Amerika Birleşik Devletleri Soğuk Savaş Öncesi ve Sonrası Politikalarının Karşılaştırılmalı Analizi

691
Yazarlık Başvurusu

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere’ye karşı verdiği bağımsızlık mücadelesi sonucunda kurulmuş bir devlet olarak farklı bir siyasi felsefe ile kurulmuştur. ABD’nin bu siyaset felsefesinin dış politikaya yansıması, dış politikanın özgün bir hale bürünmesine neden olmuştur. ABD’nin bu durumu birçok düşünürü etkilemiş ve ortaya ABD’nin eşsiz olduğu düşünceleri atılmıştır. Buradan yola çıkarak ABD’nin kurucusu George Washington, görevinden ayrılmadan önceki veda mesajında doğası itibariyle Avrupa siyasetinin Amerika’ya yabancı olduğunu belirterek, ABD’nin ileride Avrupalı güçlerle aynı ittifak içerisinde yer almaktan uzak durması gereğinin altını özellikle çizmiştir.[1]

George Washington

Avrupalı güçlerle bir ittifak içinde yer almaktan uzak durmak, ABD’nin eşsizliği düşüncüleri, ABD’nin tek taraflılık politikası gütmesine neden olmuştur. Bu politikanın da tezahürü 1823 yılında ABD Başkanı James Monroe’nin açıkladığı Monroe Doktrini olmuştur. Monroe Doktrini, Avrupa ile ‘eşsiz’ Amerika’nın birbirinden net bir şekilde ayrılmasına dayanmaktadır. ABD, tek taraflılık politikasına dayanan bu doktrini uzun yıllar korumuş ve uygulamıştır. Görüldüğü üzere 1800’lerde ABD’nin benimsemiş olduğu tek taraflılık ve kıta Amerika’sında kalma politikası uzun yıllar etkisini sürdürmüş olsa da kıta Amerika’sından tam anlamıyla çıkış ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesiyle olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı ve sonraki süreç ABD için bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Yıllardır kıtasında kendisi ile olan Amerika yıllar önce uygulamaya koyduğu Avrupa ve Avrupa’nın sorunları ile ilgilenmeme düşüncesinden sıyrılarak yeni bir adım atmıştır. Bu çalışmada ABD’nin Soğuk Savaş öncesi ve sonrası politikaları karşılaştırmalı bir şekilde ele alınarak ABD’nin değişen dünya düzenindeki konumunun nasıl bir dengede olduğuna bakılmaya çalışılacaktır.

Soğuk Savaş Öncesi ve Sonrası Dış Politika 

Bağımsızlığından itibaren ABD, kendisini kıta Avrupa’sından ayrı bir bütün olarak kabul etmiş ve Monroe Doktrini ile tek taraflılık politikası güderek kıta Amerika’sı içerisinde kalmıştır. Monroe Doktrinin ardından sanayileşmeye bağlı gelişen üretim kapasitesinin artması pazar arayışlarına da hız kazandırmıştır. ABD, her ne kadar Monroe Doktrini çizgisi içerisinde kalsa da gelişen ve artan ticaret yarışı, üretilen ürünlerin farklı pazarlara aktarılma zorunluluğu ABD’yi ekonomik anlamda Monroe Doktrininden kaymasına sebep olmuştur.

İşte tam da bu dönemlerde yeni ve sağlam dış politikaya sahip bir ABD, Roosevelt ile mümkün kılınmıştır.[2] ABD dış politikası özellikle Woodrow Wilson döneminde farklı bakış açılarına yönelmiştir. Wilson, Roosevelt’in çizdiği yoldan ilerlese de uluslararası ilişkilere önem veren bir başkandı. ABD’nin dünyaya barışı ve huzuru getireceğine inanan Wilson, yeni bir uluslararası sistem tesis etmek niyetindeydi. Tam da o dönemde patlak veren Birinci Dünya Savaşı uluslararası sistemin tüm dengelerini değiştirmiş, farklı bir düzen ortaya çıkmıştı. Bu yeni düzeninin tesisinde şüphesiz ki ABD başkanı Wilson’ın ortaya koyduğu 14 prensip ve Milletler Cemiyeti’nin kurulması fikri büyük rol oynamıştır.

Woodrow Wilson

Ama ne var ki Wilson hedeflediği Milletler Cemiyeti’ne ABD’yi dahil edememiştir.[3] ABD, her ne kadar uluslararası arenada yaşanan olaylara şahit olup, fikirlerini ortaya koysa da Monroe Doktrini prensiplerinin dışına çıkmamıştır. Görüldüğü üzere Soğuk Savaş öncesi dönemde ABD, Monroe Doktrini dışına çıkmayarak barışı ve huzuru tesis etme amacı olan Milletler Cemiyeti’ne dahil olmamıştır.

İkinci Dünya Savaşı’na dahil olmasından itibaren gerek savaş sonrası dönemde gerek Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında barışı ve düzeni tesis etmek amacıyla Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok uluslararası örgüte dahil olmuş, kendisi örgütler kurmuş ve hatta barışı tesis etmekte tüm dünyada etkin rol oynamıştır. ABD Milletler Cemiyeti’ne girmemiş olsa da iki savaş arası dönemde kendisini dünya sorunlarından soyutlamayı başaramamıştır. ABD’nin Briand-Kellogg Paktı’na öncülük etmesi ve Washington Deniz Silahsızlanma Konferansı’na katılması bu gerçeğin göstergeleridir. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da ortaya çıkan güç boşluğu, ABD yalnızcılığının gerçek anlamda sürdürülmesini olanaksız kılmıştır.[4]

ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesi, ABD dış politikası açısından bir dönüm noktasını oluşturmaktadır. İkinci Dünya Savaşı, ABD’nin yardımıyla müttefiklerin kazanması ile sonuçlanmıştır. ABD savaştan sonra süper güç konumuna gelerek, uluslararası politikada öncü bir kuvvet olmuştur.[5] İkinci Dünya Savaşı sonucunda Avrupa tamamen tahrip olmuş, milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Her ne kadar savaş bitmiş olsa da arkasında uzun yıllar onarılamayacak bir iz bırakmıştır. ABD ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) bu savaştan en az zararla ayrılan iki ülke olmuştur.[6] İşte tam da bu noktada İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD dış politikası tamamıyla başka bir yöne evirilerek önce Avrupa’da sonra da diğer dünya ülkeleri üzerinde küresel hakimiyet kurma yarışına girişen bir hale dönüşmüştür.

SSCB ile başlatılan bu yarış uzun yıllar sürecek olan ve dünyayı iki kutuplu sistem içine sıkıştıran “Soğuk Savaş Dönemi’ni “başlatmıştır. ABD, yıllar içinde süren tarafsızlık politikasını bıraktığı İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda bir küresel devlet olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Soğuk Savaş döneminde ABD’nin değişen dış politikası genel olarak SSCB’yi ve SSCB yayılmacılığını baz alarak ilerlemiştir. SSCB yayılmacılığını önlemek adına öncelikle “çevreleme politikası” ile SSCB’yi çevreleme ve kontrol altına alma düşüncesi ele alınmıştır.[7]

11 Eylül 2001

Soğuk Savaş dönemi boyunca uygulanan bu politika ABD’nin SSCB çevre ülkeleri ile yakın ilişkiler kurma Batı Blokuna dahil etme çabalarına hız katmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde ise SSCB gibi tek bir tehdit, tek bir düşman yoktur.

Soğuk Savaş sonrası çok kutuplu sistem içerisinde tehdit algısı değişmiş ve ideolojilerin yayılmasından farklı bir boyut kazanmıştır. Soğuk Savaş döneminde çevreleme politikası iyi ilerlemiş ve uygulanmış olsa da Soğuk Savaş sonrası dönemde ve özellikle 11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından tehdidin nereden geleceği saptanamayacağı için pek de mümkün olmayacaktır. Çevreleme politikasının devamı ve destekleyicisi niteliğinde olan 1947 Truman Doktrini ile ABD, SSCB’yi çevreleyecek olan Yunanistan, Türkiye gibi ülkelere ekonomik yardımlarda bulunarak çevreleme politikasının başka bir adımını da tamamlamıştır.

Bakıldığında, Soğuk Savaş sonrası dönemde de ABD gerek askeri gerekse ekonomik yardımlarını bazı ülkelere yapmaya devam etmiştir. Bunun asıl nedeni ABD çıkarlarını korumak adına ekonomik ve askeri yardımlarla destek almaktadır. ABD, 1980 yılında açıkladığı Carter Doktrini ile ulusal çıkarlarını korumak için İran Körfezinde gerekirse askeri güç kullanmaktan kaçınmayacağı yolundaki politikasıdır.[8] Bu doktrin SSCB’nin Basra Körfezi’nde nüfuz tesis etme gayretlerine karşı yapılan bir meydan okuma özelliği de taşımaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemde de ABD İran ile yaşadığı nükleer silah krizleri sebebiyle ABD’nin çıkarlarını korumak amacıyla benzer bir yol tesis ederek bazı dönemlerde İran’a ambargolar uygulamıştır.

Soğuk Savaş’ın 1991’de sona ermesinin ardından dünyada iki kutuplu sistem sona ermiş ve tek ve başat güç olarak uzun süren savaşların ardından ABD güçlü bir şekilde kalmıştır. Soğuk Savaşı’n ardından dünyada yıllarca tehdit olarak algılanmış Sovyetler ve komünizm artık etkisini kaybetmiştir. Yıllarca Sovyet tehdidine karşı planlanmış ABD dış politika stratejisi de değişmeye başlamıştır.

Bu düzen içerisinde yeni tehdit ilk olarak ortaya 11 Eylül 2001 saldırısı ile ortaya çıkmıştır. 11 Eylül olayları gerek ABD’de gerekse tüm dünyada büyük ses getirmiştir. Çünkü Soğuk Savaşın ardından yeni bir tehdit olarak ortaya ‘terörizm’ ortaya çıkmıştır. ABD bu tehdide karşı da yeni dış politikalar geliştirerek dünyada barışı ve huzuru tesis etme görevini üstlenmiştir. 2002 Bush Doktrini ile ABD, yeni dış politika stratejisini ortaya koymuştur. Bu doktrin; “ileride problem çıkarabileceği düşünülen her oluşum ya da ülkeye karşı nerede olursa olsun “vurulmadan önce vurma” felsefesi çerçevesinde karşılık verilmeli ve gerekirse düşman devletlerdeki rejimler değiştirilmelidir.” fikrine dayanarak ABD dış politikasına farklı bir boyut kazandırmıştır.

ABD dış politikası Soğuk Savaş sonrası dönemde de zaman zaman değişime uğrayarak farklı bakış açıları kazanmıştır. Küresel bir güç olan ABD, terör ile mücadele ve barışı tesis etmek amacıyla birçok operasyonlar gerçekleştirmiştir.[9] Küreselleşen dünya düzeni içerisinde ABD, Trump döneminde dünyanın diğer bölgelerindeki askerlerini çekmek istemiş ve yine yalnızcılık politikasına geri dönme çabasına girmiştir. Fakat Biden ile ABD’nin yeniden küresel dünya sahnesinde aktif rol oynayacağı ve bu rolün büyük bir kısmının da Çin’e karşı girişilecek ticaret savaşları olacağı söylenebilir.

Sonuç 

ABD, bağımsızlığından bu yana farklı politikalar gütmüştür. Dönemsel olarak değişen bu politikaların ilki ve ABD’nin uzun yıllar dış politika stratejisini oluşturan ve etkileyen Monroe Doktrin’in getirdiği yalnızcılık politikasıdır. ABD, yıllar içerisinde bu politikasından zaman zaman ayrılsa da tam anlamıyla ayrılması İkinci Dünya Savaşına dahil olması ile mümkün olmuştur. İkinci Dünya Savaşının ardından yerle bir olan Avrupa’da iki güç olarak ABD ve SSCB ortaya çıkarak uzun seneler devam edecek olan Soğuk Savaş içerisinde küresel hakimiyet yarışı içerisine girmişlerdir. Soğuk Savaş döneminde komünizme ve SSCB’yi hedef alarak ABD, çevreleme, ekonomik ve askeri yardım gibi politikaları benimsemiştir.

Soğuk Savaş sonrası dönemde iki kutuplu dünya sistemi bitmiş ve bu savaştan ABD tam güç olarak ortaya çıkmıştır. Yeniden çok kutuplu dünya düzeninin tesis edilmesi açık ve net olan düşman anlayışını değiştirmiştir. 11 Eylül olayının yaşanmasının ardından yeni dünya düzeni içerisinde ABD, yeni tehdit olan terörizmle mücadele ve barışı ve güvenliği tesis etmek adına yeniden aktif rol alarak dış politikasını bu yönde şekillendirmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD dış politikası zaman zaman değişse de temelde “küresel bir devlet olarak barışı ve güvenliği tesis etmek” amacını taşımaktadır. Günümüzde terörizmle mücadele ABD’nin dış politika araçlarından biri olsa da aynı zamanda Çin’le giriştiği ticaret savaşları da dış politikasının temel taşlarından biri olmuştur.

[irp posts=”32061″ name=”ABD Dış Politikasında İki Savaş Arası Dönem ve İkinci Dünya Savaşı”]

KAYNAK

Dipnotlar 

[1] Gültekin Sümer, “Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, 5(19), 2008, s.123.

[2] Allan Nevins ve Henry Steele Commager, ABD Tarihi, Ankara: Doğu Batı Yayınları,2013, s.440.

[3] Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), İstanbul: Kronik Kitap, 2020, s.108.

[4] Gültekin Sümer, 2008, s.127.

[5] Ayça Ülker Erkan, ‘‘Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği Arasındaki Soğuk Savaş Yıllarında Amerikan Dış Politikası’’, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(1), 2010, s. 184.

[6] “Amerikan Dış Politikası” ,4 Kasım 2016,

https://www.tuicakademi.org/amerikan-dis-politikasi/ , (Erişim Tarihi: 17.04.2021)

[7] Amerikan Dış Politikası, 2016.

[8]“ABD’nin Önemli Dış Politika Doktrinleri”, 8 Temmuz 2020,

https://stratejikortak.com/2020/07/abdnin-onemli-dis-politika-doktrinleri.html , (Erişim Tarihi:17.04.2020).

[9] İsmail Ermağan, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde ABD Dış Politikası-Obama Dönemi ve Ak Parti”, Elektronik Siyaset Bilimi Araştırmaları Dergisi, 3(2), 2012, s.23.

Kaynaklar 

Armaoğlu, Fahir. 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995). İstanbul: Kronik Kitap, 2020.

Erkan, Ayça Ülker. ‘‘Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği Arasındaki Soğuk Savaş Yıllarında Amerikan Dış Politikası’’, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 8(1), 2010.

Ermağan, İsmail. “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde ABD Dış Politikası-Obama Dönemi ve Ak Parti”, Elektronik Siyaset Bilimi Araştırmaları Dergisi, 3(2), 2012.

Google, “ABD’nin Önemli Dış Politika Doktrinleri”. 8 Temmuz 2020. https://stratejikortak.com/2020/07/abdnin-onemli-dis-politika-doktrinleri.html, (Erişim Tarihi:17.04.2020).

Google, “Amerikan Dış Politikası” .4 Kasım 2016. https://www.tuicakademi.org/amerikan-dis-politikasi/ , (Erişim Tarihi: 17.04.2021).

İşyar, Ömer Göksel. Karşılaştırmalı Dış Politikalar. Bursa: Dora Yayınları, 2013.

Nevins, Allan ve Henry Steele Commager. ABD Tarihi. Ankara: Doğu Batı Yayınları,2013.

Özkan, Behlül. “Soğuk Savaş Sonrası ABD Dış Politikası”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, 9(16), 2011.

Sümer, Gültekin. “Amerikan Dış Politikasının Kökenleri ve Amerikan Dış Politik Kültürü”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, 5(19), 2008.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz