Yeni Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn yaptığı bir açıklamasında Suriye’de güvenli bölgeler olduğunu ve Lübnan’da ki Suriyelilerin bu bölgelere gidebileceğini söyledi. Tabi ki Lübnan 1.2 milyon Suriyeli mülteciden bunalmış bir ülke olarak bu konuda böyle çıkışlar yapması doğal karşılanabilir ama o mültecilerin durumu Suriye’de iken, Lübnan’da olduğundan daha iyi olamaz.
Daha önce Lübnan’da cumhurbaşkanlığı krizi çözülmeden önce “Lübnan, Yemen’e Dönebilir” isimli bir yazı yazmıştım ve bu krizle bağlantılı olarak Hizbullah tehlikesine dikkat çekmeye çalışmıştım. Lübnan ile ilgili bir başka yazımsa “kötü komşu kurbanı bir ülke: Lübnan” adlı yazımdı. Bu yazımda da Lübnan gibi refah bir ülkenin İsrail, Suriye, Filistin, Ürdün gibi komşuları yüzünden ne hale geldiğini ve değişen demografik yapısı yüzünden savaşlarla uğraştığını anlatmaya çalışmıştım. Bu yazımda da yine komşusu Suriye’de ki savaş yüzünden çektiklerine bir göz atacağız.
Türkiye de genelde “Suriye’de ki savaş en çok bizi etkiledi” görüşü var. Ancak ben bu düşüncenin Lübnan’a haksızlık olduğu kanaatindeyim. Sadece mülteciler üzerinden değil, mezhep ve din çatışmaları üzerinden de bunu anlatmaya çalışacağım.
Önce mülteci konusundan başlarsak Lübnan’ın resmi rakamlara göre 1.2 milyon hatta gayri resmi verilere ve Lübnanlı bazı yetkililerin söylediğine göre 1.5 milyon Suriyeli mülteci yaşıyor. Lübnan’ın nüfusu ise mültecilerin çıkarılması halinde yaklaşık 4.7-5.0 milyon kadar, yani mülteciler sayesinde nüfusu şuan 6,2 milyon olmuş durumda. Türkiye’de resmi rakamlara göre 2.75 milyon gayri-resmi rakamlara göre 3-4 milyon mülteci var diyoruz ve 4 milyon rakamını baz alsak bile bu bizim 80 milyonluk nüfusumuzun %5’i kadar ediyor. Eğer Lübnan gibi nüfusumuzun üçte biri veya dörtte biri kadar göç alsaydık 20 veya 27 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyor olurduk. 3 milyon insanın 80 milyon için bu kadar sıkıntı olduğunun söylendiğini düşünürsek mülteci sorununun Lübnan için ne kadar yıkıcı olduğunu birde siz düşünün. Sadece Lübnan değil Ürdün içinde aynı şey geçerli, onlarda nüfusunun %10-15 kadarı bir mülteci barındırıyorlar.
Bunları mültecilerin sorun olarak görülmesinden dolayı aktardım. Yoksa bana göre sığınmacıların, mültecilerin, göçmenlerin hiçbir mahsuru yok. Çünkü ben onları kültürel zenginlik ve nüfusu arttıran etkenler olarak görüyorum.
Eğer işsizlik yüzünden mülteci, sığınmacı ve göçmenlere kızılıyorsa, o zaman bu insanların kendi ülkelerinde de işsizliğin olduğu hatırlatılmalı. Burada ki işsizler insanda oradakiler işsizler insan değil mi? Eğer işsizlik yüzünden suçlanacak biri aranıyorsa o mülteciler değil, işsizliği çözemeyen yöneticilerdir. Gücünüzün yettiği insanları suçlarken gücünüzün yetmediklerine bir şey dememek daha büyük bir sorun!
Bu sorun bizde olduğu gibi Lübnan ve Ürdün’de de var maalesef. Fakat Lübnan’da mültecilerden ziyade asıl sorun radikalleşme ve bunun getirdiği çatışma ve bombalı eylemler.
Lübnan’da ki karmaşık demografik yapı sebebiyle Suriye’de yaşanan her gelişme az veya çok illaki Lübnan’ı da etkiliyor. Bu etkileri ilk olarak 2012 ve 2013 yıllarında Lübnan’ın ikinci büyük şehri olan Trablusşam da gördük. İsevilerin, Alevilerin ve Sünnilerin yoğun yaşadığı yarım milyon nüfuslu şehirde Esad yanlısı Alevilerle, Esad karşıtı Sünniler sık sık çatışmalara girdiler ve Lübnan Ordusu ise bu çatışmaları dindirmeye çalışıyordu. Yani bu şehir Türkiye’nin sağ-sol çekişmesinin(1977-1980) tıpkısının aynısını kendi çapına göre daha şiddetli bir şekilde yaşamıştı. Bugün bile Trablusşam ve Beyrut’ta ki Alevi mahalleler ile Sünni mahalleler arasında keskin cepheleşme vardır ve ortadan geçen bir yolun her iki tarafında’da bu kamplaşmayı görebilir ve bir tarafın mesubunun yolun karşısına geçmediğini fark edersiniz. Beyrut ve Trablusşam da ki Alevi mahallelerinde Suriye Baas Partisi yanlısı Sosyal Nasyonalist Parti bayraklarını sık sık görmekte mümkün. Türkiye’de ise Lübnan’da yaşananlar gibi bir Alevi-Sünni çatışması olmadı, sadece sert söylemler oldu ama sokaklara pek sirayet etmedi.
Lübnan ordusunun bir başka müdahalesi ise 2014 ağustosun da olacaktı. Haziran 2014’te Lübnan’ın doğusundaki Arsal şehri ve çevresi IŞİD ve El-Nusra Cephesi’nin eline geçmiştir. 2-7 Ağustos tarihleri arasında yaşanan çatışmalarda ise Lübnan Ordusu, Arsal şehrinden radikal örgütleri çıkarmayı başarmıştır. Benzer girişimler eylül 2015’te de yaşanmış ancak El-Nusra ve IŞİD yine başarısız olmuştur. IŞİD, bu başarısız girişimlerden sonra dünya genelinde yaptığı gibi stratejik değişikliğe gider ve artık toprak elde edemeyeceğini anlayınca bombalı eylemlere yönelir. Özellikle Şiiliğin İsmailiye koluna mensup Hizbullah örgütünün kontrolünde ki bölgelerde veya İsevilerin yoğun yaşadığı semtlerde ve kasabalarda bombalı eylemlere başvurmuştur ve hala başvuruyor. Bunların en büyüğü ise Hizbullah kontrolünde ki bölgede 52 kişinin öldüğü saldırıydı ama aynı gece Paris’te 135 kişinin öldüğü IŞİD saldırısı olduğu için Lübnan’daki saldırı gölgede kalmıştı.
Lübnan’daki siyasiler genelde Suriye baskısı veya onun müttefiki Hizbullah’tan çekindiklerinden sorunları yönetmek konusunda pek rahat hareket edemiyorlar. 2005 yılında şuan ki başbakan Saad Hariri’nin babası olan eski başbakan ve Baas rejimi karşıtı olan Refik el-Hariri suikaste kurban gitmiş ve Suriye’ye yönelik halk tarafından tepkiler sokaklarda protestolar şeklinde olmuş ve bu protestolar aynı zamanda ülke de halen varlığını sürdüren Suriye ordusuna da yönelik gerçekleşmişti. Suriye Ordusu ülkede ki 15.000 askerini ise mart 2005’te yani suikastten tam bir ay sonra tamamen çekecekti.
Muhtemelen Mişel Avn’ın mültecilerin gitmesine yönelik sözleri Suriye Rejimi için pek iyi karşılanmamıştır.
Eğer Suriyeli mülteciler gitmezlerse Lübnan’ın savaştan en çok etkilendiği nokta ise kuşkusuz demografik yapının değişmesi olacak. Daha önce ki iç savaş(1975-1990) Hristiyan çoğunluğa karşı Müslümanların artması yüzünden çıkmıştı. Ürdün iç savaşı(1971) yüzünden Ürdün’de ki krallığın ülkede ki Filistinlileri tehdit olarak görmesi ve onları Lübnan’a ve Suriye’ye sürgün etmesi ve daha önce ki Arap-Yahudi savaşlarından dolayı Lübnan’a gelen Filistinliler, Lübnan’da Müslüman nüfusun Hristiyanları geçmesini sağlamıştı ve daha kalabalık olmaları sebebiyle yönetimde daha fazla hak istemeleri yüzünden savaş çıkmıştı. 15 yıldan fazla süren savaş sırasında 1 milyon Hristiyan ülkeden kaçmış ve Müslüman yoğunluğu güçlenmişti.
Şimdi ise Suriye’den gelen mülteciler demografiyi yeniden değiştiriyor. Müslümanlar Hristiyanlardan fazla olsalar da Sünni-Şii-Alevi diye ayırınca Hristiyanlar halen daha fazla ama Suriyeliler bunu değiştirdi. Onlar sayesinde Sünnilerin sayısı önce Şiileri sonrada Hristiyanları geçti. Yani Şiiler artık Müslüman kesimde ki demografik üstünlüğünü yitirmiş durumda. Suriye İç Savaşı öncesinde Lübnan’da toplam Müslüman nüfus Hristiyanlardan fazlaydı ama Müslümanların çoğu Şiilerden oluşuyordu. Şimdi Sünnilerin elde ettikleri bu demografik üstünlük ülkeyi nereye götürecek belli değil ve herkes Suriye’nin yansımaları savaşa dönüşecek diye korkuyor.
2012-2013 yıllarında ki Alevi-Sünni çatışması, 2014 ve 2015’teki IŞİD ve El Nusra gibi örgütlerin toprak kazanma çabaları, 2015’ten bu yana Şii ve İsevi mahallelerde patlayan bombalar Suriye İç Savaşına paralel olarak Lübnan’da da iç savaşın çıkmasını sağlayacak gibi ve demografik değişim bunu kolaylaştırabilir. Umarım yanılırım.
Hala Suriye iç savaşından en çok Türkiye’nin mi etkilendiğini düşünüyorsunuz?
Muhammed Ali Çalışkan
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Yazarımız güzel bilgiler vermekle birlikte Lübnan-Türkiye kıyaslaması da yapmış. Verdiği değerli bilgiler için kendisine müteşekkiriz. Ama Türkiye-Lübnan kıyaslaması hem yersiz hemde abartılı olmuş. Lübnan’ın kültürel yapısı ile Türkiyenin kültürel yapısı hiç dikkatte alınmadan peyder peyi bi açıklama ile iş sadece rakamlara dökülmüş. Keşke daha derinlemesine bir bakış açısı ile olayı bize anlatsaymış olsaydı. Sonuçta Lübnan arapça konuşan bir ülke ve gelen mültecilerde arapça konuşan toplum. Yani bu iki halk birlikte daha kolay kordine olabilir. Daha kolay uyum sağlayabilir. Ama bizde ki durumda böyle bir benzerlik mahalesef söz konusu bile değil… Gene verdiği derin bilgilerden dolayı kendisine teşekkür ederiz…
tamam işte. türkiyede senin o saydıklarına rağmen lübnanda yaşananlar yaşanmamış.
halbuki dil kültür ve tarz bakımından farklı olduğu için asıl türkiyede bunların yaşanması gerekirdi ama olmadı. eğer türkiyede mezhep veya ırk temelinde bu tür çatışmalar olsaydı işte o zaman türkiye bu savaştan en çok etkilenen ülke derdik ama bunlar lübnanda oldu bu yüzden en çok etkilenen ülke lübnan.
Evet dostum hala Suriye İç savaşının Suriye’den sonra en çok Türkiye’yi etkilediğini düşünüyorum. Ve son yazım olan “Fırat kalkanı harekatı: hedefleri ve sonuçları” nda bu iddiamın arkasında olduğumu söylemiştim.