Türkiye Cumhuriyetinin Akdeniz’de ki en büyük destekçilerinden olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) son dönemlerde çalkantılı dönemlerden geçmektedir. Karmaşıklığın sebepleri iç ve dış faktörlü olsa da asıl neden iç faktörlüdür. Genellikle Güney Kıbrıs Rum yönetiminin devşirdiği şahıslar üzerinden kışkırtmalar meydana gelmektedir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti toplumsal ve siyasi tarihinin en büyük sorununu geçtiğimiz günlerde yaşamış bulunmaktayız. Hatırlanacağı üzere Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekatını başlattığı sıralarda, KKTC kökenli Afrika Gazetesi attığı manşetle büyük bir toplumsal infiale neden oldu. Söz konusu bu gazetenin manşetten verdiği başlıkta şunlar yazmaktaydı, “Türkiye’den bir işgal harekatı daha”. Haberin detaylarını anlatmamıza dahi lüzum yoktur. Bunun üzerine Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptığı bir konuşmada sözlerini KKTC’ye getirmiş “Oradaki vatandaşlarım gereken cevabı ve hassasiyeti gösterecektir” demiştir. O dakikadan itibaren Afrika gazetesine protesto gösterileri başladı. Gazete önünde yaşanan gerilim KKTC Cumhuriyet meclisine taşındı. Yine oradaki gösteriler ile birlikte polis müdahale ederek 6 göstericiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınan göstericiler çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanıp cezaevine gönderildi. Günümüz itibari ile ortam oldukça sakin gözükmektedir. Zira “kırılan kemik ne kadar doğru kaynayacak” buna Afrika gazetesinin tutumu karar verecek. Bu ve benzeri olayların yaşanmamasını temenni ederim fakat bu durum Afrika gazetesinin ilk sorumsuzluğu değildi. Biraz daha geçmişe gidecek olduğumuzda Afrika gazetesi, Erdoğan’ın Yunanistan ziyaretinin ardından hakaret içerikli karikatür yayınlaması aslında toplumsal yönden bardağın dolmasına çoktan neden olmuştu.
Peki söz konusu gazetenin attığı manşetin cezası ne oldu? Siyasi ve yargı otoriteleri el ele vererek gazetenin temize çıkmasını olayın ört pas edilmesini sağladı. Söz konusu bu kararın alınmasında birçok etken hali hazırda mevcut. Bunların başında gelenler sol siyasi partiler, aşırı uç gruplar (dernekler, stk ve sendikalar). Sol siyasi grupların yaptıklarını çokça bahsetmeye gerek yoktur, asıl incelememiz gerekenler aşırı uç gruplardır. Özellikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde faaliyet gösteren Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) bu grupların başını çekmektedir. Siz bakmayın adı öğretmen sendikası olduklarına, söz konusu bu sendika, siyasetten sağlığa, toplumsal olaylara kadar birçok gösterileri ve yönlendirmeleri yapmaktadır. Ne gariptir ki söz de öğretmenler sendikası, Türkiye’den KKTC’ye yapılan Asrın su projesine bile şu sözlerle karşı çıkmıştır “Ankara çek elini üzerimizden, getirdiğin su götürdüğün canları temizlemez” şeklindeki beyanları niyetlerini açıkça ortaya koymaktadır. Siyasette istediklerini başaramadıklarında ise etiğimden sağlığa kadar toplumu derinden ilgilendiren konularda genel grev kararı almak suretiyle KKTC vatandaşlarını mağdur etmektedirler. Öte yandan nerede Türkiye karşıtı bir oluşum varsa KTÖS bu grubun içinde yer almaktadır. Yaşadığımız son vahim olayda bile Afrika gazetesine destek vererek Lefkoşa merkezli geniş çaplı eylemler düzenlemişlerdir.
KKTC’de Siyasal Yaşam
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kısa tarihine birçok hükümet sığdırmış bir devlettir. Tam anlamıyla siyasi istikrarsızlık baş göstermektedir. KKTC’de 42 yılda 40 hükümet kuruldu. Son kurulan hükümet geçtiğimiz günlerde KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tarafından onaylandı. Bununla birlikte KKTC tarihinde ilk kez 4’lü koalisyon uygulanmıştır. Koalisyon ile iktidara gelen hükümet partileri Cumhuriyetçi Türk Partisi(CTP), Halkın Partisi(HP),Demokrat Parti(DP) ve Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) arasında oluşmaktadır. Başbakanlığı CTP partisi genel başkanı Tufan Erhürman ile başbakan yardımcılığı ve dışişleri bakanlığını Halkın Partisi genel başkanı Kudret Özersay oluşturmaktadır.
KKTC’de toplam 50 sandalyeden oluşan cumhuriyet meclisi, 7 Ocak erken genel seçimlerinde birinci parti çıkan Ulusal Birlik Partisi (UBP) 21 milletvekili ile hükümeti kuramamıştır. Bir önceki seçimlere göre büyük bir oy kaybı yaşayan CTP ise barajı aşan diğer partiler ile anlaşarak yeni hükümette görev sahibi olmuşlardır. Aslında burada dikkat edilecek husus yeni kurulmuş olan Halkın partisi yüzde 17 oy alarak ilginç bir başarıya imza atmasıdır. Nitekim bu tablo KKTC toplumunun yeni siyasi arayışlar içerisinde olduğunu açıkça beyan etmiş oldular. Fakat dörtlü koalisyonun ömrü çok fazla olmadığını toplumun büyük çoğunluğundan duymaktayız. Gelecek yaz aylarında önümüzde yine bir erken seçim olasılığı görünmektedir. Yine aynı topluluk tarafından “Başkanlık sistemi” ciddi anlamda tartışılmaya başlandı. Başkanlık sistemiyle alakalı birkaç eski KKTC bakanlar tarafından çalışmalar yürütüldüğü de söylentiler arasında geçmekte.
Siyasi partiler ve hükümet sisteminin nasıl oluştuğunu bir kenara bırakarak bütün gaye Türkiye ile KKTC arasında köprüleri yıkacak olaylara fırsat vermemek olmalıdır. Yunanistan, İtalya, İngiltere ve Güney Kıbrıs Yönetiminin Akdeniz üzerinde doğal gaz çalışmalarına hız verdiği şu dönemlerde, Türkiye ve KKTC’nin birlikte hareket etme zorunluluğu vardır. Devşirme diyebileceğimiz siyasiler, dernek vb. gibi faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları KKTC toplumunu Türkiyeli – Kıbrıslı diye ayrıştırmaya çalışmaktadır. Bir zamanlar Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti gayesinde olanlar GKRY-KKTC için iki toplumlu tek devlet sloganları atmaktaydı, şimdi ise aynı sloganı Türkiye ve KKTC için atmaktadırlar. Siz Türkiyeli biz Kıbrıslı!
Bu tutumun toplum nazarında hiçbir karşılığı yoktur. Çünkü burada yaşayan yerli Kıbrıs halkı gayet kültürlü oldukça bilgi birikimine sahiptir. KKTC halkı her şeyden önce Türkiye ile ortak kültürü tarihi olmuş bir toplumdur. Yerli Kıbrıs halkı aklı, mantığı ve yüreği ile hareket etmektedirler ve bu sayede fırsatçılara imkan tanımamaktadırlar. Şu notu da paylaşmak isterim, yerli Kıbrıs şivesi geleneklerini koruyarak günümüze ulaşmış bir şivedir ki Osmanlıcaya en yakın şive olma özelliğini de korumaktadır.
Farklı bir ülkeden KKTC’yi kumar, eğlence, fuhuş adası olarak görenler büyük bir gafletin içerisindedir. Kıbrıs, Akdeniz’in güzide yerlerin başında gelmektedir. Peygamber efendimizin süt halası Hz. Hala Sultan (Ümmü Haram) Kıbrıs fethi sırasında şehit düşerek kabri yine bu topraklarda bulunmaktadır. Kıbrıs sahabe ve İslam topraklarıdır. Bu durumun hassasiyetinde olan birçok vatandaşımız bu güzide ülkeyi çirkinliklerle anılmasını değil, tarihi maneviyatı, kültürü ve doğal güzellikleriyle anılması için büyük mücadelelerin içerisindedir.
KKTC’ye İlişkin Sayısal Veriler
KKTC’nin 1974 Kıbrıs barış harekatından itibaren nüfusunun hızla arttığını bilmekteyiz.
“KKTC’de ilki 1996’da, ikincisi 2006’da üçüncüsü ise 2012 yılında olmak üzere üç kez nüfus sayımı yapıldı. İlk olarak 15 Aralık 1996 genel nüfus sayımı sonuçlarına göre KKTC’nin nüfusu 200,587 kişidir. Tüm nüfusun yüzde 98,3 oranındaki Türk nüfusunun % 82’si (164,460 kişi) sadece KKTC uyruklu, % 15’i (31,977 kişi) Türkiye Cumhuriyeti uyrukludur. KKTC uyruklu nüfusun % 83’ü (137,398) KKTC doğumlu, % 15’i (23.924) Türkiye doğumludur.
Son olarak 30 Nisan 2006’da yapılan nüfus ve konut sayımının yayınlanan sonuçlarına göre ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin “de facto nüfusu” yani adanın kuzeyindeki KKTC sınırları içinde yaşayan kişilerin sayısı 265 bin 100, yani KKTC’de sürekli ikamet eden KKTC vatandaşlarının nüfusu ise 256 bin 644” Prof.Dr.Ata Atun
Öte yandan KKTC eğitim adası olma yolunda hızla ilerlemektedir. Günümüz itibari ile Kuzey Kıbrıs sınırları içerisinde KKTC merkezli 12, yurt dışı merkezli 4, henüz eğitime başlamamış 8 üniversite bulunmaktadır. Bu tablo KKTC ekonomisine son derece olumlu etki etmektedir. KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığının aktardığı verilere göre geçtiğimiz yıl oranla “KKTC Üniversitelerinde 93,292 öğrenci eğitim ve öğretim görmektedir. Bu öğrencilerin 52,135’i TC uyruklu, 27,538’i Türkiye Cumhuriyeti dışından gelen yabancı uyruklu, 13,619 öğrenci ise KKTC vatandaşıdır”. Bu veriler ile KKTC ekonomisini etkileyen diğer faktör Kuzey Kıbrıs’ta bulunan Türk askeridir.
KKTC’yi dış tehditlere karşı, halkın güvenliğini sağlayan Türk askeri ada da faaliyet göstermektedir. Sözünü ettiğimiz devşirme dernek vb. kuruluşların tıpkı Rum fikirleriyle Türk askerinin ada da “işgalci” olarak nitelendirmektedir. Türk askeri 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatın da 498 şehidin kanıyla sulanmış bu toprakların muhafazası için canla başla mücadele etmektedirler. Kuzey Kıbrıs sınırları içerinde sınır güvenliğini sağlayan Türk askerinin resmi sayısı kamuoyu ile paylaşılmamak ile birlikte 40 bin civarı olduğu bilinmektedir. Türk silahlı Kuvvetleri tarafından KKTC içerinde bulunan askerin niceliği ile askeri teçhizat hakkında hiçbir bilgi paylaşılmamaktadır. TSK tam anlamıyla, KKTC’de bulunan askeri statüyü sır gibi saklamaktadır.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Operasyon yapılıp KKTC kendini temize çekmelidir.en son ayrışma olursa vilayet olur bağlanır böylede bakıyoruz öylede bakicaz tüm sahalarda bizden sorulur Rumlarda oturur kalır.
Kuzey Kıbrıs’ta gözlerden kaçan veya bilindiği halde gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır, o da şu: Kıbrıs 1945’ler öncesi karma halde yaşayan iki toplumdan oluşmaktaydı. İyice araştırılacak olunursa adada iki elin parmaklarıya sayılacak kadar ancak tam Türk köyü vardı,diğer bütün köyler Kıbrıs rumları ile karişik yaşamaktaydılar. Böylesi bir yaşantı içerisinde her iki yoplumdan da biraraya gelen çifler olduğu gibi gayri meşru ilişkiler de olmaktaydı. O dönemde Kıbrıs rumları Türk toprağı alabilmek için hertürlü münasebete hazırdılar ve Türk toprağı alabilmek için cinsel ilişkiler kurmaktan da çekinmezlerdi.Kilise bu tür olayları o dönemde toprak sahibi olunsun diye teşfik bile ediyordu. İşte böylesi karışık ilişkiler içerisinde olan ada türkleri arasından ters yönlü işlem yapanlarda oldu ve onların kanına bu Rum kanları karıştı. Zamanla Kıbrıs Rumları bu ilişkileri kimlerin kimlerle ne zaman ne yaptıklarını kayıt altında tuttukları için zamanı geldiğinde bu kırık tohumları koruma altına alarak gelişmelerini ve Türk toplumu içinde yer almalarını sağlamak için yardımlarda bulunuldu. Şimdi ise bu zavallıların kendilerini gösterme zamanıdır. Çıktığı kabuğu beğenmeyenler gibi bu gün Türkiye alehtarlığı yapmaktadırlar. Tabii bunları bulundukları yere getirenlerde bilmeden bunlara yardım etmekle ne yaptıklarının farkında olmamaktadırlar.Çok şükür 45 seneden beri iki toplum birbirinden ayrılmış ve bundan sonra bu tür olaylar bir nesil sonra yaşayacağımızı ummamaktayım.
Süleyman Aydın müslüman yetiştirmek ne demek meyve mi bu müslümanlık 🙂
Kıbrısa daha çok müslüman yerleştirmek lazım.