Batılı ülkelerde sömürgeciliğin 15.yüzyılda başlaması ile birlikte Afrika’nın kaynaklarına yönelik olan iştahları kıtada savaşı alevlendiren en önemli etmen olmuştur. Afrika Kıtası zengin yeraltı kaynaklarına sahip olması dolayısıyla halkın yüksek refah seviyesinde yaşayabileceği bir potansiyeline sahip olması gerekirken, Dünya Gıda Örgütü’nün açıklamasına göre şu an Afrika’da 38 milyon insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır. Uzun yıllardan beri sömürüldüğü için kıtanın sahip olduğu doğal kaynaklar, bölge halkı tarafından kullanılamamakta ve Afrika ülkelerinin sanayileşmesi mümkün olmamaktadır. Bu durum beraberinde açlık, sağlıksız bir yaşam ve bu etkenlerle birlikte terörü de getirmiştir. Açlığın ve sömürünün yanı sıra Afrika, su kaynakları açısından da sorunlar yaşamaktadır. Aslında Afrika su kaynağı açısından da fakir değildir. Sahra Çölü’nün derinliklerinde dünyanın en geniş ve kullanıma uygun su yataklarından biri bulunmaktadır. Fakat onca yer altı bolluğunun üzerinde yaşayan milletin ekonomik yetersizliği suyun yüzeye çıkarılmasına engel olmaktadır.
Günümüzde Afrika’da jeopolitik açıdan iki sıcak nokta bulunuyor: Sahil Kuşağı ve Afrika Boynuzu da denilen Somali Yarımadası. Sahil Kuşağı, Akdeniz’den Batıya doğru uzanan göç yollarını kontrol ediyor. Bu Kuşak ayrıca DEAŞ, El Kaide ve Boko Haram’ın faal olduğu istikrarsızlık bölgesi olarak da biliniyor. Temel hizmetler dahil devlet aygıtının hiçbir şekilde işlemediği bir bölge burası. Bölgedeki askeri üsler marifetiyle ABD insansız hava araçları ve Fransız askerleri, terör örgütlerinin militanlarını arka bölgelere atmak üzere Afrika ordusuna katılıyorlar. Uzmanlar buradaki asıl sorunun son yıllarda güvenlik güçlerinin yapısında ciddi değişimler olmasına rağmen, bu güçlerin sahadaki siyasi dinamikleri değiştirmek için çaba harcamaması olduğunu belirtiyor.[1]
Afrika’nın Ortadoğu’ya komşu olan bölgelerine baktığımız zaman enerji ve terör bağlamında meydana gelen olayların iç çatışmalar ile daha karışık hale getirildiğini ve Ortadoğu ile olan benzerlik ilişkisini daha net şekilde görebiliyoruz.
SUDAN
Sudan nüfusunun yarısı Araplar ve onların izlediği Araplaştırma politikası ile kendisini Arap olarak kabul eden yerli halklar, diğer yarısını da siyahi Afrika yerlileri oluşturmaktadır. Halkın %70’i Müslüman, %25’i animistlerden ve %5’i Hıristiyanlardan oluşmaktadır.[2] Sudan özellikle etnik çatışmaları ve dini farklılıkların hissedilir biçimde yaşanıldığı bir ülke olması nedeniyle dış faktörlerden kolaylıkla etkilenen, bu sayede sömürü haline gelen ülke konumundadır. İngiltere, Sudan ve Mısır’ı içeren geniş toprak parçasını daha kolay yönetebilmek adına böl parçala ve yönet tekniğini burada da kullanmıştır.
Bu politikası çerçevesinde İngiltere Arap tüccarların güneye girişini yasaklamış, Hıristiyan misyonerlerin bölgedeki faaliyetlerini teşvik etmiş ve bölgede kuzeyden bağımsız yerel bir ordu oluşturmuştur. İkinci Dünya Savaşından güçsüz ayrılan İngiltere Sudan’ı elinde tutmak adına yeniden strateji değiştirerek yaptığı çalışmaların tersine ülkenin kuzeyinin Mısır’a katılmasını engellemek için bu bölgeyi Mısır’la değil yeniden Güney Sudan’la suni bir birleştirme kararı alarak çıkarları doğrultusunda bugünkü halini aldırmıştır.[3] daha yakın tarihe gelindiğinde ise Sudan’da Ocak 2011’de yapılan referandumu takiben 9 Temmuz 2011’de Güney Sudan bağımsızlığını ilan etmiş ve Afrika’nın en genç ülkesi olmuştur. Sudan’da yapılan referandum, 2005 yılında güney ve kuzey arasındaki iç savaşı sona erdirmek için imzalanan barış anlaşmasının bir parçası olarak gerçekleştirilmiştir.[4] Su konusu burada da önemli etken olarak karşımıza gelmektedir. Dünya’nın en uzun Nehri olan Nil nehrinin Sudan için büyük önemi bulunmaktadır. Güneyden Kuzeye doğru akan ve üç kolu olan nehrin Beyaz Nil ve Mavi Nil kolları Sudan’dan geçmekte ve Hartum’da birleşmektedir. Diğer bir enerji kaynağı olan petrol konusunda da önemli rezervlere sahip olan Sudan, yaklaşık 5 milyar varil petrol rezervlerine sahiptir ve günlük olarak 500 varil petrol üretimi yapmaktadır. Fakat Güney’in ayrılmasıyla birlikte bu kaynağının % 75’ini kaybetmiştir.
ERİTRE
Eritre jeopolitik konumu açısından Ortadoğu coğrafyasında çatışma halinde olan ülkeler nezdinde son derece kritik bir öneme sahiptir. Geçtiğimiz yıllarda Suudi Arabistan’ın Yemen’e başlattığı operasyonda sekiz Arap ülkesinden oluşan koalisyon bu bölgeyi savaş stratejisi açısından önemli bir aktör olarak görmekteydi. Yemen sahillerine komşu olan Eritre olası bir çıkartma için stratejik öneme sahiptir.
Assab limanı (Etiyopya) Yemen sahilinin sadece 60 kilometre uzağında yer alırken, Massava ise Yemen’in Es-Salif ile El-Hudeyde limanlarına yaklaşık 350 kilometre mesafede. Eritre’nin Kızıldeniz’de Suudi Arabistan ile Yemen sınırlarının yaklaştığı kuzey bölgesinde bulunan irili ufaklı adalarının da denizden yürütülecek bir operasyonda kritik bir önem taşıyabileceği ifade ediliyor.[5]
CİBUTİ
Doğu Afrika Boynuzu olarak adlandırılan Eritre, Etiyopya, Cibuti ve Somali’nin bulunduğu coğrafi bölge, Avrupalı devletlerin sömürgeleştirmek adına fazlaca çaba sarf ettiği stratejik bir alandır. Cibuti bu noktada Kızıldeniz ve Hint Okyanusunu kontrol etme noktasında ülkeler açısından stratejik bir öneme sahiptir. Özellikle Ortadoğu üzerinde yaşanan gelişmeler ve enerji noktalarında kritik hamle yapmak isteyen ülkeler için bu bölge küreselleşme yarışının önemli basamaklarından bir tanesidir.
Genel olarak Cibuti coğrafyasına baktığımızda halkın %95’inin Müslüman olduğunu görmekteyiz. Arazi olarak tarıma elverişsiz bir coğrafyası olan bu ülkede toprakların sadece %1’i tarıma elverişli görülmektedir. Ekonomik açıdan duruma bakıldığında ise ülke hasılasının yarıdan fazlası, diğer ülkelerin bölgede kurduğu askeri üslerden elde edilen gelirle sağlanmaktadır.
Askeri üs konumu olarak ABD, Cibuti’de en büyük askeri varlığa sahip ülke konumunda. 2001’de kurulan askeri üste 4.000 Amerikan askeri yer alıyor. ABD burayı hem Afrikalı askerlerin eğitimi için hem de Yemen ve Somali’de düzenlediği operasyonlar için kullanıyor. 2014 yılında yenilenen anlaşma gereği yıllık 63 milyon dolar kira bedeli karşılığında ABD, bu üssü 2024 yılına kadar kiraladı.[6] Diğer bir ülke olarak Japonya’ya baktığımızda 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ülke dışındaki ilk üssünü Cibuti’ye kurmuş, 2011 yılında yıllık 30 milyon dolar kira ödeyerek üste 600 asker bulundurmuştur. Ülkeye yeni girmekte olan Çin uzun bir hazırlık sürecinden sonra Küresel olarak karşı karşıya geldiği ABD ile burada da üs yarışı içerisine girmiş bulunmaktadır. Jeostratejik bir hamle yaparak burada ki üs çalışmalarına uzun zaman önce başlayan Çin Yönetimi geçtiğimiz hafta resmi olarak üssü kullanıma açmıştır. Burada ABD’ye karşı büyük bir hamle yapan Çin şu an bölgede 10 bin askeri konuşlandırmayı hedefleyerek ilk askeri sevkiyatı güneydeki Guangdong eyaletinde bulunan Canciang kentindeki limandan yapmaya başladı. Pekin yönetimi, 10 yıllığına yılda 20 milyon dolara kiraladı. Ayrıca, Afrika genelinde kalkınma planları dahilinde Pekin yönetimi, 2015 yılında 60 milyar dolarlık yatırım yapma sözü vermişti. Ayrıca Cibuti’de İtalya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinin de sömürü geçmişlerinden dolayı burada üsleri bulunmaktadır.
SOMALİ
Farklı bölgelere ayrılarak, farklı otoriteler tarafından bağımsız bir şekilde yönetilen Somali’de 2012 de yürürlüğe giren yeni anayasa ile ülke federal bir devlet statüsüne getirilmiştir. Afrika Boynuzunun enerji güvenliği bağlamında Jeo-stratejik konumu nedeniyle Doğu Afrika’nın en önemli ülkelerinden biri haline getirmektedir. 1960 yılında İngilizlerden ve İtalyanlardan bağımsızlığını kazanmış olan ülke şuan 9 milyonun üstünde nüfusa sahiptir. 1960 dan 1991 e kadar ülkeyi diktatörlükle yöneten Said Berra’dan sonra Somali iç savaştan kurtulamamıştır.[7]
Somali’nin bugün ve yakın geçmişteki sorunları başlıca üç kısımda incelenebilir: iç çatışmalar, sınır problemleri, ve deniz haydutluğu meselesi. Bu bölgedeki sömürgeci güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda çizdikleri sınırlar bir yandan bölgedeki diğer ülkelere nazaran daha homojen yapıda olmakla birlikte yinede belli kimliklere dayalı toplum yapısında bölünmelerin yaşanmasına, dolayısıyla iç sorunlara neden olurken diğer yandan da sınır problemlerine yol açmıştır. Ayrıca iç sorunların oluşturduğu ve şekillendirdiği istikrar boşluğu da Aden Körfezi açıklarında deniz haydutluğu sorunun ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bölgede istikrarsızlığın başlıca nedenlerinden olan enerji burada da ön plandadır. Uluslararası ilişkiler bağlamında ülke çıkarlarını etkileyen enerji yolları güzergahının burada yoğunlaşması Somali açısından ayrı bir önem arz etmektedir.
Türkiye dış politikası açısından Somali incelendiğinde bölgeye yapılan askeri üs dikkatimizi çekmektedir. Bölgede stratejik açıdan bende varım diyen Türkiye buraya yapmış olduğu askeri hamlesi ile Doğu Afrika’da etkinliğini göstermiş durumdadır. “Askerî üste Somali Ulusal Ordusu’na mensup askerlerle Afrika’nın birçok ülkesinden gelecek askerler Türk ordusu tarafından eğitilecek. İnşaatı Mart 2015’te başlanan üs, 50 milyon dolara mal oldu. 400 dönüm arazi üzerinde yer alan üste 32 bin metrekare kapalı alan bulunuyor. 3 askerî okulun da yer alacağı tesiste 1.000 asker eğitim görüp barınacak. Askerî üs Mogadişu Havalimanı’na 1, Mogadişu Limanı ve Recep Tayyip Erdoğan Hastanesi’ne de 3 kilometre uzaklıkta. Stratejik önemdeki üs hava, kara ve denizden ulaşıma da çok elverişli.”
SONUÇ
Enerji, yüzyıllardan beri bölgede uluslararası ilişkilere yön veren bir unsur olarak görülmektedir. Özellikle Doğu Afrika bölgesinden Ortadoğu’ya ulaşmak isteyen ülkeler ile aynı zamanda geniş enerji rezervlerine sahip olmak isteyen ülkeler, bölgede bulunan enerji nakil yollarının üzerindeki ülkeleri ayrıca takip etmekte ve bölgede ona göre politika belirlemektedir.
Özellikle geleneksel sömürgeci bir devlet olan İngiltere tekrar gözünü bu coğrafyaya çevirerek devasa fırsatlar barındıran Doğu Afrika petrol ve gaz endüstrisinin gelişimi için bilgi ve deneyimin arttırılması çalışmaları yürütmektedir. İngiliz Yüksek Komiseri Nic Hailey, 4. Doğu Afrika Petrol ve Gaz Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, Doğu Afrika petrol ve gaz sektörünün büyümesine yardımcı olacak bilgi, birikim ve yatırım sağlamak amacıyla İngiliz organizasyonlarının çalışmalar yürüttüğünü söyledi. Doğu Afrika’nın hidrokarbon üretiminde dünya standartlarında büyük bir oyuncu olarak pozisyonunu sağlamlaştırdığını kaydeden Hailey, İngiltere’nin Kuzey Denizi petrol ve gaz alanında 50 yıldan fazla deneyime sahip olduğunu ve bu konuda oldukça önemli şirketlere sahip olduğunu ve bu anlamda bu bölgeye yardım konusunda oldukça avantajlı konumda olduğunu söyledi.[8]
Bölge halkı, ayrılıkçı nüfus yoğunluklarının ayrıştırıcı özelliklerini kullanarak, yüzyıllardır iç çatışma halini sürdüren, enerji kaynakları sömüren ülkelerle birlikte yaşamaktadır. Bölgede aleyhe kullanılan bir diğer unsur olarak da din merkezli yapılanmalar kullanılmaktadır. Kentlerde oluşturulan istikrarsızlıklar ve sonucunda gelen darbelerle ortamın ateşi sürekli yüksek tutulmaya çalışılmaktadır.
Görüldüğü üzere Ortadoğu ile komşu olan bu kıtada da işler pek iç açıcı değil. Uzun yıllardan beri sömürülen halklar, savaş hali, kıtlık ve sonuç olarak yerinden edilen insanların kaderi nerede olursa olsun enerji ile birlikte aksi yönde yani geriye gitmektedir.
Son söz olarak söylemek gerekirse, Afrika ve Ortadoğu’da “Enerjinin hayat bulduğu yerde insan hayatı son bulmaktadır.”
Ferdi Güçyetmez
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
Kaynaklar
[1] http://www.yeniakit.com.tr/haber/afrikada-us-savaslari-basladi-281643.html E.T: 10.07.2017
[2] Roger, Dean,(1999). Civil Wars, Fischer Taschenbuch Verlag, s.762, Frankfurt.
[3] Hanspeter Mattes,(1994). Politisches Lexion Nahost Nordafrika, s.244, München.
[4] http://www.aljazeera.com.tr/ulke-profili/ulke-profili-guney-sudan E.T: 12.07.2017.
[5] https://www.haberler.com/analiz-yemen-e-kara-harekati-olasiligi-gozleri-7296728-haberi/ E.T: 12.07.2017.
[6] http://www.xn--genanaliz-s3a.com/2016/12/afrikadaki-stratejik-us-cenneti-cibuti.html E.T: 14.07.2017.
[7] http://karasam.giresun.edu.tr/index.php?id=303&tx_ttnews[tt_news]=608&tx_ttnews[backPid]=190&cHash=fc1c74eb7b E.T.: 14.07.2017
[8]http://karasam.giresun.edu.tr/index.php?id=303&tx_ttnews[tt_news]=608&tx_ttnews[backPid]=190&cHash=fc1c74eb7b E.T: 16.07.2017.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Taliban terörist mi ? Ha pardon size göre amerikaya karşı savaşan herkes terörist değil mi ?