Yüksek Askeri Şura Kararları Açıklandı

Bugün saat 12.10’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde başlayan Yüksek Askeri Şura toplantısı kapsamında kararlar açıklandı.

Kara Kuvvetleri Komutanı Musa Avsever Emekli Oldu!

YAŞ Musa Avsever

Yeni kabine ile birlikte geçici olarak Genel Kurmayı Başkanı atanan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Musa Avsever yaş haddi; Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Gülen ise kadrosuzluk sebebi ile emekliye ayrıldı.

 

Yeni Genel Kurmay Başkanı Atandı

YAŞ Metin Gürak

Genel Kurmay Başkanlığı’na 2’nci Ordu Komutanı Orgeneral Metin Gürak atanırken, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Genel Kurmay 2’nci Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na Oramiral Ercüment Tatlıoğlu, Hava Kuvvetleri’ne ise Muharip Hava Kuvvet Komutanı Ziya Cemal Kadıoğlu atandı.

 

General ve Amiral Sayısı Artıyor

Son YAŞ kararından itibaren 266 olan general ve amiral sayısının 30 Ağustos 2023 tarihinden itibaren 286 olmasına karar verildi. Bu bağlamda 30 Ağustos 2023 tarihinden itibaren olmak üzere 32 general ve amiral bir üst rütbeye, 63 albay ise general ve amiralliğe yükseltilmiş oldu aynı zamanda 24 general ve amiralin görev süreleri bir yıl, 365 albayın görev süreleri ise iki yıl süre ile uzatıldı.

Kaynak: Mavi Savunma

IDEF’23 Röportaj: Otokar/Fahrettin Durduran

OTOKAR, bu yıl 16’ncısı düzenlenen IDEF Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı içerisinde ALPAR, ARMA I, ARMA II, Cobra II TTZA gibi birçok platformu ziyaretçileriyle bir araya getirdi.

Otokar Çok Tekerlekli Askeri Zırhlı Araçlar Uzmanı Fahrettin Durduran, lansmanı bu yıl düzenlenen ARMA II Zırhlı Aracına dair teknik bigileri Mavi Savunma ekibi ile paylaştı. 

ARMA II
Görsel Kaynak: Mavi Savunma

Sınıfının En Yüksek Koruma Seviyesine Sahip

”Arma II 40 ton taşıma kapasitesine sahip ve ayrıca aracımız sınıfının en yüksek koruma seviyesini sağlıyor. Araç bu korumayı sağlarken aynı zamanda yüksek kalibreli silah entegrasyonlarına da müsaade ediyor. ARMA II’ye 7.62mm’den 120mm’ye kadar silah entegrasyonu yapılabiliyor”

ARMA II
Görsel Kaynak: Mavi Savunma

Yerli Motor ve Yerli Süspansiyon

”Aracın birisi yerli olmak üzere iki adet motor seçeneği bulunmakta. 720 beygirlik bir güç paketimiz bulunmakta. Çift hızlı şanzıman ile birlikte aracımız bütün akslardan direksiyonlama kabiliyetine sahip. Kendi tasarımımız olan ve geliştirmesini kendimizin yaptığı tam bağımsız süspansiyon sistemi bulunmakta. Bu sayede araç, farklı coğrafyalarda üstün mobilite performansı sağlıyor”

Uzun Süreli Harekatlarda Avantajlar

”Dar alanlarda manevra kabiliyetini arttırmak amaçlı kuş bakışı görüş sistemi mevcut ve buna ilave olarak KBRN elektrikli klima ile yardımcı güç grubumuz bulunmakta. Yardımcı güç grubumuz, uzun süreli harekat alanlarında ana motoru çalıştırmadan, aracın kule dahil bütün alt sistemlerini çalıştırabilecek kapasitede. Yerlilik oranımız ise ilk ARMA aracımıza göre daha yüksek”

 

Kaynak: Mavi Savunma

IDEF’23 RÖPORTAJ: FNSS/Özgen Gönenç

FNSS, yeni Zırhlı araçlarını IDEF’23 kapsamında katılımcılar ile buluşturdu. KAPLAN Hybrid, ZAHA, PARS İZCİ 8×8 ve Kaplan Hafif Tank gibi platformlar IDEF’23 Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı’nda sergilendi.

PARS İZCİ 8X8 Yerlilik Oranı En Yüksek Araç

4×4 platformu da bulunan PARS’ın 8×8 platformunu hepimiz ilk defa IDEF2023’de gördük. Roketsan tarafından BURÇ Yakın Hava Savunma Sistemi’nin de platformu olan PARS İZCİ 8×8, halihazırda Türk Kara Kuvvetleri tarafından kullanılan yerlilik oranı en yüksek Zırhlı araç olarak öne çıkıyor.

30mm kuleden, 12.7mm makineli tüfeğe ve savunma sistemleri entegrasyonuna kadar sağladığı uyumluluk ve mobilite ile birlikte PARS İZCİ 8×8, ihracat potansiyeli yüksek ve harekat sahasında büyük bir güç çarpan olan bir Zırhlı araç.

Kaplan Hafif Tank için Türk Silahlı Kuvvetleri ile Görüşme Aşamasındayız

Gönenç, Kaplan Hafif Tank projesine dair şu açıklamalarda bulundu: “105mm top namlusu kullanan Kaplan Hafif Tank kapsamında Endonezya ile ihracat anlaşmamız olmuştu. İnşallah bu dönemde onu da envanterimize vermeyi düşünüyoruz ve şuanda görüşme aşamasındayız”

PARS İZCİ 8×8, Sene Sonunda Envanterde

İlk defa #IDEF2023’te sergilenen araçlardan biri olan PARS 8×8’e dair Gönenç şu şekilde devam etti: “PARS İZCİ 8×8’in kalifikasyon testleri tamamlanmak üzere ve aracı Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine için sene sonuna doğru teslimatlara başlayacağız”

Kaplan Hybrid, Sessiz ve Güçlü

Lansmanı ilk defa #IDEF2023’de gerçekleştirilen Kaplan Hybrid Zırhlı Araç ile birlikte FNSS önümüzdeki süreçlerde 40, 50 e 60 ton (Ana Muharebe Tankı) sınıfında da Hybrid çözümleri hedefliyor.

Kaplan Hybrid Zırhlı Araç için ise Gönenç, şu ifadeleri kaydetti: “Yeni dünyada Hybrid güç gruplarının envantere gireceğini tahmin ediyoruz. Hybrid güç grubu yeni projelerin haricinde modernizasyon projelerinde de kullanılabilir”

Kaynak: Mavi Savunma

Suudi Arabistan AKINCI TİHA Kullanıcısı Oluyor

Baykar ile Suudi Arabistan arasında imzalanan drone tedariki sözleşmesi kapsamında, Suudi Arabistan’ın Baykar’dan hangi ürünü tedarik edeceği açıklanmamıştı ancak sessizlik uzun sürmedi.

Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar Twitter’dan yaptığı açıklamada, ”Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı ile Bayraktar AKINCI TİHA ihracatı ve iş birliği sözleşmesi imzaladık. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük savunma ve havacılık ihracatı sözleşmesi hayırlı ve uğurlu olsun” dedi.

Akıncı TİHA Artık Yedi Ülkeye İhraç Ediliyor

AKINCI

Bu zamana kadar Azerbaycan, Pakistan, Kırgızistan, Libya ve  toplamda 6 ülke için ihracı gerçekleştirilen AKINCI TİHA’nın, Suudi Arabistan’ın da dahil olması ile birlikte 7 ülkeye ihracatı gerçekleştirilmiş olacak.

Türkiye ile Suudi Arabistan Arasında Savunma Anlaşması

Türkiye, Suudi Arabistan ile savunma sanayii sektöründe birisi Baykar ile drone tedariki, diğeri Savunma İşbirliği Planı olmak üzere iki anlaşma imzaladı. iki anlaşma imzaladı.

Suudi Arabistan
Haluk Bayraktar ve Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Bayari

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Selman, Twitter Hesabından Açıkladı.

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Selman, Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, Baykar’dan drone (İHA/SİHA) satın almak için iki ülke arasında anlaşma imzaladığını açıkladı. Söz konusu anlaşma Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar ve Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Halid Bin Hüseyin El Bayari’nin imzaları ile gerçekleşti.

Suudi Arabistan

Savunma İşbirliği Planı İmzalandı

Türkiye ile Suudi Arabistan arasında Baykar’dan drone tedariki haricinde ”Savunma İşbirliği Planı” da Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Suudi Arabistan Savunma Bakanı Halid Bin Selman’ın imzaları ile gerçekleşti. Söz konusu anlaşmanın içeriği henüz kamuoyuna açıklanmadı.

Kaynak: Mavi Savunma , Sabah(Görüntü)

ARMA 8×8 Kazakistan’a İhraç mı Ediliyor

Kazakistan merkezli medya platformu orda.kz’ye göre Kazakistan ordusu 4.4 milyar dolar karşılığında 834 adet OTOKAR üretimi ARMA 8×8 Zırhlı Muharebe Aracı almayı planlıyor.

ARMA 8x8

ARMA, Kazakistan Ordusu Tarafından Test Ediliyor

ARMA 8×8 Zırhlı Muharebe Aracı, Kazakistan’ın 2021 yılında başlattığı ihale kapsamında halihazırda Kazakistan ordusu tarafından test edilmekte. ASELSAN üretimi NEFER İnsansız Stabilize Kule Sistemi entegrasyonlu ARMA 8×8’ler bütün testleri geçerek rakibi Paramount Engineering LLP üretimi Barys 8×8’e karşı büyük bir başarı gösterdi.

ARMA 8x8

Türkiye’nin Tek Kalemde Gerçekleştirdiği En Büyük Savunma İhracatı Olacak

Kazakistan ordusunun olası ARMA 8×8 Zırhlı Muharebe Aracı tedariki 4.4 milyar dolarlık bütçe ile gerçekleşecek. Eğer satın alım gerçekleşirse Kazakistan’ın ARMA 8×8 tedariki, Türk savunma sanayiinin tek kalemde gerçekleştirdiği en büyük ihracat anlaşması olacak.

 

Kaynak: orda.kz , Mavi Savunma

ASELSAN’dan 123.5 Milyon Dolarlık Yeni İhracat

Dünyanın en büyük 49’uncu , Türkiye’nin en büyük savunma sanayii şirketi olan ASELSAN, ismi açıklanmayan bir uluslararası müşterisi ile savunma sistemleri ihracatına yönelik 123.5 milyon dolar değerinde bir anlaşma imzaladı.

ASELSAN

ASELSAN’ın İhracatta Payı Artıyor

2021 yılında 69 milyon dolar ihracat gerçekleştiren ASELSAN, 2022 yılında ise 222.5 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirmişti. 2023 yılında Ocak ayında 74.5 milyon, Mart ayında 18.8 milyon, Mayıs ayında 9.4 milyon ve Temmuz ayında da 123.5 milyon dolar ihracat sözleşme imzalayan ASELSAN, 2023 Ocak-Temmuz ayları arasında toplamda 226.2 milyon dolar ihracat gerçekleştirerek halihazırda geçen sene gerçekleştirdiği ihracat rakamını geçmiş durumda.

Yılın İkinci Yarısında İhracat Beklentisi Büyük

Sektör geneline bakıldığında her yılın ikinci yarısı gerçekleştirilen ihracatın, yılın ilk yarısından daha fazla olduğu görülmekte. Bu bağlamda ASELSAN’ın kendi bünyesinde bu yıl yeni bir ihracat rekoru kıracağını tahmin etmek çok da zor olmayacak.

 

Kaynak: Mavi Savunma

Kosova Bayraktar TB2’leri Görücüye Çıktı

Mayıs ayında ihracatı gerçekleştirilen Kosova Güvenlik Kuvvetleri’ne ait Bayraktar TB2 Silahlı İnsansız Hava Araçları(SİHA) ilk defa görüntülendi.

Bayraktar Kosova

Kosova Başbakanı Albin Kurti, konuya ilişkin şu açıklamalarda bulundu:

”Türkiye’den satın aldığımız Bayraktar TB2 İnsansız Hava Araçlarını ordumuzun envanterine ekledik. Korgeneral Bashkim Jashari ve Savunma Bakanı Armend Mehaj ile birlikte insansız hava araçlarının kullanımına ilişkin eğitimi tamamlayan subayları tebrik ettik.”

”İki yıllık yönetimimizde asker sayısını %80’in üzerinde, ordu bütçesini ise %100’ün üzerinde arttırdık. Kosova artık her zamankinden daha güvende”

İhracat Mayıs Ayında Gerçekleşmişti

Bayraktar Kosova

2022 yılının sonunda BAYKAR ile Bayraktar TB2 tedariki kapsamında sözleşme imzalayan Kosova’nın 2023 Mayıs ayında 5 adet Bayraktar TB2 SİHA’yı teslim aldığı söylenmişti ancak resmi kurumlardan bir açıklama gelmemişti.

2 ay sonrasında Başbakan Kurti’nin ziyareti sırasında çekilen görüntüler ile Kosova Güvenlik Güçleri’nin resmi olarak Bayraktar TB2 SİHA’larını envantere kattıkları kanıtlanmış oldu.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic’in Bayraktar TB2 Açıklaması

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandr Vucic, önceki dönemlerde ek olarak birkaç yüz milyon dolar daha bütçe ayırarak Sırbistan’ın Türkiye’den Bayraktar TB2 alımı üzerine, ”Bayraktar TB2 insansız hava araçları tedarik etmek istedik. Herkes bunları istiyor, biz de sıradayız” demişti.

Ancak Vucic, Kosova Güvenlik Güçleri’nin Bayraktar TB2 alımına yönelik kızgın bir tavır sergileyerek Bayraktar TB2 alımını durdurduklarına istinaden yaptığı açıklamada:

“Bayraktar TB2 almayı reddettik.Türkiye, Kosova’yı ciddi şekilde silahlandırdı. Onlara tanksavar füzeleri, obüsler, Bayraktarlar verdi. Şu anda bunların hepsine sahipler.” diyerek Çin alternatifine yöneldi.

Kaynak: Mavi Savunma

[vc_toggle title=”Bayraktar TB2 ile ilgili diğer yazımızı okumak isterseniz”]

https://stratejikortak.com/2023/07/baykar-ukrayna-tesisinin-insaat-faaliyetine-baslandi.html

[/vc_toggle]

IDEF 2023’de İlkler Sergilenecek

Bu yıl İstanbul TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde 16’ncısı düzenlenecek olan IDEF Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı kapsamında yerli ve yabancı birçok savunma sanayii firması geliştirdiği sistemleri ilk defa sergileyecek. 

YILDIRIM-100 Yönlendirilmiş Kızılötesi Karşı Tedbir Sistemi

IDEF YILDIRIM

ASELSAN tarafından MANPADS ve türevi ısı güdümlü füze tehditlerine karşı geliştirilen YILDIRIM-100 Yönlendirilmiş Kızılötesi Karşı Tedbir Sistemi, ısı güdümlü füzelerin arayıcı başlıklarını lazer ile kör ederek etkisiz hale getirecek.

Bu bağlamda başta helikopter olmak üzere hava araçlarına karşı kullanılan omuzdan atılan ısı güdümlü sistemlere karşı bir tedbir alınmış olacak.

Taşınabilir Elektronik Taarruz Sistemi MERTER

IDEF MERTER

Tek-er kullanımı ile mobilite anlamında öne çıkan aynı zamanda sabit tesis koruma veya el yapımı patlayıcı(EYP)/mayın gibi tuzakların sinyal ile patlatılmasını engelleyecek olan, METEKSAN Savunma tarafından geliştirilen MERTER, Türk Silahlı Kuvvetleri envanterinde kullanılan en son teknolojili Taşınabilir Elektronik Taarruz Sistemi olarak IDEF 2023’de ziyaretçileriyle buluşacak.

ÇAKA Uzaktan Komutalı Silah Sistemi

FNSS tarafından geliştirilen, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hem karada hem denizde görev yapabilen ilk ve tek personel taşıyıcı aracı olan ZAHA için özgün olarak geliştirilen ve adını büyük Türk denizcisi ÇAKA Bey’den alan ÇAKA Uzaktan Komutalı Silah Sistemi(UKSS) sınıfının en iyi sistemi olarak IDEF 2023’de sergilenecek.

 

Kaynak: Mavi Savunma

Tanzimat ve Ermeniler: Tanzimat’ın İstanbul’un Ermeni Seçkinleri Üzerindeki Etkileri

19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda gerçekleşen büyük reformlar akademide geniş çapta incelenmiştir, ancak bu yüzyılın hak ettiği ölçüde keşfedilmemiş bazı yönleri vardır. Tanzimat döneminin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hıristiyan azınlıklar üzerindeki genel etkileri hakkında çok şey yazıldı, ancak bu çalışmalar, imparatorluğun tamamındaki tüm toplulukları incelenerek, makro ölçekte yürütülmüştür. Ancak, sadece belirli bölge ve/veya şehirlerin azınlık topluluklarına odaklanan araştırmalar da vardır, örneğin bu araştırma belirli bir şehrin (İstanbul) belirli bir topluluğunun (Ermeniler) belirli bir sınıfını (elitlerini) incelemeye çalışacaktır.

Tanzimat politikalarını benimseyen İstanbul’daki Ermeni elitleri hakkında literatürün ne yazık ki kıt olduğunu söylemek üzücü. Bu (vaka) çalışmada, Tanzimat döneminin başlangıcında ortaya çıkan tanzimat politikalarının İstanbul’un seçkin Ermenileri üzerindeki etkileri üzerinde durulacaktır. Tanzimat’ın İstanbul’un Ermeni seçkinleri üzerinde ne gibi etkileri oldu? Tanzimat dönemi Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tüm azınlıklara yönelik olsa da, bu araştırma ağırlıklı olarak İstanbul’daki Ermeni seçkinlerine odaklanacaktır. Öncelikle Tanzimat’ı tanıtmak önemlidir. Ardından, Tanzimat öncesi Ermeni elitinin yapısı ve sonrasında Tanzimat döneminde dinamiklerin nasıl değiştiği üzerinde durulacaktır. Son olarak, bir yanda muhafazakar Amira ve din adamları, diğer yanda seküler ve genç Ermeniler olmak üzere İstanbul’daki Ermeni seçkinleri içindeki bölünmeler tartışılacaktır.

Tanzimat

Osmanlı İmparatorluğu’nun yöneticileri, eski imparatorluğun yaklaşan çöküşünü kontrol etme konusundaki muazzam sorumlulukları nedeniyle olaylarla dolu bir 19. yüzyıla katlandılar. Bu görev, Osmanlı politika yapıcılarını önce imparatorluğu Avrupa standartlarına göre Batılılaştırmaya, nihayetinde Avrupalı ​​güçlerin doğrudan politik ve ekonomik etkisini reddetmeye ve bunun yerine imparatorluk içinde yeni bir güç ekseni bulmaya yöneltti. Reformların ilk aşaması, 1839’dan 1876’ya kadar süren Tanzimat dönemidir.

Tanzimat dönemi, yalnızca büyük ideolojik değişimleri nedeniyle değil, yani geniş ayrıcalıklara sahip yalıtılmış etnik ve dini topluluklardan oluşan bir imparatorluktan, her bireyin bir ‘Osmanlı’ vatandaşı olarak kabul edildiği bir (proto) ön-ulus devlete dönüşmesi nedeniyle değil, aynı zamanda Osmanlı devlet yapısındaki değişiklikler nedeniyle de çok önemli bir dönemdir. Daha da önemli bir mesele, Osmanlı politika belirleyicilerinin, imparatorluk halkının etnik, kültürel ve dini kökenleri ne olursa olsun bu yeni sisteme rahatça entegre olacağı beklentisiydi.

Daha milliyetçi ve vatansever bir imparatorluk yaratacak yeni bir Osmanlı kimliği yaratma girişimleri nedeniyle, imparatorluktaki pek çok azınlık etnik grup kendini devlete yabancılaşmış hissetmeye başladı. Azınlık grupları daha önceleri, her bir dini cemaatin dinini, kültürel geleneklerini ve yerel yönetim sistemlerini sınırlı bir yasal özerklik biçiminde sürdürmesine izin veren bir düzenleme olan Millet sistemi aracılığıyla merkezi Osmanlı hükümetinden görece özgürdü.[1]

Bununla birlikte, yeni Tanzimat hareketi altında, Osmanlı politika belirleyicileri, daha önce göreceli özerk olan bu azınlıkları  bir “Osmanlı” kimliği altında bütünleşmeye zorlamaya çalıştılar. Bu, Osmanlı ideologları tarafından dini, etnik veya ulusal kimlikleri ne olursa olsun İmparatorluğun tüm tebaasını kapsayacak bir kimlik yaratmayı umdukları Osmanlıcılık olarak teorize edildi.[2]

 

Tanzimat döneminin 1839’daki ilk aşaması, daha çok can, namus ve mülkiyetin korunması ilgili olduğu için, sosyal değişim açısından önemli ölçüde yetersizdi. 1856’daki Islahat Fermanı ile birlikteyse, öncelikli olarak, gayrimüslimlerin Osmanlı vatandaşlığına entegrasyonu olmuştur. Bu amaçla, Islahat Fermanı, gayrimüslimlere Osmanlı devletinin vatandaşları olarak eşitlik vaat ederken, aynı zamanda dini cemaatler olarak ayrıcalıklarının devam etmesini de garanti ediyordu. Islahat Fermanı, ilk olarak, zorunlu askerlik ilkesi ve gayrimüslimlerin devlet bürokrasisine dahil edilmesi de dahil olmak üzere, Müslümanlarla gayrimüslimleri eşit ilan etti. İkinci olarak, 1853 fermanında belirtildiği şekliyle gayrimüslim dini otoritelere tanınan imtiyazlar yeniden onaylanmıştır.[3]

İstanbul’daki Ermeni Cemaati İçindeki Sosyal ve Ekonomik Sınıflardaki Değişiklikler

19. yüzyıl boyunca İstanbul’daki Ermeni cemaati, Osmanlı İmparatorluğu genelinde Ermenilerin ekonomik, siyasi ve kültürel merkezi haline gelmiştir. 19. yüzyılın başında İstanbul’da yaklaşık 150.000 Ermeni yaşıyordu. 1844’te sayı yaklaşık 222.000’e ulaştı. Yüzyılın ikinci yarısında ise bu sayı 250.000 ile 300.000 arasına çıktı.[4] İstanbul’daki Ermeni nüfusunun artması, kentleşme olgusunun ve İstanbul’un önemli bir iş merkezi olarak ortaya çıkışının göstergesidir.

Ermenilerin yaşam tarzının kendine özgü özellikleri vardı ve onların kültürel ve eğitim işleri esas olarak seçkin seküler çevrelerin yardım ettiği din adamları tarafından yürütülüyordu. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni toplulukları, 1860 yılına kadar, halkın neredeyse hiç temsil edilmediği İstanbul Patrikhanesi tarafından yönetildi.[5]

İstanbul aynı zamanda varlıklı Ermeni Amira sınıfına da ev sahipliği yapıyordu.[6] İstanbul’daki Amira patrikhaneyi dolaylı olarak kontrol ediyordu, ancak bu Ermeni İstanbullular kendilerini imparatorluğun taşralarında kalan Ermeni nüfusunun refahından sorumlu görmediler ve bu yüzyılın büyük bir bölümünde böyle hissetmeye devam edeceklerdi.[7] İstanbul’un zengin Ermenileri – Amira sınıfı – 200’den az kişiden oluşan baskın ama son derece küçük bir sınıf oluşturuyordu.

İstanbul’daki Ermenilerin çoğunluğu tüccar, lonca ve işçi sınıfına mensuptu, ancak Ermeni cemaati açısından orantısız bir şekilde güçten yoksundu.[8] İstanbul Amira’sı ya imparatorluk/saray mimarları gibi yüksek rütbeli bürokratlardan/teknisyenlerden ya da daha sıklıkla zengin tüccar ve bankacılardan oluşuyordu. Amira içindeki Ermeni tüccarlar çoğunlukla saray ve ordunun tedarikçisiydi.

Amira’nın Ermeni bankacılarının vergi sisteminin (iltizam) sürdürülmesindeki rolü, müzayedede en yüksek teklifi veren olarak belirli bir bölgede (multezim) vergi toplama hakkını kazananlara borç para verdikleri için özellikle çok önemliydi.[9] Bununla birlikte, ekonomik etkilerinin siyasi güce dönüşmemesi nedeniyle Amira’nın konumunun oldukça kırılgan olduğunu da eklemek gerekir.

Ermeni bankacılar, hizmet ettikleri mültezimlerin gözünden sık sık düştüler ve hatta bazı Amira üyeleri, Osmanlı yetkililerine hizmet etmede birkaç başarısızlıktan sonra idam edildi. Aksine, Amira zenginlikleri, hükümet çevreleriyle bağları, hayır faaliyetleri ve İstanbul Ermeni cemaatinin kültürel canlanmasındaki rolleri nedeniyle İstanbul Ermeni toplumu içinde oldukça prestijli ve güçlüydü.

Amira’nın gücü, 19. yüzyılın ikinci yarısında Tanzimat döneminde çeşitli nedenlerle azalmaya başlamıştır. Birincisi, Tanzimat döneminin bir sonucu olarak, diğer Osmanlı bankacıları/sarrafları gibi Ermeni sarraflar, Tanzimat Fermanı ile tarım vergisinin (iltizam) kaldırılması nedeniyle büyük bir darbe almıştır. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki bazı siyasi dönüşümler nedeniyle, hem İstanbul’daki Ermeni cemaati içindeki güç dinamiklerindeki değişiklikler hem de Tanzimat reformlarının etkisi nedeniyle, Ermeni Amira sınıfı, 19. yüzyılın ikinci yarısında önemli ölçüde geriledi.

İstanbul’daki Amira’lar böylelikle İstanbul Ermeni orta sınıfının temsil ettiği Ermeni esnafı, Ermeni tüccarlar ve yeni yükselişteki Ermeni burjuvazisi tarafından yerlerinden edildiler. İkincisi, Amira’lar, okumak için Avrupa’ya giden seküler Ermeni gençleri tarafından tasviye edilmişlerdir. Avrupa’da eğitim görmüş Ermeni gençlerinin 1840’lere doğru İstanbul’a geri dönüp, İstanbul’da değişim yaratma arzusuyla seküler ve devrimci bir Ermeni grubu ortaya çıktı ve bu grup genç Ermeniler, Amira sınıfının güç kaybetmesindeki ikinci büyük nedeni olmuştur.[10]

İstanbul’daki Ermeni Elitindeki Kutuplaşma

1840 ile 1850 arasındaki on yıl boyunca, altmıştan fazla Ermeni genci, Fransız üniversitelerinde eğitim görmüş ve İstanbul’a dönmüştür.[11] Fransız başkentinde, yalnızca Avrupa liberal ve ilerici ideolojilerine aşina olmakla kalmamış, aynı zamanda demokratik siyasi sistemin işleyişini büyük bir ilgiyle gözlemlemişlerdi. Çevredeki Ermeni cemaatinin durumu hakkında çok endişeliydiler. Amira sınıfı ile karşılaştırıldığında, bu seküler genç Ermeniler taşradaki Ermenilerin sesini yükseltmek için harekete geçtiler.

Bu devrimci genç entelektüellerin yanı sıra, İstanbul’da çoğu yazar ve/veya ideolog olmayan çok daha geniş bir Avrupa eğitimi almış Ermeni genç erkekler sınıfı oluştu. Bu gençlerin büyük çoğunluğu Amira üyelerinin oğulları ve akrabalarıydı. Yoksul ailelerden gelen, ancak eğitimleri Amira tarafından finanse edilen ve iyi eğitimli katiplere, teknisyenlere ve idari asistanlara ihtiyaç duyduklarını fark edenler de vardı. Bu, İstanbul’daki Ermeni işçi sınıfının da Avrupa üniversitelerinde eğitim görmüş gençlerle dolup taşmasını sağlamıştır.

Aynı zamanda, en başta Fransa olmak üzere, Avrupa üniversitelerinde okumak, bu genç öğrencilerin İstanbul’a devrimci ve laik fikirlerle dönmesi anlamına geliyordu ve bu durum İstanbul’daki Ermeni seçkinler arasında bir çatışmaya neden olmuştur.

Amira’nın düşüşüne ve daha kalabalık, daha genç ve daha az dindar zanaatkârların iktidara yükselişine, bir başka önemli olgu, yani yeni bir genç Ermeni aydın kuşağının ortaya çıkışı eşlik etmiştir. Artinian, amaç ve yöntemlerinin Yeni Osmanlılar ile benzerliklerinden dolayı bu aydınları Genç Ermeniler olarak adlandırır.[12]

Genç Ermeniler ile Amira arasındaki güç mücadelesi bağlamında; Genç Ermenilerin Amira tarafından finanse edilerek Avrupa üniversitelerine gönderilmeleri ve bu Ermeni mezunlarının İstanbul’a dönmeleriyle birlikte, Amira sınıfının İstanbul’daki Ermeni cemaati içindeki gücünün daha sonra gerilemesine sebep olan bir faktör olması da ayriyeten ironiktir. İstanbul’da farklı üniversitelerde eğitim görmüş genç Ermeniler, ama özellikle Amira’yı Avrupa’da okumaları için gönderen genç aydınlar, kendi toplumlarının muhafazakar bir elit tarafından kontrolüne müteşekkir ve hoşgörülü olmak istemiyorlardı. İstanbul’daki Ermeni Patrikhanesi’ndeki Amira’nın gücünü, tabiri caiz ise, ilhak etmeye çalışan da bu nesil genç Ermeni aydınlardı.

Genç Ermeni seçkinlerinin baskısı altında, Ermeni Ulusal Anayasası Osmanlı İmparatorluğu tarafından kabul edildi ve Ermeni Patrikhanesi ile yeni kurulan “Ermeni Ulusal Meclisi’nin yetkilerini tanımlamaya yönelik girişimlerde bulunuldu. Önceleri Ermeni Patrikhanesi aracılığıyla sadece dini konularda güç gösteren İstanbul’un Ermeni seçkinleri, yeni kurulan Ermeni Millet Meclisi aracılığıyla artık siyasi meseleleri de ele alabilir hale gelmiştir. Ermeni Ulusal Anayasası’na Ermenice “anayasa” adı verilirken, Osmanlı-Türkçe versiyonu bunun aksine Ermeni cemaati hakkında bir “yönetmelik” olarak adlandırılmıştır.[13] Bu reform, yeni seküler elitin Ermeni cemaatinin yönetimi üzerindeki etkisini kurumsallaştırırken, üst düzey Ermeni din adamlarının söz konusu anayasa üzerinde bir miktar nüfuz sahibi olmasına izin vermiştir.[14]

1860’da İstanbul’daki Ermeni seçkinleri, cemaat yönetimine ilişkin yeni kararnameye göre patrikhanenin yetkisi altında örgütlenen resmi bir organizasyon olan Ermeni Meclisi’nde bir araya geldi. Bu dönemde Ermeniler, Osmanlı hükümetine her türlü konuda takrir sunmak üzere resmi olarak rapor verebiliyorlardı. 1840 yılına kadar bu takrirler, esas olarak din adamlarının atanması ve görevden alınması veya kiliselerin restorasyonu gibi konularla ilgilendiler. Bu raporların birçoğu, yetkililer tarafından ilk olarak çevre illerdeki dindaşlarından alınan dilekçeleri özetlemektedir.[15]

Panosyan’ın Ermeni-Türk gazetelerinde eleştirel bir şekilde belirttiği gibi, İstanbul’daki Ermeni seçkinler, Amira’nın önderliğinde, 1860’lara kadar taşra Ermenilerinin durumuyla pek ilgilenmediler. Ermeni Apostolik Patrikhanesi’nin taşra dilekçelerine verdiği yanıt, takrirleri hazırlamak ve Osmanlı hükümetine sunmakla sınırlıydı. Ancak 1860’larda Genç Ermeniler, taşradaki Ermenilerin içinde bulundukları kötü durum hakkında makaleler yazarak İstanbul Ermenilerinin dikkatini duruma çekmeye başladılar. Bu, Ermeni seçkinlerinin taşradaki Ermeni meselelerine aktif olarak katkıda bulunacağını kesinlikle kesinleştirmiştir,

Sonuç

Bu makale, İstanbul’un Ermeni seçkinlerinin Tanzimat’tan ne ölçüde etkilendiğini analiz etmeye çalışmıştır. Tanzimat döneminde İstanbul’daki Ermeni seçkinlerinin büyük ölçüde etkilendiği kaydedilmiştir. Etkili Amira sınıfının yerini Avrupa’da eğitim görmüş genç ve seküler Ermeniler almıştır. Bu, İstanbul’daki Ermeni seçkinlerinin politika dolaşımlarında bir kaymaya yol açtı. Önceleri İstanbul’daki Amira ve ruhban sınıfının önderliğindeki Ermeni seçkinleri, imparatorluğun taşrasında yaşayan Ermenilere karşı kayıtsızdı. Seküler genç Ermeni seçkinlerinin idari görevleri üstlenmesinden sonra, İstanbul’daki Ermeni seçkinlerinin tavrı, Ermeni Meclisi’nin de çok önemli bir rol oynamaya başladığı daha müdahaleci bir modele dönüştü.

Bu yeni politikayla birlikte, İstanbul’da, Osmanlı hükümetiyle iyi ilişkiler peşinde koşmakla kalmayan, aynı zamanda hem İstanbul’da hem de taşrada Ermeniler için ayağa kalkmaya cesaret eden yeni, genç ve seküler Ermenilerin hakim olduğu seçkin bir Ermeni topluluğu ortaya çıkmıştır.

Yeni seküler genç Ermenilere kıyasla muhafazakar Amira sınıfı, merkezi Osmanlı hükümeti ile ilişkilerde avantajlı bir konuma sahipti. Prestijli Amira üyeleri, Osmanlı Padişahı ve hükümeti için doğrudan veya dolaylı olarak hizmette bulundular ve bu, Osmanlı saray çevreleri ile Amira arasında kırılgan bir ilişki yarattı. Yüksek rütbeli Osmanlı görevlilerine memur ve/veya danışman olarak çalışan Amira üyeleri, idam edilmeyi bile göze aldılar veyahut idam edilme riskine karşı bu hassas ve kırılgan hizmet ilişkini sürdürmüşlerdir. Bu şüphesiz Amira’nın ve İstanbul’daki Ermeni din adamlarının Osmanlı hükümetine sadakatle bağımlı olduklarını göstermektedir.

İstanbul’daki Amira ve Ermeni din adamlarının Osmanlı sarayı tarafından katı bir tebaa olarak görüldüğü de ayrıca buradan çıkarılacak ilave bir sonuçtur. Amira ve İstanbul’daki Ermeni din adamları, Osmanlı merkezi hükümetinin Hıristiyan nüfus üzerinde güç kullanması için önemli kanallardı. Merkezi Osmanlı hükümeti ile Ermeni seçkinleri arasındaki ilişkiler, Avrupa üniversitelerinden mezun olan Ermeni gençlerin Amira ve ruhban sınıfının gücünü kırması ve Ermeni seçkin topluluğunu laikleştirip liberalleştirmesinin ardından kırılgan hale geldi.

Ancak bu, İstanbul’daki Ermeni elitinin imparatorluktaki tüm Ermeniler üzerinde güç sağlamak için kontrol edilebilecek bir siyasi araç olmaktan çıkmasıyla ilgili. Yeni Ermeni eliti, imparatorluktaki Ermenilerin hak ve çıkarlarını korumaya başlayan bir modele dönüştü ve bu, kuşkusuz Osmanlı hükümetini memnun etmeyen bir şeydi.

Her halükarda, bu araştırmada, Osmanlı ve Ermeni tarihçiliği alanında daha sonraki araştırmalar için çok önemli olacak eksiklikler bulunmaktadır. Birkaç yeni çalışmaya devam etmek ve Tanzimat’ın diğer alanlarındaki iç neden ve sonuçları keşfetmek, mevcut akademik tartışmaya çok şey katacaktır. 19. yüzyılın ikinci yarısında, Tanzimat İstanbul’daki Ermeni seçkinlerine Osmanlı kamu işlerine geniş ölçüde katılma fırsatı verdiğinde, Türk-Ermeni uyumu daha kardeşçe ve incelikli olmak yerine şüphe ve düşmanlığa dönüştü.

Bu değişiklik nasıl oldu? Türkler ve Ermeniler arasındaki barış ve uyum bağları bir anda kopmamış, zamanla ve talihsiz olaylar nedeniyle azalmıştır. Ermenilere birçok alanda imtiyazlar tanıyan Tanzimat’ın kazanımları, ne yazık ki korkunç ve şiddetli olaylar silsilesine kaptırıldı. Seküler milliyetçi İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yükselişi, Balkanlar ülkeleri ve Rusya ile savaşlar ve büyük güçlerin dış müdahaleleri ne yazık ki İstanbul’daki Ermeniler için (görünürde) barış dönemini sona yavaş yavaş erdirmiştir.

[vc_toggle title=”KAYNAK”]

KAYNAKÇA

Artinian, Vartan, The Armenian constitutional system in the Ottoman Empire, 1839-1863. A study of its historical development (Istanbul 1988).

Barsoumian, Hagop, The Armenian Amira Class of Istanbul (Yerevan 1980).

Barsoumian, Hagop, The Dual Role of the Armenian Amira Class (New Jersey 1982).

Barsoumian, Hagop, ‘The Eastern Question and the Tanzimat Era,’ in Richard G. Hovannisian (red.) The Armenian People from Ancient to Modern Times (New York 1997).

Strauss, Johann ‘A Constitution for a Multilingual Empire: Translations of the Kanun-ı Esasi and Other Official Texts into Minority Languages’, In Herzog, Christoph; Malek Sharif (red.) The First Ottoman Experiment in Democracy (Wurzburg 2010).

Gelvin, James, The Modern Middle East: A History (New York 2008).

Karpat, Kemal, An Inquiry into the Social Foundations of Nationalism in the Ottoman State: From Social Estates to Classes, From Millets to Nations (Princeton 1973).

Kılıçdağı, Ohannes, “Social and political roles of the Armenian clergy from the late Ottoman era to the Turkish republic.” Philosophy & Social Criticism 43: 4–5 (2017) 539–547.

Krikorian, Mesrob, Armenians In The Service of The Ottoman Empire 1860 – 1908 (London 1977).

Matossian, Bedross Der, “The Armenian Commercial Houses and Merchant Networks in the 19th Century Ottoman Empire.” Turcica. Revue d’Études Turques – Peuples, langues, cultures, États. 39 (2007) 147-174.

Ueno, Masayuki. “‘For the Fatherland and the state: Armenians negotiate The Tanzimat Reforms.” International Journal of Middle East Studies 45:1 (2013) 93–109.

Ueno, Masayuki, “Religious in Form, Political in Content? Privileges of Ottoman Non-Muslims in the Nineteenth Century.” Journal of the Economic and Social History of the Orient 59:3 (2016) 408-441.

[1] James L. Gelvin, The Modern Middle East: A History (New York 2008) 34.

[2] Kemal Karpat, An Inquiry into the Social Foundations of Nationalism in the Ottoman State: From Social Estates to Classes, From Millets to Nations (New Jersey 1973) 91.

[3] Ueno, Masayuki. “‘For the Fatherland and the state: Armenians negotiate The Tanzimat Reforms.” International Journal of Middle East Studies 45:1 (2013) 93–109, aldaar 95.

[4] Matossian, Bedross Der, “The Armenian Commercial Houses and Merchant Networks in the 19th Century Ottoman Empire.” Turcica. Revue d’Études Turques – Peuples, langues, cultures, États. 39 (2007) 147-174, aldaar: 149-150.

[5] Mesrob Krikorian, Armenians In The Service of The Ottoman Empire 1860 – 1908 (London 1977) 3.

[6] Hagop Barsoumian, The Armenian Amira Class of Istanbul (Yerevan 1980), 2

[7] Kemal Karpat, An inquiry into the social foundations of nationalism in the Ottoman state: from social estates to classes, from millets to nations (New Jersey 1973) 89.

[8] Ohannes Kılıçdağı, “Social and political roles of the Armenian clergy from the late Ottoman era to the Turkish republic.” Philosophy & Social Criticism 43: 4–5 (2017) 539–547, aldaar 542.

[9] Hagop Barsoumian, The Dual Role of the Armenian Amira Class (New Jersey 1982) 172.

[10] Hagop Barsoumian, “The Eastern Question and the Tanzimat Era,” in The Armenian People from Ancient to Modern Times, (red.) Richard G. Hovannisian (New York 1997) 189.

[11] Hagop Barsoumian, The Armenian Amira Class of Istanbul (Yerevan 1980), 186.

[12] Vartan Artinian, The Armenian constitutional system in the Ottoman Empire, 1839-1863. A study of its historical development (Istanbul 1988) 58.

[13] Johann Strauss, ‘A Constitution for a Multilingual Empire: Translations of the Kanun-ı Esasi and Other Official Texts into Minority Languages’, In Herzog, Christoph; Malek Sharif (red.) The First Ottoman Experiment in Democracy (Wurzburg 2010) 39.

[14] Ueno, Masayuki, “Religious in Form, Political in Content? Privileges of Ottoman Non-Muslims in the Nineteenth Century.” Journal of the Economic and Social History of the Orient 59:3 (2016) 408-441, aldaar 420-421.

[15] Ueno, Masayuki. “‘For the Fatherland and the state: Armenians negotiate The Tanzimat Reforms.” International Journal of Middle East Studies 45:1 (2013) 93–109, aldaar 96.

[/vc_toggle]

Rusya’da Batılılaşma Yolunda Atılan İlk Adım: Büyük (Deli) Petro Reformları

1. Büyük (Deli) Petro Dönemi (1682 – 1725)

V. İvan

Petro 1682 yılında İvan ile eş Çar ilan edildiği zaman, Rusya Avrupa’dan çok geride kalmıştır. Petro küçük yaşlardan itibaren artan merakı ile Rusya’yı modernleşmeye ve büyük bir güç olmaya zorlamıştır. Petro’nun imparatorluğu sürecinde meydana getirdiği reformlar, Avrupa’ya gerçekleştirdiği geziler sonrası batı etkisiyle şekillenmiştir. Petro, Batı Avrupa’yı savaş dışı bir nedenle ziyaret eden ilk Çar olarak batılılaşma yolunda ilk adımları atmıştır (Roskin, 2012: 323).

 

 

 

Petro’nun Avrupa’ya gerçekleştirdiği ziyaretlerin uzun süreçlere yayılması, yokluğunda ülkeyi idareyle görevli birinin gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Rusya’nın idaresi hususunda, Çar’ın yokluğunda vekalet etmek maksadıyla üç kişilik naiplik kurulu oluşturulmuştur. Petro’nun yerine vekalet edecek bir kurulun oluşturulması, “yedek Çar” makamını meydana getirmiştir. Bu makamın ileride başbakanlığa evrildiği düşünülmektedir (Sarıahmetoğlu, 2013: 101).

Petro hüküm sürdüğü zaman zarfında, güneyde Karadeniz’e hâkim olmak düşüncesiyle Azak Kalesi’ne iki sefer taarruz etmiştir. İlkinde mağlup olarak geri çekilirken, ikinci seferinde ülkenin güneyinde istediği hakimiyeti elde etmiştir (Sarıahmetoğlu, 2013: 100).  Petro güneyde hakimiyet düşüncesinin dışında; kuzeyde denize açılmak, Baltık üzerinden batı ile münasebetlerini geliştirmek ve batılı anlamda bir imparatorluk tesis edebilmek adına İsveç üzerine de iki sefer düzenlemiştir.

 

Güneyde olduğu gibi kuzeyde de ilki başarısız olan seferinin ikincisinde istediği sonucu elde etmiştir. İsveç’i yenmesi ile Neva nehri kıyısından Baltık’a bağlı olacak şekilde, Rus modernleşmesini temsilen Petersburg şehrini kurmuştur. Petersburg şehri modernleşme ve batıcılık hareketlerinin odağında yer almış, günümüze ulaşıncaya dek birçok ilke imza atmıştır. Örneğin; modern tasarımlı mabetler, eğitim kurumları ve tersaneler bu bölgede şekillenmiştir (Sarıahmetoğlu, 2013: 106).

 

I. Petro’nun Neva nehri kıyısında giriştiği mücadeleyi kazanması sonrasında İsveç Çarı, Osmanlı’ya sığınmıştır. İsveç Çarı, Osmanlı’yı Rusya’ya savaş açmaya zorlamıştır. Bölgede Azak Kalesi ve Don Kazakları üzerinden zaten hakimiyet mücadelesinde olduğu Rusya’ya karşı savaş açan Osmanlı, Rusya’yı sıkıştırmış ve Prut anlaşmasını imzalatmıştır. Osmanlı, sahada önemli bir kazanım elde etmesine rağmen masa başında diplomatik mağlubiyetle karşılaşmıştır (Sarıahmetoğlu, 2013: 103).

1.1. Petro’nun Reformları

Büyük Petro Rusya için idari, dini, askeri, kültürel reformlar gerçekleştirmiştir.  Petro, gerçekleştirdiği reformlar üzerinden gelecekteki toplumsal ve yönetsel kademelenmenin şekillenmesinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Aynı zamanda Rusya’da ortaya çıkan batıcılık ve gelenekçilik şeklindeki fikir ayrılıklarının başlangıcını temsil etmiştir (Soltan, 2001: 77). Batıcılar, Avrupa takipçiliği üzerine yeni tasarımlar geliştirme düşüncesiyle fikir akımlarını şekillendirirken gelenekçiler, Rusların muhafazakâr ve mutlak hakimiyete sahip güçlü bir lider aracılığıyla yönetiminin şekillenmesi ve geliştirilmesi düşüncesinde olmuştur. Rusların mutlak ve güçlü lider arayışları temellerini, Petro zamanının gelenekçi fikir düşüncelerine kadar götürmektedir. Rusların gelenekçi, batı karşıtı bir düşüncede yer alma sebebinin aşağıdaki gibi sıralanması mümkündür (Kurat, 1993: 239):

  • Moskova’nın üçüncü Roma olma tezi,
  • Ortodoksluğun ancak Rusya’da temiz şekliyle geliştirilebileceği ve başka bir gücün etkisinin Rusya için olumsuz sonuç doğuracağı düşüncesi,
  • Rusya’nın dini, toplumu ve yönetimi ile kutsanmış bir millet olarak diğer milletlerden üstün olduğu düşüncesi.

Tüm bu gerekçelerle batıcılığın kabulü ve gelenekçiliğin terki Rusya’da olumsuz karşılanan Avrupa’nın üstünlüğü fikrini oluşturmuştur.

1.1.1. İdari Reformlar

1708 sonrası dönemde I. Petro, idari yapıyı yeniden kurgulama yoluna gitmiştir.  Geçmişte boyarların ciddi müdahaleleriyle karşılaşan iktidarlarla aynı kaderi paylaşmamak için öncelikli olarak, Boyarlar Meclisi’ni geri plana itecek reformlarda yoğunlaşmıştır. 1711 yılında icra ve mahkeme faaliyetlerini yerine getirebilmek adına senato oluşturulmuştur. Çar sefere gittiğinde geride vekili olarak senato yer almıştır. Senatonun azaları, Çar tarafından atanmış ve ona karşı sorumlu tutulmuştur. Ayrıca senatonun altında senatoya bağlı ve senatonun azalarının doğal üye olduğu kollegiumlar oluşturulmuştur. Kollegiumlar, genellikle uzmanlaşma ve iş bölümü üzerinden faaliyetlerini şekillendirmiştir. Kollegiumların dışında ofis, defterhane gibi bölümler de açılmıştır (Kurat, 1993: 267; Sarıahmetoğlu, 2013: 104).

1708 sonrası dönemde gerçekleştirilen reformlar, merkeziyetçiliği ve mutlakiyetçiliği arttırma noktasında önemli gelişmeler sunarken yerel idarelerin yapılarını da düzenleme yoluna gitmiştir. İlk etapta ülke 8 eyalete ayrılmıştır. Eyaletlerin başında Çar tarafından atanan Çar’a ve senatoya karşı sorumlu olan valiler yer almıştır. 1719 yılına gelindiğinde eyaletlerin sayısı arttırılarak 50’ye çıkartılmıştır. Eyaletler kendi içlerinde kazalara ayrılmıştır. Petro’nun ölümü sonrası eyalet sayısı 14’e düşürülmüştür (Bushkovıtch, 2016: 107; Sarıahmetoğlu, 2013: 104).

Büyük (Deli) Petro

İdari yapıda gerçekleştirilen düzenlemeler, merkezileştirmeyi arttırmak adına toprak düzeninde de yenilikleri doğurmuştur. Pomestye ve votçina arazileri arasındaki ayrım ortadan kaldırılmış, her ikisi de babadan ancak bir oğula geçecek şekilde düzenlenmiştir. Bununla birlikte zayıflayan boyarlar karşısında güç kazanan dvoryan çiftlik sahiplerinin toprakları, bölünme tehlikesinden kurtulmuştur. Dvoryanlar içindeki toprağa varis olan dışında diğer kardeşler askeri hizmetle yükümlü tutulmuştur (Kurat, 1993: 266).

1.1.2. Askeri Reformlar

I. Petro devrinde ilk defa Don ve Baltık üzerinde askeri donanma meydana getirilmiştir. Askeri donanmanın oluşturulması sonrasında askere alma usullerinde değişiklik ihdas edilmiş ve rütbeler tablosu oluşturulmuştur. Oluşturulan yeni askeri sitem, ülkede vergi veren herkesin her yıl belli sayıda (ömür boyu sürecek hizmet süresiyle) askere alımını gerçekleşmiştir. Askere alım durumunun istisnası, dvoryanlar üzerinde kendini göstermiştir. Dvoryanlar’ın ömür boyu askerlik yapmamalarına karşın, mutlak askeri ve mülki hizmette bulunma şartları getirilmiştir. Yani asker olarak faaliyete başlayan bir dvoryan, subay okuluna giderek ve ast subay olarak hizmet görevine devam etmiştir (Sarıahmetoğlu, 2013: 105).

1722 yılında rütbeler tablosu oluşturulmuştur. 14 basamaklı rütbeler tablosu, dvoryanlar gibi vergi veren halk için de subay olma yolunu açmıştır. Ancak dvoryanlara nazaran vergi veren halk, en alt kademeden başlasa dahi en çok 8. kademeye kadar yükselebilmiştir (Kurat, 1993: 266).

1.1.3. Dini (Kilise) Reformlar

Din üzerinden gerçekleştirilen reformlar, genellikle kilisenin özgür siyasi bir güç olma rolünü ortadan kaldırarak, kiliseyi mutlakiyetçi devletin bürokratik bir kurumu haline getirmiştir. Ayrıca devlet, kilise gelirleri üzerindeki kontrolüyle gelirleri ordu, donanma ve eğitime aktarmıştır (Sarıahmetoğlu, 2013: 104).

1.1.4. Kültürel ve Toplumsal Reformlar

Büyük Petro döneminde gerçekleştirilen reformlar; Rus milli kültürünün ve toplum tasarımının şekillenmesinde, Avrupalılık ışığında önemli temelleri oluşturmuştur. 1714 yılında İlimler Akademisi ve Kütüphanesi kurularak Rus milli kültürünün şekillenmesi süreci hızlandırılmıştır (Sarıahmetoğlu, 2013: 105).

Petro, Avrupa seyahatlerinden döndükten sonra ilk etapta saray mahiyeti üzerinde değişikliklerin etkisini kavramak istemiş ve halkı denemelerinin biraz dışında bırakmıştır. İlk denemede boyarların sakallarını kesmiştir. Ortodoksluk için önemli olan sakalın kesilmesi süreci, kıyafetlerin Avrupa usulü kısalması sürecine dönüşmüştür. Kısa süre içinde saray mahiyetinin hizmet sınıfındaki değişim, halkla saray yaşantısı arasında gözle görülür bir kültürel ayrılık ortaya çıkarmıştır.

Yeniliklerin ilk aşamasında halkla üst düzey yöneticiler arasında kültürel farklılık oluşmasının temelinde, yeniliklerin toplum tabanına zamanla aktarılması ve ilk süreçlerin isyana sebebiyet vermemesi düşüncesi yer almıştır (Kaya, 2010: 46; Sarıahmetoğlu, 2013: 102). Petro’nun Avrupa kültürünü ve toplumsal yapısını edinmek ve ülkesinde yeni yönetim tasarımları kurdurmak amacıyla Avrupa’ya eğitim için gönderdiği soylular, geri döndüklerinde Petro reformlarının halka yayılarak toplumu ve kültürünü şekillendirmesinde önemli bir bürokratik zümreyi oluşturmuştur (Sarıahmetoğlu, 2013: 101). Dolayısıyla Petro zamanında başlayan toplumsal ve kültürel değişimin halk tabanına yayılması II. Katerina döneminde ancak gerçekleştirilebilmiştir.

Sonuç

Büyük (Deli) Petro’nun yaptığı reformlar ile batıcı fikirler ülkeye girmeye başlamıştır. Ancak bugün olduğu gibi geçmişte de köklü gelenekçi yaklaşımdan beslenen Rusya’nın toplumsal ve yönetsel yapısı, batıcılık temelindeki Avrupalılaşma fikirlerine karşı çıkmıştır. Dolayısıyla bu reformlar, yönetsel alanda gelecekteki yapılanmalara önemli çıktılar sunmuştur. Bu sonuca ulaşılmasındaki en büyük gerekçe, düşünsel temelde üst düzey yönetim kadrosu ile halk arasında büyük bir uçurumun varlığı olarak gösterilmektedir. Petro başlattığı reformları, elit kesimler ve üst yönetim kadrosu üzerinde deneme imkânı bulmuştur. Ancak reformlar, Petro’nun ardılları ve daha çok II. Katerina tarafından halka nüfus ettirilmiştir.

Şüphesiz ki reformların tabandan bağımsız, merkeziyetçi, tepeden inmeci anlayışla gerçekleştirilmeye çalışılması batılılaşma sürecini sekteye uğratmıştır. Toplumsal tabandaki katı gelenekçi yaklaşım Petro’nun Avrupai reformlarına karşı galip gelirken günümüzde halen düşünsel iktidarını korumaktadır. Bu durum toplumsal ve yönetsel temeldeki güncel yapılanmaların belirlenmesi üzerinde derin etkiler oluşturmaktadır. Sonuç olarak, Rusların mutlak ve güçlü lider arayışları ve güncel iç ve dış politikaları temellerini, Petro zamanının batıcılık karşıtı gelenekçi fikir düşüncelerine kadar götürmektedir.

Burak Yıldırım 

Stratejik Ortak Misafir Yazarı

[vc_toggle title=”KAYNAK”]

KAYNAKÇA

Bushkovıtch, P. (2016). Rusya’nın Kısa Tarihi. (Çev. M. Doğan), Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul.

Kaya, S. (2010). “Rus Dış Politikasında Batı Karşıtlığının Düşünsel ve Tarihsel Gelişimi” Akademik Bakış Dergisi, 4(7), 41-77.

Kurat, A. N. (1993). Rusya Tarihi Başlangıçtan 1917’ye Kadar. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.

Roskin, M. G. (2012). Çağdaş Devlet Sistemleri Siyaset, Coğrafya, Kültür. (Çev. B. Seçilmişoğlu), Adres Yayınları, Ankara.

Sarıahmetoğlu, N. (2013). “Rusya İmparatorluğu” N. Devlet ve N. Sarıahmetoğlu (Ed.) Rusya Tarihi, Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir, 98-131.

Soltan, E. (2001). “Coğrafya, Tarih ve Rus Kimliği” Avrasya Dosyası (Rusya Özel), 6(4), 64-94.

[/vc_toggle]

BAYKAR Ukrayna Tesisinin İnşaat Faaliyetine Başlandı

Ukrayna Stratejik Endüstriler Bakanı Oleksandr Kamyshin, BAYKAR’ın Ukrayna’da kuracağı Bayraktar-TB2 ve AKINCI-SİHA üretim tesisinin inşaatına başlandığını açıkladı.

Ukrayna 'nın Baykar Tesisi

BAYKAR Genel Müdürü Haluk Bayraktar, Defence News’e verdiği röportajda, üretim tesisinin işletmesinin BAYKAR’ın Ukrayna’da bu iş için kurduğu şirket olan LLC Avia Ventures tarafından yürütüleceğini ve bu bağlamda açılacak olan fabrika için hedefin 2025 olarak belirlendiği söyledi.

Ukrayna ve Türkiye
08.07.2023 Ukrayna Stratejik Endüstiler Bakanı Kamyshin(solda) ile Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır(sağda)

Türkiye, Ukrayna ile havacılık ve uzay sanayii sektöründe iş birliği yapmak üzere 2022 yılında çerçeve anlaşması imzalamıştı. Son olarak 8 Temmuz 2023’de Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan heyetleri arasındaki olan konuşma çerçevesince Türkiye Cumhuriyeti Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Ukrayna Stratejik Endüstriler Bakanlığı arasında Stratejik Endüstriler Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptını içeren protokol imzalanmıştı.

İmzalanan Mütabakat Zaptı ile birlikte iki ülke arasında İnsansız Hava Araçları (İHA) ve otonom sistemler ile motor Ar-Ge, üretim ve bakım faaliyetleri alanında ortak projelerin desteklenmesi amaçlanıyor.

 

Kaynak: Mavi Savunma, Defence News