Dünyanın En Büyük 15 Dini Grubu (2024)

0

Grafik, 2024 itibarıyla dünya çapındaki en büyük 15 dini grubu ve bunlara bağlı tahmini inanan sayısını gösteriyor.

Dünyanın en büyük dini grupları (2024)
Görsel kaynak bilgi: Kaynak: Vikipedi, CDA

En Büyük Dini Gruplar ve Takipçi Sayıları:

1. Hristiyanlık – 2.4 milyar (Abrahamî)

2. İslam – 1.8 milyar (Abrahamî)

3. Hinduizm – 1.2 milyar (Hint)

4. Budizm – 600 milyon (Hint)

5. Taoizm – 170 milyon (Çin)

6. Şintoizm – 65 milyon (Japon)

7. Sihizm – 30 milyon (Hint)

8. Yahudilik – 18 milyon (Abrahamî)

9. Caynizm – 12 milyon (Hint)

10. Bahailik – 7.9 milyon (Abrahamî)

11. Konfüçyanizm – 6.1 milyon (Çin)

12. Cao Đài – 3 milyon (Vietnam)

13. Cheondoizm – 3 milyon (Kore)

14. Tenrikyo – 2 milyon (Japon)

15. Wicca – 1 milyon (Yeni Dini)

Öne Çıkanlar:

• Hristiyanlık en büyük dini grup.

• Abrahamî dinler (Hristiyanlık, İslam, Yahudilik, Bahailik) toplamda 4.2 milyardan fazla takipçiye sahip.

• Hint kökenli dinler (Hinduizm, Budizm, Sihizm, Caynizm) yaklaşık 1.9 milyar takipçiye sahip.

• Çin, Japon ve Kore kökenli inançlar da milyonlarca takipçiye sahip.

• Wicca gibi yeni dini hareketler listede en küçük grup olarak yer alıyor.

Grafik, halk dinlerini tek bir kategori altında vermek yerine ayrı ayrı sınıflandırmış ve sekülerliği dahil etmemiş.

Dünyada En Fazla Tahıl Üreten Ülkeler (2022)

0

2022 yılı verilerine göre dünyanın en fazla tahıl üretimi yapan 10 ülkesi… Dünya Bankası ve FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) kaynaklı verilere göre, en fazla üretim yapan ilk 5 ülkenin dördünün BRICS üyesi olması dikkat çekici.

Dünyada en fazla tahıl üreten ülkeler (2022)

1. Çin – 633,3 milyon metrik ton

2. ABD – 410,9 milyon metrik ton

3. Hindistan – 355,1 milyon metrik ton

4. Rusya – 153,1 milyon metrik ton

5. Brezilya – 135,5 milyon metrik ton

6. Arjantin – 91,6 milyon metrik ton

7. Endonezya – 78,3 milyon metrik ton

8. Kanada – 65,0 milyon metrik ton

9. Bangladeş – 62,5 milyon metrik ton

10. Fransa – 59,9 milyon metrik ton

Görselin Analizi

• Çin, açık ara en büyük tahıl üreticisi konumunda. Nüfusunun fazla olması ve geniş tarım arazileri nedeniyle bu durum beklenen bir sonuç.

• ABD ve Hindistan, sırasıyla ikinci ve üçüncü sırada yer alıyor. ABD, özellikle mısır ve buğday üretiminde güçlü. Hindistan ise büyük oranda pirinç ve buğday üretimiyle öne çıkıyor.

• Rusya, 153,1 milyon metrik ton ile dördüncü sırada. Buğday üretiminde dünya liderlerinden biri.

• Brezilya ve Arjantin, Güney Amerika’nın en büyük tahıl üreticileri. Özellikle soya fasulyesi ve mısır üretimleriyle biliniyorlar.

• Endonezya ve Bangladeş, büyük pirinç üreticileri olarak dikkat çekiyor.

• Fransa, Avrupa’dan listeye giren tek ülke ve tahıl üretimiyle kıtanın en büyük oyuncularından biri.

Bu tablo, küresel tahıl üretiminin büyük ölçüde Asya, Kuzey Amerika ve Güney Amerika’ya yayıldığını gösteriyor. Özellikle Çin, ABD ve Hindistan gibi ülkeler, hem iç tüketim hem de ihracat açısından dünya tahıl piyasasında belirleyici aktörler. Ayrıca, iklim değişikliği, su kaynakları ve tarımsal verimlilik gibi faktörlerin gelecekte bu sıralamayı etkileyebileceği unutulmamalı.

İsrail’in Detaylı Arz-ı Mev’ud Haritası

0

İsrail’in Arz-ı Mev’ud hedefinin haritası… Birçok ülkenin toprağı üzerinden hayaller kuran İsrail, resmi ağızdan da bunu deklare ediyor. Bu harita içerisinde Türkiye’nin de bir bölümü (kırmızı) görünüyor.

İsrail’in Arz-ı Mev’ud Haritası

Arz-ı Mev‘ud; üç farklı dinde farklı şekillerde yorumlanan, “Vadedilmiş Topraklar” anlamına gelen bir kavramdır.

Yahudilikte Tanah’ta (Eski Ahit) geçen bir kavramdır.

Tevrat’a göre, Tanrı’nın Hz. İbrahim ve soyuna vaat ettiği toprakları ifade eder.

Bu topraklar, genel olarak bugünkü Filistin, İsrail, Ürdün ve Suriye’nin bazı bölgelerini kapsayan bir alan olarak yorumlanır.

Hz. Musa’nın İsrailoğulları’nı Mısır’dan çıkardıktan sonra bu topraklara götürmeye çalıştığı anlatılır.

Yahudi inancında ve Siyonizm’de bu kavram, modern İsrail devleti ile ilişkilendirilmiştir.

Arap-İsrail çatışmalarında “Vadedilmiş Topraklar” söylemi sıkça tartışma konusu olmuştur.

Filistinli Müslümanlar için bu topraklar kutsaldır ve Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa (Kudüs) burada yer alır.

Bu kavram tarih boyunca farklı inançlar ve milletler tarafından farklı şekillerde yorumlanmış, siyasi ve dini çatışmaların merkezinde yer almıştır.

British Museum’daki ‘Çalıntı’ Eserler Hangi Ülkelerden?

0

İngiltere’deki “British Museum” içerisinde yer alan eserlerin asıl sahibi olan ülkeler; Irak, İtalya, Mısır, Almanya, Türkiye, Fransa, Yunanistan, Çin ve Hindistan…

Çoğu çalıntı ya da sömürge topraklarından getirilme.

British Museum’daki eserler hangi ülkelerin?
British Museum’daki eserler hangi ülkelerin?

British Museum’daki eserlerin büyük bir kısmı, sömürgecilik ve tarihi yağmalamalar sonucunda İngiltere’ye getirilmiş eserlerden oluşuyor. İşte bazı önemli örnekler:

• Türkiye → Halikarnas Mozolesi’ne ait frizler, Nereidler Anıtı, Knidos Aslanı

• Yunanistan → Parthenon (Elgin) Mermerleri

• Mısır → Rosetta Taşı, Firavun heykelleri

• Irak → Asur kabartmaları, Nimrud ve Nineveh eserleri

• İtalya → Roma ve Pompei’ye ait eserler

• Almanya → Berlin Altınları

• Fransa → Bayeux Halısı (tartışmalı)

• Çin → Çin Seramikleri, Shang Hanedanı eserleri

• Hindistan → Tipu Sultan’ın Kaplanı, Budist eserler

Bu eserler uzun yıllardır tartışma konusu ve birçok ülke, ait oldukları topraklara iade edilmesi için girişimlerde bulunuyor. Özellikle Türkiye, Yunanistan ve Mısır gibi ülkeler, tarihi miraslarını geri almak için diplomatik yollarla mücadele ediyor.

En Turistik 10 Şehir/Ülke (2024)

0

Dünyada en fazla turistin ziyaret ettiği on şehir arasında İstanbul ve Antalya da var.

2024-en-fazla-turist-şehir-ulkeler

Dyt. Elvan Odabaşı: Çocuklarımızın Çoğu Okulda Aç

Stratejik Ortak ekibi olarak bugüne kadar yayın politikamız ağırlıklı olarak dış politika, tarih ve uluslararası ilişkiler alanlarıydı. Ancak bu alanları değerlendirirken zamanla gördük ki ulusları yükselten ve düşüren birçok yan etmen var. Salt tarih, askeri kapasite ve diplomasi her şeyi açıklamaya yetmiyor. Sanat, spor, bilim, sağlık alanları ne kadar gelişmiş, iyi ve üretkense sistemi yöneten insan da bir o kadar yüksek kapasiteye çıkıyor. Örneğin, beslenme erken yaşlarda ne kadar yeterli ve güçlü ise fiziksel ve zihinsel kapasite ilerleyen zamanlarda o kadar yukarı çıkıyor. Biz de Stratejik Ortak ekibi olarak bu düşüncemiz doğrultusunda yeni bir içerik bölümü oluşturmaya karar verdik.

Stratejik Ortak’ın farklı alanlardan çok kıymetli konukları ağırlayacağı yeni içeriği olan “Stratejik Ortak – Aktüel” bölümünün ilk konuğu kıymetli hocam ve aynı zamanda mentorum Dyt. Elvan Odabaşı.

Elvan Odabaşı; yaptığı işler, üstlendiği sosyal sorumluluk projeleri ve vizyonu ile alanının en değerli isimlerinin başında geliyor. Kendisine bu içerikten bahsedip röportaj talebimizi ilettiğimizde “çocuklar için” bir şeyler yapabilme arzusu ile hiç düşünmeden kabul etti. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Stratejik Ortak ekibi olarak bu röportajın bir sonraki aşamasının bir “sosyal sorumluluk projesi” haline gelmesini umut ediyoruz.

Şimdi “Geleceğimizin Teminatı Çocuklarımızın Beslenmesi” konulu röportaja geçelim. Keyifli okumalar.

Türkiye’de 5 yaş altı çocukların % 17’si yani yaklaşık 1 milyona yakın çocuk akut yetersiz beslenme yaşıyor, yani çocuklar ihtiyaç duydukları besinleri alamadığı için gelişemiyor. Bu yaş grubu çocuklarda ideal ve kaliteli beslenme nasıl olmalıdır?

Bir çocuğun beslenme yetersizliği ile karşılaşması sadece 0-5 yaş arası olarak değerlendirilmemeli. Beslenme anne karnında başlayan fizyolojik ve sosyal temel bir ihtiyaç ve ne yazık ki akut beslenme yetersizliği olan bu nüfus, aslında bu ülkenin sosyoekonomik dezavantajlı nüfusudur,

O evde o çocuk anne karnından itibaren yetersiz besleniyordur. Çünkü anne de aile de yetersiz besleniyordur.

Bugün beslenememe mevzusu ne yazık ki sadece bu coğrafyanın değil tüm dünyanın gıdanın eşit erişebilmesi ile ilgili doğru politikaların yürütülememesinin trajik sonucudur.

Ülkemiz nezdinde bunu değerlendirdiğimizde biz komşusu aç iken tok yatamayan, bir lokma ekmeğini bin parçaya bölen bir toplumsal karaktere sahip iken bu konunun bu kadar ciddi bir sorun haline gelmiş olması toplumun her kesimin sağlıklı ve refah yaşaması adına kritik bir konudur.

Bugünün açlık ve besinden yoksun ve yoksul kalınmasının en önemli nedeni gelir adaletsizliğidir. Açlığın nedeni bugün yokluk değil yönetilemeyen ve adil dağıtılamayan varlık mevzusudur. Özellikle hamile ve emzikli kadınların ve 0-5 yaş arası çocuğa sahip tüm ailelerin beslenme konusunda hem danışmanlığa hem de desteğe ihtiyacı vardır. Bu noktada önerim kesinlikle aile beslenme danışmanlığının her mahallede aktif olarak kurulması ve yönetilmesidir.

Geleceğimizin teminatı olan öğrencilerimizin İlkokul seviyesinde %14.9, orta okulda % 19.8 ve lise düzeyinde %  13.2 ile olması gereken kilonun altında görünüyor. Özellikle devlet okullarını baz aldığımız zaman kantinde sunulan yiyecek içecekler son derece sağlıksız olarak nitelendiriliyor. Okul çağındaki bu çocuklarımızı sınıf sınıf değerlendirirsek özellikle okulda bulundukları süre içinde öğünleri nasıl olmalıdır?

Okul çağı çocuklarının beslenme konusu çok ayrı ve trajik bir konu ne yazık ki. Bir grup çocuğumuz ekonomik anlamda gıdaya ulaşamayıp açlık çekerken diğer grup çocuklarımız ulaştıkları gıdaların içerikleri nedeni ile açlık çekiyorlar. Okul kantinlerinde bulunacak gıdaların mevzuatı başlı başına değiştirilmeli.

Özellikle çocuk beslenmesinin gelir adaletsizliğinden etkilenmemesi için okul gıdasının erişilebilirliği ve besleyiciliği üzerine projeler yürütülmelidir. Devlet okullarında okuyan ve kırsalda bulunan çoğu çocuğumuz okul saatleri içerisinde ne yazık ki gıdaya ulaşamıyor, net ifade ile aç karınları ile öğrenmeye ve büyümeye çalışıyorlar. Yani çocuklarımızın çoğu okulda aç. Oysaki günlük kalori ihtiyaçlarının en az yarısını okulda karşılıyor olmaları gerekiyor ve bu besinlerin besin değerleri ve özellikle protein içeriklerinin çocukların büyüme ve gelişmeleri destekliyor olmalı. Özellikle okul çağında çocuğu olan dezavantajlı ailelerimiz için okul beslenme fonu tarzında bir planlamanın yapılmasını çok önemsiyorum.

Çocuklar hepimizin çocukları ve bu memleketin geleceği. Bugün 0-18 yaş arası beslenme mevzusu devlet eliyle planlanmalı ve takip edilmelidir. Sabah kahvaltısı, öğle yemeği, ara atıştırmalıklar ve temiz içme suyuna ulaşım okulda rahatlıkla yönetilebilecek öğünler olarak tasarlanmalı. Bu uygulama okul beslenme karnesi olarak planlanabilir ve bu karne üzerinden çocuklarımızın beslenme, sağlık ve okul başarısı ilişkileri takip edilebilir.

Uluslararası arenada bilim, sanat ve spor alanında ülkemiz rekabette geride kalıyor. Bundan tabii ki uygun altyapı, sunulan imkânlar ve tesisleşmenin de etkisi olsa da beslenmenin de çok önemli bir etkisi olduğu araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Öğrencilerimizi bu üç kategoride sınıflandıracak olursak bu öğrencilerimizin öğünleri ve beslenmeleri nasıl düzenlenmelidir?

Şöyle net bir çatı planlamakta fayda var. 0-18 yaş arasındaki sürecin beslenme ile ilgili doğru yönetimi çocuklarımızın hem okul hayatında hem de sosyal hayatında iyi ve başarılı olmasını sağlayacaktır.

Bilim, sanat ve spor alanında başarı göstermek için bedensel iyilik hali ve bunun ruhsal ve zihinsel performansa yansıyışını yönetmek gerekir. Bu da gerçekten tabağın bütünlüğü, yeterliliği, dengesi ve içeriğinin kalitesi ile ilişkilidir. Ayrıca bu alanlardaki başarıyı desteklemek için çocuklarımızda sıklıkla gördüğümüz D vitamini, demir, çinko gibi vitamin mineral eksiklerinin de giderilmesi gerekmektedir.

Benzer beslenme kültürüne sahip olduğumuz İtalya ile ülkemizi kıyasladığımız takdirde belli  farklar ortaya çıkıyor. Mesela pizza ve makarna türü karbonhidrat sıkça tüketilmesine rağmen iki ülke insanı arasındaki fiziksel fark nasıl oluşuyor?  Kullanılan ürün kalitesi (un) ve spor bu farkın oluşmasında ne kadar etkilidir?

Bu coğrafya buğdayın yeşerdiği ve medeniyetin tüm dünyaya doğduğu coğrafya; nice savaşlar, göçler, afetler, salgın hastalıklar ve dahası toprağının cömertçe sunduğu gıdalarla geçirdi ve bugünlere geldi.

Bugün bu coğrafya hala endemik çeşitliliği ve tarım ve hayvancılık ürünleri ile gerçekten dünyada örnek gösterilen bir coğrafya. Peki sorun ne?

Sorun çevresel kirliliğin gıdalara yansıyışı ve tarımsal ilaç uygulamalarındaki kontrolsüzlük. Ve ortaya çıkan ürünün işlenmesi ve tabağımıza gelinceye kadar süreçte geçirdiği aşamaların yeni dünya ihtiyaçlarına göre tekrar tasarlanmamış olması.

İki ülkenin birbirinden farklı bedensel ve sağlık özelliklerinin olmasını sadece beslenme ile ilişkilendirmemek gerekiyor ve fakat ilişkili olan kısma şu detayı eklemek gerekiyor yeni dünyanın gıdaları yeni nesil gıda teknolojileri ile zenginleştirilmeli sanırım biz bu konuda biraz geç kaldık.

Gıda sanayimize yapılması gereken teknolojik yatırım gelecekte yaşanacak gıda krizlerine kendi coğrafyamızdan çözüm üretmek için önemli. Bu noktada çocuklarımız ile ilgili özellikle unda, ekmekte, makarna da yapacağımız protein ve vitamin ve mineral zenginleştirilmesi çok önemsiyorum.

Un, zenginleştirme yapabileceğimiz en kıymetli ham maddemiz,

Şöyle bir ekmek düşünün. İçine köfte koyamayan çocuğum için, içinde protein ve demir zenginleştirmesi yaptığım bir ekmek. Hepimizin meselesi, gelecek nasıl beslenecek olmalı.

Yetişkin insanlarımızda son yıllarda artış gösteren obeziteve diyabet gibi hastalıkların esas sebebi nedir? Beslenme bu hastalıklarda ne kadar etkilidir?

Evet, Türkiye hızla şişmanlayan bir ülke. Bunun temel sebeplerinden birisi hareketsizlik Ve o hareketsizliğe rağmen kontrolsüz yeme davranışı. Belki de burada benden çok ekmek yiyoruz, çok şeker tüketiyoruz, çok yağlı besleniyoruz gibi tek bir beslenme cevabı bekliyorsunuz ve fakat obezite ve diyabetin nedeni çok daha karmaşık ve çok etkenli.

Ve Türkiye’de obezite kadar diğer taraftan gizli bir açlık da söz konusu. Bunu çok net belli başlı vitamin ve minerallerin yetersizliği ile ifade edebiliyoruz. Türkiye D, Demir, Çinko, B12 ve folik asit konusunda talihsiz bir tabloya sahip. Bu vitamin ve minerallerin düşüklüğü metabolik ve immün sistem açısından dezavantajlı olmamıza sebebiyet veriyor.

Diğer taraftan son 36 aydır artan gıda enflasyonu kaliteli protein kaynakları yerine daha fazla karbonhidrat grubu besinlere yönelmemize neden oluyor. Tabaktaki karbonhidrat, protein ve yap dengesi ve o tabağın yeterliliği ve doyurucu kapasitesi kilo yönetimi açısından kritik bir konu.

Bugün artan protein maliyeti hem kurumlarda hem ev içerisindeki tüketimde ihtiyacımız olan enerjiyi daha fazla karbonhidrattan karşılamamıza neden oluyor. Et, tavuk, balık, yumurta, peynir artık lüks besinler sınıfına girmeye başladı. Bu durumda obezite ve diyabet açısından önemli bir risk. Diğer taraftan uyku sürelerinin kısaldığı, uzun ve stresli çalışma saatlerinin arttığı, çevresel kirlilik maruziyetinin arttığı bir ülkeyiz.

Kısacası;

  • Hareketsiz bir toplumuz
  • Uykusuz bir toplumuz
  • Stresli bir toplumuz
  • Gıda enflasyonu yüksek bir toplumuz
  • Gıda ve sağlık okur yazarlığı konusunda yeterli eğitime sahip olmayan bir toplumuz

Okullarda, iş yerlerinde ve diğer tüm kurumlarda ideal beslenmenin oluşturulabilmesi için ne gibi çalışmalar yapılmalı? Diyetisyenlerin bu organizasyondaki rolü ne olmalıdır?

Öncelikle her kurumun beslenme ihtiyaçları farklı farklı değerlendirilmeli. Bugün hala kurum beslenmesinde masa başında oturarak çalışana şirket içerisinde aktif temizlik görevi yapan ile aynı kaloride beslenme menüsü sunuyoruz. Beslenme ihtiyacı kurum içinde bile departmanlara göre farklılık göstermekte. Bu da şu anlama geliyor kurumları farklı değerlendirmenin yanı sıra kurum içerisinde de farklı beslenme ihtiyaçlarına göre bir planlama yapılmalı. Bu noktada ilk tavsiyem kurum beslenme danışmanlarının planlanması, kurumların sağlık, beden ağırlığı haritalarının bu beslenme danışmanları tarafından çıkarılıp yönetilmesi.

Kurumlara hizmet içi verilen eğitimlerin içerisine mutlaka kendine nasıl bir beslenme bakımı vermesi gerektiği konusunda eğitim başlıkları eklenmeli. Okul konusu bambaşka bir şekilde ele alınmalı. Beslenmenin uygulamalı eğitiminin verileceği en önemli çatı okul. Bu bağlamda okullarımızda bulunacak beslenme öğretmenlerimiz(diyetisyenlerimiz)  çocuklarımızın temelden gıda ve beslenme alanında donanımlı okur yazar olmalarını sağlayacak ve okullarımızın kendi lokalinde beslenme çözümü üretmesi için daha hızlı ve aktif çözümler üretebilecek.

  • Her okulun bir beslenme uzmanı olmalı,
  • Her kurumun bir beslenme uzmanı olmalı,
  • Ve her ailenin bir beslenme danışmanı olmalı,

Çocuğumuz, annemiz iyi beslenirse gelecek iyi gelecek…

COP29 Sonrası Uluslararası Taahhütlerin Geleceği

COP (Conference of the Parties), Taraflar Konferansı anlamına gelir. Bu konferans, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (UNFCCC) taraf olan ülkelerin temsilcilerini bir araya getiren yıllık bir zirvedir.

  • 1. Politika Geliştirme: COP, taraf ülkeler arasında müzakereler yürüterek iklim değişikliğiyle
    mücadele politikalarını oluşturur ve günceller.
  • 2. Paris Anlaşması’nın Takibi: 2015 yılında kabul edilen Paris Anlaşması’nın uygulanmasını
    izlemek ve bu kapsamda karbon emisyonlarını azaltma taahhütlerini değerlendirir.
  • 3. Küresel Finansman: İklim değişikliğinin etkilerinden en çok zarar gören gelişmekte olan
    ülkelere mali destek sağlanması için fonların düzenlenmesini sağlar.
  • 4. Bilimsel Raporların Değerlendirilmesi: Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC)
    yayımladığı raporlar temel alınarak, bilimsel bulgular ışığında politikalar geliştirilir.
  • 5. Taraf Ülkeler Arasında Koordinasyon: Avrupa Birliği ve 197 taraf ülkenin temsilcileri
    arasında iş birliğini teşvik etmek ve ortak çözümler geliştirmek için bir araya gelir.
  • 6. Emisyon Azaltma Hedefleri: Küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlandırma hedefi
    doğrultusunda, ülkelerin emisyon azaltma taahhütleri incelenir ve artırılmaları teşvik edilir.

COP29 ve Türk Dünyası

COP, küresel iklim krizini çözmek için en önemli diplomatik platformlardan biri olarak kabul edilir. Her yıl farklı bir ülkede düzenlenir ve hem hükümetler hem de sivil toplum kuruluşları tarafından yakından takip edilir. COP29’a ev sahipliği yapma kararının Azerbaycan’a verilmesi, küresel bir felakete dönüşmüş iklim değişikliği sorununa çözüm bulma çabalarına dünya toplumunun gösterdiği ilginin bir tezahürüdür. Azerbaycan’a uluslararası arenada duyulan bu büyük güven, 6 Temmuz’da Şuşa’da düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı’na (TDT) üye ülkelerin devlet başkanlarının gayriresmî Zirve toplantısında da yüksek takdirle değerlendirildi.

Hatırlatmak gerekir ki, Şuşa Zirvesi’nde Türk Devletleri Teşkilatı’nın faaliyetlerinin geliştirilmesi için önemli kararlar alındı. Zirve kapsamında kardeşlik bağlarının daha da derinleştirilmesi yönünde atılan önemli bir adım olarak Karabağ Bildirisi imzalandı.

Büyük önem taşıyan bu belgede şu ifadeler yer aldı: “2024 yılı 11-22 Kasım tarihlerinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) Taraflar Konferansı’nın (COP29) 29. oturumuna ev sahipliği yapma konusunda Azerbaycan Hükûmeti’ne başarılar diliyor ve Konferans’ın taraflarının beklentileri doğrultusunda COP29’un somut sonuçlara ulaşmasında Azerbaycan’ın kararlı çabalarını destekliyoruz”. [COP29-un Azərbaycanda keçirilməsi türk dünyası üçün tarixi hadisədir]

Ayrıca, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bakü’de düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (COP29) Taraflar Konferansı’nın 29. oturumunda yaptığı konuşmada COP31 için ev sahipliği girişimini yapmış ve bu adaylığa destek veren ülkelere teşekkür ederek demiştir: “Diğer ülkelerden de destek bekliyoruz”. [Türkiyə COP31-ə ev sahibliyi üçün müraciət edib]

COP29 ve Çifte Standartlı Politikalar

Bakü’de gerçekleşen COP29 zirvesi, küresel sorunlara yönelik çifte standartlı politikaları açıkça ortaya koyarak uluslararası toplumda önemli bir etki yarattı. Özellikle Batılı ülkelerin, başta Kanada, Fransa ve Avrupa Birliği’nin, bu konudaki tutumları uzun yıllardır sürdürülebilir kalkınma ve küresel çevre sorunlarının çözümünde ciddi engeller oluşturmuştur.

Zirve, bu politikaları ifşa etmekle kalmamış, aynı zamanda önde gelen ülkelerin sorumsuz ve yıkıcı yaklaşımlarını dünya kamuoyunun dikkatine sunmuştur. Küresel ısınmaya karşı mücadele ve ekolojik krizden çıkış, insanlık için bir numaralı önceliktir. Bu bağlamda, gelişmiş ülkelerin kaynaklarını gelişmekte olan ülkelere aktarması ve yeşil ekonomiye geçişi desteklemesi büyük önem taşımaktadır. 1992 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında, gelişmiş ülkelerden finansman sağlanması öngörülmüş olmasına rağmen, bu taahhütlerin büyük ölçüde yerine getirilmediği görülmektedir.

Örneğin, gelişmiş ülkeler 2020 yılına kadar yılda 100 milyar dolar sağlama sözü vermiş olsalar da, bu miktar hiçbir zaman tam anlamıyla karşılanmamıştır. 2020 yılı itibarıyla yalnızca 83,3 milyar dolarlık bir kaynak toplanmıştır. İklim Değişikliği Hükümetlerarası Paneli’nin (IPCC) son raporu, bu finansman eksikliğinin 2030’a kadar ciddi şekilde artması gerektiğini ve yıllık 2-3 trilyon dolar düzeyine ulaşması gerektiğini vurgulamaktadır. Ancak Batılı ülkelerin, özellikle Fransa’nın ve diğer bazı aktörlerin yıkıcı politikaları bu hedeflerin gerçekleştirilmesini engellemektedir.

Fransa’nın COP29’u itibarsızlaştırmak için sistematik bir çaba gösterdiği de aşikardı.
Intelligence Online adlı istihbarat ajansının raporlarına göre, Fransa’nın Havas lobicilik şirketi, zirveye yönelik algı operasyonları düzenlemiştir. Avrupa’da yürütülen bu kampanyalarda, zirvenin petrol üreticisi bir ülkede düzenlenmesinin kabul edilemez olduğu öne sürülmüş ve insan hakları ile ilgili konular gündeme getirilerek zirvenin boykot edilmesi için çeşitli ülkeler üzerinde baskılar oluşturulmuştur. Fransa’nın yanı sıra, Avrupa Birliği liderleri ve bazı uluslararası STK’lar da COP29’un başarısız olması için çaba göstermiştir. Bu çabalar, zirveye katılımı engellemek ve etkinliğin hedeflerine ulaşmasını sekteye uğratmak için çeşitli siyasi ve medya kampanyaları şeklinde gerçekleştirilmiştir. Aynı şekilde, Hindistan gibi ülkelerin de zirvenin sonuçsuz kalması için faaliyetlerde bulunduğu belirtilmiştir.

COP29’un sonuçsuz kalmasına neden olan bu tür yıkıcı faaliyetlere rağmen, zirve sırasında birçok çevreci aktivist gelişmiş ülkeleri daha büyük mali kaynaklar sağlamaya çağırmıştır. Zirve koridorlarında “Kötü bir anlaşmadansa anlaşmamak daha iyidir” ve “Fosil yakıtları durdurun” gibi sloganlar eşliğinde protestolar gerçekleştirilmiştir. Bu gösteriler, iklim finansmanının trilyon dolar seviyesine çıkarılması gerektiğini bir kez daha gündeme taşımıştır. Ancak bu gelişmelere rağmen, COP29, küresel çevre sorunlarına yönelik gerçek çözümlerin bulunması ve siyasi ilişkilerin bu tür etkinliklerden uzak tutulması gerektiğini göstermiştir. Bu bağlamda, gelişmiş ülkelerin sorumluluk alarak küresel çevre krizinin çözümüne aktif katkı sağlaması gerektiği bir kez daha vurgulanmıştır. COP29 zirvesi, küresel sorunların çözümüne yönelik çabaların önündeki engelleri açıkça ortaya koymuş ve dünya liderlerini sorumluluk almaya çağırmıştır. Ancak, bu çağrının ne ölçüde karşılık bulacağı, gelecek COP toplantılarında ve uluslararası toplumun ortak çabalarında netleşecektir.

Küresel Ölçekte Önemli Başarılar ve Azerbaycan’ın Rolü

Hem Batı ülkeleri hem de bazı Asya devletleri ekolojik bir dünyaya geçiş için maddi kaynak
ayırmak istememekte ve çeşitli bahanelerle taahhütlerinden kaçınmaktadır. Buna rağmen, Bakü’de düzenlenen COP29’da uzun müzakereler sonucunda önemli sonuçlara ulaşıldı. Gece
saatlerinde gerçekleştirilen COP29’un nihai genel oturumunda, 2035 yılına kadar her yıl en az 300 milyar dolar fon ayrılması taahhüdünü de içeren, iklim değişikliği ile mücadeleye ilişkin anlaşmanın nihai versiyonu onaylandı. Bu miktar, önceki 100 milyar dolarlık hedefe kıyasla önemli ölçüde daha yüksektir. Müzakereler gergin bir atmosferde geçti ve son ana kadar bir uzlaşıya varılıp varılamayacağı belirsizdi. Bazı ülkeler, finansman miktarının daha da artırılmasında ısrar etti. Ancak sonunda 300 milyar dolarlık taahhüt üzerinde uzlaşma sağlandı ve bu durum, iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası iş birliğinin güçlendirilmesi adına önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.

COP29’un nihai genel oturumunda ayrıca Paris İklim Anlaşması’nın 6.2 ve 6.4 maddeleri onaylandı. Bunun yanı sıra, Zarar ve Kayıplar Fonu’nun tam olarak faaliyete geçmesiyle ilgili tarihi bir karar alındı. Bu fonun amacı, iklim değişikliğinin etkilerine en hassas olan ülkelere finansal destek sağlamaktır ve şu an fonun desteği 750 milyon dolardır. Ayrıca, “COP29’un başarılı bir şekilde organize edilmesinden dolayı Azerbaycan hükümetine ve Azerbaycan halkına teşekkür” içerikli bir karar taslağı kabul edildi. Bakü’de 30 yıllık bir uyuşmazlığa son verildi. COP tarihinde ilk kez Azerbaycan’da düzenlenen COP29’da elde edilen tarihi başarı, Paris İklim Anlaşması’nın 6. maddesinin tamamen uzlaşıya varılması oldu. COP29 başkanlığının temel önceliklerinden biri olan yüksek etkili karbon piyasaları konusunda önemli bir sonuç elde edilmesi de dikkat çekicidir. 6. madde, iklim hedeflerine ulaşmak için iş birliği yapan ülkeler arasında güçlü ve şeffaf karbon piyasalarının oluşturulmasını öngörmektedir.

Bu piyasaların, ülkelerin ulusal iklim planlarını (NDC) uygulama maliyetlerini yıllık 250 milyar dolara kadar azaltması beklenmektedir. Bu karar, gelişmekte olan ülkelere yönelik yabancı yatırımların artmasıyla sonuçlanabilir. Kömür santrallerinin kapatılması, rüzgar santrallerinin inşası ve ormanların oluşturulması gibi projeler bu kapsamda değerlendirilebilir. COP tarihinde ilk kez 76.000’den fazla kişi etkinliklere çeşitli şekillerde katılım sağlamıştır. Çoğu ülkenin liderleri, cumhurbaşkanları, başbakanları veya bakanlarının yanı sıra, 2.200’e yakın sivil toplum kuruluşundan 10.000’in üzerinde temsilci ve birçok alanda dünya çapında tanınmış isimlerin Bakü’de yer alması, etkinliğin ne kadar yüksek bir standartta organize edildiğinin göstergesidir.

Bu etkinlik sayesinde Azerbaycan, uluslararası imajını daha geniş bir coğrafyaya taşımıştır. Konferans yalnızca iklim değişikliğiyle ilgili güncel meselelerin tartışıldığı bir platform olmakla kalmamış, aynı zamanda ülkelerin haklı seslerini duyurmaları ve ortak iş birliği ağları oluşturmaları açısından da büyük önem taşımıştır. COP29’da Azerbaycan, küresel sorunların çözümünde yalnızca söylemde değil, eylemde de aktif bir katılımcı olduğunu kanıtlamış ve çoğu devlet tarafından güvenilir bir ortak olarak kabul edildiğini bir kez daha teyit ettirmiştir. [COP29-da Azərbaycan qlobal problemlərin həllində fəal iştirakçı olduğunu sübut etdi ŞƏRH]

Sonuç

11-23 Kasım tarihleri arasında Bakü’de düzenlenen COP 29’un elde ettiği başarılar,
Azerbaycan’ın kararlı çabaları sayesinde mümkün olmuştur. Bu konferans, sadece Azerbaycan için değil, tüm dünya için bir dönüm noktası olma özelliği taşımaktadır. Gelecek yıllarda bu tür organizasyonlar için bir örnek teşkil eden Bakü, küresel meselelerin çözümünde liderlik rolü üstlenmeye devam edecektir.

Yararlanılan Kaynaklar
  • COP29-da Azərbaycan qlobal problemlərin həllində fəal iştirakçı olduğunu sübut etdi ŞƏRH,
    son güncelleme, 24 Kasım, 2024, https://azertag.az/xeber/cop29_da_azerbaycan_qlobal_problemlerin_hellinde_feal_istirakchi_oldugunu_subut_etdi__serh-3300560?fbclid=IwZXh0bgNhZW0CMTEAAR1w8MkCSlvA-
    clQjCmjr6dXj3BAdoMBZU6fJ8IQWLo3mZqr_F7tmfScF9M_aem_fXI8wlEkPFK-
    YvFYjojv2w
  • COP29-un Azərbaycanda keçirilməsi türk dünyası üçün tarixi hadisədir, son güncelleme, 11 Temmuz, 2024, https://www.azerbaijan-news.az/az/posts/detail/cop29-un-azerbaycanda-
    kecirilmesi-turk-dunyasi-ucun-tarixi-hadisedir-1720647380
  • Türkiyə COP31-ə ev sahibliyi üçün müraciət edib, son güncelleme, 12 Kasım, 2024,
    https://report.az/region-xeberleri/turkiye-cop-31-e-ev-sahibliyi-ucun-muraciet-edib/

 

“Dünyanın 184 Ülkesinde 150 Bin Türkiye Mezunu Bulunuyor”

Stratejiortak.com editörlerinden Muzaffer Çitçi’nin röportajı için Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkanı Abdullah Eren’in kaleminden verilen yanıtları siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Yurtdışı Türkler ve Yumuşak Güç

  • “YTB” kısaltmasıyla tanınan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, yurtdışındaki Türkler ve akraba topluluklarla bağları güçlendirmek adına hangi önemli faaliyetleri yürütmektedir?

YTB, Türkiye Cumhuriyeti’nin diaspora kurumudur. Görev ve sorumluluklarının ana gövdesini, çoğunluğu Avrupa’da olmak üzere yurtdışında yaşayan 7 milyon vatandaşımız teşkil etmektedir.

Tüm ülkeler gibi Türkiye de diasporadaki vatandaşlarının haklarını, kültürlerini ve anavatanlarıyla olan bağlarını korumak hususlarında onlara destek olmaktadır. Bu doğrultuda bizzat proje ve faaliyetler üstlenmekle birlikte, diğer kurum ve kuruluşlarımız arasında koordinasyon işlevini de görmektedir.

Yurtdışındaki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerdeki haklarının korunması, ekonomik, sosyal, kültürel ve hukukî varlıklarının güçlendirilmesi, kültürel kimliklerinin muhafaza edilmesi, anavatanları Türkiye ile bağlarının güçlendirilmesi, ülkemizdeki hizmetlere azami ölçüde erişimlerinin sağlanması ve gençlerin kendilerine güvenlerinin tahkim edilmesi, Başkanlık olarak yurtdışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik faaliyetlerimizin temel çerçevesini oluşturmaktadır.

Bu doğrultuda yürüttüğümüz ve hâlâ yürütüyor olduğumuz çok sayıda projemiz bulunmaktadır. Aile ve sosyal çalışmalardan, eğitim ve Türkçe temalı çalışmalara, insan hakları ve hukuk alanlarından kültürel hareketlilik, iletişim ve savunuculuk alanlarına kadar Türk diasporasını ilgilendiren farklı alanlarda projeler yürütüyoruz.

Diğer taraftan, köklü tarih ve kültürünün geniş bir coğrafyada izler bıraktığı bir ülke olarak, ortak bir tarihi ve kültürel geçmişe sahip olduğumuz soydaş ve akraba topluluklarımızla da bağlarımızı muhafaza edip geliştirmek, ortak kültür mirasımızı yüceltip iş birliklerimizi artırmak gayesiyle pek çok faaliyet gerçekleştirmekteyiz.

Birlikte kalkınma, ortak gelecek inşası ve yardımlaşma anlayışıyla, özellikle genç nesillere ağırlık verilerek yürütülen faaliyetlerimiz, eğitim destekleri, kültürel hareketlilik ve ortak akademik araştırmaların yanı sıra akademi dünyasının da faydalanacağı eserler neşretme çalışmalarından teşekkül etmektedir.

Son olarak YTB olarak faaliyetlerimizin önemli bir kısmını da uluslararası öğrenci hareketliliği bağlamındaki çalışmalarımız oluşturmaktadır. Ülkemizin küresel markası hâline gelen “Türkiye Bursları” programını yürüten Başkanlığımız, her yıl dünyanın belli başlı “tüm” ülkelerinden belirli kriterleri karşılayabilen başarılı yükseköğretim seviyesindeki öğrencileri ülkemize davet etmekte olup, hem üniversitelerimizin uluslararasılaşmasını desteklemekte hem de eğitim üzerinden küresel bir işbirliğine kapı aralamaktadır.

Bu kapsamda özellikle sayıları 150 binin üzerindeki Türkiye Mezunlarımızla yürüttüğümüz müşterek çalışmaların da ekonomik, sosyal ve kültürel pek çok farklı alandaki ikili ilişkilerimize oldukça önemli katkıları bulunmaktadır.

  • Son dönemde sıklıkla duyduğumuz “yumuşak güç” kavramı, uluslararası ilişkilerde önemli bir yer tutuyor. Peki, YTB’yi diğer devlet kurumlarından ayıran en önemli özellik nedir ve bu özellik, Türkiye’nin yumuşak güç stratejilerine nasıl katkı sağlar?

Faaliyetlerinde aynı sahadaki diğer tüm kurum ve kuruluşlarımızla yakın iş birliği içinde bulunan Başkanlığımız, “yumuşak güç” kavramının ete kemiğe bürünmüş hâlidir diyebiliriz. Çünkü, diğer ülkelerin hak ve hukukuna tam riayet göstermekle birlikte, faaliyetlerimizin neredeyse tamamını doğrudan insana dokunan ve toplumsal alandaki iş birliklerine odaklanan bir anlayışla gerçekleştiriyoruz. Özellikle “kardeş topluluklar” olarak addettiğimiz topluluklarla aramızdaki müşterek tarihî bağları ve kültürel mirası ihya etmeye odaklanıyoruz.

Nasıl ki diplomatik ilişkilerin temel aktörleri devletler ise; yumuşak gücün temel sahası toplum, aktörleri ise “insan”dır. Pek tabi ki ikili ilişkilerimizin geliştirilmesi bağlamında pek çok ülke ve kurumsal yapıyla memnuniyet verici temaslarımız ve diplomatik düzeyde iş birliklerimiz mevcuttur. Ancak çalışmalarımızın büyük çoğunluğunun toplumsal alanda ve toplumsal olana yöneliyor olması bile “yumuşak güç” kavramıyla ilişkilendirilmeye yeter bir muhteviyat oluşturmaktadır.

Bizler, içinde yaşamak istediğimiz bir dünyanın koşullarını adeta faaliyetlerimize yansıtmaktayız. Şayet dayanışma ve yardımlaşma içinde bir dünya istiyorsak, hem yurtdışı vatandaşlarımız hem de kardeş topluluklarımız söz konusu olduğunda dayanışma ve yardımlaşmayı öne çıkaran projeler geliştirmeye çabalıyoruz. Veya yüksek eğitimin bir hak olduğuna inanıyorsak, Türkiye Bursları sayesinde eğitimde küresel bir fırsat eşitliği oluşturmaya çalışıyoruz.

Kamu diplomasisi alanında, dünyanın bu kadar çok yerinde aynı anda faaliyette bulunan az kurum vardır. Yumuşak güç perspektifinden bakıldığında, tüm bu hususların YTB’yi müstesna bir yere oturttuğunu söyleyebiliriz.

Diaspora Kurumları Arasında İş Birliği

  • Dünyanın dört bir yanında, kendi toprakları dışında yaşayan azınlık grupları, bulundukları ülkelerde güçlü diasporalar ve lobiler kurarak etkili bir siyasi güç oluşturabiliyor. Diğer ülkelerin diaspora kurumlarıyla iş birliği yapıyor musunuz?

Ülkemiz diaspora konusunda epey bir mesafe almıştır ve 2010 yılında YTB’nin kurulmasıyla birlikte bu alandaki faaliyetlerimiz büyük ivme kazanmıştır. Hızımızı artırmak ve tecrübelerimizi karşılıklı olarak aktarabilmek için soydaş ve akraba topluluklarımızla önemli çalışmalar içindeyiz. Bu anlamda pek çok ülkenin diaspora kurumlarıyla ortak mutabakat anlaşmaları imzalıyor, kurumsal düzeyde tematik iş birlikleri yürütüyoruz. Diaspora alanındaki ikili iş birliklerimizin yanı sıra çok taraflı iş birliklerine de önem veriyoruz. Bu anlamda Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) çatısı altındaki ülkelerin diaspora kurumlarıyla iş birliklerimizden bahsedebiliriz. TDT Diaspora Forumları düzenledik. TDT Diasporadan Sorumlu Bakanlar / Kurum Başkanları 6. Toplantısı henüz geçtiğimiz günlerde Özbekistan’da gerçekleşti. TDT bünyesinde bir staj ve ortak burs programımız da yürürlükte.

Bunlarla birlikte, yalnızca kurumsal düzeyde iş birlikleriyle sınırlı kalmayıp, yurtdışındaki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerdeki kardeş diasporalarla vatandaşlarımızın iş birliklerini geliştirici projelere de destek sağlıyor, özellikle kardeş diasporalardan gençlerle Türk diasporasından gençlerimizin bir araya gelecekleri platformlarda oluşturmaya gayret ediyoruz. İnşallah kardeş ülkelerimizle bu alanda da daha sıkı bir ilişki geliştirip, diaspora konusunda da birbirimizle yurtdışında daha yoğun bir dayanışma içinde olacağız.

Gönül Coğrafyası

  • YTB’nin adında yer alan “Yurtdışı Türkler” ifadesinin yanı sıra, “Akraba Topluluklar” kavramı da önemli bir yer tutuyor. Peki, “akraba topluluklar” derken tam olarak neyi kastediyoruz? Hangi halklar ve topluluklar bu kapsama giriyor ve YTB, bu topluluklarla nasıl bir bağ kuruyor?

“Akraba” kelimesinin anadilimizdeki sıcaklık ve yakınlık veren mânâsı malûm. Bu kelime aynı zamanda kopmaz bir “bağı” da ifade eder. İşte “Akraba Topluluklar” derken, biz de bu bağ ile bağlı olduğumuz, aynı medeniyet havzasından beslenip, ortak tarihi ve kültürel değerlere sahip olduğumuz ülke veya toplulukları kastediyoruz.

Nüanslar olmakla birlikte, gönül coğrafyamızı teşkil eden bu ülkelerle ortak bir kültürel terekenin mirasçılarıyız. Bu, ekonomi veya diplomasi alanında modern zamanların gerektirdiği iş birlikleri kurmak için elimizde bir potansiyel bulunduğu anlamına gelir. Amacımız da bu potansiyeli bir mücevher gibi işlemektir.

  • Türkiye Cumhuriyeti, asırlardır hüküm sürdüğü geniş gönül coğrafyasındaki soydaşlarıyla derin bir bağa sahip. Peki, YTB bu tarihi mirası ve kültürel bağı nasıl güçlendiriyor? Soydaşlarımızı bir araya getirmek için yürüttüğü etkileyici çalışmalar neler?

Öncelikle soydaşlarımızı manevî emanetimiz olarak görür, bulundukları yerlerdeki yaşantılarıyla gururlanırız. Hep vurguladığım üzere YTB, ortak değerleri bulmaya ve geliştirmeye çalışan bir kurumdur. Bu münasebetle çalışmalarının kayda değer bir kısmını soydaşlarına yarar sağlayacak faaliyet ve projelere tahsis etmektedir.  Soydaş topluluklarımızla aynı dil ve kültürün taşıyıcılarıyız. Ortak acı ve sevinçlerimiz var. Bu müşterek birikimden hareketle, tamamını burada saymama olanak bulunmayan pek çok faaliyet ve projeye imza attık ve atmaktayız. 1944 Ahıska ve Kırım sürgünlerini konu alan sözlü tarih çalışmalarında bulunduk.

Bulgaristan’daki soydaşlarımız için acı deneyimleri temsil eden Belene toplama kampını konu alan “Belene” isimli sözlü tarih çalışması da bunlardan biridir. Ayrıca düzenli olarak gerçekleştirdiğimiz anma programlarıyla, soydaşlarımızla aramızdaki ortak şahsiyet ve önemli olayları yâd ediyoruz. Batı Trakya’daki Türk azınlığın içinden çıkan merhum Dr. Sadık Ahmet’i anmak amacıyla yaptığımız faaliyetlere, Kuzey Makedonya Türklerinin haklarını dile getiren Yücelciler’i gündeme getirdiğimiz programlara burada değinmek isterim.

Diğer taraftan, çeşitli ülkelerdeki genç soydaşlarımızın ihtiyaç ve talepleri dikkate alınarak periyodik olarak düzenlediğimiz pek çok seminer, konferans ve kurslar var. Bu etkinlikler yerine göre meslekî konularla birlikte ortak değerlerimizin ele alındığı dersleri de kapsıyor. Bunlardan biri olan Balkan Gençlik Okullarında yüz yüze gerçekleştirdiğimiz atölye çalışmalarımız yıl boyu devam ediyor. Soydaş Edebiyatı Destek Programı gibi teşviklerle, özellikle genç soydaşlarımızın içindeki cevheri de desteklemeye çalışıyoruz.

Henüz geçen sene gerçekleştirdiğimiz Gagauz Türklerinin atasözü ve deyimlerinin derlenmesi çalışmamızdan da bahsedersem, sanırım genel bir çerçeve çizmiş olurum. Çalışmalarımızla ilgili yayınlar hazırlanmasını da, özellikle bazı soydaşlarımızın davasının uluslararası akademide tanınmasına vesile olması bakımından önemli bir hizmet olarak görüyoruz.

 

Türkiye Bursları ve Türkiye Mezunları

  • YTB’nin önemli faaliyetlerinden biri de Türkiye Bursları. Peki, bu burslar aslında nedir? Kimler başvurabilir, nasıl bir etki yaratır ve Türkiye Bursları, sadece eğitim değil, aynı zamanda kültürel ve diplomatik bağları güçlendirme noktasında ne gibi fırsatlar sunuyor?

Türkiye Bursları, ülkemizin daha eskiye dayanan uluslararası öğrenci projesinin 2012 yılında yenilenmiş, ülkemizin ihtiyaçlarına göre dizayn edilmiş hâlidir. Türkiye Bursları ile ülkemiz, uluslararası öğrenci hareketliliği pastasından daha büyük bir pay alabilmektedir.

Her yıl, belirlediğimiz kriterlere uyan yaklaşık 160 ila 170 ülkeden 4 bin öğrenci, ülkemizin üniversitelerinde lisans ve lisansüstü eğitim almayı tercih etmektedir. Dünyanın dört bir yanından gelen başvuru sayısı ise her yıl yaklaşık 120 bin civarındadır. Bu süreç, yalnızca eğitimli bir iş gücünün yetişmesine katkı sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda bu ülkelerle güçlü bağların kurulmasına da olanak tanımaktadır.

Hangi alanlarda öğrencilerin burslandırılacağı, o ülkelerin incelenen ihtiyaçlarına göre belirlenmektedir. Tüm bunların farkında olan diğer ülkelerin makamları, en az öğrencileri kadar Türkiye Bursları’na ilgi gösteriyorlar. Türkiye’de başarılı bir uluslararası öğrencinin okuması demek, o öğrencinin ülkesinin geleceğinde Türkiye’nin de bir şekilde olumlu etkisinin olması demektir.

Nitekim YTB, Türkiye Bursları kapsamında ülkemizde öğrenim gören uluslararası öğrencilere faydalı sosyal ve kültürel etkinlikler de vaat etmektedir. Böylece bu gençler Türk milletini ve kültürünü de gerektiği gibi tanıyabilmekte, etkinlikler sayesinde başka becerilerini de geliştirebilmektedir.

Ülkemizde okuyan uluslararası öğrencilerimizle bağlarımız, ülkeden ayrılmalarının ardından da sona ermiyor. 31 ülkedeki 35 Türkiye Mezunları Derneği aracılığıyla mezunlarımızla iletişim hâlinde kalıyor, iş birliğimizi sürdürüyoruz. Kurduğumuz internet portalı da mezunlarımızın kendi aralarında haberleşmelerine imkân tanıyor.

  • YTB’nin 14 yıllık faaliyetleri, özellikle Türkiye Bursları ile yurtdışında eğitim gören öğrenciler üzerinde nasıl bir etki yarattı? Bu öğrencilerden şu an etkili konumda olanlar var mı?

Bugün Türkiye Bursları ülkemizin küresel bir eğitim markasıdır. Özellikle belirli coğrafyalarda Türkiye Bursları’nın başvuru sezonu heyecanla beklenmekte, Türkiye Bursları vesilesiyle bir Türk üniversitesinde eğitim almak prestij sayılmaktadır.

Bu durumun ortaya çıkmasında, öğrencilerin kaliteli eğitim beklentilerinin olduğu kadar, ülkemizin son yıllarda isminin tüm dünyada çeşitli alanlarda daha çok duyulmasının da etkisi vardır.

Halihazırda dünyanın 184 ülkesinde 150 bin Türkiye mezunu bulunmaktadır. Biz onlara Türkiye Mezunları Ailesi diyoruz. Çoğuyla iletişim hâlinde bulunduğumuz, hayat hikayelerini takip ettiğimiz ve zaman zaman bir araya geldiğimiz bu mezunlarımız arasında, Devlet Başkanları, Bakanlar, Milletvekilleri, Büyükelçiler, Bürokratlar, İş İnsanları ve Akademisyenler gibi önemli statülerdeki kişiler yer almaktadır.

Özel sektöre bakıldığında, Türkiye Burslusu olan ve kendi ülkelerinde binlerce kişiye istihdam oluşturarak ülkemizle önemli miktarda ticari faaliyetler yürüten CEO’lar, dünyaya farklı alanlarda katkı sağlayan bilim insanları vardır.

İftiharla müşahede ediyoruz ki, aklınıza gelen tüm nitelikli işlerde rastlayabileceğiniz Türkiye Mezunları, ülkelerine ve dünyaya sağladığı katkılarda Türkiye’de aldıkları eğitimin esaslı bir payı vardır. Onlarla gurur duyuyor ve başarılarının devamını diliyoruz.

Sosyal Medyanın Önemi

  • Dijital çağda sosyal medya, yumuşak gücün önemli bir aracı haline geldi. Sayın Abdullah Eren, sosyal medyayı siz nasıl kullanıyorsunuz?

Sizin de zikrettiğiniz gibi içinde bulunduğumuz Dijital Çağ’ın en önemli özelliği, erişilebilir kaynakları sonsuz denebilecek ölçüde genişletmek ve kitlelere en hızlı ve kolay şekilde sunmak olmuştur.

Bu doğrultuda, bir kurumun başkanı olarak Facebook, Instagram, LinkedIn, X, TikTok ve YouTube gibi günümüzün önde gelen sosyal medya platformlarında aktif bir kullanıcı olarak bulunmayı, hem kurumun vizyonunu geniş kitlelere ulaştırmak hem de toplumla etkileşimde bulunmak açısından önemli bir fırsat olarak değerlendiriyorum.

Bu dijital platformlar, yalnızca kurumumuzun hedeflerine ulaşmasında önemli bir araç olmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal olaylara dair farkındalık yaratmak, geri bildirim almak ve insanlarla doğrudan iletişim kurmak için de büyük fırsatlar sunar.

Bu sebeple vatandaşlarımızla organik bağ oluşturmak için sosyal medya hesaplarımda içerik paylaşımların yanı sıra şahsıma yönelik yazılan özel mesajları bizatihi kendim okuyup, kendim cevaplıyorum.

YTB’de Kariyer

  • Son olarak: YTB bünyesinde görev almak isteyen gençler için ne gibi fırsatlar var? Bu görevlere adım atabilmek için hangi kriterleri yerine getirmek gerekiyor?

YTB nitelikli bir personel kadrosuna sahiptir. Farklı coğrafya ve kültürlere aşina, bir kısmı ise zaten bu ülkelerde doğup büyümüş tecrübeli uzmanlardan oluşmaktadır. Çalışanlarına uluslararası bir vizyon ve hareketlilik sunmakta, onlardan da buna uygun bir performans beklemektedir. Hem kendi kariyerlerini geliştirirken hem de insan odaklı çalışmaların çıktılarını gördükçe manevi olarak mutmain olabilecekleri bir yerdir YTB.

Bu nedenle kendilerini geliştirmeleri, diasporamızın ve kardeş topluluklarımızın bulundukları ülkelerden en az birinin dilini öğrenmeleri, kendi medeniyetimizin değerlerine hakim bir kültürel birikime sahip olmaları ve hoşgörü zemininde farklı kültürle çalışabilme becerisini haiz olmaları önemlidir.

Bununla birlikte www.ytb.gov.tr adresimizi takip ederek, aradığımız diğer şartlar hakkında bilgi alabilirler.

Yeni Suriye Sonrası Mavi Vatan’da Son Durum

Yıl 2019. O dönem Cumhurbaşkanı Sözcüsü olan şu an MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın ‘değerli yalnızlık’ olarak tanımladığı Türkiye’nin dış politikası, büyük çıkmaz içerisindeydi. Özellikle Doğu Akdeniz’deki komşularımızla iyi ilişkilere sahip olduğumuz bir ülke bile yoktu. Yunanistan, Mısır ile anlaştı, İsrail ve Lübnan ile Güney Kıbrıs üzerinden ittifak kurdu. Geride sadece iç savaşın olduğu Libya ve Suriye vardı. Suriye’de Esad rejimi bilindiği gibi denizlere hakim olsa da ülkeye hakim değildi. Zaten Yunanistan’ın Güney Kıbrıs için Esad ile ilişki kurması Avrupalı ve ABD’li ağabeyleri tarafından yasaklıydı. Türkiye de olanları izlemekle yetiniyordu.

Libya’da BM destekli meşru hükümeti Hafter’e karşı savunan Türkiye, 27 Kasım 2019’da Libya ile deniz alanları konusunda ilk anlaşmayı imzaladı. Bu, Mavi Vatan doktrini için önemli ilk adımdı. Bir ay sonra da meşru hükümeti savunmak için Libya’ya tezkere çıkardı ve Türk ordusunun desteğiyle 6 ayda başkent Trablus çevresinden Hafter uzaklaştırıldı. Burada Mısır ile başlayan ilk görüşmeler, ‘değerli yalnızlık’ saçmalığının son bulmasının temelini oluşturdu.

Aradan tam dört yıl geçti ve yine 27 Kasım’da başlayan muhaliflerin operasyonu ile yaklaşık iki haftada Esad rejimi devrildi. Şimdi de Türkiye’nin Suriye’deki yeni yönetim ile tıpkı Libya’da olduğu gibi deniz alanları anlaşması yapıp buradaki gaz sahalarında arama yetkisi elde edeceği söyleniyor. Lübnan’la doğrudan sınırımız yok ancak iyi ilişkiler sayesinde KKTC sınırları için olumlu sonuçlar doğuracaktır. Mısır ile Yunanistan’ın Ağustos 2020’deki anlaşması, tam anlamıyla sınırları belirlemediği için tartışmaya açık olmayı sürdürüyor.

Türkiye, Mavi Vatan’da yalnız kaldıkça adeta komşu ülkelerdeki savaşları kendi lehine sonlandırıp, kendi masasını kuruyor gibi. İşin şakası bir yana Mısır ile de masaya oturulabilir. Yaşananlar Türkiye lehine olsa da -AB ile yapılan anlaşma nedeniyle- 22 Aralık 2020’den beri Yunanistan’ın savunduğu Sevilla Haritası dışına çıkamadık ve sondaj yapmadık. Bu hazin gerçeği de unutmayalım.

Yüksek Çözünürlüklü Mavi Vatan Haritası

Stratejik Ortak Dergisi 5. Sayı Kaynakça

0

Ergün Ucatürk – Yükselen Türk Dünyası Diplomasisi – Kimlikte, Diplomaside, Stratejide Birlik

Aslan, B. (2009). Sovyet Rusya hakimiyetinde yaşayan Türklerin ortak “Birleştirilmiş Türk Alfabesi”nden “Rus Kiril” alfabesine geçirilmesi. A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, (40).

Beylur, S., Zhanaltay, Z., Hanayi, O., ve Khitakhunov, A. (2022). Tarihi İpek Yolunun Yeniden Canlandırılmasında Orta Koridor: Mevcut Durum, Potansiyel, Güncel Meseleler. Türkistan: Ahmet Yesevi Üniversitesi.

Devlet, N. (1988). İsmail Bey Gaspıralı. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.

Kazinform. (2024, Kasım 3). President Erdoğan suggests common Turkic alphabet. Erişim adresi https://en.inform.kz/news/president-erdoan-suggests-common-turkic-alphabet-4cbfff

Kılıç, F. (2019). Azerbaycan’ın Latin alfabesine geçişinin Türkiye’deki alfabe tartışmalarına etkisi. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, (XXXV).

Mert, O. (2016). Türk Konseyi (Keneşi) Türk Üniversiteler Birliği ve Türk Üniversiteler Birliği I. Genel Kurulu. A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, (53).

Nye, J. S. Jr. (2004). Soft Power: The Means to Success in World Politics. New York: PublicAffairs.

Organization of Turkic States. (2021, 12Kasım). Turkic World Vision – 2040. 6 Kasım 2024 tarihinde https://turkicstates.org/assets/pdf/haberler/turkic-world-vision-2040-2396-97.pdf adresinden erişildi.

Organization of Turkic States. (2024, Kasım 6). Bishkek Declaration of the 11th Summit of the Organization of Turkic States. Erişim adresi https://www.turkicstates.org/assets/pdf/haberler/bishkek-declaration-3476-291.pdf

Organization of Turkic States. (2024, Kasım 6). The 11th Meeting of the Council of Foreign Ministers (CFM) convened in Bishkek. Erişim adresi https://www.turkicstates.org/en/haberler/the-11th-meeting-of-the-council-of-foreign-ministers-cfm-convened-in-bishkek_3474

Organization of Turkic States. (2024, Kasım 6). The Eleventh Summit of the Organization of Turkic States convened in Bishkek. Erişim adresi https://www.turkicstates.org/en/haberler/the-eleventh-summit-of-the-organization-of-turkic-states-convened-in-bishkek_3475

Report. (2024, Kasım 4). Turkic States reach agreement on common 34-letter alphabet. Erişim adresi https://report.az/en/cultural-policy/turkic-states-reach-agreement-on-common-34-letter-alphabet

Shambaugh, D. (2013). China Goes Global: The Partial Power. Oxford: Oxford University Press.

SkillProof. (2024, 9 Ağustos). Kontseptsiya razvitiya regionalnoi kooperatsii Tsentralnaya Aziya – 2040. 6 Kasım 2024 tarihinde https://skillsproof.kz/restful/v1/domain/registry/kazlogistics/documents/624394 adresinden erişildi.

The White House. (2023, 21 Eylül). C5+1 Leaders’ Joint Statement. 6 Kasım 2024 tarihinde https://www.whitehouse.gov/briefing-room/statements-releases/2023/09/21/c51-leaders-joint-statement adresinden erişildi.

TİKA. (2005). Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı Faaliyet Raporu. VI-VII.

Trenin, D. (2011). Post-Imperium: A Eurasian Story. Washington, D.C.: Carnegie Endowment for International Peace.

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi. (2011, Ekim 21). 1. Zirvesi Bildirisi. Almatı.

Yiğit, Y., & Durmuş, M. (2021). Rekabetten iş birliğine: Türkiye’nin 1991-2001 yılları arasındaki Türkistan politikası üzerine bir değerlendirme. Medeniyet Araştırmaları Dergisi, 6(1).

 

 

Stratejik Ortak Dergisi’nin 5. Sayısı Ön Satışa Açıldı!

0

Stratejik Ortak, kuruluşunun onuncu yılında 5. yıllık sayısıyla okuyucularının karşısında!

Stratejik Ortak’ın yıllık olarak sınırlı sayıda çıkarılan 5. sayı dergisinin ön satışı başladı. Bu yıl derginin yanında, kapak yazısına ve değişen güç mücadelesinin bölgesel farklılığına dikkat çekmek için dünya haritasının farklı versiyonunu hediye ediyoruz! Ayrıca derginin yanında Stratejik Ortak’ın önceki dört sayının e-dergi (PDF) versiyonlarını da ücretsiz okumaya açıyoruz.

Dergide Neler Var?

4 yazı, 5’ten fazla röportaj, 18 stratejik bilgi, 2024’te yaşanan 24 gelişme arşivi ve bu yıl dünya genelindeki tüm seçimlerin analizi yer alıyor.

Yazılar:

  • Yükselen Türk Dünyası Diplomasisi: Kimlikte, Diplomaside, Stratejide Birlik – Ergün Ucatürk
  • Trump Sonrası Ortadoğu’yu ve Türkiye’yi Bekleyenler – Dr. Hamdullah Baycar
  • III. Dünya Savaşı Değil, II. Soğuk Savaş Başlıyor – Abdulkerim Arslan
  • Değerli Yalnızlıktan Belirsizliğe: 2024’te Türk Dış Politikası – Ömer Kalaycı

Röportajlar

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasındaki son durum, GKRY’nin ABD ile askeri anlaşması ve ABD’deki lobi faaliyetlerine ilişkin röportaj ile birlikte; Almanya, Tunus, Somali, Şili ve Gürcistan’daki üst düzey siyasetçilerle Ukrayna Savaşı, İsrail’in saldırılarının bölgeye etkileri ve Türkiye ilişkilerine dair röportajlarımız var.

Röportaj yaptığımız isimler:

  • Abdillahi Geelqaad: Somali Federal Parlamentosu Halk Meclisi Üyesi ve Parlamento Havacılık, Ulaştırma, Bayındırlık, Limanlar, Enerji Komitesi Başkanı, Somalili siyasetçi.
  • Olfa Hamdi: Eski Tunus Cumhurbaşkanı adayı, Tunus Üçüncü Cumhuriyet Partisi’nin kurucusu ve lideri, Tunuslu siyasetçi.
  • Alexandre Crevaux-Asitiani: Gürcistan Birleşik Ulusal Hareket Partisi’nin Dış İlişkiler Direktör Yardımcısı, Gürcü siyasetçi.
  • Simone Borchardt: Almanya Federal Meclisi Üyesi, Almanya Hristiyan Demokrat Birliği (CDU), Alman siyasetçi.
  • Paula Labra: Şili Temsilciler Meclisi Üyesi, Şilili siyasetçi. Lena Borislavova: Bulgaristan Ulusal Meclisi Üyesi, Bulgar siyasetçi.

18 Stratejik Bilgi

1.) AB Tarihinde İlk Defa Hazırlanan Savunma Sanayii Stratejisi

2.) El Salvador’un Popüler Lideri Bukele: Çeteleri Nasıl Dize Getirdi?

3.) Ankara’daki Soğuk Savaş’tan Bu Yana En Büyük Esir Takasının Detayları

4.) Çin ile ABD Arasında Kalan Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN)

5.) 2024’te Diplomatik Dokunulmazlığı İhlal Eden 2 Olay

6.) Elektrikli Araçların Konuşulmayan Meselesi: ‘Batarya Madenleri’

7.) Yeni Kaledonya ve Martinik: Fransa Kolonilerinde Kriz ve Azerbaycan

8.) Gelecek 10 Yıla Dair 10 Öngörü

9.) Güney Afrika Neden İsrail Karşıtı?

10.) İran’ın Bilinmeyen Petrol Adası: Hark

11.) NATO En Zayıf Noktası Olan Suwalki Koridoru

12.) ABD’nin Yumuşak Karnı: Latin Amerika ve Karayip Devletleri Topluluğu (CELAC)

13.) Ülkelerin Ay Yolculuğunun Asıl Nedeni Nedir?

14.) Sahel Devletleri İttifakı’ndan Konfederasyon’a: Mali, Burkina Faso ve Nijer

15.) Sudan İç Savaşı’nın Anatomisi: ‘Adım Adım Eşkıyanın İktidarı’

16.) Türkiye ve AB’de Yenilebilir Enerjinin Elektrikteki Payı

17.) ABD Tarihinin En Büyük Gizli Bilgi İfşasını Yapan Adam: Julian Assange

18.) Rusya ve Avrupa’nın Arka Planda Devam Eden ‘Top Mermisi Savaşı’

15 Anektod Yazı

Stratejik bilgiler ile birlikte tarihi, güncel ve ekonomik başlıklardan oluşan kısa 15 anekdot yazı.

Gözden Kaçan Dev Arşiv Çalışması

  • Bu Yıl Dünya Genelindeki 24 Seçim ve Kazananlar
  • 2024’te Yaşanan 24 Önemli Gelişme

Dergi ile ilgili merak edilenler:

  • Ön satış ne demek?

Stratejik Ortak dergisi yıllık tek sayı olarak sınırlı sayıda basılmaktadır. Ön satış ile hem daha uygun fiyata dergiyi satın alır hem de öncelikli gönderim sırasına erişirsiniz. Dergi 9 Aralık’tan itibaren gönderilmeye başlandığında ilk size ulaşır.

  • Dergi ne zaman elime ulaşacak?

Özel sayı dergimiz, sipariş verirken doldurduğunuz formdaki adresinize 9-22 Aralık tarihleri arasında MNG Kargo ile teslim edilecektir.

  • Ödeme güvenli mi?

Çalıştığımız ödeme kuruluşu Shopier, en güvenli ödeme sertifikasına sahip 256 bit SSL seçeneğiyle yüksek güvenlik sağlar.

Önceki dört sayının e-dergi (PDF) versiyonlarına nasıl ulaşabilirim?

Bu yıl önceki dört sayının e-dergi (PDF) versiyonlarını da okuyucularımıza ücretsiz hediye ediyoruz. Basılı beşinci sayı size gelmeden önce, ilk dört sayının PDF versiyonlarını okuyabilirsiniz. Ön sipariş verdiğinizde, (ödeme sonrasında) indirme linki e-posta adresinize ulaşacaktır.

Bize ulaşın

Dergi siparişi verdikten sonra herhangi bir sorun yaşarsanız bize dergi[@]stratejikortak.com mail adresinden ulaşabilirsiniz.