Türk İstihbaratının Efsane Ajanları (1)

25481
Yazarlık Başvurusu

Bu yazımda Türk istihbarat tarihinde çok önemli operasyonlar yapmış istihbaratçılarımızdan sadece ikisinin hikâyesini sizler için kısaca derledim. Daha önceki yazılarımı okuyanlar istihbarat denilen faaliyete bakış açımızdaki yanlışlıkların ve “ajan” algımızdaki hataların neler olduğunu bilirler. Yazılarımda istihbaratçı olmanın Amerikan filmlerindekinden ne kadar farklı olduğunu her fırsatta vurguladım. Ama inanın biz Türklerin istihbarat tarihindeki kahramanlar, o filmlerdeki sahte kahramanları solda sıfır bırakır.

Aslında istihbarat tarihimizdeki kahraman istihbaratçılarla alakalı kapsamlı bir çalışma yapmayı planlıyorum. Bu yazıyı da siz değerli okuyuculardan ne tepki alacağını görmek için yazma ihtiyacı hissettim. Çünkü maalesef istihbarat ülkemizde çok ilgi çekmeyen ve çalışılmayan bir alan. Yine de isimlerinin dahi halkımız tarafından bilinmediğini düşündüğüm bu iki ajanımızı sizlerle paylaşmadan edemedim. Hepinize iyi okumalar…

Mebruke Hanım: Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kadın Ajanı

Türkler olarak hem tarihte kadın hükümdarların olsun, hem inandığın dinin peygamberinin soyu kızından devam etsin, hem de Türkler ve Müslümanlar kadınlara kıymet vermiyor denilsin… Sırf bu algı yüzünden eminim birçoğunuzun ismini bile duymadığı bu kahraman kadın ajanımıza öncelik vermek istedim. Hepiniz İngiliz ajanı Lawrence’ı duymuşsunuzdur… İşte Mebruke Hanım o meşhur İngiliz ajanını alt eden Teşkilatı-ı Mahsusa ajanımız. Tabii ki tarih derslerinde anlatılmaz, öğretilmez ve hatırası yaşatılmaz…

Maalesef kaynaklar çok kısıtlı olduğu için ayrıntılarını bilmiyoruz ancak hikâye kabaca şöyle… Osmanlı’yı yıkmak için Şam’da istihbarat güçlerini birleştiren İngiliz ve Fransızlar’ın elinde hayati önemde belgeler vardır ve bunları Şam’da Fransız konsolosluğunda bir kasada muhafaza etmektedirler. Osmanlı’nın eline geçmesi halinde büyük zarara uğrayacakları bu belgeleri ele geçirmek için 3 kişilik bir Teşkilat-ı Mahsusa timi vazifelendirilir. Bu timde kadın ajanımız Mebruke Hanım da vardır. Çok sıkı korunan Fransız elçiliğine sızmayı başarırlar ve belgelerin olduğu kasayı bombayla patlatıp belgeleri ele geçirmeyi başarırlar. Ama Mebruke Hanım bu operasyonda yaralanır.

Lawrance

Olaydan sonra elçilikte inceleme yapan İngiliz istihbaratçılar bombayla patlatılıp açılan kasanın yakınlarında bir tutam kadın saçı bulurlar. Lawrence bu kadın istihbaratçının kimliğinin tespiti ister. Bir kadın tarafından mağlup edilmek onu deliye döndürmüştür. Ama Mebruke Hanım belgeleri çoktan Türk makamlarına ulaştırmıştır bile. Yaralı olmasına rağmen başkaca operasyonlara da katılan bu kadın kahramanımız daha sonra ise Trablusgarp’a geçer ve orada istihbarat yapmaya devam eder. Son nefesine kadar vatan hizmetini sürdürür. Ruhun şad olsun Mebruke Hanım…

Sudanlı Zenci Musa

Zenci Musa’yı tanıyan kaç kişiyiz? Hayatı savaş alanlarında geçen bu kahraman ajanımız Kuşçubaşı Eşref’in emir eridir. Osmanlı hangi cephede savaştıysa orada Zenci Musa’nın ayak izi de vardır. Hayatı istihbarat yapmakla ve savaşmakla geçmiştir. İşte Osmanlı’nın kahraman ajanı Zenci Musa’nın yürek burkan hikâyesi…

1911 yılında Trablusgarp’ın işgali üzerine Libya’ya giden Zenci Musa, Osmanlı Subayları ile birlikte direnişe destek verdi. Orada Kuşçubaşı Eşref ile tanıştı ve emri altına girdi. Edirne’nin kurtuluşu harekâtında da rol alan bu kahramanımız, daha sonra da Eşref Bey’in komutasında gizli bir görevle Yemen’deki 7.Orduya altın götürmek üzere Arabistan’a gitti. İki ayrı tim halinde yola çıkmışlardı ama Eşref Bey’in timi Hayber’de 25.000 kişilik bir İngiliz birlik tarafından kıstırıldı. Eşref Bey iki gün boyunca direndi ama maalesef sonunda esir düştü. Zaten bundan sonra birbirini canları gibi seven bu iki insan bir daha birbirlerini göremeyecekti. Ama önemli olan vatandı, vazifeydi… O hengâmede Zenci Musa 300.000 Osmanlı altınını kaçırmayı başardı ve Yemen’de Tevfik Paşa’ya teslim etti. İngilizlerden altın kaçırma hikâyesini duymayan yoktur. İşte bu hikâyenin kahramanıdır Sudan’lı Zenci Musa…

1.Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya gelerek Kurtuluş Mücadelesine katılan Zenci Musa hayatının sonlarına doğru verem oldu. Savaştan sonra geçimini Galata’da hamallık yaparak sağlayan bu kahraman, kendisine maaş bağlanması teklifi karşısında şu cevabı vermişti; “Vatanın kurtuluşu için her şeyini feda eden bu yüce milletten maaş almak benim ne haddime… Ben ne yaptım ki!!! Bana maaş olarak vereceğiniz parayı yaşlı bir Müslüman’a verin. Ben hamallık yaparım.” Hayatının sonlarına doğru bir tekkeye kapanan Zenci Musa öldüğünde heybesinde çıkanlar sadece şunlardı; Kuran-ı Kerim, Osmanlı haritası, kefen bezi ve komutanı Eşref Bey’in fotoğrafı. Sadece bunlar…

İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy der ki: “Eşref Bey’in emir eri Zenci Musa, omuzlarından arşa yükseldi Nebi İsa…” Ruhun şad olsun büyük kahraman… Saygılarımla…

 

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

7 YORUMLAR

    • Estağfirullah sayın Celebi, bizim insanımız zaten feraset sahibidir ben sadece bazı değerleri ve kişileri hatırlatmakla yetiniyorum. Yorumunuz için teşekkür ederim… Saygılar…

  1. Değerli kardeşim şuan duygudan ağliyorum.Eline ve yüreğine sağlik.İşte biz aslinda buyuz, bu tip örnekler o kadar çokki.Ör.Seyit onbaşı gibi.

    • Asıl senin yüreğine sağlık Cezmi kardeşim çok teşekkür ederim. Bu sıkıntılı zamanlarda her kesimin ortak değeri olan bu insanları hatirlamamiz ve manevi mirasları etrafında tekrar tek bilek tek yürek olmamız lazım. Saygılarımla…

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz