Yugoslavya’nın Dağılışı: Bir Devrin Sonu

155553
Yazarlık Başvurusu

Yugoslavya’nın yani diğer ismi ile Güney Slavlar ülkesinin kuruluşu bölgede Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetinin sona ermesiyle gerçekleşmiştir. Avrupa’nın güneydoğusunda, Balkan coğrafyasının  kuzeyinden başlayarak  güneydoğusuna kadar uzanan varlığını 1918 yılından 2003 yılına kadar sürdüren ve 255.804 km²’lik yüz ölçümüne sahip olan Yugoslavya’nın komşuları ise İtalya, Avusturya, Macaristan, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya idi.

Yugoslavya’nın teşkili, Osmanlı hâkimiyetinin son dönemlerinde bölgedeki Avusturya-Macaristan ile Sırbistan arasındaki anlaşmazlıklar, Balkan savaşları ve I. Dünya Savaşı yıllarındaki siyasî gelişmelere dayanır. Balkan savaşları sonrasında olduğu gibi I. Dünya Savaşı sonrasında da Sırbistan en kârlı çıkan devletlerden biri oldu. Almanya ve Bulgaristan’ın saldırısına uğrayan Sırbistan bu savaştan epeyce yorgun çıktı. Ancak savaştan ardından Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dağıldı ve imparatorluktan ayrılan Slavlar’ın Sırbistan’la birleşmesiyle Yugoslavya’nın kuruluşu için ilk temel atılmış oldu. Bu birleşme neticesinde 1 Aralık 1918’de anayasa ile yönetilen Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı olarak görülen devlet kuruldu (İslam ansiklopedisi, 2013, 574).

Kurulduğu dönemde  250.000 km²’lik bir yüz ölçümüne ve bunun yanı sıra  12 milyonluk bir nüfusa sahip olan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığında, Kralın Sırp olması ve Sırpların Krallıkta bulunan diğer uluslara oranla ayrıcalıklı konumunu güçlendirmesi, Katolik inancına mensup Hırvat ve Slovenlerin  Ortodoks Sırplar tarafından hakimiyet altına alınması gibi sebeplerin neticesinde iç karışıklıklar baş göstermeye başladı. 1929 yılına gelindiğinde ise ülkedeki bu istikrarsız duruma ve çatışma ortamına son vermek, bunun yan sıra krallığın asli unsurlarını oluşturan Sırp, Hırvat ve Slovenler’in sorunlarına çözüm bulmak ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak isteyen  Kral Alexsandar anayasayı kaldırmış, diktatörlüğünü kurmuş ve ülkenin ismini Yugoslavya Krallığı olarak değiştirmiştir. Yugoslavya Krallığında bir tarafta bu gibi değişimler söz konusu iken diğer tarafta yani krallık içerisinde yaşayan Sırp, Hırvat ve Slovenler haricindeki diğer uluslar (Boşnak, Makedon, Arnavut, Karadağlı) yok sayılmış ve bu unsurlar hiçbir zaman resmen tanınmamıştır.

İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, Yugoslavya’da Almanların saldırgan ve açgözlü politikalarından nasibini almıştır. Dünya İmparatorluğu hayali kuran ve bu hayale halkını da ortak eden Adolf Hitler Avrupayı baştan aşağı işgale kalkışmıştır ve bunun neticesinde Almanya, İtalya, Macaristan ve Bulgaristan orduları tarihler 1941 yılını gösterdiğinde Yugoslavyayı işgal etmiştir. İşgalin ardından Yugoslavya Kralı ve hükümeti ülkeyi terk etmiştir. Yugoslavya’da işgal ile birlikte halk, özellikle Müslümanlar büyük acılar çekmiştir ve ülke büyük bir yıkıma uğramıştır. Öte tarafta ise Yugoslavya Krallığının yönetiminde halen sürgündeki hükumet bulunmaktaydı ve bu hükumet itilaf devletlerininde resmi üyesi kabul edilmekteydi.

Ülke çapında işgal ordularına karşı bir taraftan büyük bir direniş söz konusu iken diğer tarafta da ülke içindeki iktidar mücadelesi iyiden iyiye kızışmaktaydı. Ülke içerisinde iktidar olma mücadelesi veren bu gruplar Hırvatların ‘Ustaş’, Sırpların ‘Çetnik’ ve büyük çoğunluğunu Sırpların oluşturduğu , Josip Broz Tito liderliğindeki  Yugoslavya Komünist Partisi güçleri(Partizanlar)’dir. Bu mücadeleden zafer ile ayrılan Partizanlar 1944 yılında itilaf devletlerinin müttefiki haline geldi. Tito’nun liderliğindeki Partizanlar işgal ordularına karşı giriştikleri bu savaşımdan zaferle ayrılmıştır.  Yugoslavyayı işgal ordularından temizleyen Partizanlar, Kasım  1945 şeçimlerinden galip ayrıldıktan sonra 2 Aralık 1945 de Yugoslavya Demokratik Federal Cumhuriyetini kurdular ve 1963’te hazırlanan yeni anayasa ile Yugoslavya’nın resmî adı Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti olarak değiştirildi.“Bu devlet yeni anayasada herkesin eşit haklara sahip olduğunu karar altına aldı. Çok kısa bir süre içerisinde Josip Broz Tito’nun Rus lideri Stalin ile anlaşmazlığa düşerek Sovyetler Birliği ile ilişkileri kötüleşince Yugoslavya 1948’de Kominform’dan ayrıldı; ardından Edward Kardelj’in felsefesinin geliştirdiği Yugoslavya’ya özgü “öz yönetimci sosyalizm” sistemi toplumda uygulanmaya başlandı(İslam Ansiklopedisi, 2013, 43, 576)”.

Tito, devlet yönetiminde komünist rejiminin ideolojisini kabullenmekle birlikte Komünist Sovyet Rusya karşısında bağımsız bir tutum içine girdi ve yönetimi boyunca Sovyet lider Stalin’den farklı bir sosyalist siyaset takip etti. Kurulan yeni Tito Yugoslavyası’nda verilen sözler ve alınan kararlar Müslüman toplulukları için uygulanmadı ve bu dönemde Müslümanlar ve Türkler baskı altında yaşadılar.

Yugoslavya’da tarihler 1960’lı yılları gösterdiğinde Yugoslavya Komünist Partisi İçerisindeki reformist ve radikal fraksiyonların çatışmaları partinin birliğini tehdit etmeye başlamıştır. Josip Broz Tito partinin daha fazla zarar görmemesi için bu çatışmaya müdahil olmuş ve reformist kanadı destekleyerek Sırp radikallerin lideri olan Alexsandar Rankoviçi görevden almıştır.

1974’te kabul edilen anayasaya göre merkeziyetçi idareden vazgeçilip mevcut cumhuriyetlere daha fazla yetki tanındı. Söz konusu anayasa gereği Kosova ve Voyvodina özerk bölgelerine yeni yetkiler verildi. Her iki bölge federal devletin bir unsuruydu, dönüşümlü olan cumhurbaşkanlığı makamında bu iki bölgenin dâimî temsilcileri bulunuyordu. Priştine’de ilk defa Arnavutça eğitim ve öğretim yapan bir üniversite kuruldu ve Kosova’daki müslüman Arnavut halkı daha geniş haklara sahip oldu(İslam Ansiklopedisi, 2013, 576).  Yugoslavya Komünist Partisi içerisindeki Sırp ve Hırvat radikal grupların yıkıcı faaliyetleri ile karşı karşıya kalan Tito  parti organlarında tasfiye hareketi başlatmıştır. Bu tasfiye hareketi sonucu birçok kişi buna Tito’nun eşi de dahil  partiden ihraç edilmiştir. Ancak 1980 yılında Tito’nun ölümü ile birlikte, parti içerisindeki çatışma giderek şiddetlenmiş ve ülkeyi istikrarsızlığa kaosa ve çatışma ortamına doğru sürüklemiştir.

Josip Tito’nun Mayıs 1980’de ölümünden sonra ekonomik bunalım ve etnik çekişme ortamında federal birliği korumanın güçlüğü daha açık biçimde ortaya çıktı. 1980’ler boyunca 1974 Anayasasının da verdiği yetkilerle Federasyonu oluşturan cumhuriyetler ekonomik ve siyasi alanda merkezden neredeyse bağımsız davranmaya başladılar. Giderek artan borç yükü 1983’ten sonra ekonomik istikrar programı doğrultusunda köklü reformların yapılmasını zorunlu kıldı. 1981’de Kosova’da başlayan siyasi amaçlı gösteri ve eylemler zamanla öteki cumhuriyetlere de sıçradı. Cumhuriyetler arasında gerginleşen ilişkiler parti ve devlet kademelerinde de sarsıntıya yol açarak sık hükumet değişiklikleri getirdi.  Yugoslavya’yı yöneten komünist parti içerisindeki çatışma ortamı, ekonomik bunalım ve özellikle parti içerisindeki çatışmada Tito’nun reformistleri desteklemesi sonucu yapılan reformlarla birlikte merkezi yapının zayıflaması ve özerk yönetimlerin güçlenmesi, ülkeyi oluşturan etnik grupların(1981’de 8.1 milyon Sırp; 4.4 milyon Hırvat; 2 Milyon Boşnak (müslüman); 1.7milyon  Sloven; 1.7milyon Arnavut; 1.3 milyon Makedon; 1.2 milyon Yugoslav; 579.bin  Karadağlı) farklı ve çeşitli olması, Sırp ve Hırvat radikallerin yıkıcı ve baskıcı faşizan tutumları neticesinde Farklı ulusları sosyalizm çatısı altında bir arada tutan Yugoslavya’da 1990 yıllarda birlik bozulmuş ve  Yugoslavya Sosyalist Federatif Halk cumhuriyeti dağılmıştır. Radikal Sırpların 1980 sonrası liberalleşme ve özerk cumhuriyetlere tanınan özgürlüklere karşı verdiği aleyte mücadele, Slobodan Miloseviç’in  Sırbistan’ın başına geçmesi ve Kosova ile Voyvodinaya tanınan hakların geri alınması neticesinde Komünist parti dağılma sürecine girmiştir. Parti ile birlikte Yugoslavya devleti de parçalanmaya başladı Yugoslavya’daki ayrılıkçı unsurlara karşı, Yugoslavya ordusunu elinde bulunduran ve kendisini Yugoslavya’nın devamı ve mirasçısı olarak gören Miloseviç liderliğindeki Sırbistan saldırılara başladı. Sonuç olarak 1991 yılında Yugoslavya’dan ayrılan ilk devlet Slovenya oldu  yine 1991 yılı Haziran ayında Franjo Tudman liderliğindeki Hırvatistan bağımsızlık kararı aldı. Hırvatistan’ın bağımsızlığını kabul etmeyen Sırbistan  buradaki Sırp nüfusunu ayaklandırarak Hırvatistan’ı işgal etmiştir ancak Avrupalı devletlerin desteğini alan Hırvatistan, topraklarında tekrar kontrolü sağlamıştır.

Aliya İzzetbegoviç önderliğindeki Bosna hersek 1992 yılında yapılan referandum sonrasında bağımsızlığını ilan etmiştir. Bosna Hersek’in bağımsızlığı Avrupa devletleri ve ABD ve de Birleşmiş Milletler tarafından tanınmıştır. Lakin bu bağımsızlığa başından beri karşı çıkan Hırvatlar ve Sırplar aralarında yaptıkları gizli antlaşmanın neticesinde Bosna Hersek topraklarını aralarında paylaşmışlardır ve bunun neticesinde Bosna topraklarını işgal etmişlerdir burada türlü katliamlara ve saldırılara girişen Faşist Hırvat ve Sırp güçleri  Bosna’da büyük bir yıkıma  sebebiyet vermiştir.

Bosna Hersek ile Hırvatistan’ın savaşı 1994 yılında imzalanan Washington antlaşması ile sona erdi. Sırplarla olan savaş ise 1995 yılında imzalanan Dayton antlaşması ile sona erdi ve  Boşnak Hırvat federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti  federasyonun altında karmaşık bir yönetim sistemi bulunan federasyon kurulmuş oldu. Bu savaş Bosna da tarihe geçecek büyük katliamlara, soykırıma ve yıkımlara sahne oldu. Barbar, faşizan ve katil güruhlar Müslümanların üzerilerine nefretlerini ve öfkelerini kustular,bunlara karşı Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç önderliğinde birleşen ve bütünleşen Boşnaklar büyük bir mücadele başlatmışlardır ve bu mücadeleden muvaffakiyetle ayrılmışlardır.

Aliya İzzetbegoviç

8 Eylül 1991’de Makedonya’da yapılan referanduma dayanarak 17 Eylül 1991’ de Makedonya Yugoslavya’dan bağımsızlığını ilân etti.  1993’de Birleşmiş Milletlere üye olan Makedonya’yı 1994 yılında ABD 1996 yılında Yugoslavya (Sırbistan- Karadağ) tanıdı.  Makedonya’nın da bağımsız olmasından sonra  Yugoslavya tam anlamıyla dağıldı. 2003 yılında şimdiki ismiyle Sırbistan’ın  Yugoslavya ismini kaldırıp Sırbistan- Karadağ ismini almasıyla birlikte Yugoslavya devleti tarih sahnesinden silinmiş oldu. 2006 yılında ise  Karadağ  Sırbistan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti bununla birlikte devam eden süreçte Sırbistan içerisinde bulunan ve güvenliği NATO tarafından sağlanan Kosova  2008 yılında  bağımsızlığını ilan ederek Sırbistan’dan ayrılmıştır.  Son olarak  Kosova’nın  bağımsızlığını kazanması ile birlikte   Yugoslavya’nın parçalanması sonucu 7 devlet ortaya çıkmıştır. Bu devletler; Sırbistan, Bosna Hersek, Karadağ, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Kosova’dır. 




Neo Liberal politikalar, Demokrasinin gelişmesi, sosyalizmin 3. Dünya ülkelerinin sorunları karşısında çözümsüz kalması bunun yanı sıra soğuk savaş’tan Sovyetler Birliği’nin mağlup ayrılması, NATO ve CIA  yıkıcı ve bölücü faaliyetleri neticesinde Yugoslavya Sovyetler Birliği ile eş zamanlı olarak dağılma sürecine girmiştir ve bu sürecin sonunda sosyalist blok Sovyetler Birliği ve Yugoslavya dağılmıştır Sovyetlerin dağılmasıyla 15 bağımsız devlet ortaya çıkarken Yugoslavya’nın dağılması ile Balkanlar’da 7 tane bağımsız devlet oluşmuştur. 20. Yüzyılda başlayan komünizm furyası 21. Yüzyıla gelindiğinde miadını doldurmuş ve yeni dünya düzeninde dünya tek kutuplu ve ABD’nin tek süper güç olduğu yeni bir düzene doğru evrilmiştir. Yugoslavya’nın dağılma süreci derinlemesine incelenecek olunursa eğer, yukarıda sıralanan nedenler Yugoslavya’nın parçalanmasına yol açan  temel sorunlar dan sadece birkaçıdır.  Yugoslavya’yı çöküşe götüren temel faktörlerden biriside bölgedeki çok karmaşık etnik ve dini yapıdır.  Eski Yugoslavya’da Sırplar, Makedonlar ve Karadağlılar Ortodoks, Hırvatlar, Slovenler ve Macarlar Katolik kilisesine mensuptu. İslâm dinine mensup olanlar Boşnak müslümanları ve Sancaklılar, Arnavutlar, Türkler, Pomaklar ve Romlar’dı. İşte bu farklı etnik yapı Yugoslavya’nın parçalanmasındaki en önemli faktördür.  1789 Fransız Devrimi ile birlikte Milliyetçiliğin tüm dünyada yayılması ve zamanla  çok uluslu imparatorlukların, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğunun  yakın tarihte parçalanmaları ve bunun hemen akabinde Yugoslavya ve Sovyetler Birliği gibi farklı unsurları  bünyelerinde barındıran yapıların ortaya çıkması ilginçtir lakin bu iki oluşumun sonu da Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu gibi olmuştur ve yıkılmışlardır. Bu durum bize göstermiştir ki reel politik düzlemde  değişen konjonktüre ve yeni düzene ayak uyduramayanlar tarih sahnesinden silinmeye mahkumdurlar.

Sefa Sole

StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR

En Uzun Süreli Askeri Kuşatma: Saraybosna Kuşatması

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

11 YORUMLAR

  1. makedonlar müslüman değil ortodokslar. makedonyada ki müslümanlar arnavut azınlıktan oluşuyor. karadağlılarda katolik değil ortodokslar.
    ayrıca slovenyanın kurtuluş savaşını yazmamışsınız halbuki bu kısa savaşta slovenlerin zaferi diğer azınlıklara umut oldu ve bu yüzden onlarda ayaklandılar. slovenler kazanmasaydı parçalanma daha geç olurdu.

  2. demişsinki dünya savaşı sırasında özellikle müslümanlar çok acı çektiler.
    bu doğru değil. yugoslavya işgalinde en ayrıcalıklılar boşnaklardı hatta müftüleri fetva çıkarmıştı naziler lehine. nazilerin ordusuna müslüman gençler akın akın girmişti.
    soğuk savaş sırasında da dünya savaşı sırasında ki ihanetleri yüzünden baskı ve asimilasyon gördüler.

    • Kardeş senin kafanmı güzel ben yugoslavya göçmeniyim ne demek bosnada müslümanlar ayrıcalıklıydı soykırım oldu orda gelde sana dedem yaşadıklarını anlatsın

      • Slm aynen bizde Yugoslav dan manastirdan geldik ben 4 .kuşağın dedem rahmetli anlatırdı Sırpların eziyetin i çok mal arazi bırakıp İstanbul’a gelmişler rejimden kaçmışlar çok eziyet görmüşler.

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz