Başkanlık seçiminden sonra Türkiye, dünya düzeni yeniden oluşurken yerini almaya hazırlanıyor.
Bu yıl tüm dünyada adeta bir seçimler yılı oldu. Dağılması yakın AB ülkelerinden Hollanda (15 Mart), Fransa (23 Nisan-7 Mayıs), Almanya’da (24 Eylül) seçimler yapıldı ve yapılacak. Yeni seçilenlerin bize karşı bakış açılarında bir değişme olmayacağı söylemlerinden belli olmakta. Sözde soykırımın dünyada tanınması için uğraşacağını söylen ilk turda en yüksek oy almış olan Macron Avrupa ile ilişkiler yakın zamanda düzeleceğe benzemiyor.
Başkanlık seçiminden sonra eli güçlenen Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir dizi ziyaretlerde bulunmaya hazırlanıyor. Bu ülkelerin çok çok önemli güçler olduğunu bilmeyen yok. AB’nin dağılmasından sonra yeniden şekillenecek olan güç dengesinde bu ülkelerin yeri baş köşe olacaktır. Erdoğan sırasıyla Hindistan, Rusya, Çin, ABD ile görüşecek. Hindistan nüfusu ile önmeli bir ülke. Çin’in nüfusu ile birlikte neredeyse dünya nüfusunun yarısını oluşturuyorlar. 30 Nisan’da yapılacak ziyaret ekonomik bir değer taşıyor. Turizme yönelik bir takım anlaşmalar yapılırsa önemli gelir elde edilebilir. Ekonomik gelişmelerin sağlanmasına yönelik temaslarda bulunacağı haberlerde yer alıyor.
3 Mayıs’taki durak Rusya. uçak krizinden sonra düzelme aşamasında olan ve turizm gelirlerimizin büyük bir kısmını sağladığımız Rusya ile vize kolaylığının sağlanması, tarım ürünlerine yönelik kısıltlamaların kaldırılması, enerji alanındaki iş birliği ve Suriye konuları görüşülecek. Sİncar ve Karaçok’a yaptığımız hava harekatı Ruslar ve Amerikalılar tarafından pek hoş karşılanmadı. Bu konu ve Esad’ın durumu Ruslar ile görüş ayrılıklarına yol açıyor.
Çin ile olan görüşme, 14-15 Mayıs’taki Pekin’de düzenlenecek Kuşak ve Yol Zirvesi sırasında olacak. 65 ülkenin liderleri de katılacak. Pekin’den başlayıp Avrupa’ya kadar uzanan demir yolu çerçevesinde ticari ve ekonomik iş birliği anlaşmaları imzalanacak. İpek Yolu için de İstanbul’un da önem teşkil ettiği düşünülürse, bu zirvenin kazananlarından olmamız beklenebilir. Çin’in ülkemize bir takım yatırım kararları alabileceği görüşmelerin neticesinde açıklanması harika olur. Dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden olan, 2030’a kalmadan ekonomik anlamda ABD’yi geçmesi beklenen Çin ile ekonomik iş birliğini geliştirmek hedefindeyiz.
ABD ile ziyaret tarihi ise 16-17 Mayıs’ta. Sincar ve Karaçok’taki hava harekatımız, Rakka operasyonu planlaması ve ağır silah ve zırhlı araç yardımı konularında görüş ayrılığında olduğumuz için gergin görüşmeler geçebilir. Başkanlıkta 100 gününü yeni dolduran Trump döneminde yapılan yardım, 8 yıl başkanlık görevini yürütmüş Obama’dan daha fazla olması düşündürücü. Belki de Trump’ın tam kontrolü sağlayamamasından faydalanmak isteyenler Trump’ın haberi bile olmadan bu yardımları yapıyor da olabilir. Bu zirvenin Çin ile ABD’nin görüşmesinden sonra yapılacak olması bizim açımızdan bir avantaj olabilir. ABD belki bir perde aşağıdan konuşabilir. Çin’in kendilerini geçmelerine izin vermeyeceklerini düşünürsek, bizi Çinliler ile iyi ilişkilere sahip olmaktansa bazı konularda anlayışlı davranabilirler.
Brüksel’deki NATO Zirvesi 25 Mayıs’ta. ‘Kontrolden çıkmış müttefik’ diye adlandırdıkları Türkiye’ye yönelik bakış açıları burada gergin bir zirvenin olmasını muhtemel kılıyor. NATO’dan olup da DAEŞ ile savaşan tek ülke olan Türkiye, Fırat Kalkanı sırasında gereken desteği görmediği için NATO üyesi olmayan Rusya’dan destek almıştı. Bazı medya organlarından NATO’nun Türkiye’ye müdahale etmesi gerektiğini söyleyen yayınlar yapılması bu zirvenin zor geçeceğini işaret ediyor. Türkiye’den kaçanların da NATO toplantılarına katılmış haldeki fotoğrafların gözümüzün içine sokarcasına gösterilmesini de unutmayalım.
Türkiye nüfusu, tarihi, potansiyeli, jeopolitik konumu, stratejik yer altı kaynaklarına sahip oluşu nedeniyle öyle kolay vazgeçilecek bir ülke değildir. Türkiye, AB’ye girmez; ama Şangay Beşlisi ile ilişkisini geliştirir. Avrupa da kendi içindeki bölünmeyi geciktirmeye çalışır. AB’den kaçan İngiltere ile de aramız oldukça iyi. May, Trump ile ziyaretinden sonra hemen bize geldiğini unutmayalım. ABD, İngiltere, Rusya, Türkiye, Hindistan, Çin yeni bir düzen kuranlar olacak gibi duruyor. Ancak Türkiye kaynaklarını iyi kullanırsa oyun kuran bir ülke olacak. Sınırlarındaki tehditleri yok edip kendi içinde de birliği sağladığı takdirde kaynaklarını iyi kullanmasıyla da alıp başını gider.
Yeni bir düzen kurulur ve Türkiye yerini alır.
Ünal G. Akman
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Tarih boyunca komşu ülkeler arasında hep sorun olmuştur buda doğal eşyanın tabiatına uygun komşunla ebediyen iyi geçinemezsin aynı ideolojiler taşıyan komşu ülkeler arasında bile çatışmalar çıkmıştır ki buda normaldir jeopolitik olarakta gidip uzaktaki bi ülkeyle sorun yaşayacak değilsin ki
Biraz zor alır ayrıca biz komşularla da aramız i düzelt ihtiyaç vardır
Güzel bir senaryo yazmışsınız ancak bazı noktalar eksik. Örneğin ingiltere liderinin gelme nedeni güçlü ülke olduğumuz için değil bizden alacakları para için geldi ve aldılar. Uçak yapımı anlaşması know-how karşılığı korkunç para aldılar. Avrupa birliğinden çıkan ingiltereye ilaç niyetinde yani güç vs dolayı değil.
Dünya düzeninde söz sahibi olacak ülke üretimde yer alır yani bizim kendimizi avutmamız ile birlikte Türkiye güçlenmiyor. Her geçen gün geriliyor ve bu gerileme daha da artıcak. Yeni dünya düzeninde söz sahibi olan ülke olmayacak masa da paylaşılan olacak.
Tf-X’in bütcesi 35 milyar dolar ve İngilizler Tf-X projesi için100 milyon sterlin verildi bu dediğin paranın neresi fazla bilip bilmeden yorum yapmayın yok türkiye kötüymüş yok medeni değilmişte vırvır…