İran İslam Devrimi Çerçevesinde Sovyetler Birliği – İran İlişkileri

485

1979 yılında İran’da yaşanan İslam devrimi, sadece devletin iç politikasında eşine rastlanmayan köklü bir değişim olmakla kalmamış, aynı zamanda soğuk savaşın hakim olduğu uluslararası sistemde bölgede dengeyi değiştirebilecek bir gelişme olması itibari ile de iki süper gücün dikkatini üzerine çekmiştir. İran’ın devrime kadar Amerika ve batı kampı ile tam müttefiklik içerisinde olması sebebiyle devrim, Sovyetler Birliği açısından son ana kadar beklentisizlik içerisinde karşılanmıştır. Devrim döneminde Sovyet – İran ilişkilerinin şekillenmesindeki başlıca dinamikler iki devletin benzer iç ve dış politika süreçlerinden geçmiş olmasıdır. İran’ın önceki döneme ait izleri silme ve radikal İslama dayalı bir devlet düzeni yaratma çabası, Sovyetlerin komünizmi yatıştırma çabası ile aynı döneme rastlamıştır. Aynı şekilde Sovyetlerin Afganistan işgali sebebiyle maruz kaldığı uluslararası yalnızlığın benzerini İran, ABD ve batı ile yaşadığı krizler, Irak savaşı ve radikal islamı ihraç etme suçlamaları ile yaşamıştır. Bu çalışmada Sovyetler Birliği’nin devrimin gerçekleşmesi sürecindeki temkinli ilgisizliği ve buna yol açan temel dinamikler irdelenecek olup, sonrasında oluşan yeni yönetime karşı tutumları detaylı bir şekilde ortaya konulacaktır. Çalışmanın konusu İran İslam devrimi perspektifinden İran – Sovyetler Birliği ilişkilerini araştırmaktır. Devrimin hemen sonrasında gelişen dış politika olaylarının ilişkileri nasıl etkilediğinin cevabı aranacaktır. Çalışmanın amacı İslam devrimi perspektifinden Sovyetler Birliği’nin İran ile olan ilişkilerini çözümlenmek ve çok sebepli analizler yapmaktır.

Sovyetler Birliği’nin İslam Devrimine Yaklaşımı

İkinci dünya savaşı sonrasında, savaştan güçlenerek çıkan iki süper gücün rekabet alanlarından biri de İran coğrafyası olmuş, güç mücadelesini ABD kazanmış ve onun sarsılmaz müttefiki Şah bu zaferin en önemli temsilcisi olmuştur. Bu zafer sonrası Sovyetlerin İran ile ilişkisi mesafeli ve sadece kısıtlı ekonomik düzeyde kalmıştır. 1970’lerin başında uluslararası alanda soğuk savaşın yumuşama dönemine girmesi, İran – Sovyet ilişkilerine de yansımış, bu yumuşama siyasi olmasa da ekonomik ilişkilerin gelişmesine katkı sağlamıştır.

Şah Muhammed Rıza Pehlevi

Sovyetlerin desteği ile İran’da çelik ve metalürji tesisleri ile iki adet hidroelektrik santralinin yapımına başlanmış, ancak yine de ekonomik ilişkilerin bu olumlu seyri Şah yönetiminin ABD’nin yörüngesinde olduğu gerçeğini değiştirmediğinden ilişkiler sadece bu alanda sınırlı kalmıştır. Yönetimin ABD bağlılığı nedeniyle Şah karşıtı gösterilerin başlamasının Sovyetler açısından oldukça dikkat çekici olması gerektiği düşünülse de öyle olmamış, aksine karşıt eylemlerin başlaması Sovyetler tarafından oldukça temkinli karşılanmıştır. Bunun nedenlerinden biri gösterilerin Şah yönetiminin gücünü sarsabilecek nitelikte olup olmadığının anlaşılamamasıdır. Sovyetlerin İran içindeki sol gruplara olası desteği, Şah’ın eylemleri bastırması ihtimali karşısında İran ve Sovyetleri dolayısıyla da iki süper gücü bir kez daha karşı karşıya getirebilirdi.

İkinci olarak, olası bir anlaşmazlık durumunda Sovyetler Birliği – İran arasındaki gaz akışı tehlikeye düşebilirdi. Bir diğer sebep de Sovyetlerin hâlihazırda Afganistan işgaline hazırlanması olarak görülebilirdi. Şah karşıtı söylemlerde bulunanların çoğunlukla dini gruplar olması yine Sovyet kamuoyu tarafından devrim gerçekleşecek olsa bile yeni rejimin Sovyet yanlısı olmayacağı olarak okunuyordu. Bu gibi nedenlerden dolayı Sovyetler Şah yönetimi ile ilişkilerini son ana kadar işbirliği çerçevesinde devam ettirmiştir. Öte yandan devrime ön ayak olup ilk silahlı eylemleri başlatan grupların TUDEH, Halkın Mücahitleri ve Halkın Fedaileri gibi komünist sol gruplar olması, Sovyetlerde tamamıyla olmasa da yeni oluşacak rejimde bu gruplara yer verilebileceği beklentisine yol açıyordu, bu yüzden bu gruplara resmi devlet söylemleri ile destek verilemese de basın ve medya yoluyla kısıtlı da olsa destek verilmiştir.  Bu temkinli/dengeli tutumun bir örneği olarak, komünist partisi genel sekreteri Brejnev’in Şah’a destek anlamına gelebilecek mesajının yayınlandığı gün, Bakü’den yayın yapan İran’ın Sesi Radyosu Şah’ın devrilmesini ve İran’da İslami bir cumhuriyetin kurulmasını hararetle destekliyordu.[1]

Ocak 1979’da Şah’ın ülkeyi terk etmesi üzerine, oluşacak yeni rejim ile yakınlık kurmak amacıyla Şah karşıtı sözlerin ağırlığı Sovyet basınında genişçe yer bulmaya başladı. Özellikle Humeyni’nin inisiyatifi eline aldığı ilk günlerde Şah’ın devrilmesini emperyalizme karşı büyük bir başarı olarak değerlendiren yayın ve yorumlara yer verildi.[2] Kurulacak yeni rejimin niteliğini yakından takip ediyorlardı. ABD’ye eskisi kadar bağlı olmayan yeni bir rejim doğu ve batı blokları arasında bir tampon bölge daha yaratabilirdi. Öte yandan Humeyni yönetiminin devralmış olduğu çökmüş bir ekonomi ve petrol krizi Sovyetler açısından yeni yönetim ile yakınlaşmak için bir başka fırsat yoluydu. Yeni yönetimin İsrail’e gaz satışını durdurması ve CENTO üyeliğinden ayrılışı gibi göstergeler de Sovyetler tarafından olumlu karşılanıyor ve rejimin niteliği açısından belirleyici oluyordu.

Ayetullah Ruhullah Humeyni

Yeni rejimin İslam Cumhuriyeti olarak ilan edilmesi Sovyetler açısından ilk hayal kırıklığı olmuştur. Bunun sebebi ise dini nitelikli bir rejimin ülke içerisindeki komünist gruplara toleransının olmayacağının tahmin ediliyor oluşudur. Ayrıca devrimin dini nitelikli olması, içerisinde çok büyük miktarda Müslüman nüfus içeren Sovyetler açısından tehdit olarak algılanabilirdi. Nitekim kısa bir süre sonra, ilk olarak liberal ve laik kesimleri tasfiye eden Humeyni rejimi daha sonra komünist grupları tasfiye işlemine başlamıştır. Buna ek olarak Sovyetlere giden bir gaz hattının İran tarafından iptal edilmesi de yine ilişkinin seyrinin değişeceğinin göstergesi olmuştur. Bu gelişmelerin ardından rejim, Sovyet basın ve medya organları tarafından keskin ifadelerle eleştirilmiş, yeni bir diktatörlük kurmakla suçlanmıştır. Bu sırada Humeyni ise devletin dış politika ilkesini “Ne Doğu Ne Batı Sadece İslam” olarak ilan etmiştir. Rejimin bu söylemi de sadece Sovyetler açısından değil, ABD, batı ve bölge devletleri açısından da tehdit anlamına geliyordu. Bunun sebepleri arasında ise; rejimin Şii nitelikli olması sebebiyle içerisinde Şii nüfus bulunduran başta Irak olmak üzere bölge ülkelerine tehlike arz etmesi, batı açısından İslam birliği ve anti- emperyalizm söylemlerinin rahatsızlık vermesi ve bunlara bağlı petrol güvenliğinin belirsizliğe düşmesi sayılabilir.

Afganistan İşgali ve Irak Savaşının İlişkilere Etkisi

Afganistan, Kabil’deki Nisan 1978 komünist darbesinden beri İran ve Sovyetler arasında endişe verici bir faktör olmuştur, fakat yine de Şah yönetiminin son kaotik aylarında konuya ayıracak çok az vakti vardı.[3] İran ve Sovyetler Birliği arasında boru hattının iptali, komünist grupların tasviyesi ve karşılıklı propagandalar ile başlayan soğukluk dönemi, Sovyetlerin Afganistan işgali ile zirve noktasına ulaşmıştır. İran açısından Afganistan’ın işgali halihazırda kuzeyden gelen tehdit algısının doğu sınırlarına da yerleşmesi anlamına geliyordu. İran rejimi Sovyetleri olanak vermemek amacıyla devrimin birinci yılını kutlama mesajı gönderiyordu. İşgalin bir diğer boyutu da Afganistan’dan İran’a mülteci akını yaratmış olmasıdır. Mülteci akınına karşı Sovyetler, İran sınırına asker sığmış bu da iki ülke açısından oldukça kritik bir eşik olmuştur. Diğer yandan Sovyetlere karşı başlayan propagandalar, ülke içerisindeki komünist sol kesimi tasfiye açısından İran’a beklediği fırsatı fazlasıyla vermiştir. Afganistan işgalinin Sovyetlere dış politikada yarattığı yalnızlığı, benzer şekilde devrim ihracı suçlamaları ile İran yaşıyordu ve bu yalnızlık süreci Irak’a İran’a saldırmak için beklediği ortamı yaratmış oluyordu. Irak’ın İran’a saldırması ise Sovyetler açısından Afganistan işgalinin baskının azalması olarak okunuyordu.

Sovyet Ordusundan

İran’ın beklentisi, ABD ve batı kampının Irak’ı desteklemesi karşısında Sovyetlerin İran’a destek vermesi yönündeydi, fakat bekledikleri gibi olmadı ve üzerindeki uluslararası baskı azalan Sovyetler Birliği resmi bir açıklama ile tarafsız kalacağını ilan etti. Böyle bir durumda Sovyetlerin tarafsız kalması bile İran’ın aleyhine bir sonuç doğuruyordu. Kaldı ki Sovyetler tarafsız da kalmadılar ve Irak’a silâh satmaya devam ettiler.[4]

Aynı zamanda Sovyetler Irak ile daha önce imzalamış oldukları anlaşmaları da gerekçe göstererek, Irak’a lojistik destek sağlıyordu ve dolayısıyla İran tarafından oldukça büyük bir tepki ile karşılanıyordu. Savaşın seyri boyunca İran’ın yaşadığı yalnızlığı gözlemleyen Sovyetler Birliği, İran’ın bu yalnızlıktan çıkış yolu olarak ABD’ye yaklaşmasını göze alamayacağından politikasını denge üzerine inşa etmeye başladı ve Irak’a sağladığı silah desteğinin benzerini Suriye ve Lübnan üzerinden İran’a da vermeye başladı. Sovyetler Birliği’nin bu tutumu İran tarafından ilişkilerin normale dönmesi için yeterli değildi ve ilerleyen dönemlerde de ilişkiler devrimin ilk altı ayında olduğu kadar olumlu bir grafik izlemedi.

Sonuç

Soğuk savaşın, dönemin uluslararası sisteminde en belirleyici unsur olduğu düşünüldüğünde kamplar arası dengeyi etkileyebilecek değişimlerin iki süper gücün dikkatlerini derhal o bölgeye çekeceği tahmin edilebilir. 1979 İran İslam Devrimi, oluşturabileceği bölgesel etkisi itibariyle düşünüldüğünde soğuk savaşın en önemli siyasi gelişmelerinden biri olarak sayılabilir. İkinci dünya savaşı sonrasında oluşan düzende bölgedeki en önemli batı kampı müttefiki olan İran, devrim sonrası ABD ve batı kampı ile bağlarını tamamen koparmış ve ülke içerindeki laik liberal kesimleri derhal tasfiye ederek iç siyasette geçmiş rejimin tüm izlerini silme politikasına başlamıştır. Bu gelişmeleri büyük bir dikkatle izleyen Sovyetler Birliği ise rejimin ABD ile tamamen kopmasından önce devrime soğukkanlı ve temkinli yaklaşarak son ana kadar halihazırda elinde bulanan ekonomik çıkarları sürdürmeyi hedeflemiştir. Bununla birlikte devrimin renginin belli olmaya başlaması ile ilk olarak ülke içerisinde, devrimin oluşmasına da katkı sağlayan sol komünist grupları desteklemiş, sonrasında ise yeni rejimin İslami kimliğini açıklaması ile büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. İslami kimliği olan bir rejim, içerisinde ayrılıkçı Müslüman gruplar bulunduran Sovyetler açısından tehdit oluşturmaktaydı. Humeyni yönetiminin “Ne Doğu Ne Batı Sadece İslam” sloganı ile yola çıkışı ve uluslararası komuoyu tarafından rejim ihracı suçlamaları ile karşı karşıya bırakılması, İran’ın yalnızlığı ile sonuçlanmıştır. Sovyetler Birliği de benzer yalnızlık ile Afganistan işgali sonrasında yüzleşmiş ancak ortak paydada olmaları iki ülkenin yakınlaşması için yeterli bir sebep olmamıştır. İran’ın Afganistan işgali karşısında Sovyetlere yönelik suçlamalarda bulunması, Sovyetlerin ise İran- Irak savaşında Irak’a gerekli lojistik ve silah desteği vermesi, iki ülke ilişkilerini olumsuz etkilemiş ve devrimin ilk zamanlarında oluşan olumlu izlenimleri silerek yerine temkinli bir gerginlik havası bırakmıştır. İlişkilerin bu gergin seyri 1980’li yılların sonlarında Sovyetler Birliği’nin Afganistan işgalini sona erdirmesi ve İran – Irak savaşının sona ermesine kadar devam etmiş, sonrasında ise Sovyetler Birliğinin dağılması ile ilişkilerin gelişmesi için uygun ortam sağlanmıştır.

Ayşe Zümra Mert 

Stratejik Ortak Misafir Yazarı 

KAYNAK

KAYNAKÇA

Arı, Tayyar. Irak, İran ve ABD önleyici savaş, petrol ve hegemonya. Alfa/Aktüel Kitabevi, 2004.

Armaoğlu, Fahir H. 20. yüzyıl siyasî tarihi 1914-1980. Vol. 17. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1983.

Asinovsky, Dmitry. “The Soviet Union and the Iranian Revolution.” Russia in Global Affairs 3 (2018): 190-208.

Cossa, Ralph A. Iran–Soviet interests US concerns. No. 11. DIANE Publishing, 1990.

Erkan, Süleyman. “Cia Günlük Raporlarına Göre İran’da Şah’ın Devrilmesi.” Electronic Turkish Studies 12, no. 12 (2017).

Erkan, Süleyman. “Sovyet İran İlişkileri (1979-1989).” Akademik Ortadoğu Dergisi 8, no. 2 (2014): 161-182.

Gündoğan, Ünal. “Geçmişten Bugüne İran İslam Devrimi: Genel Değerlendirme.” Ortadoğu Analiz 3, no. 29 (2011): 93-99.

Rubinstein, Alvin Z. “The Soviet Union and Iran under Khomeini.” International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944-) (1981): 599-617.

Sarı, İsmail. “1979 Devrimi Sonrası İran’ın Rejim Paradigması ve Dış Politika Yönelimleri.” Turkish Journal of Middle Eastern Studies 2, no. 1 (2015): 95-135.

Yeğin, Abdullah. “Devrimin 35. Yılında İran Dış Politikası.” SETA Perspektif 3 (2014).

DİPNOTLAR

[1] Süleyman Erkan. “Sovyet İran İlişkileri (1979-1989).” Akademik Ortadoğu Dergisi 8, no. 2 (2014): 166

[2] Süleyman Erkan. “Cia Günlük Raporlarına Göre İran’da Şah’ın Devrilmesi.” Electronic Turkish Studies 12.12 (2017): 110

[3] Alvin Rubinstein. “The Soviet Union and Iran under Khomeini” International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944-) (1981): 604

[4] Erkan, “Sovyet İran İlişkileri (1979-1989).”,s.174.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz