Ukrayna Lideri Zelensky’in NATO Zirvesi’ndeki Yalnızlığı

0

Öğrenilmiş çaresizlik…

Ukrayna lideri Zelensky, NATO Zirvesi’nde yalnız hatta asabi bir şekilde etrafına bakarken objektife yansımış. Tabi ki de yorumlaması çok kolay bir şekilde “yalnızlık” olarak ifade edildi. Her yerde gördüm fotoğrafı. Zelensky…

Tiyatro sanatçısı olan Zelensky, bir dizideki rolü sayesinde halk tarafından sevildi ve 2019 seçimlerine girdi. Ezici çoğunlukla seçimleri kazandı. Rusya destekli güçlerin işgal ettiği, 2014’ten bu yana süren krizi kucakladı. Seçim vaadlerinde bu sorunu çözeceğini iddia etse de çözüme ulaşamadığı gibi ülkenin doğusundaki krizi savaşa döndürdü. Ülkenin kaderini NATO’da görerek, Rus saldırganlığına karşı bunu güvence olarak gördü. Rusya da Soğuk Savaş sonrası yapılan anlaşmaları göstererek Batı’nın bunu yapma hakkı olmadığını savunuyor: “AB’ye girebilir ama NATO’ya dahil olamaz, NATO’nun silahlarını sınırıma getiremez”

Yani Zelenski de Ukrayna halkı da kendi mücadelesinden çok blokların arka plandaki diplomasi savaşının kurbanı oldu. Aslında en basit şekilde olaylar böyle.

‘Batı refahına’ ulaşmak için Rusya’yı karşısına alan ve Moskova ile yüzleşen Ukrayna, “bağımsız bir devlet” gibi politika üretemiyor. Hiçbir pakta veya tarafa dahil olmadan ilerlemek en sağlıklı çözüm gibi görünse de uluslararası sistem bunu pek de kabul etmiyor.

Zelenski ise kimine göre ülkesindeki krizi çözme sözüyle seçimi kazanıp, krizi savaşa çeviren lider konumuyla yüz binlerce ölümün sorumlusu. Kimine göre de savaştan kaçmayan ve ordunun başında Rusya’ya karşı dik duran lider.

Gerçek şu ki NATO yolunda ülkesi perişan olan Zelenski, Batı’nın finansmanı ile ayakta ve Rusya’yı yıpratıyor. NATO mu? NATO daha da kenetleniyor, silahlanıyor, 2022’ye kadar Rusya’ya karşı pasif olan Avrupa’yı Rusya’ya karşı ayağa kaldırıyor, Rusya’yı (İsveç ve Finlandiya’yla) çevrelemeyi sürdürüyor. Ukrayna’yı da uç beyi gibi savaştırmaya devam ediyor. Gerçekten Ukrayna da Zelenski de bu savaşta haklı taraf ama savaş bitmeden, Rusya kabul etmeden NATO hayalinin olmayacağı, Batı’nın Ukrayna’yı dolaylı olarak kullandığı ortada.

Çok uzattım; Zelenski, öğrenilmişlik çaresizlik yaşıyor. Acaba nereye kadar sürecek?

Türkiye’nin İsveç’e NATO Onayı Neden ‘Fiyasko’?

0

İsveç’in topraklarında PKK’ya göz yumması, PKK’nın faaliyetlerine serbestlik sağlaması ve örgütün ekonomik ağına ev sahipliği yapması, Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini veto etmesinin en büyük sebebiydi. Pakt içerisindeki sistemi durdurmasına rağmen Türkiye’nin bu haklı duruşu, pervasız bir karar sonrası yenildi ve yutuldu. Yaklaşık 1.5 yıldır verilen veto kararı, şu anki açıklamalara göre ABD’nin F-16’ya yeşil ışık yakmasıyla son buldu. Bir de AB ülkelerinin savunma sanayiiye yönelik yaptırımlarının kaldırıldığı/kaldırılacağı söyleniyor.

Mutabakat kapsamında kamuoyunu kandıran taraflar, İsveç’in Türkiye’nin Gümrük Birliği güncellemesi ve vize serbestisine destek vereceğini beyan ettiler. Bir de NATO tarihinde ilk kez Terörle Mücadele Özel Koordinatörü pozisyonu açıldı ve açıklamalara göre terör örgütlerinin faaliyetlerine yönelik çalışmalarda bulunacak. PKK veya FETÖ konusunda farkındalık açısından önemli bir gelişme görünse de tamamen göz boyama.

Dün akşam ise tabi ki Reuters aracılığıyla, “Türkiye istediğini aldı” açıklaması servis edildi. Ardından da bizim İsveç’in NATO’ya üye olmasına izin vermemizin karşılığında “AB içerisinde vize serbestisi elde ettik, Gümrük Birliği konusunda güncelleme yapılacağı kesinleşti” haberleri yer aldı. Şu anki açıklamalara göre bunların hepsinin yalan ve bizleri aldatmaya yönelik medya oyunu olduğu ortaya çıktı (Altını çizeyim, şu anki açıklamalara göre).

Biri demiş ki ‘Gerçekçi ol, imkansızı iste’ yerine ‘Gerçekçi ol, imkan dahilinde olanı iste ama al’. Kesinlikle aynı şekilde düşünüyorum ama sizce neyi aldık? İsveç teröristleri mi iade etti? PYD’ye olan desteğini mi kesti? Ya da bunlara yönelik tahahhüt mü verdi?

Son dönemde Batı’nın şöyle bir stratejisi var. ABD; S-400 sonrası F-35 programından çıkardı ve Türkiye’nin 1.5 milyar dolarını gasp etti. Sonra F-16 modernizasyonunun önüne set kurdu. Avrupa Birliği; Doğu Akdeniz ve Suriye’de YPG’ye yönelik operasyonlar sonrası yaptırım uyguladı, vize konusunda sorunlar çıkardı, Gümrük Birliği sürecini tıkadı. Onların haksız kararlarına karşı olması gerekenlere bile ulaşamadık. Soruyorum size; imkan dahilinde ne elde ettik?

Hindistan Başbakanı Modi Neden Çocuklara Dokunamıyor?

0

Medyaya yansıyan bu görüntülerin arkası araştırıldığında, bu çocukların Hindistan’daki kast sisteminde bile yer almayan, Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü’nde atıfta bulunduğu Paryalar; yani “dokunulmazlar” olduğu iddia ediliyor. Bu insanlar insanlık dışı sayılan, ülkedeki en pis işleri yapan topluluğu temsil ediyor. Yani tuvalet temizlenecekse, bu iş Paryalarındır. Köy ve yerleşim yerlerinde oturmaları yasak olan, belirli bir işi olmayan, Manu Yasalarına göre hukuk dışında ‘hayvandan değersiz’ olarak görülen bu insanların sayısı 200 milyon…

Nasıl oluyor da dünyanın en büyük 5. ekonomisi olan bir ülke, çağ dışı bir sistemde insanlık dışı kurallar bütününe sahip olabiliyor? Aslında iki bin yıllık geçmişe sahip olan Hindistan’daki kast sistemi, 1975 yılında resmen kaldırılmıştı. Ancak Hindistan çok büyük yüz ölçümüne ve çok büyük bir nüfusa sahip. DEİK verilerine göre nüfusun yüzde 60’ı köylerde yani kırsalda yaşıyor. Kırsalda devleti görmek zordur. Hele ki kırsalda devletin temsilcileri olan memur ve güvenlik görevlileri de kast sisteminde üst seviyelerdeyse.

Kask sistemi piramidinde en üst tabakayı din adamları (Brahmanlar), ikinci tabakayı yöneticiler (Ksatriyalar), üçüncü tabakayı tüccar ve çiftçiler (Vayşiya) ve son tabakayı da işçiler, hizmetliler yani “köleler” (Sudralar) oluşturuyor. Buradaki köle Sudralar bile kast sistemi dışında kalan, insandan sayılmayan Paryalara göre sistemde oldukları içi şükrediyorlar.

Sistemin devamını çarkın en üstünde yer alan zenginler sağlıyor. Hemen örnek vereyim. Başbakan Modi’nin partisi BJP, seçimleri nasıl kazandı biliyor musunuz?

2017’de de siyasetçilerin oy kazanmak için dini ya da sosyal sınıfı kullanmalarını resmen kaldırılmasına rağmen Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin liderliğini yaptığı Hindistan Halk Partisi (BJP), kendisinden önce iktidarda olan Kongre Partisi’nin alt kastlara yeni haklar tanıması nedeniyle üst kastların desteğini kaybetmesi üzerine seçimleri kazanmıştı. Ülke siyasetinde politikacılar genel ifadeyle “alt kastların oyları, üst kastların onayı” ile seçim yarışına giriyor. Çarkı çeviren köleler, yöneten zenginler.

Fransa’da Cezayir Asıllı Nael’in Ölümü ve Arkaplan

0

Fransa’yı yerle bir eden gösterilerin arka planı…

Her şey bayram arefesinin olduğu 27 Haziran’da başladı. Motosikletli Fransız polisi, 17 yaşındaki Cezayir asıllı Nael’in aracını durdurdu. Çete bağlantısı, uyuşturucu veya herhangi bir suç kaydı bulunmayan genç Nael, iddiaya göre polislerin silah kabzasına maruz kaldı. Bunun üzerine panikleyen genç, polisin dur ihtarına uymayarak aracını hızlı sürerken polisin açtığı ateş sonucu öldü. Tıpkı ABD’de siyahi George Floyd olayları gibi başlayan protestolar, Fransa’yı yangın yerine çevirdi. Mağazalar yağmalanıyor, polis merkezleri basılıyor. Hatta devlet otoritesinin en kötü hali ile karşılaşılıyor ve göstericiler polisleri kelepçeliyor.

6 milyondan fazla Müslümanın yaşadığı Fransa, Avrupa’da Müslüman nüfusun yaşadığı en büyük ülkelerden. 67 milyonluk nüfusun yüzde 10’undan fazlası Müslüman, toplam nüfusun yüzde 20’ye yakın bir kısmı da farklı etnik ve dine mensup kişilerden oluşuyor. Bu gerçeğe rağmen Fransa Cumhuriyeti, ülke topraklarında herhangi bir ulusal azınlığın bulunmadığını, daha doğrusu hiçbir ulusal azınlığın resmi olarak tanınmadığını deklare eder. Ana dilde eğitim ve özerkliğe kadar ilerleyebilecek temele sahip olan “Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi”, “bu sözleşme Fransa’yı böler” denilerek Fransa tarafından reddedilmiştir. Hatta bu sözleşmeyi imzalamayan tek AB üyesi ülke de Fransa’dır.

Son olaylarda da görüldüğü gibi Fransa’daki mülteci ve etnik grupların yarattığı tehdit, çok tehlikeli boyutlarda. Bunun önünü almaları da imkansız hale geldi çünkü kendi vatandaşları. Demografinin değişiminin getirdiği en basit örneklerden. Olayları görünce sizin gibi benim de aklıma kendi ülkemiz geldi. Yaklaşık 85 milyon nüfusun 10 milyondan fazlası yabancı ve tehlike her geçen gün daha da büyüyor.

Ümit Özdağ’ın konuyla ilgili haklı ve gerçekçi açıklamasıyla yazıyı bitireyim: “Fransa’da yaşananlar Türkiye’de yaşanacakların habercisi. Türkiye’de hadiseler çıkarsa Fransa’daki hadiseler bizdekinin yanında çocuk oyuncağı kalır. Çünkü terör örgütleri Fransa’da silahlı bir altyapıya sahip değil. Ama Türkiye’de IŞID’inden El Kaide’sine hepsinin silahlı altyapıları var.”

Wagner’in Kurucusu Prigozhin’in Yükseliş Hikayesi

0

Moskova kapılarına dayanan Wagner’in doğuşu…

62 yaşında olan Prigozhin, 1981’de dolandırıcılıktan hapse atılan, Sovyetler’in çöküşüyle serbest kalan biri. Hapisten sonra sosisli sandviç dükkanı açtı ve restoran zincirine ortak oldu. Putin henüz belediye başkan yardımcısıyken onunla restoranında yakın ilişkiler kurdu. 1996’da catering şirketi açarak hızlı bir şekilde okul ve ordu birliklerinin ihalelerini aldı. “Putin’in Şefi” lakabını alan Prigozhin’in Kremlin’in yemek işini alması da uzun sürmedi.

Orduya yemek servisiyle başlayan askeriye ile olan ilişkileri, Prigozhin’i farklı bir yere konumlandırdı. 2014’te Ukrayna krizi başladığında Wagner’i kurdu ama adı da şirket de gizliydi. Eski askerlerden oluşan 5 bin kişilik özel askeri şirket olan Wagner, Ukrayna’da başarılı stratejiler geliştirdikten sonra Libya’dan Orta Afrika Cumhuriyeti’ne kadar birçok ülkede Rusya’nın gayri resmi ayağı oldu.

Ukrayna Savaşı başladığında ordunun stratejisini eleştirerek, ordunun yanlış politikalarla ilerlediğini Putin’e iletti. Rus ordusu düzenli ordu için asker bulamadığı için Rusya’da hapishanedeki mahkumların savaş bölgelerinde ön cephede savaşmasının önünü açtı. Kısa sürede bu politikadan vazgeçse de Amerikan verilerine göre Wagner’in büyüyen silahlı gücünün yüzde 80’ini mahkumlar oluşturuyordu. İngiliz verilerine göre de Wagner, Ukrayna savaşında 50 bine yakın bir gücü kontrol eder hale geldi.

Wagner; şu anda balistik füzeden tutun da hava savunma sistemlerine kadar her şeye sahip olan, tamamı profesyonel eski askerlerden oluşan küçük bir “ordu”. Putin’in büyütüp beslediği bu ordu, şimdi (Savunma Bakanı ve GK Başkanı’na) Putin’e karşı. Ama yaşanan süreç normal değil. Wagner’in halk karşısında saygınlığı çok yüksek. Çünkü çok büyük bir kısmı eski general ve subay. Ordu içerisinde de etkinliği olan insanlar. Putin Wagner ile orduyu doğrudan çarpıştırmak istemiyor, doğrudan başındaki eski dostunu saf dışı bırakmayı yeğliyor. Şu anda Wagner’in karşı ateş olmadan Moskova kapılarına gelmesi, zaten Ukrayna’da paramparça olan Rus ordusunu daha da perişan edecek. Şayet uzlaşı sağlansa bile Rus ordusundaki bölünmüşlüğün uzun vadeli sonuçları olacak.

Filistin’in ‘Doğu Türkistan Karşıtlığı’

0

Çin’i ziyaret eden Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, “Bazılarının gündeme getirdiği Uygur meselesi bir insan hakları meselesi değildir. Bu, Çin’in terörizm, aşırılık ve ayrılıkçılıkla mücadelesidir. Filistin Hükûmeti Çin’in bu mücadelesini her zaman destekliyor.” dedi. Evet bu yaşandı. Şimdi bir bakalım…

Hunlar’dan Göktürk’lere kadar birçok Türk devletine yurt olan Doğu Türkistan toprakları, Türklerin ata toprağı olarak tarihte yerini aldı. Son 400 yılı Rus ve Çin işgali altında geçen bu topraklarda, Türk Devleti kurulsa da Çin-Rus ortaklığı nedeniyle çok kısa sürdü. Çin, 1949’daki kömünist rejim sonrası Doğu Türkistan’ın madenlerini ele geçirdi, bölgedeki yer altı kaynaklarını talan etti, halkı sömürdü, verimli topraklardaki tarım arazilerini Çinli devlet oligarklarına tahsis etti. 74 yıldır yapılan asimilasyon Türk’ü varlığından kopartırken, İslam’dan da uzaklaştırdı.

Osmanlı’ya karşı Yahudilere toprak satmasıyla başlayan coğrafyanın yakın tarihi, İngilizlerin desteklediği Yahudilerin Araplarla çatışmasıyla devam etti. 1947’de kurulan İsrail, hepinizin bildiği gibi Batı ve ABD tarafından desteklenen, Yahudi iş insanlarının fonlarıyla Ortadoğu’da Araplara karşı varlık gösteren bir devlet oldu. Onlarca Arap ülkesi tarafından desteklenen Filistin, kaybedilen savaşlar sonrası topraklarını da kaybetti. Gazze’ye yapılan abluka ve Yahudi yerleşimcilerin genişlemesi, İsrail’in keyfi saldırı ve müdahaleleri nedeniyle hep gündemde oldu.

Filistin lideri Abbas’ın “Uygur meselesi bir insan hakları meselesi değildir.“ demesi pervasızlık hatta şerefsizliktir. Ortada Doğu Türkistan devleti yoktur ancak yakın tarihte Myanmar’da Arakanlılara yapılan zulüm gibi bir politika var ve Filistin’e bu kadarı bile olmamıştır. Kıyas yapılacaksa Türklere yönelik asimilasyonun onda biri Filistinlilere yapılmamıştır. Kendi çıkarları için kendi devlet politikasının temelindeki bir konuyu görmezden gelmek, Filistin meselesine olan desteği de alaşağı eder. Doğu Türkistan meselesine dair tartışılmayacak tek konu, Türklerin Çin zulmü altında olmasıdır, net.

Tarihe Geçen Ajan Robert Hanssen’in Hikayesi

0

Robert Hanssen Amerikan tarihine geçen, 10 gün önce hapishanede ölen, Amerikalı bir ajan. Üniversitede Rusça eğitimi alan Hanssen, 1976’da FBI için çalışmaya başlamış, yüksek egosu ile birlikte para için 1985 yılından 2001’e kadar ABD hükümetine karşı çalışmıştı. FBI ajanı olarak Sovyetler Birliği ve daha sonra Rusya’ya çok gizli belgeler satan Hanssen, Amerikan hükümetinin Rusya ve diğer bölgelerindeki birçok gizli casusun kimliklerini ifşa etti.

Öncelikle şundan bahsedeyim. Bizim hain Hanssen, eski usül yöntemlerle Rusya’ya bilgi sızdırıyordu. Tabi o dönemin koşullarında çok eski olmasa da en garanti yollardan biriydi. Elde ettiği istihbaratı, Washington’u çevreleyen Virginia banliyö mahallelerinde belirlediği, hiç tahmin edilemeyen sıradan noktalara bırakıyordu. Rus ajanları da bu noktalardan materyalleri alıp Moskova’ya iletiyordu. Hanssen’in ülkesine karşı bu hainliğinin bedeli 600 bin dolar nakit olmak üzere elmaslar dahil 2.2 milyon dolardı.

Hanssen, 16 yıl boyunca Amerikan nükleer programları dahil çok gizli belgeleri Moskova’ya verdi, Rusya’daki ajanları ifşa ederek ABD’nin de istihbarat toplamasını engelledi. Yani sıradan bir muhbirin ülkesine vereceği zarardan çok büyük bu. Tıpkı FETÖ’cülerin Irak’ta PKK’ya karşı istihbarat toplayan MİT görevlilerin isimlerini vermesi gibi. Sizi sahadan silmek demek bu.

Amerikan istihbaratı şüpheleniyordu ama bunu tespit etmek adeta imkansızdı. Ülkesine hainlik yapan Hanssen’i yine ülkesine hainlik yapan bir Rus ajanı ortaya çıkardı. ABD için çalışan bir Rus ajanı, Moskova’nın ABD’nin Virginia bölgesindeki adamları hakkında Rusya’nın tuttuğu dosyayı ele geçirdi. Karşı saldırıya geçen CIA, Hanssen’in adamlarıyla yaptığı bir telefon görüşmesinin kaydını ve istihbarat materyallerini bırakmak için kullandığı çöp torbalarının üzerinde parmak izlerini tespit etti. Sıra kanıtlamaya geldi. Hanssen’in yanına 26 yaşında O’Neill adında genç bir yardımcı atandı ve aylar sonra hainlik kanıtlandı. Hanssen her şeyi itiraf etti. Bilgi aldığı üç Amerikan kaynağının tutuklanmasını ve ikisinin de idam edilmesini sağlayarak hayatta kaldı. Hainlik işte.

Çocuk Yaşta Cinsiyet Değişikliği Tehlikesi

0

Çocuk yaşta cinsiyet değişikliği tehlikesi…

Reşit olmayan çocukların cinsiyet değişikliği yapması git gide artıyor. Dünya üzerinde birçok ülke 18 yaş sınırını indirerek çocukların cinsiyet değiştirmesinin önünü açarken, en son geçen sene İspanya’da bu yaş 16’ya düşürüldü. ABD’nin farklı eyaletlerinde de bu yaşın daha da düşürmesine yönelik çalışmalar yapıldığı biliniyor. Mesela Biden yönetiminin atadığı ülkenin ilk trans oramirali olan ABD Sağlık Bakan Yardımcısı Rachel Levine, “Çocukları cinsiyet değiştirme ameliyatı olmaları için desteklememiz gerekiyor.” diyerek yasa düzenlemesini bile talep etti.

İskoçya’da ülkenin ilk Müslüman lideri Hamza Yusuf’un da desteklediği son yasa da cinsiyet değişikliğinin kolaylaştırılması amaçlanıyordu. Tıpkı İspanya gibi 18 yaş sınırını 16’ya indiren İskoçya, cinsiyet değiştirme konusunda doktordan rapor alma şartını kaldırıldı. Bu yasa ile normalde doktordan cinsiyet uyumsuzluk raporu aldıktan sonra cinsiyet değiştiriliyordu ama artık isteyen herkes “ben artık kadınım, ben artık erkeğim” diyerek tamamen keyfi bir açıklama ile cinsiyetini seçebilecek hale geldi.

Dünyada sadece beyana dayalı olarak cinsiyet değişikliğinin önünü açan ilk ülke Arjantin (2012), ikinci ülke ise Danimarka (2014) olmuştu. 2015 yılında yayınlanan bir haberde, Belçika’da 18 yaşından küçükler arasında cinsiyet değiştirmek isteyenlerin sayısında ciddi bir artış olduğu rapor edilmişti. Belçikalı gazeteci Eric Goens’a göre günümüzde cinsiyet değişikliği konusunun konuşulması normalleşti ve bu fikrin yaşı da düştü. Bunda da medyanın önemli bir rolü olduğunu söyleyen Goens’a göre; medyanın öne çıkardığı rol modeller ve ünlülerin açıklamaları, bu konuyu basitleştirerek normalleştirdi. Goens’in Belçika özelindeki araştırmasına göre ülkede cinsiyet değişikliği için başvuran 18 yaş altı her 10 kişiden 8’inin daha sonra bu fikrinden vazgeçtiği belirtiliyor. Bu iş basitleştirilmemeli, dönüşü yok.

Dünya genelinde cinsiyet değişikliğinin yaş sınırının düşürülmesi meselelerinin, propaganda haline getirilmesi normal değil. Mesele, insanların kişisel tercihi olmaktan çıkarılıyor ve bir güruhun dayatması haline geliyor gibi. Çok tehlikeli.

Kısaca Petrol Zengini Terör Örgütü YPG

0

Suriye’deki petrol kaynaklarının yüzde 70’i YPG’nin kontrolünde bulunuyor ve yıllık 11 milyon varil civarında üretim yapıyor.

Savaştan önce günlük 165 bin varil benzinin çıkarıldığı Suriye’de, 2018’e kadar günlük 100 bin varil petrol çıkarıldığı biliniyordu. ABD’nin araya girmesiyle YPG ve Amerikan Delta Cresent Energy şirketi arasında anlaşma yapılmış ve günlük varil kapasitesi 140 binlere çıkarıldı. Güncel veri açıklanmasa da muhtemelen şu an savaştan önceki günlük üretim seviyeleri çoktan aşıldı.

PKK’lı medya kaynaklarına göre üretilen petrolün yüzde 40’ı YPG bölgelerinde kullanılıyor. Yüzde 30’u Esad yönetimine, kalan yüzde 30 da başka ülke veya bölgelere satılıyor.

YPG, her yıl petrolden yaklaşık 2 milyar dolar kazanıyor. ABD’nin Türkiye’nin gasp ettiği F-35 parasının yaklaşık 2 katı olan bu para, neredeyse Mayıs ayında açıklanan Merkez Bankası net döviz rezervi (2,3 milyar dolar) kadar. Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı sonrası Suriye’den çekilen Amerikan askerleri, petrol sahalarını terk etmeyerek muhafız gibi rafinerileri korudu ve sahaların YPG’ye peşkeş çekilmesinin önünü açtı. Normalde Amerikan yasalarına göre Suriye’de faaliyet göstermesi yasak olan Amerikan şirketlerine YPG için muafiyet getirdi. Bu şirket de Amerikan şirketi Delta Cresent Energy. YPG ile şirket arasında yapılan anlaşma ile petrol kazançlarına odaklanıldı ve petrol sahaları Esad’ın eline geçmesin diye gasp edildi. Esad ve muhalif bölgelerde petrol sorunu devam ederken YPG bolluk içerisinde varlık gösteriyor, büyüyor ve gelişiyor. Bana göre petrol olayı ile ABD, bölgeye aktardığı masraflarını azaltmak istiyor ve Esad’ın dar boğazdan çıkmasını engelleme amacı güdüyor.

Ama sayısız kez söylediğim gibi, Ortadoğu gibi her daim fokur fokur kaynayan bir coğrafyada, çoğunluğu oluşturan Araplara karşı etnik bir kimlik ile terör estirmenin bedeli elbet olacaktır. Amerikan askerlerinin bölgeyi terk etmesi ile karşılarında kendilerine nefret besleyen farklı halklar ile yüzleşecek olan YPG, kazanımlarını kaybetmekle kalmayacak, coğrafyadan silinecek. Bu nedenle Irak’ın kuzeyindeki Türk askeri varlığı devam etmeli.

BAE-Türkiye: Şampiyonlar Ligi Finalindeki Fotoğraf

0

Şampiyonlar Ligi finalindeki fotoğrafın hikayesi…

Libya’da daha Türkiye’nin gündeminde değilken, Ağustos 2014’te düzenlenen iki hava saldırısının arkasından Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) çıkmıştı. Mısır’dan kalkan BAE savaş uçakları, Kaddafi sonrası siyasi ve askeri olarak kutuplaşmanın yaşandığı ülkeye yapılan ilk dış müdahaleyi gerçekleştirmişti (2020’de Libya’da şehit olan MİT personellerine düzenlenen hava saldırılarının da arkasında BAE olduğu söylenmişti). Ülkede siyasi olarak bölünen tarafların askeri olarak da bölünmesi, BAE’nin cüretkâr saldırıları ile başlamıştı. Türkiye’nin desteklediği meşru hükümete yapılan ve çizgilerin kalınlaştığı olay buydu. Coğrafyada Türkiye ve Katar destekli Müslüman Kardeşler ile Mısır lideri Sisi ve Körfez ülkelerinin savaşı da gün yüzüne çıktı. Sonrasında Türkiye’nin Libya’ya olan askeri müdahalesi, Sirte kapılarına dayanması ve sonrasındaki Mısır ile yakınlaşma buzların erimesine neden olurken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politikadaki “U dönüşü” sonrası her şey değişti.

BAE, yüzlerce suçlama ile askeri ve siyasi olarak saldırdığı Libya’daki meşru Trablus hükümeti ile yan yana geldi, samimi pozlar verdi. Kim derdi ki Libya’da birbiriyle savaşan Türkiye ve BAE liderlerinin, Libya Başbakanı Dibeybe ile böyle pozlar vereceğini. Gerçekten siyaset bambaşka bir alan.

Bir de bizim açımızdan bakalım.

Eski İçişleri Bakanı Soylu’nun “FETÖ’nün finansörü ve 15 Temmuz girişiminin destekçisi” olarak tanımladığı, eski Savunma Bakanı Akar’ın “terör destekçisi” olarak nitelendirdiği Birleşik Arap Emirlikleri, iki yıl önce Türkiye ile yakınlaşmaya başladı. En son Arap Baharı ve Suriye İç Savaşı sonrası 2012’de Türkiye’ye gelen #BAE Prensi Zayed, 9 yıl sonra 2021’de Türkiye’ye gelmişti. Türkiye gibi BAE de “U dönüşü” yaşadı. Ben bunlara takılmıyorum, birçok yazı da yazdım ama uluslararası ilişkileri diliyle konuşamayıp itibar kaybı yaşatmak, “darbenin finansörü” gibi bir ithamla suçladığın bir ülke ile çok hızlı samimi pozlar vermek; bana göre Türkiye’nin devlet adabını yerle bir ediyor. Tıpkı İsrail’e “terör devleti” deyip, o devletle görüşmek gibi… Umarım bu dil tamamen terk edilir.

En Büyük 100 Savunma Sanayii Şirketi Açıklandı: Listede 4 Türk Firması Var

Her yıl defencenews.com tarafından düzenlenen dünyanın en büyük 100 savunma sanayii şirketi (Top 100 Defence Companies) sıralamasının istatistikleri 2023 yılı için açıklandı. Listede ASELSAN, ROKETSAN , TUSAŞ ve ASFAT da bulunuyor.

 

Türk Savunma Sanayiinde Yükseliş Devam Ediyor

Her yıl düzenli olarak listeye giren firmalarımız olan ASELSAN, TUSAŞ ve ROKETSAN bu sene içerisinde de Dünyanın En Büyük 100 Savunma Sanayii Firması listesinde yer aldı.

En Büyük 100 Savunma Sanayii Şirketi

ASELSAN, Listedeki En Büyük Türk Firması

Türkiye’nin en büyük savunma sanayii kuruluşu olan ASELSAN, geçtiğimiz yıl içerisinde 225 milyar dolar ihracat gerçekleştirmişti. Bu yılın ilk yarısında bu sayıyı ikiye katlayan öncü firmamız, 2022 yılı verilerine göre 49’uncu sırada kendine yer bulurken bu sene 47’nci sıraya yükseldi.

En Büyük 100 Savunma Sanayii Şirketi
Görsel: AA

TUSAŞ Yükselişini Koruyor

Milli Muharip Uçak KAAN projesinin ana yüklenicisi olan TUSAŞ, bu listeye geçtiğimiz sene 67’nci sıradan girmişti. Bu yıl yüksek bir sıçrama sağlayan TUSAŞ, 9 sıra yükselerek 58’nci en büyük savunma sanayii şirketi oldu.

En Büyük 100 Savunma Sanayii Şirketi

ROKETSAN 6 Sıra Yükseldi

Türkiye’nin ilk ve tek seyir füzesi ihracatçısı ROKETSAN, her yıl kendini düzenli olarak geliştiren ve ihracat sayılarını arttıran bir firma olarak öne çıkıyor. 2022 yılında en büyük 86’ncı savunma sanayii firması olan ROKETSAN, bu sene 6 sıra yükselerek dünyanın en büyük 80’nci savunma sanayii kuruluşu oldu.

En Büyük 100 Savunma Sanayii Şirketi

ASFAT İlk Defa Listeye Girdi

Askeri Fabrika ve Tersane Isletme A.S (ASFAT), geçtiğimiz seneler içerisinde listede olmayan ASFAT, ilk defa listeye girerek dünyanın en büyük 100’üncü savunma sanayii firması oldu. Pakistan MİLGEM anlaşması ile birlikte AKINCI TİHA sözleşmesine kadar 1.5 milyar dolar ile Türkiye’nin tek kalemdeki en büyük savunma sanayii ihracatı sözleşmesi imzalayan ASFAT, bu bağlamda listeye giren son Türk firması oldu.

 

Kaynak: Mavi Savunma, defencenews

EJDERHA Elektronik Harp Sistemi

ASELSAN tarafından geliştirilen ve son teknoloji ile buluşturulan yeni nesil Elektronik Harp Sistemi EJDERHA ilk kez bu yıl 16’ncısı düzenlenen IDEF’23’te tanıtıldı.

Fotoğraf: Mavi Savunma

El Yapımı Patlayıcı Tehditlerine Çözüm

Özellikle el yapımı patlayıcı (EYP)’ lara ve kamikaze insansız sistemlere karşı büyük bir engel olacak olan EJDERHA, yüksek frekansta elektromanyetik sinyaller yayarak elektronik cihazlarda karıştırma ve etkisizleştirme kabiliyetine sahip.

Ahmet Akyol EJDERHA

EJDERHA, Önümüzdeki Dönemde Büyük Bir Güç Çarpanı Olacak

IDEF’23 kapsamında EJDERHA Elektoronik Harp Sistemi’ne de değinen ASELSAN Genel Müdürü Ahmet Akyol şunları kaydetti:

”Radarlarımızda tespit yapıp karıştırdığımız yöntemler var. Yine bu tip tehditlere karşı ve daha yenilikçi olduğunu düşündüğümüz elektromanyetik sinyallerle bir takım hedefleri etkisiz hale getiren ve ismini de ‘Ejderha’ koyduğumuz yeni bir ürünümüzü ilk defa IDEF’te kullanıcılarımızla buluşturmuş olduk. Hem üs bölgelerimizin korunmasında hem konvoy faaliyetleri yürütülürken yaptığımız intikallerde etraftaki bütün patlayıcılara karşı yeni bir yöntemle, yenilikçi bir yöntemle bir teknoloji geliştirmeyi tamamlamış olduk. Ben önümüzdeki dönem bunun Türk güvenlik güçlerimize önemli bir çarpan etkisi yapacağına eminim”

 

Kaynak: Mavi Savunma, HaberAir