(Nedret Ersanel’in ‘İran-Arabistan krizinde Çin, ABD tarafına geçiyor’ adlı yazısı)
İran ve S.Arabistan arasındaki tehlikeli gerginlik, bugüne kadar Ortadoğu’ya ancak gölgesini düşüren Çin Halk Cumhuriyeti’nin “fiilen” duruma vaziyet etmesine neden olabilir…
Üstelik bunu, ABD ve Rusya üzerindeki “sorumluluğun” bir kısmını “alarak” da yapabilir. Bu da bölgede zaten yerinden çıkmış taşlara bir yenisinin eklenmesi demek!
Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı Zhang Ming Suudi Arabistan’a gitti ve siz bu satırları okurken yüksek ihtimalle Tahran’a geçmiş olacak. Ming’in Riyad ziyaretine ilişkin olarak Çin Dışişleri’nin açıklaması gayet mütevazı; “durum hakkında derinlemesine görüş alış-verişi”…
“Bilindiği” kadarı ile Çin konuyla ilgili ülkelerle de temasa geçmiş; “İstişareler yoluyla anlaşmazlıkları çözmek sükûnet sağlayabilir.” (‘Foreign Ministry Spokesperson Hua Chunying’s Regular Press Conference’, 04/01, FMPRC.)
ÇİN’İN ÇIKARLARI…
Söz konusu Ortadoğu özellikle de Suudi Arabistan ise ABD, İngiltere veya Fransa’nın aktif politikalar yürütmesini bekleyebiliriz ama Çin’in kriz/çözüm sürecine katılması düşündürücü… (Bilhassa Londra-Riyad ilişkilerindeki soğukluk ilginç; Birleşik Krallık’ın S.Arabistan’daki cezaevlerini modernize etmeyi hedefleyen bir ihaleden çekilmesinin ardından Arabistan’ın İngiltere Büyükelçisi ilişkiler hakkında endişe verici bir açıklama yapmıştı. )
Hem Suudi Arabistan hem Körfez ülkeleri ve hem de İran, Pekin için ayrı bir anlam ifade ediyor. Bölgenin ve açıldığı denizlerin sakin olması şart.
Bu şartları kabaca saydığımızda bile durumun kritikliği anlaşılır; 1. Körfez bölgesi, Çin’in küresel planı olan İpek Yolu’nun deniz ayağının stratejik halkalarından biri, belki de birincisi. 2. Bu bölgede ve etrafındaki alanda, Yunanistan’dan Pakistan’a kadar yüksek ve yoğun Çin yatırımları mevcut. 3. Krizin başrol oyuncuları, Suudi Arabistan ve İran, Çin›in hayati ihtiyaç duyduğu enerji kaynaklarının temel tedarikçileri. 4. Çin ile İran arasında askerî işbirliği mevcut ve Batı ile Rusya arasında gerginliğe açıktan “bulaşmak” istemese de Çin, dengelerin Rusya aleyhine fazladan bozulmasını istemiyor.
ORTADOĞU’YA GİREN ESKİSİ GİBİ OLAMAZ: UYGURLAR!
Şu bilgiyi de not düşerek devam edelim; Çin, bölgedeki etkin ülkelerle görüşecek demiştik, Türkiye de buna dahil!.. Peki Rusya’nın Çin’in bölgeye ağırlık vermesine nasıl baktığını paylaşalım…
Çin’e göre yüzlerce Uygur, Irak ve Suriye’de DAEŞ’e katılmış bulunuyor. Bu da Ortadoğu’da yeni bir vaziyet alırken Pekin’in hesapladığı bir diğer nokta. Yani, Ortadoğu’ya bir etki yaptığında bunun ülke içine bir tepki olarak yansıyabileceğini analiz ediyor. Bu işin ilk kısmı. İkinci kısmı ise Çin’in askerî bir varlık göstererek bölgeye girme olasılığı. Çin donanmasının Akdeniz dahil ilgili havzada bayrak gösterdiği, bazen tek başına bazen Rusya ile ortak ve büyük tatbikatlar yaptığı zaten biliniyor. Ama Moskova’ya göre karaya ayak basma, Irak veya Suriye’ye asker gönderme olasılığı bulunmuyor. Bu hem askerî teknik hem jeo-politik ve geleneksel Çin dış politikasına da uygun değil. (‘What are the Chances of China Deploying Troops to Syria?’, 01/01, Sputnik.)
Fakat Çin gibi bir ülkenin Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak için illa askeri önlem almasına gerek yok. Sadece varlığı bile herkesin “ne oluyor” demesine kafi.
Nitekim son 15 gün içinde Pekin bölgeden iki kritik ismi ağırladı. Bunlardan biri Irak Başbakanı Haydar el-Abadi, diğeri ise Şam Dışişleri Bakanı Velid Muallim. Üstelik Çin ve Irak bu ziyaret sırasında ortak bir bildiri yayınlayarak ilişkilerini “stratejik ortaklık” düzeyine yükseltti. Herhalde, “stratejik ortak” ne demek artık herkes biliyor.
Şam yönetimi ile temaslarından sonra ise Pekin’den şaşırtıcı bir açıklama gelmedi.. Mealen; Suriye’nin geleceğine Suriye halkının karar vermesi gerektiği, görüşmelerde Birleşmiş Milletler’in önemli rol oynaması gerektiğini söyledi ve Şam yönetimine yakın pozisyonunu korudu.
Fakat!.. Çin’in yeni role soyunmasının işareti başka bir gelişme de saklı. Çin, Şam’a muhalif, “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK)”nu da kabul etti ve siz bu satırları okurken de oradalar. Bu koalisyonu destekleyen ülkeler belli. Ama daha ilginci, SMDK Rusya’dan davetleri reddederken, Çin’in teklifini hemen kabul etti! Bunun anlamı da şudur; İran-S.Arabistan krizinde Pekin, Moskova ile aynı nabız atışında değil!
Hatta şunu söyleyebiliriz ki, eğer ABD bu krizin çözümünde daha çok/etkin devreye girerse Çin açık biçimde Washington’un yanında yer alabilir!
Eh, bunların hepsini derli toplu görebilmek için de bu ayın 23’inde gerçekleşecek gerçekten hassas bir ziyareti yakından takip etmek gerekiyor; Çin Devlet Başkanı Xi Jinping Tahran’a gidecek ve iki gün kalacak…
Bu seri gelişmeler; İslam İttifakı ilanı, Türkiye-Riyad stratejik işbirliği inşası, Tahran-Riyad krizinin patlaması, bölgede etkisi olsun olmasın bir seri ülkenin İran’a tavır koyması, İsrail’in hem Mısır hem Türkiye ile yakınlaşma girişimleri, nihayet Kuzey Kore’nin bir Hidrojen bombası patlattığına ilişkin iddialar nasıl küresel bir girdaba doğru sürüklenildiğini herhalde anlatıyor…
Çin’in taraf tutmak gibi alışıldık olmayan bir potansiyeli de vaat ederek bölgeye gelmesi dikkate değer.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.