Bir İdeoloji Olarak Çevrecilik

914
Yazarlık Başvurusu

Bir İdeoloji Olarak Çevrecilik

Özet 

Bu çalışmada çevreci hareketlerin önce siyasallaşması daha sonrasında da bir ideoloji haline gelmesi incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmada çevreci hareketin veya ideolojinin tarihi, özellikleri ve dönüşümü üzerine inceleme ve yorumlar yapılmıştır.

Giriş 

  1. Çevrecilik Nedir?

Çevrecilik yani çevre hareketleri doğanın korunması ve düzenin bozulmaması için yapılan siyasi ve hukuki hareketlere verilen isimdir. “Çevre” kavramının kökeni Alman zoolog Ernest Haeckel tarafından 1866 yılında ifade edilen ekoloji kavramına dayanmaktadır. Ekoloji Yunanca da yaşanılan yer, yurt, ev/mekân anlamına gelen “oikos” ve söz, söylem, bilim anlamına gelen “logia/logos” sözcüklerinden türetilmiştir. Ayrıca 20. yüzyılın başlarından itibaren biyolojinin alt dalı olarak hayat bulmuştur. Türkçeye çevre bilimi olarak çevrilen ekoloji kavramının ekolojik bir hareket olarak ortaya çıkması ise 1950’lili yıllardır.” (Bozkır, 2018).

1.1 Çevreci Hareketler ve Siyasallaşma

Çevreci düşüncenin kökenleri ilk olarak Antik Çağdaki doğa felsefesine [1] dayanır. Ayrıca, çevreciliğin bazı ilkelerinin Paganizm, Budizm, Hinduizm ve Taoizm gibi inançlarında yer verildiği ifade edilmektedir (Heywood, 2013). Ancak asıl anlamda çevreci hareketler sanayi devrimi sonrası dönemde başlamaktadır. Sanayi devrimi sonrası giderek artan fabrikalaşma, doğal kaynakların hızla sömürüsü ve salınan zehirli gazlar doğa üzerindeki tahribatı oldukça artırmıştır. Ekolojik denge bozulmaya başlamış ve bu durum canlı cansız birçok varlığı tehlikeye atmaya başlamıştır (Bozkır, 2018). Durum böyleyken dünyanın bazı noktalarında insan ve insan toplulukları bu tahribata karşı ayaklanmış ve seslerini yükselterek doğa ve ekoloji savunusuna geçmişlerdir. Bu insanlar önce topluluk olarak daha sonra günümüzdeki anlamıyla Sivil Toplum Kuruluşları olarak örgütlenmişlerdir. 17. Yüzyılda kurulan Roma Kulübü veya 19. Yüzyılda ABD’de kurulan Sierra Kulübü bunların ilk örnekleridir. Bu toplulukların başlıca amacı tahribatı engellemeye çalışmak ve ekolojik düzenin devamlılığını sağlamaktır. Örneğin, Sierra Kulübü amacını; “Habitatın, başta kuşlar olmak üzere ormanların, yabani hayvanların korunmasını, doğanın korunması ve endüstriyel kirliliğin önlenmesi olarak ifade etti.” (Bozkır, 2018)

Uzun yıllar insan toplulukları tarafından gerçekleştirilen çevreci hareket, İkinci Dünya Savaşı’nın doğa üzerinde oluşturduğu büyük tahribat (Özellikle ABD’nin savaşta kullandığı atom bombaları bölge üzerinde olağanüstü bir tahribata yol açmıştır.) ve kapitalizmin giderek güç kazandığı ve doğa sömürüsünün hızla artması çevreci hareketlerin siyasallaşma sürecini hızlandırmıştır. Bu süreçte yapılan en önemli hamlelerden birisi 1948 yılında doğayı korumak adına önemli bir adım olan sivil toplum örgütlerinin ve devlet kurumlarının bir araya getiren “Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN)” kuruluşudur (Mazlum, 2014). Öte yandan doğa üzerine çalışan bir topluluk olan Roma Kulübü’nün 1972 yılında yayınladığı “Büyümenin Sınırları” raporu ve Birleşmiş Milletlerin düzenlediği “Stockholm Konferansı’nda çevre sorunlarını siyaset-ekonomi ilişkisi bağlamında değerlendirilmesi çevre sorunlarının tüm dünya gündemine yerleşmesine sebep olmuştur (Öztürk, 2017).

Bu süreç çevreci hareketin git gide ideolojik bir kimliğe bürünmesiyle sonuçlandı. Çevre tahribatının azaltılmasını, ekolojik düzenin korunmasını ve doğal kaynakların sömürüsünün durdurulmasını isteyen insanlar artık bunu siyasi bir arenada savunmaya başladı. Bu noktada 20.yüzyılın sonlarına giderken artık dünyada Yeşil Siyaset başlıyordu.

  1. Yeşil Siyaset

İnsanlığın gezegeni mahvettiğini ve yok edeceğini düşünen insanlar artık topluluk örgütlenmeleri olarak değil siyasi partiler altında bir araya geliyor ve merkeze tamamen doğayı ve çevreciliği koyan bir siyasi ideolojiyi savunuyorlar. Pekâlâ bu insanların ideolojisi neyi içeriyor: Çevrecilere göre insanlar alışkanlıklarıyla, davranışlarıyla, yaşam tarzlarıyla doğayı mahvetmiş durumda ve bunun çözümü de siyaseti ve dünyayı doğa kurallarına göre tekrar şekillendirerek kurtarmak.  Hatta bazı çevreciler yeryüzündeki insan sayısının gereğinden fazla olduğunu iddia edebilecek kadar meşruluk elde ettikleri sanısına kapılmış haldeler (Özkan, 2020). Onlara göre insan gezegen için kendini feda etmelidir; onlar ölmelidir ki gezegen yaşayabilsin (Moseley, 2008). Çünkü gezegenin varlığı ve devamlılığı herkesten ve her şeyden daha önemlidir. Bunun için de insanlar alışkanlıklarından, yaşam standartlarından ve hatta kendinden dahi vazgeçebilmelidir, insan gezegenin yararına olduğu düşünülen her şey için fedakârlık da bulunmalıdır (Moseley, 2008).

Ayrıca bazı anti-entelektüel çevreciler bilimi ve teknolojiyi insanın doğaya üstün gelme çabası olarak görür ve bu tür ilerlemelerin karşısında durur. Bu ilerlemeler ancak doğanın yararına olduğu sürece desteklenmelidir (Moseley, 2008). Bu anti-entelektüel çevrecilere göre insani varoluşun biricik kaynağı olan, refah ve özgürlük elde edebilmek için üretebilmeyi sağlayan tüm olanakları kısıtlayarak, dünyayı biteviye kendini tekrarlayan bir rutinin egemenliğine terk etmenin peşinde olmak çevreciliğin özünü teşkil etmektedir. (Özkan, 2020).

Ayrıca çevreciler bu merkezi düşünce yapıları dışında sistemsel ve rejimsel düşünceler hakkında da fikir belirtmişlerdir. Çevreciler; sosyalist, liberal, sosyal demokrat ve anarşist çevreciler olarak ayrılmış durumdalar. Bu nedenden dolayı da söylemleri farklılık göstermektedir. Örneğin; çevrecilerin sosyalist kanadı “İnsanın sömürülmesi bitmeden, çevrenin sömürüsü bitemez.” görüşünü savunarak, kapitalizm yok edilmeden doğanın kurtarılamayacağını savunmaktadır (Ceritli, 1998). Anarko-çevreciler ise doğanın kurtuluşu için tek yolunu tüm siyasi kurumların ve hiyerarşinin yok edilmesiyle mümkün olduğunu savunmaktadır. Çünkü insan doğal konumunda ve eski düzeninde iken doğaya zarar vermemektedir.

Ancak bugün çevreci hareketin ve ideolojinin baş temsilcisi olarak görülen Yeşiller Partisi ve türevleri genel olarak liberal bir yapıdadır. Onlara göre çevrecilik otoriteyi reddeder. Bunun yerine âdem-i merkeziyetçi yani decentral bir doğrudan demokrasiyi savunur (Alman Yeşiller Partisi, 1988: 259– 260).  Buna ek olarak, liberal çevreciler için nispi temsil sistemi hem yerel düzeyde ve hem de ulusal düzeyde geçerli olmalıdır. Onlara göre, desantralizasyon çabaları istenilen seviyeye getirilememiştir. Hem sağcı ve hem de solcu politikacılar, iktidarı ele geçirdikleri zaman, merkezi hükümet politikalarının çekim alanı içerisine girmekte ve yerel demokratik güçleri alaşağı etmektedir” (Porrit).

2.1 Yeşiller Partisi

Demokratik sistemin en büyük unsuru siyasi partilerdir. Çevreciler de siyasi arenaya “Yeşiller Partisi” adıyla çıkmıştır. Nasıl liberal demokrat partiler; tüm dünyada Alman Liberal Demokrat Partisi, Türkiye Liberal Demokrat Partisi isimlerini alıyorsa nasıl sosyalist partiler; tüm dünyada Türkiye İşçi Partisi, İngiliz İşçi Partisi isimlerini alıyorsa, çevreciler de tüm dünyada Yeşiller Partisi adı altında kuruluyor (Almanya’da Die Grünen, İngiltere’de Green Party, Fransa’da Les Verts). Yeşiller Partisi’nin ilk örneği ise 1972 yılında Yeni Zelanda’da kurulan partidir (Mazlum, 2014).

2.2 Yeşiller Partisinin Varoluş Sebebi

Martell, klasik siyasal kurumlarla yeşil hareketin taleplerine duyarsız kalmasını “doku uyuşmazlığı” terimiyle açıklar (Önder, 2003). Martell’e göre yeşil hareketin sahip olduğu fikirler ve dayandığı toplumsal gruplar, geleneksel siyasal aktörlerle bağdaşmamaktadır. Mevcut siyasal sistemde yeşil taleplerine karşılık bulamayan, yüksek eğitimli olmakla birlikte nispeten yoksul “yeni orta sınıf” alternatif bir temsil kanalı arayışına (Önder, 2003) girmiştir. Bunun sonucunda da Yeşiller Partisi siyasi sahneye çıkmıştır.

Yeşiller Partisi’nin dünyaya ilk kez adını duyurması da Alman Yeşiller Partisi’nin 1983 yılında yapılan genel seçimlerde %5,6 oy alarak Federal meclise girmesidir. Hatta bu başarı daha önce çevreci ideoloji ile kurulmuş başka partilerin isimlerini Yeşiller Partisi olarak değiştirmesine de yol açmıştır (Özer, 2001).

2.3 Tüm Dünyada Yeşil Partiler

21.yüzyıla girerken giderek güç kazanan çevreci ideoloji ve yeşiller partileri birbirleriyle bazen farklı değerler savunsa da genelde aynı anlayışa ve çok benzer parti tüzüklerine sahiptir. Örneğin; “Çevrecilik halk oylamaları gibi doğrudan demokrasi uygulamalarıyla halkın siyasal karar alma sürecine doğrudan katılımını amaçlar.” (Alman Yeşiller Partisi, 1988: 260; Türkiye Yeşiller Partisi, 2008: 7). Bu partilerin bazıları bulundukları ülkelerde mecliste temsil hakkı kazanabilmiş, hatta bazı ülkelerde iktidar ortağı dahi olabilmişlerdir (Yeni Zelanda). Ancak bazı ülkelerde ise bu durum tam tersidir. Birçok ülkede çevrecilik hâlâ bir seçmen kitlesine sahip değildir.

Çevreci ideolojinin farklı varyasyonları olsa da Yeşiller Partisi veya partileri liberal bir tahayyül altında toplanmışlardır. Âdem-i merkeziyetçi bir demokrasiyi savunan çevreciler, doğanın kurtuluşu ile insanların ilk çağlardaki doğal konumlarına dönmeleri arasında bir bağlantı olduğunu düşünürler. Bunun için de doğrudan demokrasi anlamına gelen yerinden yönetimi güçlü şekilde savunmaktadırlar.

Sonuç 

Çevre hareketleri, çevre savunusu ve en son bir ideoloji olarak çevrecilik; eski bir tarihe, felsefeye dayansa da aslında çok çok yeni bir ideolojidir. Yüzyıllardır yeryüzünde yerleşik yaşam kuran insanoğlu, doğaya oldukça zarar vermiş ve onu bir yok oluş sürecine itmiştir. Özellikle endüstri devrimi sonrası insanlık, giderek kapitalleşmiş, sınırlı sayıda olan ve adil dağılmamış vaziyetteki kaynakları sömürmeye başlamıştır. Bugün 4.0 devrimini yaşayan endüstri, dünya savaşları, nükleer enerji, nükleer silahlanma yarışı gibi gelişmeler ekolojik dengeyi mahvetmiş durumda. Küresel ısınma da bunun bir sonucu olarak karşımızda düpedüz çıkmış vaziyette.

Pekâlâ dünya çevresel bir felaket zincirinin eşiğinde fakat çevreci ideolojinin öğretileri gezegenimizi kurtarabilmek için yeterli mi? Bu öğretilerle bu savaşı kazanabilir miyiz?

Çevreciler; insanların mevcut alışkanlıklarından ve yaşam tarzlarından feragat etmelerini talep ediyorlar. İnsanlık fedakârlık yapmazsa geleceğimiz olmayacağını söylüyorlar. Yapılan araştırmalar da onları birçok konuda destekliyor, haklı çıkartıyor. Ancak Moseley’in de değindiği, gezegen için gerekirse insanlar ölmeli, onlar ölsün ki gezegen yaşasın gibi aşırı uç fikirler kendine bir karşılık bulabilir mi? İnsanoğlu kendi var olmadığı bir dünyanın bekâsı için neden mücadele etsin ki. Gezegenin mahvolmasına ve ekolojik dengenin bozulmasına sebep olan başlıca sermaye ve servet sahipleri insanlığın çok az bir yüzdesini oluştururken, insanlığın ezici bir çoğunluğu ise bu ekolojik bozulmaya sebep olmadığı gibi yaşadığı kötü koşullar ve yetersizlikler nedeniyle bu ekolojik bozulmanın bedelini en başta ödeyenler konumunda (Çiğdem, 2019: “Yoksulluk Kanser Nedeni”).

Böyle bir durumda insanlardan fedakârlık beklemek, siz ölün ki gezegen yaşasın demek bir çözüm yolu mu?

Elbette ki gezegenimiz bir tehlike altında, hem de büyük bir tehlike altında, fakat gezegeni kurtaracak olan başlıca aktörler olan insanların büyük çoğunluğu açlık, barınma, salgın ve ölümcül hastalılarla mücadele etmekte. Çevrecilerin bu noktada sessiz kaldığını veya çalışmadığını söylüyor veya iddia ediyor değilim.

Ancak, zamanımız azaldıkça problemlerimiz artıyor. Savaşlar, hastalıklar ve kapitalist düzenin sürekli devam eden sömürüsü durumu daha da kötü bir noktaya taşıyor.

Çevreciler aceleci olmamız gerektiğini, yoksa kurtaracak bir dünyamız kalmayacağını söylüyorlar. Haklılar da her türlü göstergeler de onları destekliyor. Fakat başlıca sorunlarımızı hızlıca çözemezsek, kurtaracak bir gezegenimiz kalmadan da önce bu gezegen üzerinde kimse kalmayacak.

Berat Karaoğlan

Stratejik Ortak Misafir Yazarı

KAYNAK

KAYNAKÇA

1) Moseley, A. (2008). Siyaset Felsefesine Giriş (B. Karakaş, Çev.). Metropolis Yayıncılık.

2) Bozkır, Ö. (2018). Çevreci Anlayışın siyasallaşması: Yeşil Siyaset ve Türkiye. Uluslararası Batı Karadeniz Beşerî ve Sosyal Bilimler Dergisi, 2(1), 56-69.

3) Ceritli, İ. (1998). Çevreci Hareketin Siyasallaşma Süreci. Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 25(2), 213-226.

4) Heywood, A. (2013). Siyasi İdeolojiler, (A.K. Bayram, Ö. Tüfekçi, H. İnanç, Ş. Akın ve B. Kalkan, Çev.).

5) Mazlum, C. (2014). Çevrecilik ve Çevre Hareketleri. Anadolu Üniversitesi Yayınevi.

6) Öztürk Ö. (2017). Çevrecilik Söylemleri ve Türkiye’deki Çevre Hareketlerinin Seyri. Tarih Kültür ve Sanat Araştırmaları Dergisi, 6(2), 441-454.

7) Özer M.A. (2001). Yeşil Hareket: Alman Yeşilleri Üzerine Bir Değerlendirme. Gazi Üniversitesi İkisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 1(1), 173-198.

8) Önder T. (2003). Ekoloji, Toplum ve Siyaset. Odak Yayınevi.

9) Özkan D. (2020). İklim Değişikliği Söylemi ve Çevrecilik: Politik ve İdeolojik İşlevine Dair. Sosyal, Beşerî ve İdari Bilimler Alanında Güncel Araştırmalar Dergisi, 2(1), 91-98.

10) Yeşiller Partisi Programı ve Tüzüğü,1989, Ankara. http://www.agos.com.tr/tr/yazi/3431/yesillervesolgelecekpartisiprograminiaçıkladı,

11) http://www.milliyet.com.tr/turkiyenindeyesillerpartisikuruldusiyaset888149/

12) http://www.europolitika.com/?p=45

13) https://gelisim.edu.tr/haber/yoksulluk-kanser-nedeni

[1] Varoluş nedenlerini incelerken merkezi temaya doğayı koyan felsefi düşünce.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz