Avrupa, 17.yüzyıl sonrası ekseriyetle batı olarak adlandırılan ve tarih sahnesinde uygarlık tarihi incelemesinde yakın markaja alınan bölgedir. Modernite ve post modernite akımları doğuşundan bugüne Avrupa ile ilişkilendirilmiştir. Bu ilişkilendirme şüphesiz 18.yüzyıl ile gelişen ve 19.yüzyıl ile pekişen önemli toplumsal olaylara ev sahipliği yapmasından kaynaklanmaktadır. Yadsınamayacak değişimlere yol açan Fransız İhtilali ve Sanayi devrimi ekseninde toplumsal olaylar ve gelişmeler, seküler fikir akımlarının doğuşuna zemin hazırlamakla kalmayıp, modernite öncesi Avrupai düşüncelere şekil veren ruhban sınıfı etkinliğinin azalmasına sebep olmuştur. Din baskısının tersine dönmesiyle ruhban sınıfının yanında aristokrat zeminde sarsılmıştır ve Antik Yunan demokrasisi nezdinde modern demokrasi doğuşu hızlandırılarak demokratik süreçlere şans tanınmıştır. Bu yazımızda Avrupa merkezciliğin doğuşunu ve günümüze etkilerini retrospektif açıdan kısa ve öz bir biçimde inceleyeceğiz.
Avrupa Merkezciliği Öncesi
Avrupa merkezciliği öncesi dönem 17. Yüzyıl öncesini kapsamaktadır. Bu dönemde şu anda da olduğu gibi doğu-batı hakimiyet mücadelesi, din temelinde devam ediyor ve bu mücadelenin sonuçları bölgesel bazda taraflar üzerinde hissediliyordu. Avrupa merkezciliği düşüncesini fitilleyen ve dinamikleştiren unsuru anlamak için 1500 yılı ve öncesine gidelim. 1500 yılı konjonktürüne baktığımızda geriye dönük olarak gördüğümüz, 1453 yılında İstanbul fethi sonrası hakimiyeti Orta Avrupa ve Balkanlarda gittikçe artan bir Osmanlı Devleti görüyoruz. Hakimiyet artışının yanında dinine bağlı olan ve eleştirel düşüncenin yokluğunda olan Avrupalıları son çileden çıkartan olay şüphesiz ki İtalya’nın doğusunda bulunan ‘’Otranto’’ kentinin Türkler tarafından fethedilmesidir. Fetihlerin getirdiği korku ve din temelinde süren doğu ve batı savaşının seyri doğu lehine şekillenmişken bu şekillenmeyi değiştirecek unsurun gerçekleşmesi aidiyet duygusu açısından gerekliydi. Nitekim bu unsur Akdeniz eksenini sarsıntıya sokan ve uzun uğraşlar sonucu zorunluluk gereği gerçekleştirilen zenginleşme ve ekonomik kaynak arayış faaliyetleri, 1492 yılında Kristof Kolomb önderliğinde Amerika’nın keşfedilmesi ile hız kazandı. Portekiz ve İspanyolların katkısının yadsınamadığı alternatif ticaret yolları ve keşif faaliyetleri gerçekleştikçe doğu eksenine karşı güç olarak koz kazanan Avrupa, aydınlanma ve bilim faaliyetlerinde de doğu önüne geçmeliydi. Nitekim aydınlanma ve ideolojik akımlar, giriş kısmında belirttiğimiz üzere belirli toplumsal gelişmeler eşliğinde hız kazanmaya devam etmiştir. 1492 yılından sonra 1500 yılına kadar, 1497 yılında da Vasco de Gama önderliğinde Ümit Burnu’nun dolaşılması, Hindistan yolunun keşfine ışık tutmuştur. Avrupa merkezciliği düşüncesinde ilk kırılmanın gerçekleşmesi 1500 yılına kadar bu gelişmelerle sağlanmıştır. Amerika ve uzak doğu keşifleri sonrası ikincil kırılma şüphesiz ki sömürgecilik faaliyetleri ve doğuya karşı güçlenme ile yaşanmıştır (1).
Avrupa Merkezciliği Doğuşu ve Gelişimi
Avrupa hegemonyası başlangıcı, sömürge ve güç terazisinin Avrupa lehine dönmesi ve eski dogmaların ortadan kaldırılmasıyla başlamıştır. Post kolonyalizm teorisinin doğuşu bu dönem çerçevesinde araştırmaların gelişmesiyle gerçekleşmiştir. Avrupa insanı açısından sosyokültürel değişim, demografik farklılık ve otonomi düşünselliği tıpkı post kolonyalizm teorisi gibi bu dönemde şekillenmiştir. Sömürgeciliğin doğuşunu Kristof Kolomb’un hatıratlarında yer alan demeçler açıklar nitelikte: “Yerliler yumuşak başlı, uysal, kötülük nedir bilmeyen kimselerdir. Silahları yok. Savaşmayı, tutsak almayı, öldürmeyi bilmezler. Korkaktırlar. Direnme kapasitelerinden mahrumdurlar.” Ayrıca şunlar da yazılıdır: “Bunlar pek pek ürkek insanlar, daha önce söylediğim gibi hepsi de çıplak. Ne silahları var ne de yasaları. Köylerinde de ne disiplin ne örgütlenme… Bunlar kötülük nedir bilmeyen insanlar.” Sömürgecilik faaliyetleri, insanlık adına ve antropoloji adına bir dram niteliğindedir. Bu yaklaşımdan dönemin icabetiyle kopamayan Avrupa insanı, tutumları gereği tarihsel gerçeklik sahnesinde yerini almıştır. Kültürel alışveriş yaşansa da özünden dönmeyen Avrupalılar, kendi kültürlerini keşfettikleri bölgelerde yaşayan insanlara entegre etme fikrini benimsemiş ve sonucunda kültürel empoze yaşanmıştır. Üstünlük duygusu sömürgecilik prensibiyle gelişip, Antik Yunan düşüncesinin süregelen bir düşünce haline gelmesiyle oluşan ötekileştirme düşüncesiyle entegre olunca, yakın ve uzak doğu medeniyetlerine karşı bir silah haline gelmiştir. 17.Yüzyıl ve 20.Yüzyıl arası doğuşa ve gelişime uğrayan Avrupa merkezciliği kavramı; keşifler, fikir akımları, toplumsal gelişmeler, aydınlanma düşüncesi ve yakın doğu güç kaybı kadar uzak doğu güç kaybına paralel olan savaşlar, Avrupa merkezciliği kavramının doğuşu kadar gelişimine de katkı sunmuştur. Avrupa merkezciliği konusunda üçüncül kırılmayı sizlere soracak olursam, anlattıklarımızın paralelinde aklınıza şüphesiz ki ‘’ötekileştirmeyi devam et, güçlenmeni sürdür’’ yakıştırması gelecektir (2,3).
Uygarlık Tarihine Yansıması
Uygarlık tarihine etkisinin sebebi Avrupa merkezciliği düşüncesinin, uygarlık tarihi araştırmalarında kullanılması ve etkilenmesi olduğu düşünülmektedir. Sosyolojik gelişimler, oryantalizm düşüncesinin ortaya çıkışına sebep olmuş ve oryantalizm ile beraber filoloji araştırmaları tarihçilerin düşünceleri, inanışları ve bilgi kaynaklarından etkilenmiştir (1). Nitekim tarihsel araştırmaların çarpıtılmasına örnek olarak Kırım Savaşı içerisinde oluşan Balaklava Muharebesi gerçekleşirken Türk askerlerinin taktiksel bir hata yaptığı ve muharebe sırasında Türk askerlerinin azlığı İngilizler tarafından söylenir. Ancak durumun bu şekilde olmadığı arkeolojik kazılarda belli olmuştur (Battlefield Detectives S1E02 ‘’Charge of the Light Brigade’’ 11 October 2003).
Sonuç
Serbest piyasa sisteminin yaygınlaşması, muhasebe sisteminin Avrupa tarafından şekillenmesi, fikir akımları ve önemli toplumsal gelişmeler Avrupa da şekillense de sömürgecilik dediğimiz kavram ve medeniyetleri ötekileştiren düşünce sistemi, Avrupai düşünce ve kalıplar arasında yer almıştır. Algıda seçicilik dediğimiz günümüzde yaşanan Avrupa hayali, Avrupa merkezcilik düşüncesi etrafında şekillenmiştir. Uygarlık tarihi, merkezcilik düşüncesi kıskacına girse de tarih, objektifliği ve bütünlüğü ile geçmişten günümüze yaşananları gözlerimizin önüne sermektedir. Yazımızda, Avrupa merkezciliği ve uygarlık tarihi ilişkisini anlaşılacak perspektifte siz değerli okuyucularımıza aktarmaya çalıştık. Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere.
[irp posts=”29270″ name=”Türkiye İle Avrupa Birliği İlişkilerinin Müzakere Süreci Boyutu”]
KAYNAK
1. Özdemir, M, (2019). Avrupa-Merkezcilik ve Tarihyazımı Sorununun Bilimsel ve Kültürel Bilgiye Etkisi, Universal Journal of History and Culture Vol. 1, No. 1, 12-22
2. İsmail Coşkun, Kristof Kolomb’un Günlükleri, Sosyoloji Dergisi, İ.Ü.EF. SOSYOLOJİ DERGİSİ, 3. Dizi-6. Sayı, İstanbul, 2003. s. 114
3. Kristof Kolomb, Seyir Defterleri, Keşif Yolculukları Günlüğü, Çev. Sait Maden, İstanbul: Çekirdek Yayınları,1999, s. 62
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
??