
  • 28 Haziranda ise bu defa İsviçre’de yaşayan Türkler hedef alındı. Basel kentinde 2 Türk ailesinin oturduğu ev kimlikleri belirsiz kişilerce kundaklandı. Yangında biri ağır olmak üzere 5 kişi yaralandı.
  • 30 Haziranda Köln ve Erbendof’da iki Türk evi kundaklandı. Ludwingshafen-Edikheim’de bir Türke ait market ile Enberg’de bir Türk lokantası gece çıkartılan yangında tamamen yandı. Saldırılarda şans eseri can kaybı olmadı.
  • Almanya’nın Göttingen şehrinde bir Türk ailesinin evi 20 Nisan 1994 gecesi ateşe verildi. Olayda Döndü Aykanat ile oğlu Muhammed ağır olmak üzere 3 Türk dumandan zehirlendi. Bielefeld kentinde ise 14 Türk ve bir Yugoslav işçinin oturduğu bina Nazilerce yakıldı.
  • 1 Ağustos 1994’de Köln yakınlarında bir Türkü beyzbol sopası ile öldüren Neo-Naziler, gencin cesedini daha sonra yakarak nehre attılar. Ceset nehirde bulundu. Görgü şahitleri, cinayetin yabancı düşmanı gençler tarafından işlendiğini ileri sürdüler. Saldırılar 2011 yılında da Türklere ait evlerin yakılmasıyla devam etti.

1993 Temmuz ayında, ABD’nin Los Angeles şehrinde Nazi sempatizanları oldukları belirtilen 8 kişi, silah ve dokümanlarıyla birlikte yakalandı. DÖRDÜNCÜ REICH DAZLAKLARI adı verilen bu kişilerin, 1992 yılında Los Angeles’da zencilerin isyanına yol açan Rodney King ve Public Enemy adlı siyasi grupları ortadan kaldırmayı ve bir zenci kilisesini havaya uçurmayı planladıkları ortaya çıktı. Yaşları 17 ile 42 arasında değişen dazlakların evlerinde FBI tarafından yapılan aramalarda, Nazi üniformaları, bayrakları ve otomatik silahlar ile patlayıcılar ele geçirildi. ABD yetkililerinin yaptığı açıklamaya göre, örgüt lideri Long Beach, bir hahama da bombalı mektup göndermeyi planlıyordu.

ÇELİK ÇEKİRDEK

Almanya’da cami ve Müslümanlara suikast hazırlığındaki aşırı sağcı Çelik Çekirdek adlı bir grup 15 Şubat 2020 tarihinde güvenlik güçlerince yakalandı. Almanya’da belirli hedeflere saldırılar düzenleyerek ülkedeki siyasi düzeni bozmak istediklerinden şüphelenilen 12 kişi haklarında çıkarılan gözaltı kararı sonrası tutuklandı.12 kişiden dördü Eylül ayında aşırı sağcı terör örgütü kurma geri kalanı ise mali destek sağlama şüphesiyle tutuklandı. Federal savcılar ve Alman medyası söz konusu kişilerin camilere, Müslümanlara ve göçmen kökenlilere yönelik saldırı hazırlığında olduklarını aktardı. Kendilerini “Der HarteKern” (Çelik Çekirdek) olarak tanımlayan ve yaşları 20 ila 50 arasında değişen grup üyelerine altı farklı eyalette operasyon düzenlendi. Zanlıların evlerine yapılan baskınlar sırasında bomba yapımında kullanılabilecek malzemeler ele geçirildi ve kısa süre sonra 9 kişinin öldüğü bir başka katliam gerçekleşti.

19 Şubat 2020 gecesi aşırı sağcı terörün adresi bu kez Hessen eyaletinin Hanau kenti oldu. 43 yaşındaki terörist Tobias Rathjen, Türklerin de yoğun olduğu Heumarkt bölgesinde iki nargile kafe ile bir büfede katliam yaptı. Saldırıda 4’ü Türk 9 kişi öldü. Terörist ilk olarak saat 22.00 sularında Midnight isimli nargile kafeyi silahla bastı. Burada Sedat Gürbüz ve Fatih Saraçoğlu’nu öldüren Rathjen, daha sonra Türk asıllı Kemal Koçak’a ait bir büfeye girerek burada yemek yiyen Gökhan Gültekin (37) ve Ferhat Ünvar’ı (22) yaylım ateşine tuttu. Saldırgan daha sonra Türklerin sıklıkla gittiği Arena Bar &Cafe isimli mekânda üçüncü bir saldırı gerçekleştirdi. Ölenler arasında, 35 yaşındaki iki çocuk annesi hamile bir kadın da bulunuyordu. Kanlı terör saldırılarının ardından evine giden terörist, 72 yaşındaki annesini öldürdükten sonra intihar etti.

WSG (WEBR SPORT GRUPPE HOFFMAN) NEO-NAZİ Silahlı Grubu

Federal Almanya’nın Nürnberg yakınlarındaki Haroldberg kasabasında gerçekleştirilen bir baskında, ortaya çıkan silahlarla ismi duyulan WSG’nin üç kamyon dolusu otomatik tüfek ve cephanesi ele geçti. Örgütün lideri olduğu bilinen Karl Heinz, silahların yakalanmasından sonra tutuklandı. 1980 yılının Eylül ayında Münih’te Oktoberfest’in (Bayram yeri) yapıldığı yerde bombalı bir eyleme girişen WSG, burada 12 kişinin ölümüne 140 kişinin de yaralanmasına sebep oldu. Bu olaydan sonra, Hitler hayranı WSG’nin 24 üyesi tutuklandı. Webrsportgruppe Hoffman adlı WSG’nin bütün çalışmaları, terör faaliyetlerinden dolayı 30 Ocak 1980 tarihinde yasaklandı. Ancak, yasadışı olarak faaliyetlerini sürdüren aşırı sağcı bu örgüt, çok sayıda bombalama olayını gerçekleştirdi. Almanya’da Hitler benzeri bir rejim kurmayı amaçlayan, bunun için de HİTLERCİ GENÇLİK TEŞKİLATI kurarak, bu gençlere askeri üniformalarla eğitimler yaptıran örgütün liderlerinden Huffman, 1963 yılında Türkiye’ye silah kaçırmak istediği sırada yakalanmıştır.

NPD (SOSYALİST REİCH PARTİSİ)

Almanya’da ”Sosyalistiche Reichs Partei’nin 1952 yılında yasaklanması üzerine 1964 yılında NPD kuruldu. Partinin (1988 Kasım) Liderliğini bir dönem Avukat Martin Muszgnun yapmaktaydı. NPD’nin 15 bine yakın üyesi olduğu sanılıyor.

NDP – NSU (ALMAN MİLLİ PARTİSİ)

NDP federal meclise giremedi. Ancak daha sonra eyalet meclisine girmeyi başardı. Daha sonra Willy Brandt’ın “Yeni Doğu Bloku” politikası sonucu Eyalet meclisinden atıldılar. NDP, Türklere karşı yürüttüğü kampanyalarla da dikkati çekiyor. Nasyonal Sosyalist Alman örgütlerinin Alman gizli servisince yönlendirildiği, hatta yargılanan militanlarına mahkemelerde taraflı davranıldığı iddia ediliyor. NSU’nun kurbanları arasında 9 Türk’ün yanı sıra, Türk olduğu zannedilerek öldürülen bir Yunanlı ile bir Alman polisi de bulunuyor.

FAP (HÜR İŞÇİ PARTİSİ)

Almanya’daki Neo-Nazi’lerin gözünde lider olarak geniş yer tutan Michael Kühnen tarafından yönetilen Hür İşçi Partisi’nin kısa adı FAP’tır. 12 yıldır Neo-Nazi’lerin başında olan Kühnen, iki defa yargılandı ve cezaevinde yattı. FAP’ın 1000 üyesi olduğu biliniyor.

NS (MİLLİ BİRLİK)

Neo Nazilerin “Nationale Sammlung (NS-Milli Birlik)” kanadı ise, bilhassa Federal Almanya’nın Hessen eyaletinde faaliyet gösteriyor.

DİE EPUBLİKANER (CUMHURİYETÇİLER)

Berlin seçimlerinde Türklere karşı başlattıkları kampanyalarla dikkate çekti. Berlin senatosuna giren Cumhuriyetçi Partisi’nin lideri Schönhuber, eski bir Nazi subayı olarak tanınıyor. Sağda 69 örgüt bulunan Fedaral Almanya’da, kendisini Neo-Nazi kabul eden 20 teşkilatın 1380 üyesi bulunuyor. Yukarıda bahsedilenler dışındaki diğer önemli örgütler: “Die Bewegung (Hareket), HNG, NG, NS DAPAO, DBİ, DVU, DDF ve GFBAEU.

SOS (SOSYALİST ALMAN ÖĞRENCİ BİRLİĞİ)

Sozialistischer Deutscher Studentenbund (Sosyalist Alman Öğrenci Birliği) 1946 yılında kuruldu. Federal Almanya’da 1960-1970 yılları arasında meydana gelen öğrenci olaylarında büyük rol oynadı. Sol eğilimli olan örgüt, 1970 yılında kendini feshetti.

DEVRİMCİ HÜCRELER (RZ)

Örgüt Federal Almanya’daki kapitalist düzeni yıkarak Marksist- Leninist bir rejim kurmayı (Şehir gerillacılığı yürüterek) hedeflemiştir. Panik ve korku yaratan terörist saldırılarla, Batı Almanya’daki Amerikan kuvvetlerine baskı uygulamayı amaçlayan Devrimci Hücreler 1973’de burjuva zorbalığı ve faşizme karşı ayaklanma amacıyla Wielfried Böse tarafından kuruldu. Devrimci Hücreler örgütsel amaçlarını, 1986 yılında yaptıkları bir eylem sonrasında basın yoluyla şu cümlelerde özetliyorlar: “Silahlı soygunlar, bombalı saldırılar ve uçak kaçırma gibi eylemlere tereddütsüz devam edeceğiz. Bütün iktidar sınıfının kendilerini güvenlikte hissetmemelerini sağlayacağız.”

RAF, IRA, INLA ve Filistin terör örgütleriyle bağlantısı olan Devrimci Hücrelerin çalışma sistemi, diğer örgütlerde olduğu gibi hücre esasına dayanır. 100 civarında militana sahip olduğu tahmin edilen Devrimci Hücrelerin her hücresinde 10 militan bulunur. Hücrelerin birbiriyle bağlantısı olmaz. Böylece yarı bağımsız çalışan hücre elemanları çabuk ve hiçbir destek almadan eylem yapar.

Wielfried Böse, Rudolf Raabc, SonjaSudcr, Christian Gugcr, Rudolf Schindler ve Sabina Eckle’nin lider kadrosunu oluşturduğu Devrimci Hücreler, üyelerini 1970’li yılların başında küçük radikal gruplardan toplamıştır. “Reuolutionaere Zom (Devrimci Öfke)” isimli bir yayın organı olan Devrimci Hücreler, bu dergi vasıtasıyla silahlı mücadelelerinin işçilerin, gençlerin ve kadınların mücadelesi olduğu imajını vermeye çalıştı. Örgütün “Rote Zora” isimli feminist görüşlere sahip bir kadınlar fraksiyonu vardı.

Terör konusunda son derece uzmanlaşmış militanlarıyla, geliştirdikleri patlayıcılarla bombalama eylemleri düzenleyen örgütün en çok kullandığı yöntem, saatli bomba ile saldırılardır. Berlin ve Frankfurt yakınlarındaki ormanlık bölgelerdeki sığınaklarının bulunduğu tahmin edilen Devrimci Hücreler, Amerika’nın Batı Almanya’daki askeri varlığına karşı çıkmak için ABD tesislerini de hedef almıştır. Örgüt 1986 ve 1987 yıllarında Batı Almanya’nın göçmen politikasını protesto için yaptığı bir dizi bombalamalarla, birçok kişinin yaralanmasına ve çok büyük maddi hasara yol açtı.

1976 Haziranında Frankfurt’taki ABD 5. Kolordu Komutanlığını bombalayan Devrimci Hücreler, 16 kişinin yaralanmasına sebep oldu. Birçok ABD ve NATO tesisini bombalayan Devrimci Hücreler, Lufthansa Hava Yolları şirket binasının yanı sıra, 1984 yılının Şubat ayında Köln’deki Türk Konsolosluğu’nu da bombaladı. 1981 yılında Hessen Eyaleti Ekonomi Bakanı HeinzKarry’i öldüren Devrimci Hücrelerin suikasttan sonra yaptıkları açıklama ilginçti: “Aslında ölmesini istememiştik. Ama bir kaza oldu. Planımız onu öldürmek değil, bacaklarından vurup yatağa çivilemekti.”

Almanya’nın Kurumsal Irkçı Örgütü NSU ve Cinayetleri

Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütü, ilk olarak 2000-2007 yılları arasında 8’i Türk toplamda 10 kişinin öldürülmesinin yanı sıra 2 bombalı saldırı ve 15 banka soygunu ile gündeme gelmiştir. Bu dönem arasında meydana gelen cinayetler Alman basınında ve kamuoyunda basite indirgenip bir alacak-verecek meselesi olarak lanse edilmiş ve “dönerci cinayetleri” olarak değerlendirilmiştir.

Ancak daha sonra söz konusu cinayetlerin aşırı sağcı/ırkçı bir yapıya sahip olduğu ortaya çıkmıştır. NSU cinayetlerinin aşırı sağcı bir motivasyona sahip olması, NSU örgütü, Alman siyasiler ile Alman istihbaratı arasındaki bağlantıların ortaya çıkmasıyla birlikte Alman devlet kurumlarına olan güven ve bu yapılarla olan mücadele de sorgulanmaktadır. Bu cinayetler aynı zamanda Almanya’da kurumsal ırkçılığın varlığı tartışmalarını da gündeme getirmiştir.

1950’den sonra Alman tarihinin en büyük ikinci davası olan Nazi cinayetleri davası tam 5 yıl sürdü, toplamda 438 celse görüldü ve Temmuz 2018’de Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütüne yönelik dava sonuçlandı. Bu süre zarfında neredeyse tüm deliller temizlendi, şahitler yok edildi. Adeta Almanya’da NSU tarafından hiçbir eylem gerçekleşmemiş, NSU örgütünün devlet, istihbarat, emniyet ve yargı ayağında hiçbir ilişki saptanamamış gibi kala kala örgütün tek üyesi baş fail Beate Zschäpe’ye müebbet, destekçi diğer üç sanık için bir kaç yıllık ceza ve bir tahliye ile dosya kapatıldı. Pek çok husus karanlıkta kaldı. Oysa dönemin Şansölyesi Angela Merkel, NSU cinayetleri ve davası için “ucu nereye varacaksa varsın asla peşini bırakmayacağız” açıklamasında bulunmuştu.

NSU örgütünün cinayetlerine dahli olanların da gizemli bir şekilde ölen diğer iki tetikçi teröristin tam incelenmeyen dosyası, tanıkların birer birer şüpheli biçimde ölümü, karartılmış yok edilmiş deliller, hatta asıl katillerin hâlâ korunuyor olması NSU yer altı terör örgünün kurumsal bağlamda korunduğunu ve davanın üstünün örtülmesini sağladı. Bununla beraber pek çok soru ardında birçok gizemi bırakacak şekilde örtüldü. NSU örgütünün işlediği ve devletin ana kurumlarıyla ilişkili olduğu gerçeğini davanın seyrinde üç ana konunun üzerine gidilmemesi ile somutlaştı.

Buna göre; NSU örgütünün yapılanması incelenmedi, mahkeme sadece üç üye ile örgütü çete yapılanması olarak göstermeye çalıştı. İkincisi; NSU ile devlet kurumlarının bağlantısının, cinayetlerin devlet kurumlarınca azledilmesinin, istihbarat ve emniyet yapılanmasındaki boyutunu asla incelemedi. Üçüncüsü ise; İç istihbaratın NSU içine sızdırdığı ancak daha sonra deşifre olan 40 muhbirle ilgili durumun araştırılmadı. NSU terör örgütü ile bağlantılı 24 tanığın dinlendiği duruşmalarda, en az 28 kişinin NSU örgütü ile bağlantısının olduğu bilindiği halde, seri cinayetleri sadece “üç üyeli” bir terör hücresinin organize ettiği tezinin benimsenmesi dahi mahkemenin eğilimi ve inandırıcılığı hakkında yeterince bilgi veriyor.

Kendini hukuk devleti olarak tanımlayan Almanya, ırkçı terör örgütü NSU ile ilişkisine rağmen ırkçı cinayetleri engelleyememiş olamaz. Dava sürecince birçok ifade vermesi gereken tanıkların mahkemeye çağırılmadan kısa süre önce şüpheli ölümleri Alman devletinin kurumsal olarak Irkçı Yeraltı terör örgütü NSU’yu koruduğunu ortaya koymaktadır. Bununla beraber emniyet, iç istihbarat veya yargı makamlarında delillerin ve dosyaların karartılması çok netken bir kamu çalışanının dahi hakkında soruşturma açılmayışı ve disiplin cezasına çarptırılmamıştır. 438 celse görüşülen davanın hemen sonrasında, Hessen Eyaleti istihbarat servisinin Halit Yozgat dosyasına 120 yıl boyunca gizlilik kararı getirmesi, Alman devletinin “kendi elemanı olan katilleri” koruyor sorusunu gündeme getirmiştir.

Sonuç Olarak

Günümüzde Alman İstihbarat Teşkilatı BND, başta Ukrayna-Rusya cephe hattındaki çatışmaları gerçek boyutuyla takip edemediği için iç kamuoyunda oldukça eleştirilmektedir. Bunun yanı sıra, özellikle Çin, Hindistan, Rusya ve İran gibi ülkeleri eskisi gibi istihbari anlamda yeterli şekilde takip edemediği de bir gerçektir. Alman devletinin teknik anlamda silahları olmuş olsa da bunları kullanacak seviyede yetişmiş askeri personel açığının olduğu da ifade edilmektedir. Alman ordusunun neredeyse yarısının AFD yanlısı olduğu gerçeğini de görmezden gelemeyiz. Özellikle NSU cinayetleri ile kurumsal anlamda Alman devletinin Irkçı cinayetlere alan açtığını ve desteklediğini söylemek de yanlış olmayacaktır.

Günümüzde Almanya, başta bölücü terör örgütü ve şemsiyesi altında faaliyetlerde bulunan DHKP-C ve diğer sol terör örgütlerinin geri çekilme ve dinlenme alanı bir Avrupa merkez ülke konumundadır. Her geçen yıla oranla bölücü terör örgütü militan sayısının arttığı ve örgüte bağış adı altında toplanan paraların yarısının Kandil’e aktarıldığı geri kalanın da Kandil tarafından atanan Almanya ve Avrupa liderlerinin kontrolünde, örgütün Almanya başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde legal/illegal ticaret yapılması için bırakılmaktadır.

Günümüzde Almanya, hem ülkesinde Irkçı eğilimleri giderek artan bir genç nüfusa sahip olmakla birlikte, devletin kurumlarında çöreklenmiş AFD ve Dördüncü Reich Dazlakları bulunmaktadır. Yanı sıra “en güçlü yabancı aşırılıkçı terör örgütü” olarak gördüğü PKK’nın 1993 yılında yasaklanmasına karşın faaliyetlerine göz yumarak; PKK’yı pek çok alanda doğrudan ya da dolaylı destekleyerek Alman Yayılmacılığının temel hedefleri noktasında dış politikasının bir aparatı olarak kullanmaktadır.

Yararlanılan Kaynaklar
  • “Uluslararası terörizm terörizm ve avrupa s17, sayı 56 Aralık 2002, Paris, Institutd’Etude de Securité UE, ThérèseDelpech”
  • Almanya’da aşırı sağcı ve terör örgütü PKK’lı sayısında artış, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/almanyada-asiri-sagci-ve-teror-orgutu-pkkli-sayisinda-artis/3252632 , 18 Haziran 2024.
  • A. g. Haber, 18 Haziran 2024.
  • Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı, 2023 Terörizm Durum Raporu, Verfassungsschutzbericht 2023, https://www.verfassungsschutz.de/SharedDocs/publikationen/DE/verfassungsschutzberichte/2024-06-18-verfassungsschutzbericht-2023.html , Temmuz 2024.
  • Geniş bilgi için bkz. Alman Kızılordu Fraksiyonu RAF.
  • Geniş bilgi için Bkz. RAF’ın kollarından Kızıl Zora.
  • Gönül Kenter, NSU cinayetleri ve kurumsal ırkçılık, 14 Temmuz 2018.
  • AA, https://www.aa.com.tr/tr/dunya/almanya-da-nsu-davasinda-karar-gunu/1199851 , 11 Temmuz 2018.
  • Ömer Kalaycı, Uluslararası Güvenlik-Terörizm ve İstihbarat Çalışanı, oemerkalayci34@gmail.com

 

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz