Legatum Prosperity Index’in güncel 2023 verilerine göre hazırlanan haritada kırmızı ülkeler fakir, mavi ülkeler zenginleri gösteriyor.
10 Milyondan Fazla: Dünyadaki En Kalabalık 24 Şehir
8 milyar nüfuslu dünyada şehirler de git gide büyüyor. 1800’lü yıllarda dünya nüfusu 1 milyardı ve tek 1 milyondan fazla nüfusa sahip olan şehir Pekin’di. 1900’lerde dünya nüfusu 2 milyara ulaştığında 16 şehir bir milyon nüfusu aşabilmişti. 2000’lerde ise dünya nüfusu 6 milyar, bir milyondan fazla şehir sayısı 378 olmuştu. Ama şu an dünya nüfusu 8 milyar ve artık 10 milyondan fazla nüfusa sahip olan şehirleri konuşuyoruz. Aşağıdaki haritada da İstanbul’un da dahil olduğu dünyanın en kalabalık 24 şehri gösterilmiş:
BAYKAR Teknoloji Yatırımlarını Büyütüyor!
BAYKAR Teknololoji, Demirören Medya Grubu’na ait olan Hürriyet’in Esenyurt’taki matbaa arazisini 816.5 milyon lira karşılığında satın aldı. Satın alınan bölge BAYKAR tesislerine çok yakın konumda bulunmakta.
BAYKAR’dan Açıklama
Söz konusu satın alım kapsamında BAYKAR tarafından gelen açıklama “İstanbul Hadımköy’de bulunan söz konusu fabrika tesisi, üretim ve depolama alanı gibi ihtiyaçlarımız istikametinde kullanılacaktır” yönünde oldu.
Üretim Tesisi Kurulması Öngörülüyor

Parası peşin ödenen araziye ileri dönemlerde üretim tesisi kurulması öngörülüyor. Halihazırda 3 yıl boyunca üretim hattı dolu olan BAYKAR, güncel olarak 28’i Bayraktar-TB2; 2’si ise Bayraktar AKINCI olmak üzere toplamda 30 ülkeye S/İHA ihraç ediyor.

Son olarak Bayraktar KIZILELMA Milli İnsansız Savaş Uçağı’nın prototipinin 10.test uçuşunu gerçekleştiren BAYKAR aynı zamanda Bayraktar-TB3’ü de üretim hattına almaya hazırlanıyor. İki sistemin de 2024 yılında seri üretime girmesi planlanmakta.
Uluslararası Bir Firma Haline Geliyor

Azerbaycan’da kurulacak olan tesiste insansız sistem platformları, lojistik koordinasyon, teknisyen ve bakım eğitimleri gibi birçok alanda faaliyet gösterecek olan BAYKAR aynı zamanda Ukrayna’da da üretim tesisi kurmak üzere faaliyetlerine başlamıştı. Bu haliyle BAYKAR Teknoloji uluslararası bir firma haline dönüşecek gibi duruyor.
Kaynak: Mavi Savunma
Yunan Analiste Göre “Türkiye’nin Yunanistan Planı”
Yunan analist Giannakos Konstantinos, “Türk yayılmacılığına” askeri olarak verilecek cevap kısa ve orta vadede işe yarayabilir, onları durdurabilir ama uzun vadede imkansız. Onlarla siyaset üstü bir strateji ile savaşmamız gerekiyor.” diyor. Peki bu ne demek? Size Konstantinos’un iki başlıktaki çarpıcı analizini kısaca özetleyeyim.
Konstantinos’a göre Türkiye hem ekonomik hem nüfus hem de askeri olarak çok büyük bir güç. Böyle bir ülkeye karşı üstünlük, onların bütünlüğünü bozarak kurulabilir. Onların birliğini bozmak yani onları içten çökertmek en az maliyetli en gerçekçi çözüm. Öte yandan Konstantinos diplomatik temaslar konusunda da diyor ki; “Yeni Dünya Düzeni”ninde ABD geriye çekiliyor (daha pasif kalıyor), Çin-Rusya bloku “süper güç” oluşturarak ortaya çıkıyor ve genel olarak konjonktür tekrar düzenleniyor. Yeni çok kutuplu dünyada Yunanistan Batı’nın yanında ama Türkiye bölgede daha aktif ve özerk politikalar yürütebiliyor. Böyle bir ortamda Yunanistan’ın yapması gereken şey Ortadoğu ülkeleri ile daha yakın ilişkiler kurarak Türkiye’ye karşı cephe oluşturmak. Türkiye’nin güçlenmesinin önüne şu an geçmeliyiz. Bu nedenle de bölünme şart.
Başta Kürtler olmak üzere etnik ve dini azınlıkların bölücü eğilimlerinin desteklenmesi gerektiğini, Yunan politikasının hayatta kalması için Batı destekli tampon bir devlet ile Kürt milliyetçiliğinin geliştirilmesine vurgu yapıyor.
Yunan analist Türkiye’nin bölünmesi gerektiğini söylüyor ama bunun savaşarak olmayacağını biliyor. Bu nedenle içten saldırı en kalıcı çözüm. Bunun da demografiğinin (nüfus yapısının) bozulması, Anadolu’nun ve Cumhuriyetin değerlerinin yıkılması ve farklı etnik kimliklerin milliyetçiliğini destekleyerek ortak “Türk Milleti” kavramının değersizleştirilmesi ile olacağını düşünüyor.
Her türlü etnik kimliğin fonlananlar gibi “Türkiyelileşmeden”; ırk bazlı değil, vatandaş olarak toprakların paydaşı gibi, aynı bayrak altında, “Türk Milleti” çatısı altında vatanın değeri taşıyıp benliğini koruması gerekiyor. Tek çaremiz bu. Ama maalesef siyasiler de “her şeye özgürlük” diyen fonlanan kesim de iyi çalışıyor.
HÜRJET Kırmızı Beyaz Boya ile İkinci Kez Uçtu

Bu giydirme ile birlikte TEKNOFEST 2023’de de görücüye çıkan HÜRJET alanda büyük ilgi toplamış ve ziyaretçileri yanına çekmeyi başarmıştı.

1 Mayıs tarihinde gerçekleştirilen ”İstikbalin Yüzyılı Tanıtım Programı” için tekrar görücüye çıkan kırmızı-beyaz boyalı HÜRJET bu sefer uçuşunu yaparak ilk uçuşu ile birlikte olmak üzere toplamda iki kere kanatlarını gökyüzü ile birleştirmiş bulundu.
Maliyet ve uçuş harcamaları ile birlikte pazardaki potansiyeli farkeden TUSAŞ bu projeyi başlatmıştır. HÜRJET’in akrotimlerde kullanılmak üzere F-5 ‘lerin ve Jet Tekamül Eğitimi kapsamında kullanılan T-38 ‘lerin yerini alması planlanıyor. TCG Anadolu çok Maksatlı Amfibik Gemi pistinde de kullanılacak olan HÜRJET Jet Eğitim ve Hafif Taarruz Uçağı ‘ndan ilk etapta 40 adet üretilmesi ve 2025 ‘den itibaren Türk Hava Kuvvetleri ‘ne teslim edilmesi planlanıyor.
HÜRJET’in Güncel Teknik Özellikleri ise Şu Şekilde;

Kaynak: Mavi Savunma
Avrupa Ülkelerinde Monarşi Ne Zaman Kalktı?
Avrupa’da tek adam yönetimi monarşilerin sona erdiği yılların haritası. Yunanistan’daki cuntacı 2. Constantine’den Loan Cuza’ya…
- Lider fotoğrafları ve belirli yıllar arasında da olsa ülkelerdeki monarşi yönetimlerinin dönemleri:

AUKUS Haritası: İngiltere-ABD-Avustralya VS Çin
Eylül 2021’de İngiltere, ABD ve Avustralya tarafından Çin’e karşı kurulan, üç üye ülkenin isimlerinin kısaltmalarından oluşan AUKUS ittifakının detaylı haritası.
AUKUS üyelerinin bölgedeki askeri varlığı ve üslerinin de yer aldığı haritada, ittifakın yeni nükleer denizaltı üretim tesislerinin de (Avustralya’nın güneyi) tahmini yeri gösterilmiş.
Terör Örgütlerinin İdeolojik ve Örgütsel Yapısı-5: Boko Haram (Nijerya)
Terör Örgütlerinin İdeolojik ve Örgütsel Yapısı-5: Boko Haram (Nijerya)
Terör örgütleri çeşitli ideolojik temellerle kurulur ve illegal eylemlerle amaçlarına ulaşmaya çalışırlar. Bu bağlamda terör örgütlerinin ideolojik dayanakları farklılık gösterdiği gibi kullandıkları yöntemlerde birbirinden farklıdır. Terör eylemlerinde kullanılan araç ve gereçler, eylemin işleniş tarzı ve planlanışı gibi teknik detaylar örgütten örgüte farklılık gösterir. Kimi örgütler silahlı eylemlerle suikast tarzı cinayetler gerçekleştirirken kimileri, bombalama, adam kaçırma, banka soyma, fidye isteme gibi yöntemleri kullanmaktadır.
Afrika’nın istikrarsız ve dağınık siyasi yapısı, coğrafi koşullarının zorluğu, ekonomik yetersizliklerden ötürü Afrika’da irili ufaklı pek çok illegal örgütün varlığını sürdürdüğünü söylemek mümkündür. Afrika’nın siyasi tarihine baktığımızda da otorite zayıflığı, askeri ve siyasi sistemdeki boşluklar nedeniyle askeri darbelerin sıklıkla yaşandığını görmekteyiz. Bu çalışmada Afrika’daki terör örgütleri arasında öne çıkan ve toplu halde öğrenci kızları kaçırma yöntemiyle tüm dünyanın dikkatini çeken Boko Haram terör örgütünü ele alacağız.

İlk başta Boko Haram terör örgütünün kurulup yayıldığı Nijerya’ya kısaca değinmekte yarar vardır. 2023 verilerine göre yaklaşık 220 milyon nüfusu olan Nijerya’nın dini yapısı %53 İslam ve %47 Hristiyanlık olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Neredeyse yarı yarıya olan bu ikili dini yapı nedeniyle ülkede çoğu zaman bu gruplar arasında siyasi çekişme ve çatışmalar meydana gelmektedir. Ülkenin kuzeyinde Müslüman nüfus çoğunluktayken güneyinde Hristiyanlar yaşamaktadır.
Boko Haram’ın kurulduğu Nijerya’nın kuzey bölgesine bir yönden dikkat çekmek gerekir. Nijerya’nın kuzeyi dünyada okuma yazma oranının en düşük olduğu bölgedir. Dolayısıyla terörün beslenebileceği yoksulluk, cehalet ve körü körüne bağlılık bu bölgeyi örgüt açısından kuruluş ve militan kazanma yönünden elverişli hale getirmiştir.


Örgüt ilk başta liderleri Muhammed Yusuf etrafında toplanan bir grup olduğu için “Yusufçuklar” olarak adlandırılmıştır. Muhammed Yusuf eğitimli bir imam olmamasının yanında hitabeti güçlü biriydi. İşin ilginç yanı örgütün temellerinin atıldığı bu dönemde grubun üyelerinin 6-7 yaşındaki medrese öğrencileri ya da diğer adıyla müritlerden oluşmasıydı. Peki bu kadar küçük yaşta çocuklar bu tür illegal oluşumlara nasıl dahil oluyordu? Bu sorunun cevabı bilhassa Nijerya’nın kuzeyinde etkili olan ve yerel dille “Almajiri” adı verilen eğitim sisteminde saklıdır.
Muhacir kelimesinden türetilen Almajiri sistemine göre; Nijerya’da aileler yoksulluk ve maddi imkansızlıklar nedeniyle çocuklarını küçük yaşlardan itibaren medreselere vermiş ve çocuklar oradaki imamlara emanet edilmiştir. İmamlar çocuklara sadece dini eğitim vermemiş aynı zamanda sokaklarda dilendirerek geçimlerini sağlamışlardır. Nijerya’da halen yaklaşık 15 milyon çocuk bu medreselerde eğitim görüp sokaklarda illegal olarak dilendirilmektedir. Çocukların devletin resmi okullarına gidecek durumları bulunmamaktadır. İşte bu “Almajiri” sistemi Boko Haram terör örgütünün kuruluşunda büyük bir rol oynamıştır. Çocukları eğitimsiz bırakıp meslek edinmelerine engel olan bu sistem günümüzde hala tartışılmaktadır.[1]
Terör örgütü Boko Haram’ın temelleri Ebubekir Ravan tarafından 1995 yılında “Sahabe” adını verdikleri yapılanmayla atılmıştır. Eğitim için Suudi Arabistan’a giden Ravan, bu yapının liderliğini Muhammed Yusuf’a emanet etmiştir. Muhammed Yusuf ise “Sahabe” adını verdikleri sistemi düzenleyerek yeni bir yapı oluşturmuştur. 2002 yılında Yusuf, yanındakilerle birlikte biraraya gelip oluşumlarının örgüt haline geleceği Nijerya’nın kuzeyindeki Borno Eyaleti, Maiduguri şehrinde dini okul ve camileri olan bir yerleşim yeri kurmuştur. Bu yapının oluşumu Boko Haram’ın çekirdeği olarak görüldüğünden örgütün kuruluş yılı araştırmacılar tarafından 2002 olarak kabul edilmektedir.
Bir süre buradaki Ndimi Camii’nde ibadet eden ve faaliyetlerini gerçekleştiren radikal İslamcı gençler Muhammed Yusuf önderliğinde Nijerya’da mevcut düzenin ve kurumların yozlaştığını, İslam inancından uzaklaşıldığını savunarak bu sefer Maiduguri şehrinden sınıra yakın Yobe eyaletindeki Kanama köyüne göç etmişler ve bu olaya Peygamber Efendimiz (SAV)’in Mekke’den Medine’ye hicret etmesini referans alarak “hicret” adını vermişlerdir. Kanama köyünde örgütlenen gençler şeriata dayalı İslami referanslı Boko Haram örgütünü kurduklarını resmi olarak ilan etmiş ve halkı örgüte katılmaya davet etmişlerdir.[2]
Örgütün adı o bölgede konuşulan yerel lehçelerden Hausa lehçesine göre Batılı anlamına gelen “Boko” ve yasak anlamına gelen “Haram” kelimelerinden oluşturulmuştur. “Batılı eğitim haramdır.” anlamına gelen Boko Haram adını alan örgüt, Batı’nın sadece eğitim sistemine değil İslam dinine aykırı gördükleri demokrasi, laiklik ve modern yaşam ölçütlerine de karşı çıkmaktadır.
Bölgede yapılan propaganda çalışmaları sonucunda Muhammed Yusuf çoğunluğu düşük gelirli ve göçmen gençlerden oluşan büyük bir grubu örgütün etrafında bir araya getirmeyi başarmıştır. Yusuf’un 2009 yılındaki ölümüne kadar Boko Haram terör örgütünün amacı; Nijerya’nın Borno eyaletinde IŞİD benzeri bir İslam Devleti kurmak iken, liderlerinin ölümünden sonra örgüt hedef büyülterek Nijerya’nın tamamını ele geçirecek bir İslam devleti kurmayı amaçlamıştır.
Nijerya Silahlı Kuvvetleri tarafından 2009 yılında gerçekleştirilen Temizlik Operasyonu ile örgüt lideri Muhammed Yusuf ölü olarak ele geçirilmiştir. 2009 yılından beri Boko Haram’ın küçük çaplı operasyonlardan büyük bombalı saldırılara geçtiği de görülmektedir. Liderlerinin ölümü örgütü zayıflatmak yerine güçlendirmiştir. Örgüt Nijerya’da kalmayıp komşu ülkeler Nijer ve Çad’a açılarak orada yeniden yapılanma ve militan kazanma yoluna gitmiştir.

Muhammed Yusuf’un yerine geçen Ebubekir Şekau’ya göre bu amaçlara ulaşmanın tek yolu cihat olduğundan örgüt, yeniden aktif hale geçerek terör eylemlerini arttırmıştır. Bu bağlamda Ebubekir Şekau, Muhammed Yusuf’un kökten dinci İslami grubunu şiddete yönelterek, terör örgütü haline dönüştürmekte etkin rol oynamıştır.[3]

Boko Haram; ülkenin kuzey bölgesinde gerçekleştirdiği terör eylemlerini zaman içerisinde Nijerya’nın sınır komşuları olan Çad, Kamerun, Benin ve Nijer’e doğru kaydırmış ve Nijerya sınırlarını aşan eylemlerde bulunmasıyla Nijerya’nın sorunu olmaktan çıkarak bölgenin sorunu haline gelmiştir. Sınır ötesine kayan terör eylemleri nedeniyle örgüt artık sadece Nijerya’nın değil, Afrika’daki diğer ülkelerinde barış ve istikrarını olumsuz şekilde etkileyen bir yapı olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Örgütün terör eylemlerini Nijerya dışına taşıması ve diğer terör örgütleriyle iş birliği yaparak güçlenmesi sonucu, örgütün terör eylemleri 20.000’den fazla insanın ölümüne sebebiyet vermiştir.[4]
Başta Nijerya olmak üzere Nijer, Kamerun ve Çad ülkelerinde terör eylemleri gerçekleştiren Boko Haram terör örgütü 2014 yılında 276 kız çocuğunu Chibok bölgesindeki yurttan kaçırarak adını tüm dünyaya duyurmuştur. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama ve eşi Michelle Obama’nın kaçırılan kız çocukları için sosyal medyada “BringsBackOurGirls” adlı kampanya başlatmalarıyla dünyanın dikkatini çeken örgüt ABD’nin de radarına girmiştir.
Örgütün eylemleri sonucu 2.5 milyon insan yerinden edilmiş, yaklaşık 40 bin insan hayatını kaybetmiş ve 250 bin insan ülkeyi terkedip diğer ülkelere sığınma talebinde bulunmuştur. Örgüt 2014 yılında Nijerya’da gerçekleştirdiği büyük eylemlerle dünyanın en ölümcül terör örgütü unvanını kazanmıştır.[5]

Hedefleri doğrultusunda yeni bir eylem planı benimseyen Boko Haram, bir başka terör örgütü olan El Kaide’ye bağlılığını açıklamış ancak El Kaide’den iş birliği yanıtı alamamıştır. Bunun üzerine Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)’ne bağlılığını bildirmiş ve bundan sonra bayrağını değiştirerek IŞİD bayrağını kullanmaya başlamıştır. IŞİD’e yaptıkları bağlılık bildirisinden sonra BBC gibi medya kuruluşlarının haberlerinde örgütten, “IŞİD’in Batı Afrika kolu” olarak bahsedilmeye başlanmıştır.[6]
Örgütün gerçekleştirdiği tüm eylem ve faaliyetlerinde ekonomik desteğin tam olarak nereden geldiği belli olmamakla birlikte, örgütün genel olarak IŞİD başta olmak üzere diğer terör örgütlerinden gördüğü destek ve yerel halktan topladığı bağışlarla eylemlerin finansmanını sağladığını söylemek mümkündür. Tüm bu bilgiler ve örgütün gerçekleştirdiği eylem örneklerine ek olarak Boko Haram’ın, Nijerya’nın kuzey kesiminde yer alan 19 federe devletin yanında komşu ülkeler Nijer, Çad ve Sudan’da toplamda 280.000 civarı üyesinin olduğu tahmin edilmektedir.[7]
Terör Örgütlerinin İdeolojik Ve Örgütsel Yapısı–4: FARC (Kolombiya)
[/vc_toggle]
KAYNAKÇA
Duman, Gökhan, ve İsmet Mert Çeli̇k, “Afrika’nın Bölgesel Terör Sorunu: Boko Haram Üzerine Bir İnceleme”, Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, 9, (2021), 78-96
Özdemir, Ö., ve E.B. Bural, “Bir Terör Eylemi Yöntemi Olarak Adam Kaçırma: Boko Haram ve Chibok Kızları Örneği”, Akdeniz Havzası ve Afrika Medeniyetleri Dergisi, 3, (2021)
[1] Özdemir ve Bural, ss. 10-12.
[2] Ö. Özdemir ve E.B. Bural, “Bir Terör Eylemi Yöntemi Olarak Adam Kaçırma: Boko Haram ve Chibok Kızları Örneği”, Akdeniz Havzası ve Afrika Medeniyetleri Dergisi, C.3., Sayı:2, (2021), ss. 10-12.
[3] Gökhan Duman ve İsmet Mert Çeli̇k, “Afrika’nın Bölgesel Terör Sorunu: Boko Haram Üzerine Bir İnceleme”, Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, C.9., Sayı:1, (2021), 78-96 (s. 88).
[4] Duman ve Çeli̇k, s. 89.
[5] Özdemir ve Bural, s. 10.
[6] Duman ve Çeli̇k, s. 88.
[7] Duman ve Çeli̇k, s. 91.
[/vc_toggle]
İran Nükleer Programına ve Türkiye’ye Etkisine Kısa Bir Bakış
İran Nükleer Programına ve Türkiye’ye Etkisine Kısa Bir Bakış
“Barış İçin Atom” Programı çerçevesinde İran, 1957 yılında ABD ile Sivil Nükleer İşbirliği Antlaşmasını imzalayarak nükleer programını başlatmış ve ABD’nin İran’ın nükleer programına olan desteği 1979 yılındaki İran Devrim’ine kadar sürmüştür. Bu tarihten sonra başa gelen yeni rejim Batı dünyasının petrol ve doğal gaz zengini bir ülke olan İran’a maliyeti yüksek nükleer politikayı dikte etmek istediği gerekçesiyle nükleer çalışmaları durdurma kararı almıştır[1]. Ancak 1980 yılında başlayan İran-Irak Savaşı ile nükleer programın önemi anlaşılmış ve çalışmalar gizli olarak yeniden yürütülmeye başlatılmıştır.
1979 Devrimi’nden sonra Batı Bloku’nun desteği kesmesiyle İran nükleer işbirliği için yüzünü doğuya çevirmiş ve bu kapsamda Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile işbirliği yapmaya başlamıştır.
Çin ile İşbirliği
Reaktör teknolojisi, uranyum zenginleştirmesi, nükleer yakıt üretme ve seyreltilmiş uranyumdan plütonyum çıkarma üzerine araştırma yapmak için Çin’in desteği ile 1984 yılında İsfahan Nükleer Teknoloji Merkezi açılmıştır.

1985 yılında Çin ve İran arasında “barışçıl kullanım” amaçlı gizli bir nükleer işbirliği antlaşması imzalanmıştır. 1990’lı yıllarda yoğunlaşan Çin-İran işbirliğinin önüne teknik yetersizlikler geçmiştir. Buna ek olarak ABD’nin baskısını artırmasıyla Çin, İran nükleer programına olan desteğini 1997 yılında kesmiştir. Çin nükleer silaha sahip bir İran istememekle birlikte uygulanan uluslararası yaptırımların da bir amaç olarak değil barışçıl müzakereler ve diplomatik girişimler için bir araç olarak kullanılmasını savunmaktadır[2].
Rusya ile İşbirliği
1995 tarihinde Moskova’da imzalanan nükleer işbirliği antlaşması ile Rusya devrim öncesi Almanlar tarafından yapımına başlanan nükleer santrali bitirme ve İranlı öğrencilerin nükleer fizik, nükleer mühendislik gibi dallarda doktora yapmak üzere Moskova Üniversitesi’nde eğitime kabul edilmesi üzerinde anlaşmışlardır.
Kuzey Kore ile İşbirliği
Uluslararası sistemde yalnızlaşmış ve ABD öncülüğünde başlatılan Birleşmiş Milletler yaptırımlarına maruz kalan bu iki ülkenin ilişkileri İran-Irak Savaşı ile başlamış ve ekonomik, savunma sanayii ve nükleer teknoloji vb. bir çok alanda artarak devam etmiştir.
İran Nükleer Programı Karşısında Türkiye’nin Tutumu
Türkiye, İran’ın barışçıl amaçlı nükleer çalışma yapmaya hakkı olduğunu, sorunun diplomatik yollarla çözülmesini ve İsrail’in de nükleer silaha sahip olduğundan yola çıkarak bölgenin nükleer silahlardan arındırılması gerektiğini savunmaktadır. Ayrıca başta ABD olmak üzere nükleer silaha sahip diğer ülkelerin bu konuda İran’a yaptırım uygulamasının tezat oluşturduğunu söylemektedir.
İran Nükleer Krizinde Türkiye’nin Rolü (Tahran Bildirgesi)
Dönemin Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Genel Sekreteri Muhammed el Baradey, İran’a zenginleştirdiği uranyumun Türkiye’de bekletilmesini ve Fransa tarafından %20 zenginleştirilmiş uranyum verilmesini teklif etmiştir. Bu teklif kapsamında %20 oranında zenginleştirilen uranyum çubukları Tahran’a teslim edildikten sonra Türkiye’de bekletilen İran’ın zenginleştirdiği uranyum Batı’ya aktarılacaktır. İran bu antlaşmayı Türkiye ve Brezilya’nın arabuluculuğunda Mayıs 2010 Tarihinde imzalayarak Tahran Bildirgesi’ni kabul etmiştir.

ABD, AB ve Dönemin Rusya Devlet Başkanı Medvedev (başta olumlu yaklaşmasına rağmen) Tahran Bildirgesi’ni eleştirmişler ve yetersiz bulmuşlardır. Böylece Türkiye’nin tüm çabalarına rağmen Tahran Bildirgesi’nden bir sonuç alınamamıştır.
Sonuç
İran her ne kadar barışçıl amaçlarla nükleer çalışmalar yaptığını söylese de uzun yıllar bu çalışmaları gizli bir şekilde yürütmesi uluslararası kamuoyunda şüphe ile karşılanmaktadır. Ayrıca İran’ın balistik füze programı da göze alındığında nükleer silah sahibi olmak istediği düşüncesi ağır basmaktadır. İran’ın nükleer silah sahibi olması 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndan itibaren günümüze kadar olan İran-Türkiye arasında ki dengeyi İran lehine bozacaktır. Bu durum, Pakistan, İsrail ve Rusya Federasyonu’ndan sonra İran’ın nükleer gücü elde etmesi, Türkiye’nin bölgesel güç olma mücadelesini kaybetmesine [3] ve diğer bölge ülkeleri ile nükleer silah yarışının başlamasına yol açabilir. İran nükleer krizinin diplomasi ile bir çözüme kavuşturulamaması durumunda ABD’nin İran’a askeri müdahalede bulunması doğrudan ve dolaylı yoldan en çok Türkiye’yi etkileyebilir. Tüm bu durumlar göz önüne alındığında Türkiye, bu krizin çözülmesi için aktif bir diplomasi çalışması yürütmekte ayrıca aksi bir duruma karşıda NATO füze kalkanına dahil olarak ve kendi hava savunma sistemlerini geliştirerek güvenlik önlemlerini almaktadır.
Batuhan Kahriman
Stratejik Ortak Misafir Yazarı
KAYNAKÇA Ünal , B. (2014). İran-Kuzey Kore Savunma Sanayii ve Nükleer Teknoloji İşbirliği . Bilge Strateji , 6 (10) , 115-136 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/bs/issue/3800/50974
Kibaroğlu, M. & , (2013). İran’ın Nükleer Programı ve Türkiye . Bilge Strateji , 5 (9) , 1-8 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/bs/issue/3801/50981
Aydın, D. (2007). İran Nükleer Programının Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri . Güvenlik Stratejileri Dergisi , 3 (5) , 105-129 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/guvenlikstrtj/issue/7538/99228
Sarı, H. Ü. G. (2014). İran Nükleer Programının Türk Dış Politikasına Etkisi . Güvenlik Stratejileri Dergisi , 10 (20) , 199-228 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/guvenlikstrtj/issue/7523/99142
Alperen, Ü. (2018). Çin’in İran Nükleer Politikası: Ulusal Çıkar ve “Sorumlu Büyük Güç” Arasında Denge . İran Çalışmaları Dergisi , 2 (2) , 11-35. DOI: 10.33201/iranian.510584
Dipnotlar
[1] Alperen, Ü. (2018). Çin’in İran Nükleer Politikası: Ulusal Çıkar ve “Sorumlu Büyük Güç” Arasında Denge . İran Çalışmaları Dergisi , 2 (2) , 11-35 . DOI: 10.33201/iranian.510584
[2] Alperen, Ü. (2018). Çin’in İran Nükleer Politikası: Ulusal Çıkar ve “Sorumlu Büyük Güç” Arasında Denge . İran Çalışmaları Dergisi , 2 (2) , 11-35 . DOI: 10.33201/iranian.510584
[3] Aydın, D. (2007). İran Nükleer Programının Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri . Güvenlik Stratejileri Dergisi , 3 (5) , 105-129 . Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/guvenlikstrtj/issue/7538/99228
[/vc_toggle]






