Avrupa-merkezcilik, var olan dünyanın en iyisinin Batı olduğunu ve böyle bir dünyada yaşamak için Batı merkezinin oluşturduğu küreselliği savunan görüştür. Burada esas olan dünyaya Avrupalı gözlükten bakılması gereğidir. Bu bağlamda tüm dünyaya Avrupa’yı ‘medeniyetin saf beşiği’ olarak gösterilmesi başta olmak üzere bütün kusursuz kavramları evrensel kabul ettiren bir paradigmadır. Yine bu ölçütte kullanılan Oryantal Despotizm kavramında ise Doğu’nun geri kalmışlığını ve barbarlıklarını bütün kusurlu ifadelerle zihinlere kazıma gayesi güdülmüştür.
Foucault’ya göre tarihin modern anlamda vuku bulması 19.yüzyıl Avrupası’nda cereyan etmiştir. (1) Batı tarih sahnesini kendi saf medeniyeti ile başlatmış, Doğu’nun zirvede olduğu dönemleri karartmış ve evrene Avrupa-merkezci algısını sindirmiştir. Avrupa-merkezci tarihin mantığı, geleceği geçmişle temellendirme amacı taşımasıdır. Batı “tarihsizler”, “tarihe girmeye çalışanlar” ve “tarihe geç kalmışlar” olarak baskı yaptığı madun kitle üzerindeki hegemonyasını tarih yazarak perçinlemiştir. (2) Avrupa-merkezli bakış açısından ‘Aydınlanma’ dönemine getirilen yorum Avrupa kıtası için yeni bir döneme açılan sayfadır. Ortaçağ ise Avrupa’nın çökerttiği bir karanlık olarak perde arkası kalmış, Aydınlanma ile de kendisini dünya sahnesinin ışıklarında var etmiştir. J. M. Blaut Avrupa’nın dönüm noktasını ve Avrupa dışında kalanların etkisizliğini 1492’de yani Rönesans ile başladığını savunmuştur. (3) Bu tarih akıllara Amerika kıtasının keşfi olarak kazınsa da esasen bir kıtanın sömürgeleştirildiği dönemin başlangıcı olarak ifade edilebilir.
John Hobson Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri adlı eserine giriş yaparken; “bize hem okulda hem de dışarda öğretilenler şuydu: Batı diye bir oluşum var ve Batı diğer medeniyetler karşısında (örneğin; Doğu) bağımsız bir toplum olarak düşünülebilir. Batı’nın özerk bir soyağacı olduğuna, bunun da Antik Yunan’dan Roma’ya, Roma’dan Hıristiyan Avrupa’ya, Hıristiyan Avrupa’dan Rönesans’a, Rönesans’tan Aydınlanma’ya, Aydınlanma’dan Siyasi Demokrasi ve Sanayi Devrimi’ne uzanan bir sıra izlediğine inanarak yetiştirildik” şeklinde ifade etmiştir. (4) Avrupa-merkezcilik yaşanan dünyanın Batı ölçütünde kusursuz olarak kabul edilmesini Batı tarafından oluşturulan bir küreselliği savunmaktadır. Akılcılık ve ilerlemecilik çerçevesinde kullandıkları bu basmakalıp kilit kavramları Batı kendi bünyesinde barındırmış ve bu kavramların Doğu’ya atfedilemeyeceğine inandırmıştır. Sömürge olan kesim bu dar kalıplar içinde Batı’nın dayattığı hikayeye inanmaya maruz kalmıştır. Sosyal bilimler Avrupa-merkezci düşüncenin yayılmasında basamak rolünü üstlenmiş ve kapitalizmin dünyada modellenmesinde de yine bonus bir güç olmuştur. Sosyal bilimlerin vuku bulması ile kapitalizmin aynı zaman ve mekanda gelişmesi sosyal bilimlerin sömürgeciliğin meşrulaşmasında taze kan olmuştur. Batı sadece kendisinde var ettiği ‘bilimi’ bir ideolojik olarak sosyal bilimlerde kullanmıştır. Bu bağlamda Wallerstein’in özellikle sosyal bilimlerin içinde bulunduğu modern bilimi “kapitalizmin evladı” olarak göstermesi ve “ona bağımlı” (5) olarak ifade etmesi yerinde olacaktır.
John Hobson Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri isimli yapıtında bir “medenilik ligi tablosu”ndan bahseder. Bu tabloda İngilizler kendilerini birinci lige yerleştirmişlerdir. Kıta Avrupası ülkeler birinci bölüme, sarı ırk ikinci bölüme, üçüncü dünya ülkeleri üçüncü bölüme ve siyahlar dördüncü bölüme konuşlandırılmıştır. (6) Ortaya atılan ve gerçekliği olmayan bu tablonun işlerlik kazanması misyonu sosyal bilimlerde toplanmıştır. Sosyal bilimler Batı’ya her türlü zarafeti, kusursuzluğu, aklı, bilimi ve teknolojiyi en üst düzeyde olduğunu gösterirken Doğuluların da bir o kadar barbar, zekadan yoksun, işlevsiz, sıfır noktasında olan toplum olarak lanse etmiştir. Doğu sürekli acınası konumda olan ve gelişmek istemeyen masum bir çocuk sıfatına büründürülmüştür. ( Peter Pan Teorisi) Doğu fazlasıyla aşağı bir konumda yer alırken Batı ona yardım eli uzatan modern bir toplum olagelmiştir. Zira emperyalizmin Doğu’nun ilkelliğine karşı ‘yardım eli’ misyonunda ortaya çıktığının da altını çizmek gerekir. Batı tarafından oluşturulan Doğu vizyonunun sorgulanması ve uluslararası ilişkiler teorilerine yeni yaklaşımlı bakışlar kazandırması akademisyenlerin Doğu’nun neden öznesel değil de nesnesel olduğuna açıklık getirmek istemelerinden kaynaklanır. Batı merkezli bir bilimin var oluşu ve bu bilimde Doğu’nun gelişmemiş bir toplum lansesinin ilkel bir üslupla ifade edilmesi Avrupa-merkezci görüşe getirilen eleştiri hususunda oldukça yanlış ve irrite edici bir durum olarak değerlendirilmiştir. Avrupa-merkezci görüşte her şeyin ilki Batı’ya özeldir dolayısıyla geri kalanlar Batı’nın türevleridir yani taklitçisi oldukları düşüncesi yer etmiştir.
Edward Said’in 2003 yılında yayımlanan Orientalism adlı eserinde şu ifadeler yer almaktadır: “Medeniyetin iman edilmiş tantanasından çok, birlikte yaşayan, birbirinden etkilenen kültürlerin ortak çalışmaları üzerine yoğunlaşmalıyız. Ancak bu tür kapsamlı bir algı için zamana, sabırlı olmaya, etki ve tepkinin süratle alınmasını bekleyen bir dünyada sürdürülmesi çok güç olan yorum gruplarına duyulan inançla desteklenen şüpheciliğe ihtiyaç vardır.” (7)
Uluslararası ilişkilerde yeni bir yaklaşım olan “Eşitsiz ve Birleşik Gelişme” (EBG) kavramını ilk ortaya atan Trotsky’dir. Rusya’da kapitalizm kök salmadan yeni bir devrimin olma olasılığı üzerinde durmuştur. (8) Justin Rosenberg ve John Hobson EBG’yi tarihsel gelişimin tamamında bir sosyolojik özellik kisvesi altında değerlendirmişlerdir. (9) Batılılar 9. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar kendi gelişimlerine bir katkıda bulunamamışlardır. Fakat söz konusu yıllarda Çin, dünya için hayati öneme sahip teknolojik gelişmelerin öncüsü idi. Keza pusulayı, barutu ve matbaayı Çin icat etmiştir. Ayrıca Müslüman bilginlerin yaptığı araştırmalar ve özellikle geometriye yaptıkları katkılar açıkça belirtilmiştir. İngiliz sanayileşme sürecinin başat endüstri alanının pamuk ve demir/çelik olduğu bilinmektedir. Avrupa-merkezci görüşün yok saydığı Hindistan bu endüstrilerde 19.yy olmasa bile 18.yy’da zirve konumdaydı. Hindistan’ın 19.yy’da birçok Avrupa ülkesinden daha yoğun ve geniş ticaret ağının olması da Avrupa-merkezci görüşün ortaya çıkardığı ‘oryantal despotizm’in bir mit olduğunu kanıtlar niteliktedir. (10) Verilen bu örnekler nezdinde Birleşik Gelişmeden Çin, Ortadoğu ve Hindistan’dan taklit etme suretiyle büyük ölçüde yararlanan Avrupa ülkeleri geri kalmışlığın avantajını bir fırsat olarak bilmiş ve zaten var olanı kendilerine mâl edip geliştirmişlerdir. Dolayısıyla EBG kavramı ile Avrupa-merkezci zemine Doğu ve Batı’nın karşılıklı etkileşiminin incelenmesi yaklaşımı çerçevesinde yeni temeller atılmaya çalışılmıştır. Uluslararası ilişkilerin orijini olan devlet/toplum veya ekonomi/politika (11) gibi temel kategorilerin şüphesiz kabulünün sorgulanmasının yanı sıra tarihsel süreçlerde kazandığı anlamların irdelenmesinde de yarar görülmektedir. Uluslararası İlişkilere tarihsel bir metodolojik seyir kazandırması ve sadece uluslararası ilişkiler tarihini değil günümüz uluslararası ilişkilerin de sorgulanması farkındalığı açısından önemlidir.
[irp posts=”28011″ name=”‘Avrupa Birliği’ne Alternatif’ Olarak Avrasya Ekonomik Birliği”]
Avrupa-merkezciliğin sosyal bilimlere yansıması geniş yelpazede incelenecek bir konudur. Fakat bu bağlamda ortaya çıkabilecek sonuç Batı’nın ‘kusursuz bir model’ olarak ele alınması değil; Doğu ve Batı kutuplarındaki empati hissiyatının bir çember oluşturmasıdır. İki toplumun etkileşimi üzerine çalışmalar yapılması biricik Batı boyutlu düşünceyi Doğu ile harmanlayabilir. Böylece Dünyanın ortak geçmişinde oluşturulan kurgunun yeniden keşfi açısından faydalı olacağı vurgulanabilir.
Elif Nur Kaya
Stratejik Ortak Misafir Yazar
KAYNAK
FOUCAULT, Felsefe Sahnesi, 248.
KAYA, İrfan, “Sosyolojik Düşüncede Avrupa-merkezcilik, Ötekileştirme ve Oryantalist Söylem Üzerine Postkolonyal Bir Okuma ve Eleştirisi”, Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 21(3), 2017.
BLAUT, J. M. , Sömürgeciliğin Dünya Modeli ve Coğrafi Yayılmacılık ve Avrupa-merkezci Tarihi, Çev. Serbun Behçet, İstanbul: Dergah Yayınları, 2012.
HOBSON, John, Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri, Çev. Esra Ermert, Yapı Kredi Yayınları, 2007.
KANAR, Yüksel, Sosyal Bilimlerin Avrupa-merkezci Yapısı, Felsefe Arşivi, 2017.
SAİD, Edward, Preface (2003), Orientalism, ( Londra: Penguin, (1978) 2003), s. XXİİ.
TROTSKY, Leon, The History of the Russian Revolution, Londra, Pluto Press, 1985.
HOBSON, John, “What’s at Stake in the Neo-Trotskyist Debate? Towards a Non-Eurocentric Historical Sociology of Uneven and Combined Development” , Milennium: Journal of International Studies, Vol:40, Issue: 1.
YALVAÇ, Faruk, “Tarihsel Sosyoloji ve Uluslararası İlişkiler: Jeopolitik, Kapitalizm ve Devletler Sistemi”, Uluslararası İlişkiler, Cilt:10, Sayı:38. 2013.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.