IŞİD 1999 yılında Cemaat el-Tevhid vel-Cihad adıyla kuruldu. 2004 yılında El-Kaide’ye biat edip 10 yıl sonra El-Kaide’den ayrıldığını ve kendi halifeliğini kurduğunu ilan etti. İsmi devamlı değişti ama zihniyet hep aynı. Şuan ismi İslam devleti ama kafa karıştırmasın diye ben yinede IŞİD demeyi sürdüreceğim.
IŞİD’i diğer tüm terör gruplarından ayıran özelliği uluslararası sınırları tanımıyor oluşu. Pek çok ülkede şubesinden bahsederken vilayet tanımlamasını kullanmasından bunu anlayabiliyoruz. Örneğin Mısırda ki Sina vilayeti yada Cezayir de Cezayir vilayeti gibi. Yani bütün İslam ülkelerini zaten kendi toprağı olarak görüyor bu yüzden kendilerine İslam devleti demeye başladılar. Yani onların topraktan yana sıkıntıları falan yok, topraklar kendilerince baya geniş.
Suriye ve Irak’ta yakaladığı hızlı ilerlemeyi sürdürürken pek çok genç dünyanın dört bir yanından gönüllü olarak geliyordu. Çünkü bir ilerleme vardı ve gidenler için her yeni ele geçirilen şehir yeni ganimetler ve yeni cariyeler demekti. Ancak Irakta ABD’nin, Suriye de ise Rusya’nın hava operasyonları başlatmasıyla IŞİD geri çekilmeye başladı. Bu geri çekilme artık eskisi gibi gençlerin Orta Doğuya şevkle gitmesini engelliyordu. Çünkü artık bu gençlerde ne Irak’ta Şii hükümeti ne de Suriye’de Alevileri deviremeyeceğiz düşüncesi oluşmaya başladı.
IŞİD devamlı toprak kaybediyor ve popülaritesi kayboluyor. Ancak dünyanın dört bir yanında eylemler yapmak hem güçlü gözükmesi hemde ben hala popülerim demek için iyi oluyor. Gençler artık Orta Doğuya gitmek istemiyor çünkü zafer kazanılamamaya başlandı. Orta Doğu’da öldürdüğünden daha fazla kayıp vermek yerine dışarıda bir kişinin kendisini feda edip onlarca kişiyi beraberinde götürmesi çok karlı bir iş tabi ki. Bu yüzden örgüt artık herkese eskisi gibi buraya gelin demiyor. Kendi ülkenizde bizim adımıza eylemler yapın diyor. Yoksa tek bir merkezden bu kadar ülkenin iç sorunlarına yönelik eylem planlamak imkansız.
Hem Bangladeş’te ki diplomatı, hem Türkiye’de ki turisti, hem Avrupa’da ki Hristiyan’ı hem Orta doğuda farklı mezhepleri hem Mısırda ki darbecileri aynı anda nasıl düşünebilirsin ki? İşte aynı anda düşünülmüyor, herkes kendi ülkesinde ayrı ayrı düşünüyor ne yapsam diye. Kendi sorun olarak gördüğüne karşı kendi yöntemlerini uyguladığı için saldırılarda ki taktiklerde bu kadar çeşitlilik arz ediyor.

Bazen taktik ortama dalıp önüne geleni taramak oluyor, bazen kendini patlatmak, bazen kamyonla kalabalığı ezmek, bazende palayla doğramak. Yani o an için elinde ne varsa o. Kimisi ülkesinde ki turistlerden rahatsız oluyor Tunus’ta ki gibi plaja inip önüne geleni tarıyor. Kimisi diplomatları kovmak istiyor, bu yüzden ya gittikleri oteli yada restoranı basıyor. Kimisi bir siyasi görüşü sapkın olarak nitelendirip onların mitingini, yürüyüşünü, toplantısını patlatıyor. Kimisi ülkesinde ki darbeye sinir olup Mısır’da ki gibi askere yönelik saldırılar düzenliyor. Kimisi zamanında bu insanlar benim ülkemi sömürdü diyerek Fransa’da ki gibi dedelerin cezasını torunlarına çektiriyor. Kimisi de kafayı eşcinsellerle bozmuş olacak ki onların mekanını basıp katliam yapabiliyor. Örnekler bitmek bilmez, asıl üzücü olan etrafımızda bile utanmadan bu katliamlara alkış tutanları görmek.
Bu işin sonu nereye gider diye soruyor pek çok kişi. Ancak cevaplar çokta memnun edici olamaz. Nasıl ki hırsızlarla ne kadar uğraşırsan uğraş soygunlar bitmez yada katillerle ne kadar mücadele etsen de cinayetler bitmez; aynen öyle de IŞİD ve benzeri zihniyetlerin saldırıları bitmez. Acı ama gerçek!
He ne olur belki dünya da Müslüman kalmaz yada Müslüman olmayanlar kalmaz ancak öyle biter. Buda kısa vadede imkansız.
Muhammed Ali Çalışkan
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR























