1990’lı yıllarda uluslararası ilişkiler sisteminde çok ciddi değişiklikler gözlendi. SSCB ve onun sosyalist bloğu, o zamana kadar sistemin iç yapısı ve karakteri üzerinde önemli etkisi olan ABD ve Batılı müttefiklerinin güçlenmesi karşısında çok yoğun bir krizle karşı karşıya kaldı. Ekonomik, siyasi ve sosyal hayat, hem SSCB’nin hem de müttefiklerinin kalkınma potansiyelini tüketmiş ve onları Batılı ülkelerle olan rekabette tamamen yenilgiye uğratmıştır.
1990’lı yılların sonunda uluslararası ilişkiler sistemi, karakteri ve doğası bakımından yeni bir aşamaya – yeni bir dünya düzeninin oluşma aşamasına girmiştir. 1945’te başlayan uluslararası ilişkiler sisteminin oluşumu ve gelişmesinin üçüncü dönemi – İkinci Dünya Savaşı’nın sonu ve BM’nin kurulması – ABD ve Batılı müttefiklerinin Soğuk savaşta tam zaferiyle sona erdi. Bununla birlikte dünya siyasetinde ve uluslararası ilişkiler sisteminde yeni bir dünya düzeni başlıyor.
Deneyimler uluslararası ilişkiler ve dünya siyasetinin modern yapısının ve aktörlerinin öyle bir noktaya ulaştığını göstermektedir ki, modern dünya siyasetini ve uluslararası ilişkileri yalnızca resmi devletlerarası ilişkiler ve dış politika dairelerinin faaliyetlerini inceleyerek anlamak pek mümkün değildir. Bu ilişkiler eskiden esas olarak ulusal devletler arasındaki ilişkilere dayanıyordu, ancak artık uluslararası ve bölgesel kuruluşlar, sivil toplum kuruluşları vb. bu sürece dahil oluyor, ve aslında – iç ve dış politika, devlet egemenliği ve ulusal çıkar kavramları giderek yeni bir içerik kazanıyor. [ Həsənov, Müasir beynəlxalq münasibətlər və Azərbaycanın xarici siyasəti, s.101-105]
Şimdi ise yeni dünya düzeninin beraberinde getirdiği sorunlara bakalım.
Tek Kutupluluk ve ABD Hegemonyası
Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ABD, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle tek süper güç olarak uluslararası sistemde baskın hale geldi. Bu durum, dünya siyasetinde “tek kutupluluk” olarak tanımlandı. ABD’nin ekonomik, askeri ve kültürel gücü, küresel düzenin büyük ölçüde Amerikan çıkarları ve normları etrafında şekillendiği bir dönemi başlattı. Bu hegemonyanın sonucu olarak, 1990’larda ve 2000’lerin başında ABD, hem doğrudan askeri müdahalelerle hem de uluslararası kurumlar ve ittifaklar aracılığıyla küresel düzeni yönlendirme kapasitesine sahipti. NATO’nun genişlemesi, Birleşmiş Milletler’deki ağırlığı, Dünya Ticaret Örgütü ve IMF gibi küresel kurumlarda lider rol üstlenmesi bu dönemin göstergelerindendir.
Ancak, ABD’nin bu hegemonik pozisyonu zamanla meydan okumalarla karşılaştı. Özellikle, Rusya ve Çin gibi ülkeler, tek kutuplu bir düzenin kendi çıkarlarına zarar verdiğini düşünerek, çok kutuplu bir dünya sistemini savunmaya başladılar. Rusya, NATO’nun doğuya genişlemesini bir tehdit olarak algıladı ve 2008’deki Gürcistan krizi, 2014’teki Kırım’ın ilhakı gibi eylemleriyle küresel düzene meydan okudu. Şimdi de Ukrayna… Çin ise ekonomik ve askeri gücünü artırarak Asya Pasifik bölgesinde ve ötesinde nüfuzunu genişletmeye başladı. ABD’nin hegemonyası, bu meydan okumalara karşı kırılgan hale geldi ve dünya siyaseti daha karmaşık, çok kutuplu bir yapıya doğru evrildi.
Çin’in Yükselişi
Çin, 1978’de başlayan ekonomik reformların ardından dünya ekonomisinde hızla yükselmeye başladı ve 21. yüzyılın başlarından itibaren ABD’nin küresel liderliğine karşı önemli bir rakip haline geldi. Bu ekonomik büyüme, Çin’in askeri gücünü de önemli ölçüde artırmasına olanak tanıdı. Çin’in savunma bütçesi ve ordusunun modernizasyonu, bölgesel ve küresel ölçekte stratejik bir aktör olarak ortaya çıkmasını sağladı.
Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” girişimi gibi projelerle küresel ticaret yollarında etkisini genişletmesi ve Güney Çin Denizi’ndeki askeri varlığını güçlendirmesi, ABD’nin Asya-Pasifik’teki stratejik çıkarlarını tehdit etti. Çin’in ABD ile olan rekabeti sadece ekonomik ve askeri alanlarla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda, telekomünikasyon, yapay zeka, yarı iletkenler ve diğer teknolojik alanlarda da üstünlük elde etmeye çalıştı. Bu durum, iki ülke arasında ciddi bir stratejik rekabet yarattı.
ABD ve Çin arasındaki bu rekabet, 2018’deki ticaret savaşlarıyla somutlaştı. ABD, Çin’e karşı gümrük tarifeleri uygulayarak ekonomik baskı kurmaya çalışırken, Çin de karşılık verdi. Bu ticaret savaşları, küresel ekonomi üzerinde geniş etkiler yarattı.[ ‘Ticaret savaşı’: ABD ek gümrük vergilerini uygulamaya başladı, Çin’den misilleme geldi] Aynı zamanda, Çin’in artan teknolojik kapasitesi, ABD’de ulusal güvenlik endişelerini artırdı. Özellikle yapay zeka ve 5G teknolojilerinde Çin’in yükselişi, Batılı ülkelerde büyük bir kaygı yarattı ve bu teknolojilerin kontrolü üzerine büyük bir küresel yarış başladı. [3 soruda Çinin teknoloji hamlesi]
Bu iki gelişme, günümüzde uluslararası ilişkilerin en önemli dinamiklerinden biri olan ABD-Çin rekabetini şekillendirmekte ve dünya siyasetinin geleceğini belirlemektedir. Çin’in ekonomik büyümesi, küresel gücün Batı’dan Doğu’ya kaydığı bir döneme işaret ederken, ABD bu süreci yavaşlatmak ve hegemonik konumunu korumak için stratejilerini yeniden yapılandırmaktadır.
Küreselleşme ve Eşitsizlik
Küreselleşme, özellikle 20. yüzyılın sonlarından itibaren dünya ekonomisini birbirine bağlayarak mal, hizmet, sermaye ve bilgi akışını hızlandırmıştır. Ancak bu süreç, hem ülkeler arasında hem de ülkelerin kendi içlerinde eşitsizliklerin artmasına neden olmuştur. Küreselleşme, gelişmiş ülkelerde sermaye ve büyük şirketlerin lehine sonuçlar doğururken, gelişmekte olan ülkelerde veya düşük gelirli gruplar üzerinde olumsuz etkiler yaratabilmektedir. [Özerkmen, “Uluslararası Eşitsizliği Derinleştiren Bir Süreç Olarak Ekonomik Küreselleşme”, s.146]
Küreselleşmenin yol açtığı teknolojik ilerlemeler ve dijitalleşme, dünya çapında iş gücü piyasalarında büyük değişimlere neden olmuştur. Özellikle imalat ve hizmet sektörlerinde gelişmekte olan ülkelerdeki ucuz iş gücü, küresel şirketler için cazip hale gelirken, gelişmiş ülkelerde iş kayıpları ve maaşların baskı altında kalmasıyla sonuçlanmıştır. Bu, özellikle Batı’da popülizmin ve küreselleşmeye karşı milliyetçi hareketlerin yükselmesine katkıda bulunmuştur. Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerde, küresel sisteme entegrasyon, yoksulluk ve eşitsizlik sorunlarını çözmede beklenenden daha sınırlı kalmıştır.
Uluslararası Kurumların Aşınması
Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kurumlar, küresel yönetişim ve işbirliğinin temel taşları olarak kurulmuşlardır. Ancak son yıllarda bu kurumlar, uluslararası sistemdeki değişen güç dengeleri ve artan milliyetçilik, popülizm ve güvensizlik ortamında zayıflamışlardır.
Popülist ve milliyetçi liderler, bu uluslararası kurumları ulusal egemenliği zayıflatan yapılar olarak eleştirirken, küresel işbirliği ve çok taraflılık yerine daha fazla bağımsızlık ve ulusal çıkar odaklı politikalara yönelmişlerdir. Bu durum, özellikle küresel krizler karşısında koordinasyonun zorlaştığı bir dünya düzenine işaret etmektedir.
İklim Değişikliği ve Çevresel Sorunlar
İklim değişikliği, yeni dünya düzeninin en büyük tehditlerinden biri haline gelmiştir. Yükselen deniz seviyeleri, aşırı hava olayları, orman yangınları, kuraklık ve su kıtlığı gibi sorunlar, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda jeopolitik ve ekonomik boyutları olan bir kriz olarak ortaya çıkmaktadır. [Beşballı, “Çevre Sorunları Çerçevesinde Küresel İklim Değişikliği”, s.501]
Özellikle gelişmekte olan ülkeler, iklim değişikliğinin etkilerine karşı daha savunmasız durumda olup, tarım, su kaynakları ve altyapı açısından büyük zorluklarla karşı karşıya kalmaktadırlar. İklim değişikliğinin yarattığı bu tehditler, küresel ekonomik ve siyasi istikrarı da etkilemektedir. Kaynak kıtlığı, göç akınları, gıda güvenliği ve enerji güvenliği gibi konular, uluslararası güvenlik açısından giderek daha önemli hale gelmektedir. Örneğin, su kıtlığı veya tarım üretimindeki azalma, bazı bölgelerde sosyal huzursuzluk ve çatışmalara yol açabilir. Bu sorunların çözümü için küresel işbirliği büyük önem taşımaktadır, ancak uluslararası toplumun bu konuda yeterli ve etkili bir yanıt verdiği söylenemez.
İklim değişikliğine yönelik küresel koordinasyon eksikliği ve alınan önlemlerin yetersizliği, bu sorunun çözülmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Dünya genelinde daha güçlü ve uyumlu bir çaba gösterilmediği takdirde, iklim değişikliği, küresel güvenlik ve istikrarı tehdit eden en önemli faktörlerden biri olmaya devam edecektir.
Siber Güvenlik ve Bilgi Savaşları
Dijital çağın getirdiği büyük dönüşümler, uluslararası ilişkilerin dinamiklerini de köklü bir şekilde değiştirmiştir. Siber güvenlik, 21. yüzyılda uluslararası güvenliğin merkezine oturmuş, devletler ve kurumlar arasında siber saldırılar, dijital casusluk, bilgi hırsızlığı gibi tehditler giderek yaygınlaşmıştır. Özellikle devletlerin ve büyük şirketlerin dijital altyapılarına yönelik saldırılar, ekonomik ve stratejik dengeleri etkileyen faktörler haline gelmiştir. Siber saldırılar, kritik altyapılara zarar verebilir, bankacılık sistemlerini bozabilir, enerji şebekelerini devre dışı bırakabilir ve askeri sistemlere müdahale edebilir. Bu tehditler, siber güvenliğin ulusal güvenliğin ayrılmaz bir parçası olmasını zorunlu kılmıştır.
Sosyal medya ve dijital platformlar üzerinden yayılan yanıltıcı bilgiler ve manipülasyonlar, “bilgi savaşları”nın yeni bir boyutunu oluşturmuştur. Sosyal medyanın siyasi propaganda, dezenformasyon ve dış müdahale aracı olarak kullanılması, demokratik sistemlere olan güveni ciddi şekilde sarsmaktadır. Özellikle seçim dönemlerinde, bazı ülkeler dezenformasyon kampanyaları ile kamuoyunu manipüle etmeye çalışmakta, bu da ülkeler arasındaki gerilimleri artırmaktadır. [Köseoğlu ve Al, Bir Siyasal Propaganda Aracı Olarak Sosyal Medya, s. 103]
Devlet Dışı Aktörler ve Terörizm
Terör örgütleri, çok uluslu şirketler, sivil toplum kuruluşları ve diğer devlet dışı aktörler, uluslararası politikaları etkileyen önemli aktörler haline gelmiştir. IŞİD, El Kaide gibi örgütler, sadece bölgesel güvenlik değil, küresel güvenlik açısından da tehdit oluşturmaktadır. Terörizm, devletlerin egemenlik alanlarını ihlal eden, asimetrik bir güvenlik tehdidi olarak tanımlanmakta ve uluslararası terörle mücadele stratejileri küresel işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Devlet dışı aktörlerin sadece terörizmle sınırlı olmadığı da unutulmamalıdır. Çok uluslu şirketler, küresel ekonomideki rollerini artırarak devletler üzerinde ekonomik baskı kurabilmekte ve uluslararası ilişkileri
şekillendirmektedir. [Kamacı ve Turan, Küreselleşme sürecinde çok uluslu şirketlerin ekonomik açıdan değerlendirilmesi, s.82]
Özellikle teknoloji devleri, dünya çapında milyarlarca kullanıcıya sahip olup, hükümetlerle karşı karşıya gelmekte ve veri gizliliği, düzenleyici çerçeveler gibi konularda siyasi baskı yaratmaktadır. Aynı şekilde, küresel STK’lar da çevresel, sosyal ve insan hakları konularında uluslararası politikalar üzerinde etkili olabilmektedir. Devlet dışı aktörlerin yükselişi, uluslararası sistemi daha karmaşık hale getirmiş ve geleneksel diplomasi anlayışını zorlamıştır.
Nükleer Yayılma ve Silah Kontrolü
Nükleer silahların yayılması ve büyük silah kontrol anlaşmalarının aşınması, uluslararası güvenlik için ciddi tehditler oluşturmuştur. Nükleer silahların varlığı, Soğuk Savaş boyunca büyük devletler arasında “caydırıcılık” ilkesine dayalı olarak bir denge unsuru olmuşken, bu silahların yayılma riski, küresel güvenlik ortamını daha belirsiz ve tehlikeli hale getirmektedir. Özellikle İran’ın nükleer programı uluslararası toplumda büyük endişelere yol açmış ve bölgesel bir nükleer silahlanma yarışı riskini doğurmuştur. [Şahin ve Uysal, Nükleer silahlarin yayilmasi ve silahsizlanma sürecinin gelişmesi, s.467-470]
Nükleer silahların yayılması sadece yeni oyuncularla sınırlı değildir. Mevcut nükleer güçler de cephanelerini modernize etmekte ve nükleer kapasitelerini artırmaya çalışmaktadır. [SIPRI: Ufukta nükleersiz bir dünya görünmüyor]. Soğuk Savaş döneminde imzalanan birçok silah kontrol antlaşması, günümüzde ya geçerliliğini yitirmiş ya da taraflar arasında güven sorunu nedeniyle ihlal edilmiştir. Örneğin, 2019’da ABD’nin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) Antlaşması’ndan çekilmesi nükleer silahların yeniden kontrolsüz bir şekilde yayılma riskini artırmıştır. [INF – NATO: ABD’nin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan çekilmesinden Rusya sorumlu]
Nükleer silahların yanı sıra, hipersonik füzeler gibi yeni nesil silah teknolojilerinin geliştirilmesi de küresel güvenlik açısından yeni zorluklar yaratmaktadır. Nükleer silahların ve gelişmiş silah sistemlerinin yayılması, daha istikrarsız ve öngörülemez bir güvenlik ortamı oluştururken, uluslararası toplumun bu konuda işbirliğini artırması büyük bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır.
İnsani Krizler ve Göç
Üçüncü binyılın gündemini meşgul eden en acil konulardan biri göç krizidir. Şu anda farklı ülkelerde bu sorunla ilgili birçok çalışma yapılıyor ve bilimsel çalışmalar yayınlanıyor. Şu anda memleketlerinden göç etmek zorunda kalan insanlara yönelik tutum da belirsiz. Çoğu durumda geldikleri ülkelerde ayrımcılığa maruz kalıyorlar, etnik ve dini kimlik ön plana çıkıyor. Bu açıdan bakıldığında modern göç süreçlerine farklı medeniyet taşıyıcılarının çatışması ve çok kültürlü bir kriz eşlik etmektedir.
Göç birçok nedenle ortaya çıkabilir. Hızlandırıcı faktörler: eğitim, iş eksikliği, yetersiz tıbbi bakım, az fırsat, ilkel koşullar, siyasi korku, işkence ve kötü muamele korkusu, dini ayrımcılık, servet kaybı, doğal afetler, şiddet, adil yargılanma şansının düşük olması. Çekici faktörler: iş fırsatları, eğlence, eğitim, daha iyi tıbbi bakım, güvenlik, aile bağları, düşük suç, yüksek adil yargılanma şansı.
Son dönemde Güney, Güneydoğu ve Doğu Asya’ya göçlerin arttığını, eğitim amaçlı, nitelikli personelin ve teknolojik gelişmeler nedeniyle oraya gidenlerin sayısının yeterli olduğunu söyleyebiliriz. [Müasir dövr miqrasiya proseslərinin pərdəarxası]
Demokrasiye Yönelik Tehditler
Demokrasi kavramı, toplumun siyasi örgütlenme biçimi olarak halkın iktidarın kaynağı kabul edilmesi, devlet işlerinin çözümüne katılma hakkına sahip olunması ve vatandaşlara geniş haklar ve özgürlükler tanınması esasına dayanır. Demokrasi, vatandaşların temsilci devlet organlarına seçme ve seçilme haklarını, söz, basın, toplantı, miting ve gösteri özgürlüklerini, vatandaşların hukuki eşitliğini, kişi ve konut dokunulmazlığını kapsar.
Demokrasinin temeli, bireyin özgürlük hakkı ve kişinin kişiliğine saygı ile sağlanır. Demokrasi, deri rengi, cinsiyet, dil, din, sosyal durum, mülkiyet ya da sınıftan bağımsız olarak tüm vatandaşların eşitliğini esas alır. Ancak unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta, bir bireyin özgürlüğünün başkalarının da özgür olmasına engel olmaması gerektiğidir.
Elbette, gerçek hayatta bu eşitlik idealinin bazı eksiklikleri vardır. Çok gelişmiş demokrasiye sahip olan devletlerde bile tüm vatandaşların kendi özgürlüklerinden yararlanma hakları eşit değildir. Birçok bölgede demokratik sistemler otoriterliğin yükselişi, hukuk devletinin zayıflaması ve medya özgürlüğüne yönelik saldırılar nedeniyle tehdit altındadır. [Demokratiya nədir?]
Aile Kavramının Kaybolması
Yeni dünya düzeninin en temel sorunlarından biri de aile kavramının kaybolmasıdır. Bunun bilinçli olarak yapıldığı oldukça aşikârdır. Aile kavramının kaybolması LGBT bireylerinin artışı, evlenenlere kıyasla boşanmaların artması ve aile içi sorunların çoğalması gibi birçok faktörde kendini göstermektedir. Elbette birçok başka neden daha var. Bu konunun aniden gündeme gelmesi tesadüf değil. Bildiğimiz gibi nüfus önlenemez bir şekilde artmaya devam ediyor. Her ne kadar salgın hastalıklar, savaşlar ve doğal ölümler nedeniyle bu sayı azalsa da artış oranı o kadar yüksek ki, düzenlenmesi mümkün değil. Bunu aile kavramını kaybederek düzenlemek daha doğru olur. Çünkü aynı zamanda birçok yönde ilerleme de sağlanmış olduğundan, 10-15 yıl içinde çok büyük bir azalma görülecektir.
LGBT bireylerinin sayısındaki artış ile bu kişilerin evlilik sayıları da artmaktadır. Ancak biyolojik açıdan bu evliliklerde çocuk sahibi olmak mümkün değildir. Bu nedenle, bu tür evliliklerin artışı göz önünde bulundurulduğunda, insan nüfusunun azalacağı öngörülmektedir. Normal ailelere baktığımızda da çeşitli sorunların azımsanmayacak kadar fazla olduğunu görebiliriz. Doğal ve kalıtsal etkilerden kaynaklanan kısırlık oranları yükselmektedir. Aynı zamanda ekonomik zorlukların yarattığı problemler nedeniyle aileler çocuk sahibi olma fikrinden geri çekilmektedir. Kısa süreli evliliklerin arttığı bir dönemde, aile kavramının kaybolduğunu gözlemleyebiliriz ve bu durum, gençler arasında evliliğe olan güvenin sarsıldığını göstermektedir. [GZT]
Sonuç
Yeni dünya düzeninin karşı karşıya olduğu sorunlar oldukça çeşitlidir ve bu sorunların önüne geçmek amacıyla alınan tedbirler her zaman kalıcı ve etkili sonuçlar vermemektedir. Ekonomik eşitsizlikten çevresel felaketlere, siyasi istikrarsızlıklardan toplumsal ayrışmalara kadar uzanan bu sorunlar, hızla değişen ve gelişen dünyada kaçınılmaz bir şekilde kendini göstermektedir. 8 milyar insanın ihtiyaçları, çıkarları ve beklentileri göz önünde bulundurulduğunda, bu sorunların tümüne köklü ve kalıcı çözümler bulmak oldukça zor görünmektedir. Hatta, mevcut sorunların çözüme kavuşturulması durumunda bile, kısa süre içinde yeni problemler ortaya çıkacaktır.
Öyleyse birçok sorunun çözümü için uluslararası işbirliği gerektirmektedir. Ancak her ülkenin kendi öncelikleri ve çıkarları olduğu için bu işbirliği çoğu zaman sınırlı kalmakta ve sorunlar daha da derinleşmektedir. Bu nedenle, sorunların çözümüne yönelik çabalar ne kadar büyük olursa olsun, köklü ve kalıcı çözümler bulmak zor olmaya devam edecektir. Burada önemli olan, bu sorunların farkına varılması ve olası krizleri önlemek ya da hafifletmek için sürekli bir çaba gösterilmesidir. Nihai çözüm yerine, sürdürülebilir politikalarla düzenin korunması ve iyileştirilmesi amaçlanmalıdır.
Yararlanılan Kaynaklar
3 soruda Çinin teknoloji hamlesi, son güncelleme 19 mayıs, 2023, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/3-soruda-cinin teknoloji-hamlesi-ve-2030-hedefleri/2901062
Ahmet Kamacı ve Maruf Turan, “Küreselleşme Sürecinde Çok Uluslu Şirketlerin Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi”, Yönetim, Ekonomi, Edebiyat, İslami ve Politik Bilimler Dergisi,3(2): 81-92, 2018, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/614709
Demokratiya nədir?; son güncelleme 8 Şubat, 2021, https://demokratik.az/xeberler/siyaset/26768-demokratiya nedir-insan-shexsiyyetine-hrmetdir.html
Güngör Şahin ve Serhat Uysal, “NÜKLEER SİLAHLARIN YAYILMASI VE SİLAHSIZLANMA SÜRECİNİN GELİŞMESİ”, ULUSLARARASI KRİZ VE SİYASET ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, Aralık 2023 7(2), 466-492, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3105007
GZT
Həsənov Əli, Müasir beynəlxalq münasibətlər və Azərbaycanın xarici siyasəti, Bakı, Azərbaycan nəşriyyatı, 2005.
INF – NATO: ABD’nin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan çekilmesinden Rusya sorumlu, son güncelleme 2 Ağustos, 2019,https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-49201329
Müasir dövr miqrasiya proseslərinin pərdəarxası; son güncelleme 27 Ekim, 2018, https://525.az/news/108861- muasir-dovr-miqrasiya-proseslerinin-perdearxasi
Necmettin Özerkmen, “Uluslararası Eşitsizliği Derinleştiren Bir Süreç Olarak Ekonomik Küreselleşme”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi 44,1 (2004) 135-148
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2153247
Sinem Gözde Beşballı, “Çevre Sorunları Çerçevesinde Küresel İklim Değişikliği”, Artvin Çoruh Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi 2023, 9(2), 500-521, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/3526192
SIPRI: Ufukta nükleersiz bir dünya görünmüyor, son güncelleme 17 haziran, 2019, https://www.dw.com/tr/sipri ufukta-n%C3%BCkleersiz-bir-d%C3%BCnya-g%C3%B6r%C3%BCnm%C3%BCyor/a-49234470
‘Ticaret savaşı’: ABD ek gümrük vergilerini uygulamaya başladı, Çin’den misilleme geldi, son güncelleme 24 Eylül, 2018, https://tr.euronews.com/business/2018/09/24/ticaret-savasi-abd-ek-gumruk-vergilerini-uygulamaya-basladi-cin-den misilleme-geldi
Yakup Köseoğlu ve Hamza AL, “Bir Siyasal Propaganda Aracı Olarak Sosyal Medya”, Akademik İncelemeler Dergisi Cilt: 8, Sayı: 3, Yıl: 2013, (erişim 06.10.2024) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/17706
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Sadalanan problemlər üzrə düzgün dəyərləndirmə. Böyük Turanın qurulması naminə fəaliyyətlərimizi artırmaq və daha çox çalışmalar arzulayıram.