Rusya-Ukrayna Krizleri: AB Enerji Politikalarının Dönüşümü

327
Yazarlık Başvurusu

Tugay Karayel’in, beş başlıktan oluşan “Rusya-Ukrayna Krizleri Bağlamında Avrupa Birliği Enerji Politikalarının Dönüşümü” adlı yazısını sizlerle paylaşıyoruz.

Avrupa Birliği Enerji Politikası ve Stratejik Kurum, Belgelerin Tarihsel Gelişimi

Avrupa Birliği ilk olarak Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak kurulduğu dönemden itibaren bir enerji birlikteliği özelliği taşımıştır. Esas hedefi Avrupa kıtasını ilk iki dünya savaşına benzer yeni bir yıkımdan uzak tutmak olan topluluk, aynı zamanda başta Fransa ve Almanya arasında çok uzun yıllar rekabete konu olmuş Ruhr havzası gibi sahipliği tartışmalı enerji yataklarının Avrupa genelinde adil biçimde kullanılmasını öncelemiştir. Yıllar içerisinde sahip olduğu kömür ve çelik gibi doğal kaynaklarının enerji piyasasındaki önemini doğal gaz, petrol gibi yakıtlara bırakmasıyla Avrupa kıtasının da dünyadaki enerji bağımlılığı daha da yükseldi. 1957 yılında Roma Anlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu ismiyle örgütlenen topluluk, aynı zamanda Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nun da kurulmasıyla enerji birlikteliğini yeni bir boyuta çıkardı. 1965 yılında tüm bu kurumların Füzyon Anlaşması çerçevesinde birleştirilerek Avrupa Topluluğu’nun kurulması her ne kadar Topluluğun bütünlüğü için heyecan verici bir gelişme olsa da, 1970’li yıllarda yaşanan stagfilasyon ve Petrol Krizi gibi gelişmeler maalesef bu heyecanı törpülemekteydi. 1980’li yıllarda özellikle dünya genelinde yaşanan nükleer kazalar nükleer enerjinin Almanya gibi bazı ülkelerde popülerliğini önemli ölçüde düşürürken, Fransa bu duruma pek aldırış ediyor gibi gözükmüyordu. Söz konusu yıllar çevre politikalarının gelişimi bakımından oldukça ilkel yıllardı. Zira çevre konulu ilk uluslararası konferans olan İnsan ve Çevre Konferansı, Birleşmiş Milletler liderliğinde ancak 1972 yılında toplanabilmişti. Pek çok bakımdan bugünün yenilenebilir enerjiye geçiş trendinin tohumlarını attığını söyleyebileceğimiz konferansı yeşil dönüşümü tartışacağımız paragrafta daha ayrıntılı göreceğiz.

Esasında Rusya’nın 1980’li yıllarda temeli atılan Avrupa Birliği’ne olan yoğun enerji tedariği 2006 yılındaki ilk gaz krizine kadar pek sorgulanan bir durum değildi. Fakat özellikle 2006 ve 2009 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya (ve dolaylı yoldan Avrupa’ya) olan gaz akışını kesmesi Avrupa Birliği için adeta bir uyanma çağrısı niteliği taşıdı. Söz konusu krizlerin ardından AB dünyada enerji kaynaklarına sahip pek çok ülkeyi içine alan yeni enerji tedarik zincirleri ile Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmaya çalıştı fakat birçok proje AB üyelerinin bu konuda yeterince kararlı olmaması ve kendi çıkarlarını Birlik çıkarlarından yukarıda görmesi nedeniyle başarılı olamadı. Dolayısıyla söz konusu makalede cevaplanmaya çalışılan araştırma sorusu “Avrupa Birliği’nin enerji politikalarının şekillenmesinde Rusya-Ukrayna krizlerinin yeri nedir? 2006 ve 2009 yıllarında Rusya’nın Ukrayna’ya ve dolaylı olarak Avrupa’ya gaz tedariğini kesmesinden sonra AB tarafından enerji güvenliğini artırmak için benimsenen ve pek çok AB dışı ülkenin katılımını içeren NABUCCO projesi gibi küresel enerji dolaşım projelerinin yerini günümüzde sadece Avrupa Birliği ülkeleri inisiyatifinde geliştirilecek olan yeşil enerji projeleri mi almaktadır?” sorusu olacaktır. Bu soruya cevaben kanıtlamaya çalışılacak hipotez ise “2006 ve 2009 yıllarında Rusya tarafından gerçekleştirilen iki önemli enerji kesintisini deneyimleyen Avrupa Birliği, 2014 yılında Rusya’nın Kırım ilhakı ve Luhansk-Donetsk bölgeleri işgali sonrası dönemde enerji arz güvenliğini artırmak ve enerjideki Rus tekelini kırmak için Birlik içinde yeşil enerji dönüşümünü benimsemiştir. Ancak her ne kadar 2022 yılındaki Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısı bu dönüşümün önemini artırsa da, gerek AB ülkelerinin nükleer enerjiden vazgeçemeyişi gerekse de Ukrayna’nın savaşta artık AB ve ABD’den gerekli askeri ve finansal desteği görememesi vaziyeti devam ederse, yeşil dönüşüme duyulan inanç zayıflayacak ve ayrıca Rusya’nın yeniden enerji denklemine sokulması sonucu doğacaktır.” şeklinde özetlenebilir.

AKÇT’den AET’ye Geçiş Dönemi Enerji Politikaları

Avrupa Birliği’nin en temel kuruluş amacının kıta çapında bir enerji birlikteliği oluşturmak olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zira 1951 yılında imzalanan ve bugünkü Avrupa Birliği kurumunun temeli olarak kabul ettiğimiz Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nu kuran anlaşmanın (AKÇTA) isminden de anlaşılacağı üzere Avrupa Birliği hayali teknik olarak ilk başta Avrupa çapında daha önce savaşa sebebiyet vermiş sorunlu enerji yataklarından elde edilen enerjinin üye ülkeler arasında adil paylaştırılması gayesini taşımaktadır .[1]  1951 yılında Avrupa’nın görmüş olduğu en iddialı barış ve adalet projelerinden bir olarak kurulmuş olan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’na ek olarak bir de topluluktaki enerji üretiminin ekonomik yanıyla ilgilenecek olan Ortak Yüksek Kurum kuruldu. Modern Avrupa Birliği’nin kurumsallaşmasının ilk adımları olarak görülebilecek olan bu kurum, topluluk içi enerji piyasasındaki şeffaflığı ve rekabeti tesis etmek ve gerektiğinde kontrol etmek arzusuyla kurulmuştur.[2]

Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nun kurulmasını takiben altı yılın ardından 1957’de Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu Anlaşması (AAETA) imzalanarak Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu kuruldu. Bu kurum sayesinde daha önce AKÇT’nin ilgilendiği temel enerji kaynakları olan kömür ve çeliğe bir diğer önemli enerji kaynağı olan nükleer enerji de eklenmiş oldu. Bu bakımdan AAET toplululuk içi nükleer enerjinin geliştirilmesi konusunda koordine biçimde hareket etmek ve söz konusu enerji sektörünün teftiş edilmesini sağlamak bakımından topluluğa fayda sağlayacaktı. Aynı yıl içerisinde kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ise diğer önemli enerji kalemleri olan doğalgaz, petrol, elektrik gibi kaynakların üretimi, alımı ve kullanımı konularında ortak politikalar üretmek ve işbirliğini geliştirmek amacını gütmekteydi.[3]

1960’lı yıllarda dünya enerji piyasasında kömür ve çelik giderek önemini yitirmeye başlamış, bu kaynakların yerine petrol ve doğal gazın ehemmiyetinin yükseldiği gözlemlenmiştir. Hal böyle olunca Avrupa Ekonomik Topluluğu üye ülkeleri enerji bakımından kademeli olarak dışa bağımlı bir görüntü çizmeye başlamışlardır. 60’lı yıllarda Avrupa ülkelerinin enerji politikalarını ortaklaştırma ve işbirliğini artırma bilinci bakımından pek de gelişmiş olduğu söylenemez. Bu dönemde enerjş birlikteliğini geliştirici yeniliklerin sayısı sınırlıdır. Bu bakımdan 1965 yılında imza edilen ve 1967 yılında yürürlüğe girmiş olan Füzyon Anlaşması kendi döneminin enerji bakımından en önemli gelişmesi olarak görülebilir. Füzyon Anlaşması kapsamında Avrupa Kömür Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Toplululuğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nun bünyesinde bulunan kurumlar birleştirilmiştir. [4]

Petrol Krizleri Dönemi Enerji Politikaları

1960’lı yıllarda Avrupa Ekonomik Topluluğu ülkelerinin enerji birlikteliği konusunda tecrübe ettiği bu bilinçsizlik vaziyeti 1970’li yıllar içerisinde iki büyük petrol krizinin yaşanmasıyla beraber iyiden iyiye ayyuka çıkacaktır. Doğrusu 1973 yılında yaşanan ilk petrol krizi bile topluluğu enerji konusunda uyarmaya tek başına yeterli bir sebeptir.[5] Zira 1973 yılında özellikle Yom Kippur olarak da bilinen Arap-İsrail savaşı sırasında İsrail’e destek verdiği görülen Amerika Birleşik Devletleri ve Hollanda gibi ülkeler Arap ülkelerinin Batı’ya duyduğu tepki artırmakla beraber, Avrupa ülkelerine yapılan petrol ihracatının da durdurulmasına sebebiyet vermiştir. Bu durumun neticesinde dünyada olduğu gibi AET ülkelerinde de oldukça şiddetli bir biçimde hissedilen yüksek enerji fiyatları bir kriz ortamı yaratmış, topluluğun ortak enerji politikası geliştirme ihtiyacı belirginleşmiştir[6]

Bu ihtiyacın ilk somut etkisi 1973 yılındaki ilk petrol krizinin yalnızca bir yıl sonrasında yani 1974 yılında Avrupa Konseyi tarafından kabul edilmiş olan “Yeni Enerji Politikası Stratejisi” olarak görülebilir. Zira söz konusu strateji toplululuğun enerji arz güvenliğinin geliştirilmesi başta olmak üzere enerji tüketiminde tasarruf edilmesi ve çevrenin korunmasına dikkat edilmesi gibi konular bu stratejinin içerisinde dahil edilerek petrol krizinin meydana çıkardığı boşluk doldurulmak istenmiştir.[7] Yine aynı yıl içerisinde AET ülkelerine ek olarak Kanada ve ABD gibi ülkelerin de katılımıyla oluşturulan Uluslararası Enerji Ajansı da kriz döneminde enerji anlamındaki en önemli gelişmelerden biri olarak değerlendirilebilir.[8] 1979 yılında deneyimlenen petrol krizinin akabinde AET enerji alanında yeni hedefler belirlemeye başlamış, Arap ülkelerinin uyguladığı petrol ambargosundan olabilecek en az zarar ile çıkmaya çalışmıştır. Örnek vermek gerekirse üye ülkelerin benimsemekle yükümlü kılındığı bu hedefler topluluk içindeki toplam enerji tüketiminde tasarrufa gidilmesi, petrol ithalat ve kullanımının sınırlandırılması ve topluluğun enerji politikası için çizdiği genel çerçeveye uyumlu hareket etmek olarak sıralanabilir.[9]

Nükleer Faciaların Enerji Politikasına Etkileri ve 80’li Yıllar

1980’li yıllar AET için Yunanistan, Portekiz ve İspanya genişlemesinin yaşandığı ve özellikle ikinci petrol krizinin süregelen etkisiyle yeni ve daha uzun vadeli enerji stratejilerinin takip edilmeye başlandığı bir dönem olmuştur.[10] Söz konusu uzun vadeli stratejilere bu dönem için asıl damgasını vuran çevreci enerji politikalarının gelişimi olmuştur. Bir önceki on yılda kömür bazlı üretilen enerjinin küresel ısınma için doğrudan bir sebep teşkil ettiğinin bilimsel çalışmalar ile ortaya çıkarılması, zaten 60’lı yıllarda popülaritesinin düştüğünden daha önce söz ettiğimiz kömürün bir darbe de temiz enerji politikalarından yediğini göstermektedir. Bu bakımdan kömürün tercih edilme oranın azalışıyla beraber doğalgaz daha temiz bir kaynak olarak belirlenmiş ve kullanımı çok daha yaygınlaşmıştır. Ancak topluluk içerisindeki bu çevre dostu enerji bilincine tezat oluşturacak şekilde, gerek AKÇT’nin gerekse AET’nin iki lokomotif gücünden biri olan Fransa’nın bu dönemde enerji üretiminin %80 gibi oldukça yüksek bir oranda nükleere dayandığı bilinmektedir. Topluluk için bir diğer lokomotif güç teşkil eden Almanya için ise bambaşka bir manzara söz konusuydu, zira özellikle iç politikadaki tepki sebebiyle nükleer üretimi teşvik etmek bir yana, var olan nükleer santrallerin de kapatıldığı bir atmosfer söz konusuydu.[11]

Her ne kadar Fransa’da yoğun bir nükleer enerji kullanımına rastlamış olsak da dönemin konjonktründe meydana gelmiş bazı olaylar bu dönemde nükleerin Avrupa’daki popülaritesini ciddi derecede zedelemekteydi. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde meydana gelen Three Miles Island faciası[12] ve Sovyetler Birliği’nde gerçekleşen Çernobil faciası söz konusu dönemin nükleer karşıtı hareketini körükleyen temel olaylardı.[13]

1980’li yıllarda ilk paragrafta bahsedildiği üzere doğalgazın enerji kaynakları arasında yaşamış olduğu yükseliş Avrupa Ekonomik Topluluğu-Sovyet Rusya ilişkilerine de yansıdı. Zira bu dönemde Fransa ve Almanya, nükleer konusundaki benzeşmezliklerinin aksine emek yoğun ve çeşitli çevresel riskler taşıyan kömürün yerine doğal gaz ithalatı merkezli bir enerji politikası izlemek bakımından adeta bir bütün halinde hareket etmektelerdi.  İki ülkenin de doğalgaz elde etmek için başvurduğu ortak adres ise Sovyetler Birliği’ydi.[14] Fransa ve Almanya’nın öncülük ettiği bu politikanın Avrupa Ekonomik Topluluğu genelinde de karşılık bulmaya başlaması ise Sovyetler Birliği’ni AET’nin en büyük enerji ihracatçısı statüsüne yükseltmiş, Avrupa Birliği’nin günümüzde hala etkisi süren Rusya’ya enerji bağımlılığının temelleri de böylece atılmıştır.[15]

Maastricht’ten İlk Gaz Krizine Kadar AB Enerji Politikası

1992 yılında Hollanda’da imza edilen ve bir yıl sonrasında yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması[16] ile Avrupa Birliği adını alan AET, hemen aynı dönemde 1991, 1993 ve 1995 yıllarında oluşturduğu TACIS, TRACECA, INOGATE ve SEEEFR gibi projelerde enerji arz güvenliğini kuvvetlendirecek adımlar atmış, enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışmıştır. Yine söz konusu dönemde içerisinde 1994 yılında pek çok OECD üyesi ve eski komünist ülkelerin de yer aldığı Enerji Şartı Anlaşması’nın imzalanması ve hemen akabinde 1995 yılında AB enerji politikalarında ortak bir enerji yol haritası takip etme hedefi güden bir beyaz kitabın yayınlanması da Maastricht Anlaşması’ndan 2000’lerin başına kadarki dönemin Avrupa Birliği enerjisi hususundaki en önemli gelişmeleri olarak görülebilir. 2000’li yıllar genel anlamda Kyoto Protokolü’nün ve çevresel kaygıların etkisinin izine bolca rastlanan yıllar olarak görülebilir. Bu bağlamda aynı yılda yayınlanan Yeşil Kitap perspektifinde mevcuda gelmiş olan ALTENER II, SURE, CARNOT, COOPENER gibi projeler Birlik içinde yeşil enerji konusunda artan ilginin erken delilleridir.[17]

2006 yılında Rusya-Ukrayna arasında cereyan eden ilk enerji krizi Avrupa Birliği’ni enerji arz güvenliği bakımından ciddi ölçüde uyarmış ve aynı yıl içerisinde AB tarafından çeşitli enerji paketlerinin paylaşılmasına sebebiyet vermiştir. Yine aynı yıl yayınlanan bir Yeşil Kitap ile AB artan enerji bağımlılığının 25 yıl içerisinde %80 gibi ciddi oranlara ulaşabileceğine dikkat çekmiştir.[18] Tüm bunların karşılığı olarak 2007 yılında imza edilen Lizbon Anlaşması Birlik organları olarak özellikle AB Konseyi ve AB Parlamentosu’nun gücünü ve yetkisini önemli ölçüde artırmıştır.[19]

Rusya Ukrayna Gerilimleri ve 2022 Savaşı Sonrası AB’nin Krize Yaklaşımı

Rusya-Ukrayna Krizleri

  • Turuncu Devrim

Turuncu Devrim ismiyle tarih sahnesinde yer alan ve Ukrayna’nın yakın tarihinde büyük öneme sahip olan söz konusu toplumsal olay 2004 yılında gerçekleşmekle beraber, Ukraynalıların bu devrimden esas beklentileri olan Avrupa Birliği üyeliği yolunda ilerlemek, bölgesinde stabilizasyonu sağlamak gibi ana hedeflerinin gerçekleştirilmesi o dönemde hem AB hem de Ukrayna temelli bazı sebepler dolayısıyla mümkün olmamıştır. Bu durumda devrim sonrası daha da kötüye giden Ukrayna ekonomisinin de payı bulunmaktadır.[20] Turuncu Devrim Pora isimli bir öğrenci hareketinin bir ürünü olmakla beraber söz konusu öğrenci hareketinin devrimi tetiklemesinin de temel sebepleri ülke ise içinde genel olarak yozlaşma ve gelir adaletsizliği, dönemin devlet başkanı Leonid Kuçma’nın adının çeşitli yolsuzluklarla beraber muhalif gazeteci Georgiy Gongadze’nin cinayetine de karışması, muhalefetin NATO ve Avrupa Birliği ile daha hızlı entegrasyon isteği ve ülke içinde daha demokratik bir sistemin tesis edilmesi arzusu şeklinde özetlenebilir. İşte tüm bu belirleyici etkenlerin sonucunda tarihler 2004 yılının Kasım ayını gösterdiğinde yani Batı yanlısı Yuşçenko ve Rus taraftarı Yanukoviç’in karşı karşıya geldiği başkanlık seçimlerinin ikinci turunda, mevcut başkan Kuçma’nın desteğini alan Yanukoviç’in seçimi hileyle kazandığını iddia eden bir milyona yakın Ukraynalının sokağa dökülmesiyle Turuncu Devrim’in işaret fişeği yakılmış oldu. İşte ülke geneline yayılan ve özellikle gençlerin organize ettiği bu protestoların sonucunda Ukrayna halkı seçimlerin tekrarlanmasını sağlayıp, 2005 yılında %52-%48 üstünlük ile Yuşçenko’yu yeni devlet başkanı olarak seçti.[21]

  • İlk Gaz Krizi

2006 yılı, 2004 senesinde başlayıp 2005’te seçimlerin tekrarlanması ile sonuçlanan Turuncu Devrim’in etkisiyle çıkmaza sürüklenen Rusya-Ukrayna ilişkilerinin enerji sektöründeki yansımalarını görmeye başladığımız yıl olmuştur. Zira Rusya Federasyonu 2006 yılında ilk olarak Ukrayna yönündeki doğalgaz akışını azaltmış, ancak sonrasında daha da ileriye giderek akışı tamamen durduracağı şeklinde tehditlere de başvurmaktan çekinmemiştir. Elbette ki Rusya Federasyonu tarafından Ukrayna’ya bir gözdağı vermek için bir araç olarak kullanılan doğal gaz akışını azaltma aracının Avrupa Birliği üzerinde de olumsuz etkileri olmuştur. Özellikle Polonya, Avusturya ve Macaristan bu krizden en sert şekilde etkilenen ülkelerdir. Zira söz konusu 2006 yılındaki ilk enerji krizinin henüz başında doğal gaz akışı %10’luk bir kesintiye uğrayan Macaristan’ın enerji akışındaki azalma kademeli bir biçimde %25’leri bulmuş, hatta aşmıştır. İlerleyen aşamalarda Almanya gibi Avrupa Birliği’nin sigorta ülkelerinden birinde dahi hissedilen enerji krizi, kış aylarına rastlamasından da dolayı çoğu AB ülkesini çaresiz bırakmıştır. Öte yandan yaşanan bu kriz elbette ki enerji arzı konusunda alternatiflerinin azlığının en sert biçimde farkına varan Avrupa Birliği ülkelerinin de Rusya Federasyonu’na enerji tedariki konusundaki güvenini de önemli derecede sarsmıştır.[22]

  • İkinci Gaz Krizi

2006 krizi Avrupa Birliği ülkeleri üzerinde adeta bir şok etkisi yaratmış, Rusya’nın sebebiyet verdiği gaz kısıtlamaları sonucu krizin ilk iki üç gününde Macaristan doğal gaz piyasasında %40 seviyesinde, Slovakya, Fransa ve Avusturya ise kendi doğal gaz piyasalarında %30 seviyesinde bir kesinti yaşamıştır.[23] Avrupa Birliği enerji piyasasını önemli ölçüde etkilemiş olan bu krizin yalnızca üç yıl sonrasında yine Rusya’dan Ukrayna’yı hedef alacak ikinci bir gaz kesintisi hamlesi gelmiştir. Söz konusu ikinci gaz krizinin iki temel sebebinden söz edilebilir. İlk olarak Rusya’nın Ukrayna’ya geç ödenmiş ya da ödenmemiş doğal gaz satın alım ücretleri ile alakalı cezalar kesmesi ama Ukrayna’nın Rus makamlara bu cezayı ödememesi, ikinci olarak ise elbette ki 2004 yılındaki Turuncu Devrim’den beri iki ülke arasındaki siyasi gerginlikler söz konusu ikinci gaz kesintisinin ana sebepleri olmuştur. Avrupa Birliği her ne kadar tarafları ortak ve tarafsız şekilde Rusya’dan Ukrayna’ya doğal gaz akışını gözlemleyecek bir “izleme komisyonu” kurmak için ikna ettiyse de bu komisyon kısa süre içinde Rusya’nın Ukrayna’yı “doğal gazın AB’ye ulaşmasına engel olmakla” suçlamasıyla başarısız bir girişim olarak tarihe geçecekti. Ancak AB, özellikle Alman Şansölye Merkel ve İtalyan Başbakan Berlusconi’nin çabaları neticesinde Ukrayna’nın “teknik gaz” ödeme zorunluluğuna yaptığı itirazı geri çekmesini sağlaması bakımından çözüme bir nebze de olsa katkı sağlamayı başardı denilebilir.[24] İşte Rusya-Ukrayna arasındaki bu krizler neticede Avrupa Birliği’nin enerji arz güvenliğini özellikle doğalgaz üzerinden okuyan bir yaklaşımla yeniden değerlendirmesine yol açmıştır. Rusya-Ukrayna krizlerinin yanı sıra 2008 Rusya-Gürcistan ve 2010 Rusya-Belarus arasındaki gaz kesintileri de denkleme eklenince, Avrupa Birliği için ortak bir enerji politikasının meydana getirilmesi konusunun kaçınılmaz bir hal aldığı açıkça görülmektedir.[25]

  • Kırım’ın İlhakı ve Donetsk ve Luhansk’ın İşgal Edilişi

2004 yılında Yuşçenko ve Yanukoviç arasındaki devlet başkanlığı seçimine hile karıştığı iddiası ile başlayan Turuncu Devrim isimli protesto gösterileri her ne kadar tekrarlanan seçim sonucunda görevin başına Batı yanlısı Yuşçenko’nun getirilmesini sağlamış ve Rusya destekçisi ve pek çok yolsuzluk skandalına adı karışmış Yanukoviç’in ülkeyi Batı ekseninden çıkarmasını engellemiş olsa da ülke içerisindeki politik kaos hali bir türlü çözülememiştir. Söz konusu kaos halinin patlama noktası ise 2013 yılındaki Maydan Protestoları’dır. 2004 yılında Turuncu Devrim ile devlet yönetimine katılması engellenen Yanukoviç, bu kez devlet başkanı statüsüne sahipken yaptıklarıyla Maydan Protestoları’nın en önemli müssebbibi konumundadır. Esasen Yanukoviç’in sebep olduğu sorun yine Ukrayna’nın Batı ile Rusya ile sıkışmasıyla ilintilidir zira o günlerde Ukrayna henüz kendisine tam üyelik sözü vermemiş olmamasına karşın Avrupa Birliği ile bir ortaklık anlaşması imzalama niyetine girmiş, ancak Rus yanlısı Ukrayna lideri Yanukoviç ortaklık anlaşmasının imzalanacağı 28-29 Kasım tarihli Vilnus Zirvesi’nin yalnızca on gün öncesinde anlaşmadan çekildiğini ilan etmiştir. Öte yandan Yanukoviç’in bu iptalin hemen akabinde Rusya’yla ekonomik yardım içerikli bir anlaşma imzalaması ülkede iyiden iyiye kriz durumunu tetiklemiş, muhalefetin çağrısı ile sokaklara inen halk Maydan Protestoları adlı sokak eylemlerine başlamıştır. Bu durum Yanukoviç’in önce Kırım ardından da Rusya’ya kaçmasına neden olmuş, başlangıçta olaylarla alakalı bir ifadede bulunmayan Rus lider Putin ise belli bir süre sonra olayları “soykırım olarak nitelendirerek müdahale zeminini hazırlamıştır.[26]

Söz konusu müdahale zemini bu Putin’in bu demeci ile oluşturulduktan sonra Rusya, 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmiş, ayrılıkçı Donbas topraklarına da her türlü desteği vermeye başlamıştır. 2013 Maydan Protestoları ve 2014 Kırım ve Donbas işgalleri her ne kadar Rusya kaynaklı enerji akışını etkilememiş olsa da, saldırının yarattığı AB-Rusya ilişkilerinde meydana gelen erozyon Avrupa Birliği tarafından Rusya’nın güvenilir bir partner olup olmadığının çok daha yoğun bir biçimde sorgulanmasına neden olmuştur. Aynı yıl içerisinde Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan Avrupa Enerji Güvenliği Stratejisi’nde enerji konusunun diğer politika alanlarından ayrılamayacak bir alan olduğu vurgulanmıştır ve sürdürülebilirlik, rekabet konuları gündeme getirilmiştir. Aynı zamanda 2017 yılında kabul edilen yeni bir gaz güvenliği paketi de Birlik içi doğal gaz akış sistemlerini güçlendirmeyi, Avrupa Birliği’nin ilk enerji diplomasisi eylem planını oluşturmayı ve LNG gibi kaynakların depolanması hususunu içermiştir.[27]

Son olarak Rusya ve Ukrayna arasında itilafa sebep olan Donbas bölgesinin enerji anlamında öneminin vurgulanması da önemlidir. Zira Ukrayna’nın Rusya ile sahip olduğu doğu sınırında bulunan ve Dnipro ile Don nehirleri arasındaki bölgeyi ifade eden Donbas bölgesi Avrupa’nın dördüncü büyük maden bölgesidir. Ukrayna’nın ayrıca gayrisafi milli hasılasının %20’sini sağlayan bölge aynı zamanda ülke ihracatının da %25’ini tek başına idare etmekteydi. Bu bakımdan Donbas bölgesine sahip olamayan bir Ukrayna’nın kalbi olmadan yaşamaya çalışan bir insandan pek de farkı olmadığı açıktır.[28]

  • 2022 Şubatı ve “Putin’in Savaşı”

 

2020 yılına gelindiğinde Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilim, Ukrayna toprakları Kırım ve Donbas bölgelerinin işgali durumu hala devam etmekteydi. Süreç içerisinde yaşanan bazı gelişmeler nihayetinde 2022 yılında iki ülke arasında konvansiyonel savaşa dönüşecekti. 2020 yılının sonlarına doğru Ukraynalı lider Volodimir Zelenski, işgal altındaki Kırım’ın kurtarılması ve Ukrayna’nın NATO üyeliği konusundaki stratejilere onay veren kararnameleri imzaladı. 2021 yılına gelindiğinde Rusya artık hem Kırım’da hem de Ukrayna’nın doğu sınırında askeri varlığını çok önemli ölçüde artırıyor, adeta sınıra yığınak yaparak savaşa hazırlanıyordu. Savaş hazırlıkları yalnızca askeri teçhizatlarla yürütülmüyor, öte yandan medya ve taşeron silahlı güçler gibi unsurlar Rusya tarafından bir araç olarak kullanılıyordu. Bütün bunlara ek olarak Vladimir Putin’in “Donbas bölgesinde Rus vatandaşlarına soykırım yapılıyor” söylemi, Rusya’nın savaşı meşrulaştırmak için başlıca söylemi haline geldi. 2022 yılında özellikle ayrılıkçı Donbas bölgesinde artan çatışmalar yerini 24 Şubat’ta Rusya’nın “bölgenin Nazizm’den temizlenmesi” bahanesi ile başlattığı saldırıya bıraktı. Her ne kadar başlangıçta askeri bir operasyon olarak servis edilse de zamanla saldırıların tüm Ukrayna’nın kontrol edilmesini hedefleyecek çapta büyük bir işgal girişimi olduğu anlaşılacaktı.[29]

Avrupa Birliği’nin Rusya’ya Enerji Bağımlılığını Bitirmeye Yönelik Geçmişteki Örnek Projelere Karşı Tutumları

  • Bakü Tiflis Ceyhan (BTC) Boru Hattı Projesi

Başta Azerbaycan petrolleri olmak üzere, kaynağı Hazar havzası olan ve bu havzaya kıyısı olan tüm devletler tarafından üretilecek olan petrolü Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye (Ceyhan) rotasında taşımayı planlayan Bakü Tiflis Ceyhan Boru Hattı Projesi 2006 yılında ilk tanker yüklemesini başarıyla tamamlamıştır. Söz konusu hattın senelik petrol taşıma kapasitesi 50 milyon tondur.[30] Projenin temelleri 1993 tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Azerbaycan Lideri Ebufeyz Elçibey liderliklerindeki hükümetler arasında imzalanan “Boru Hattı İnşası Hakkında Anlaşma” isimli çerçeve anlaşma ile atıldı. 1990’lar temel olarak zaten hem AB, hem Türkiye hem İran için Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu yeni kurulan devletlerin sahip olduğu enerji kaynaklarına erişim için stratejilerin üretildiği yıllardı.[31] Fakar Rusya’ya karşı Kafkasya coğrafyasının en önemli enerji havzası olan Hazar’da güç kazanmak hiç kolay olmayacaktı. Zira Türkiye ile BTC boru hattı projesinin temellerini atan Azerbaycan lideri Elçibey, ülkesinin Hazar’daki kaynaklarının üretimi için kurduğu konsorsiyumda Rusya’ya herhangi bir pay vermeyince bu durum onun bir askeri darbe ile devrilmesi ve yerine gelen Haydar Aliyev’in Rusya’ya da konsorsiyumda %10’luk bir pay vermesiyle sonuçlanacaktı.[32]

Bu çerçevede düşünüldüğünde Avrupa Birliği’nin ve lokomotif ülke Almanya’nın başlangıçta Rusya’yı enerji ticaretinde gücünü azaltacak bu projeye gereken önemi göstermediği, hatta projenin bölge barışına zarar verme ihtimali üzerinde durduğu[33] fakat daha sonrasına söz konusu projenin kaynak çeşitliliğini artırma bakımından olumlu bir proje olarak görülüp desteklenmeye başladığı hatta 1992 yılındaki ilk anlaşmadan ancak 10 sene sonra 2002 yılında inşaatı başlayan ve 2005 yılında hizmet veren projenin açılış konuşmasında AB Enerji Komisyoneri Andris Piebalgs’ın BTC’yi “Avrupa ve Dünya güvenliği için bir dönüm noktası olarak nitelediği[34] söylenebilir.

  • NABUCCO Projesi

NABUCCO Projesi başlangıçta Hazar’a kıyıdaş olan Azerbaycan, ama uzun vadede Türkmenistan, Mısır, Suriye Irak gibi pek çok ülkeden alınacak doğal gazın Avrupa’ya taşınmasını hedefleyen küresel bir projeydi. 2004 yılında Nabucco Gas Pipeline International GmbH şirketinin kurulması ile ilk somut adımı atılan projenin hükümetler arası anlaşması ise 2009 yılının Temmuz ayında Ankara’da imzalanmıştır.[35] 10 Ekim 2002 tarihinde projenin öncü ülkelerinden Türkiye, Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Avrusturya’dan temsilcilerin izlediği Verdi’nin Nabucco isimli operasından esinlenerek NABUCCO Projesi olarak adlandırılan proje yine bu ülkelerin enerji şirketlerinin ortak pay sahipliği ile gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Söz konusu şirketler BOTAŞ (Türkiye), Bulgargaz (Bulgaristan), Transgaz (Romanya), OMW Erdgas (Avusturya) ve MOL (Macaristan) olmakla beraber daha sonra anlaşmaya ortak olarak katılan Alman RWE şirketi de sayıldığında projenin 6 eşit ortağı bulunmaktaydı.[36] Yıllık 31 Milyar metreküp kapasitesi olacağı planlanan ve toplam maliyetinin 7,9 Milyar Euro civarında olan[37], başlıca Azerbaycan-Türkiye (Şahdeniz) Boru Hattı, İran-Türkiye Boru Hattı, Irak-Türkiye Boru Hattı, Mısır-Türkiye Boru Hattı ve Türkmenistan-Türkiye Boru Hattı kollarına ayrılan[38] proje çeşitli kaynak belirsizlik ve yetersizlikleri, Rusya’nın Güney Akım Projesi ile NABUCCO’ya rakip olması, maddi sorunlar, coğrafi riskler ve Türkiye’nin doğalgaz akışından %15 pay almak istemesi talebinin reddi gibi bazı sebeplerden dolayı[39] gerçekleştirilmesi imkansız hale geldi ve 2013 tarihinde önce NABUCCO West’e dönüştü, ardından Şahdeniz Konsorsiyumu’nun TANAP’ı Avrupa’ya bağlamak için TAP’ı desteklemesiyle tarih oldu.[40]

  • Güney Akım Projesi

Güney Akım projesi senede 63 milyar metreküp civarlarında Rus doğal gaz kaynağının Avrupa’ya ulaştırılmasını hedefleyen bir projeydi. Söz konusu proje bünyesinde bir offshore ve birçok onshore boru hattını barındırmakta ve 2017-2018 yılları dolaylarında tamamlanıp 2020 yılında Avrupa Birliği’nin ihtiyaç duyacağı doğal gaz miktarının %12’sini karşılamayı planlamaktaydı. Rusya Federasyonu’nun Beregova Terminal’inde başlaması ve Karadeniz’in 2,2 km altından 900 km uzunluğunda inşa edilmesi planlanan hattan akacak doğal gazın önce Bulgaristan’a ulaşıp ardından da toplamda 2,446 km’ya ulaşacak hat boyunca sırasıyla Sırbistan, Macaristan, Slovenya, Avusturya ana rotasını izlemesi beklenmekteydi. O dönem içerisinde NABUCCO’ya rakip olarak üretilmiş olan en ciddi proje olan Güney Akım’ın ilk anlaşma metni 23 Haziran 2007’de İtalyan ENI ve Rus Gazprom arasında imzalandı. Temel olarak Gazprom’un İtalya, Frans ve Almanya ile işbirliği içerisinde planladığı projenin bütün ortaklarına bakıldığında ise %50 pay sahibi Gazprom ve %20 pay sahibi ENI şirketinin yanı sıra projede %15 oranında paylarıyla Fransız EDF ve Alman BASF Group şirketlerinin de yer aldığı görülmekteydi. Projenin esas hedefinin Rus doğalgazını Ukrayna’yı bypass edecek biçimde Avrupa’ya ulaştırılması olduğu oldukça açık bir gerçekti. Ancak toplam maliyeti yaklaşık olarak 47 milyar Euro’ya ulaşması beklenen proje henüz 2013 yılında inşaat halindeyken AB Enerji Koordinatörü tarafından illegal ilan edildi ve anlaşmaların Rusya tarafıyla revize edilmesi istendi. Ancak Rusya’nın bu talebe yanaşmaması, bir yıl sonra gerçekleşen Kırım işgali gibi olaylar projenin resmen sonunu getirdi. Söz konusu proje ile ilgili hatırlanan ilk önemli husus AB üye ülkelerinin henüz NABUCCO Projesi ile Güney Akım Projesi rekabet halindeyken enerji konusunda kendi ulusal çıkarlarını Birliğin çıkarlarından üstte tuttukları gerçeğiydi. İkinci husus ise projenin iptal olmasının ardından dönemin AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy’un Avrupa Birliği’nde lider rol üstlenen ülkelerin artık Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltma konusunda ortak karar aldığı ve bunun yerine enerji tedarik zincirlerinin rotalarını çeşitlendirip aynı zamanda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasına odaklanacaklarını açıklaması olarak görülebilir.[41]

  • TANAP ve TAP Projeleri

TANAP ve TAP Projeleri Güney Gaz Koridoru’nun iki tamamlayıcı unsurudur, Şahdeniz 2 havzasından elde edilen doğal gaz TANAP hattı vasıtasıyla Türkiye’nin yirmi şehrini geçecek[42], ardından TAP hattı üzerinden Avrupa’ya taşınacaktır. Avrupa’ya Yunanistan üzerinden giriş yapacak doğal gaz daha sonra sırasıyla Arnavutluk ve İtalya’ya iletilmesi planlanmaktadır. Bu noktadan sonra söz konusu kaynak İtalya’yı da geçerek Doğu ve Merkez Avrupa ülkelerine dağıtılacaktır.[43] Türk enerji şirketi BOTAŞ, TANAP projesinin üç önemli ortağından birisidir. Azeri SOCAR’ın %58, İngiliz BP’nin %12 pay sahibi olduğu projede BOTAŞ %30’luk payı ile ikinci büyük ortak olarak gözükmektedir.[44]

2012 yılında hukuki temelleri atılan, bir sene sonrasında nihai yatırım kararı çıkan, 2015 yılında ise projenin iki temel ülkesinin devlet başkanları Recep Tayyip Erdoğan ve İlham Aliyev’in katılımları ile inşaat temel atma töreni gerçekleştirilen TANAP Projesi’nin ilk fazı 2018, ikinci fazı ise 2019 yılında tamamlandı. İlk hesaplamalarda maliyeti 11,7 milyar dolarak belirlenen proje, toplamda %40 kar edilerek 7 milyar doların altında bir harcama ile sonuçlandırıldı.[45] TANAP projesinde Türkiye coğrafyasında dolaşımı sağlanan doğal gazın Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşınması için tamamlayıcı bir hat olarak kurgulanan ve Norveç merkezli Statoil’in %42,5, İsviçre merkezli Axpo’nun %42,5 ve  Almanya merkezli Eon’un %15 hissedarlığında hayata geçirilen TAP Projesi’nin maaliyeti ise 4,5 milyar dolar olup[46],  söz konusu projenin temelleri 2016 yılında Yunanistan’ın Selanik kentinde gerçekleştirilmiştir. 2018 yılında TANAP ile birleştirilmesi sağlanan TAP’a ilk gazın verilişi ise 2020 yılında gerçekleşti. Öte yandan 2022 yılında Bulgaristan ve Yunanistan arasında inşa edilen IGB doğalgaz hattının TAP’a bağlantısı gerçekleştirilerek projenin kapsamı da bir bakıma genişletilmiş oldu.[47] Projelerin taşıdığı gaz kapasitelerine baktığımız zaman ise başlangıç kapasitesi 16 milyar metreküp olan[48] ve bu kapasitenin 10’unu Avrupa’ya 6’sını Türkiye’ye ulaştıran projelerin[49] 2023 yılında Türkiye’ye 10,2 ve Avrupa’ya ise 12 milyar metreküp doğal gaz taşıdığı, gelecekte ise kapasitenin toplam 32 milyar metreküpe çıkarılmasının hedeflendiği gözlemleniyor.[50]

  • Kuzey Akım 1 ve 2

Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2 projeleri Rus Gazprom’un %51, Alman Wintershall Dea AG ve PEGI/E.ON şirketlerinin %15,5+%15,5, Hollandalı N.V. Nederlandse Gasunie şirketi ve Fransız ENGIE’nin %9+%9 pay sahibi olduğu North Stream AG tarafından hayata geçirilmiştir.[51] Hem Kuzey Akım 1 hem de Kuzey Akım 2 ikişer hatta sahiplerdir. İki projenin de toplam kapasitesi yılda 27.5+27.5 milyar metreküpten toplam 55’er milyar metreküp olup, iki proje bir arada düşünüldüğünde Avrupa’ya servis edilen doğal gaz miktarı 110 milyar metreküpü bulmaktadır. Kuzey Akım 1 hatlarının çıkış noktası Rusya’nın Vyborg kıyısı olup, söz konusu hatlar Baltık Denizi’nin altından sırasıyla Rusya, Finlandiya, İsveç, Danimarka ve Almanya’nın Münhasır Ekonomik bölgelerinden ilerleyerek nihayetinde Almanya’nın Greifswald kıyısında son bulur. 7,4 Milyar Euro değerinde olan Kuzey Akım 1 projesinin doğal gaz kaynağı 4,9 trilyon metreküp rezerve sahip olan Bonavenkovo yatağıdır. Kuzey Akım 1’in rotasına paralel ilerleyen Kuzey Akım 2 projesinin beslendiği temel kaynak ise Leningrad’daki Ust-Luga bölgesidir. Güncel durumlarına baktığımızda ise iki projenin de şu anda işler durumda değil. Kimi kaynaklara göre Kuzey Akım 1’in akışı Rusya tarafından “tamirat” gerekçesiyle[52], kimilerine göreyse Avrupa’ya savaşla alakalı göz dağı vermek amacıyla kesildi. Kuzey Akım 2 ise zaten hiç faaliyete başlayamadan durdurulmuştu. Ayrıca Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasından kısa bir süre sonra iki hattın da sabotaja uğramasının sır perdesi hala daha aralanamadı.[53]

Yeşil Enerji’nin Adım Adım Yükselişi: Rusya’ya Bağımlılığın Azalması İçin Yeni Bir Umut

    • Yeşil Dönüşümün Dünya ve Avrupa’daki Gelişimi

Avrupa Birliği’nin kurucu belgeleri olan 1951 Paris ve 1957 Roma Anlaşmalarında çevre veya iklim konularından bahsedilmemiş[54], söz konusu dönemde Avrupa Toplululuğu ismine sahip olan AB tarafından yeşil dönüşüm hususunun izine ilk kez 1967 tarihli “Tehlikeli Maddelerin Sınıflandırılması, Ambalajlanması ve Etiketlenmesi” isimli yönergede rastlanılmıştır.[55] Özellikle 1970’li yıllar dünyada ve Avrupa’da çevre duyarlılığının yükseldiği zamanlar olmuş, bu bakımdan Birleşmiş Milletler İnsan ve Çevre Konferansı 1972 yılında Stockholm’de gerçekleştirilerek konu uluslararası bir zeminde ilk kez tartışılmıştır. Avrupa Topluluğu bu konferanstan yalnızca birkaç ay sonra Paris’te gerçekleştirdiği zirvede bugüne dek süregelen ve periyodik olarak yenilenen AB Çevre Eylem Programı’nı başlatmıştır.[56] 1987 yılında hazırlanan Avrupa Tek Senedi ile Avrupa Birliği bir çevre perspektifine kavuşmuş[57], 1993 Maastricht Anlaşması sayesinde çevre perspektifi daha da güçlenmiş, ihtiyatlılık ilkesi (herhangi bir projeden önce bilim insanlarına söz konusu projenin çevreye olası etkilerini danışarak hareket etme prensibi) önemli kurallar AB kurucu anlaşmalarına girmiştir.[58]

1997 yılında imza edilen ve 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü, küresel anlamda emisyon hedefleri koyan ilk uluslararası anlaşma niteliği taşımaktadır.[59] Söz konusu anlaşmada imzası bulunan ülkeler emisyon seviyelerini 1990 yılında sahip olduğundan %5,2 daha aşağıya çekmeyi taahhüt etmektedirler.[60] 1997 yılında imza edilen Amsterdam Anlaşması Birliğin yeşil politika hedeflerine “sürdürülebilir kalkınma” kavramını katması bakımından önemli olmakla birlikte[61], peşine 2001 yılında imzalanıp 2003 yılında yürürlüğe giren Nice Anlaşması da “su politikaları” kapsamında “Su Çerçeve Direktifi” gibi eklemelerle AB yeşil dönüşümüne katkıda bulunmuştur.[62] 2007 yılında imza edildikten iki yıl sonra yürürlüğe giren Lizbon Anlaşması ise Avrupa Birliği’nin –diğer tüm dış eylemlerde olduğu gibi- iklim konusundaki dış eylemlerinde de hareket kabiliyetini artırıcı etki yapmıştır.[63]

Ukrayna ve Rusya destekli tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Lugansk ve Donetsk bölgeleri arasında 2017’den beri ilk kez mahkum takası başladı.
  • 2014’teki Rus İlhak ve İşgalinin Ardından Yeşil Enerji Politikaları
    • 2015 Paris İklim Anlaşması

2015 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te Birleşmiş Milletler öncülüğünde düzenlenen Paris İklim Konferansı’nın sonucu olarak imzacı devletlere çevre ve iklim değişimi konusunda bir takım yeni yükümlülükler yükleyen Paris İklim Anlaşması imza edildi. Söz konusu anlaşma gereğince her katılımcı devletin veya aktörün kendine özgü bir iklim eylem planı oluşturması ve söz konusu planı 5 yılda bir Birleşmiş Milletler’e sunması kararlaştırıldı. Öte yandan yine anlaşmanın bir gereği olarak her bir katılımcı aktör, dünyanın gelecekteki küresel ısınma seviyesinin 2 derecenin altında tutulması, hatta birincil hedef olarak 1.5 derecelik artışın aşılmaması konusunda çalışmalar yapmak konusunda mutabık kaldı.[64] Söz konusu anlaşmada Birliği temsilen görev alan üç temel aktör Britanya (eski üye), Almanya ve AB Komisyonu’nun bizzat kendisiydi.[65]

  • 2019 Avrupa Yeşil Mutabakatı

2019 yılında Avrupa Komisyonu tarafından dünyanın deneyimlemekte olduğu ve her geçen gün daha da derinleşen iklim krizini durdurmak için Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı kabul etti. Söz konusu mutabakatın temel hedefleri incelendiğinde, Birliğin 2030 yılına kıyasla Avrupa kıtasındaki emisyon seviyelerini 1990 yılında mevcut olanın %55 daha altına çekmeyi hedeflemenin yanı sıra, aynı yıla kadar Avrupa Birliği genelinde üç milyar ek ağaç dikilmesini planladığı bilinmekte. Öte yandan yirmi yıl sonrası için, yani 2050 yılı için esas hedef ise kıta genelinde net sıfır emisyon seviyesine ulaşmak. Yeşil Mutabakat’ın imzalandığı günden bu yana ayrıca “sınırda karbon düzenlemesi”, “net sıfır emisyon sanayi planı” gibi çeşitli sektörler için yeni projeler üreten AB, Yeşil Mutabakat kapsamında alınan önlemleri finanse etmek için NextGenerationEU Kurtarma Planı’ndan gelen 1,8 trilyon Euro’yu kullanmayı planlıyor.[66]

  • 2022 Rusya’nın Ukrayna Saldırısından İtibaren AB’nin Yeşil Enerji Dönüşümü ve Ek Önlemler

2022 Şubatı’nda Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlatmış olduğu savaşın hemen üç ay sonrasında Avrupa Komisyonu REPowerEU adında, Avrupa Birliği’nin enerji piyasasında aldığı yaraları sarmak ve Birliğin Rusya’ya olan enerji bağımlılığını kırmak adına yeni bir proje başlattı. Söz konusu projenin temel hedefleri ise Birlik genelinde enerji tasarrufu sağlamak, temiz enerji kaynaklarının kullanımını artırmak ve enerji çeşitliliğini yükseltmek olarak sıralanabilir. Söz konusu projenin Avrupa Birliği’ne kattığı kazanımlar ise şu şekilde listelenebilir:

  • Rus fosil yakıtlarına bağımlılık azaldı.
  • Enerji talebi yaklaşık olarak %20 seviyelerinde geriledi.
  • Gaz ve petrolde tavan fiyat uygulaması başlatıldı.
  • Yenilenebilir enerji kaynaklarının yayılımı iki katına çıktı ve 2022 yılı boyunca Birlik genelinde elektrik ihtiyacının %39’u yenilenebilir kaynaklardan geldi.
  • 2021 yılının Ağustos ayında Birlik toplam doğal gaz ihtiyacının %41’ini Rus boru hatlarından, %40’ını diğer ülkeler merkezli boru hatlarından %19’unu ise Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) kaynaklarından karşılamaktaydı. 2022 Ağustos yılının verileri incelendiğinde ise LNG’nin kullanım oranının sansasyonel bir biçimde toplam ihtiyacın %41’ini karşılayacak düzeye eriştiğini gözlemlemekteyiz. Öte yandan AB diğer ülkeler merkezli boru hatlarından aldığı doğal gazın payını %50 seviyesine çıkarmakta, yine çok büyük bir değişiklik olarak Rusya’nın buradaki payını %9 seviyelerine indirmiş gözükmektedir.
  • Enerji kesintilerini önlemek için Avrupa Birliği tarafından Birliğin gaz depolama oranının %80’in üzerine çıkarmaktı. 2022 Kasım’ında ise gaz dolum oranı Birlik içinde %96’lık rekor seviyeleri gördü.
  • 41 GW gücünde güneş enerji sistemi ve 16 GW gücünde rüzgar enerjisi sistemi kurularak rekor seviyelere ulaşıldı

Avrupa Birliği bu proje için 72 milyar Euro’su hibeler olmak üzere toplam 300 milyar Euro finansman ayırdı.[67] AB enerji çeşitliği konusunda da 2022 “Putin’in savaşı” sonrası önemli adımlar attı. Zira Mısır ve İsrail ile birlikte imzaladığı memorandum, Azerbaycan ile imzalanan enerji alanında stratejik ortaklık mutabakat zaptı, ABD’den alınan 15 milyar metreküp ek LNG sözü bu adımlardan en önemlileri olarak gözükmektedir. 2022 yılının ilk yarısında Rusya dışı LNG ithalatını bir önceki yıla kıyasla 19 milyar metreküp artıran Birlik, Rusya dışı boru hatlarından aldığı doğal gazı da (özellikle Norveç, Azerbaycan, Birleşik Krallık ve Kuzey Afrika bölgesinden) 14 milyar metreküp artırdı.[68] Yüzdelik dilim anlamında değerlendirdiğimizde AB’nin doğalgaz ithalatında 2023 yılının ilk çeyreğinde Rusya’nın payının bir önceki aynı döneme kıyasla %38,8’den sert bir düşüşle %17,4 seviyelerine düştüğü görülüyor. Öte yandan aynı dönemler içerisinde aynı düşüş petrol ithalatında Rusya’nın payının %26’dan %3,2’ye düşmesi olarak karşımıza net bir biçimde çıkıyor.[69]

Enerji bağımsızlığının bir diğer önemli ayağı olan yenilenebilir enerji konusunda Avrupa Komisyonu’nun 2030 yılı için yenilenebilir enerjinin tüm enerji kaynaklarına oranını %40’tan %45 seviyesine çıkardığı biliniyor. GW bazında baktığımızda da yenilenebilir enerjinin seviyesinin “FitFor55” paketinde 1067 GW olan hedefinin REPowerEU projesinde 1236 GW’a çıkarıldığını gözlemliyoruz.[70] Özellikle Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın imzalandığı 2019 yılı ile 2020 yılı arasında ve pandeminin gündemde olduğu 2021 ile 2022 yılları arasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanım oranının artış hızının normale kıyasla yükseldiğini ve 2022 yılında ölçülen son rakama göre %23 düzeyinde olduğunu biliyoruz.[71]

  • Yeşil Dönüşümle Çelişen Ama Vazgeçilemeyen Güç: Nükleer

Yüzyıllardır dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde en çok tercih edilen enerji çeşitlerinden biri olan nükleer enerji, AB yeşil dönüşümünün en zayıf halkası gibi görünüyor. 2021 verilerine göre Avrupa Birliği’nin tüm enerji kaynakları oranlandığında nükleer enerjinin payı %12,8 seviyelerinde, o dönem için yenilenebilir enerji kaynaklarının yaklaşık %5 altında gözüküyor.[72] Fakat bu oran özellikle Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı enerji krizi sebebiyle artabilir gibi duruyor. Zira her ne kadar Birliğin lokomotif ülkelerinden Almanya daha önce kapanmasını ertelediği son üç nükleer santralinin kapatma kararını resmen 15 Nisan 2023 tarihinde yürürlüğe koysa da, Finlandiya, Fransa, Belçika, Hollanda, Polonya gibi diğer üye ülkeler var olan pek çok nükleer santrallerinin faaliyet süresini uzatma ve hatta yeni santrallerin inşası konusunda kararlara imza attılar.[73]

Rusya-Ukrayna Savaşı’nda Değişen Dengeler: Ukrayna Desteğini Kaybediyor

Şüphesiz savaşın ilk gününden itibaren Ukrayna’nın en büyük destekçisi olan iki temel aktör AB ve ABD bugün kendi kapasiteleri ve güncel konjonktürün verdiği imkan ölçüsünde Ukrayna’nın savunulması konusunda desteklerini sürdürmekteler. Bunun en büyük örneği 2023’ün bitimine yakın AB tarafından Ukrayna ile müzakerelerin başlatılması kararı olarak görülebilir.[74] Ancak öte yandan artık Ukrayna’ya yönelik yapılan yardımların maddi yükü hakkında her iki büyük aktörün de hiç hoşnutsuzluk ya da zorluk yaşamadığını söylemek doğru olmaz. Zira 2023 yılının Aralık ayında Macaristan’ın AB tarafından Ukrayna’ya yapılması planlanan 54 milyar Euro’luk destek paketini veto etmesi bunun en somut örneği.[75] Öte yandan Voice of America’da (2023) yer alan bir habere göre ABD halkının Ukrayna’yı silahlandırmaya yönelik desteği git gide azalıyor.[76] İşte bu durum Ukrayna lideri Zelenski’yi ABD kongre üyelerinin ayağına kadar gidip “eğer maddi destek paketi gelmezse savaşı kaybederiz” demek mecburiyetinde bile bırakmış durumda.[77]

Sonuç

Kurulduğu ilk günden beri bir enerji birlikteliği niteliği taşıyan Avrupa Birliği özellikle üye ülkelerin sahip olduğu kömür ve çelik bazlı enerji kaynaklarının dünya piyasasında popülaritesi düşmeye ve doğal gazın geçerliliği artmaya başladıktan sonra Rusya’ya karşı enerjide bağımlı bir hale geldi. Söz konusu bağımlılığın temelleri 1980’li yıllarda, yani Sovyetler Birliği hala daha varlığını devam ettirirken başlamıştı ve gün geçtikçe kademeli olarak arttı. Her ne kadar 1990’larda hazırlanan bazı stratejiler ile AB arz güvenliğini artırmayı planladıysa da Rusya’nın enerji piyasasındaki dominasyonu üye ülkeleri yeterince rahatsız etmiyordu. Ancak özellikle 2006 ve 2009 yılındaki gaz krizleri AB’nin bir bakıma gözünün açılmasına neden oldu. Çünkü bu krizler AB’ye Rusya’nın dilediği vakit kendisinin sağladığı bir enerji kaynağını kullanarak Birliğe şantaj yapabileceğini fark ettirmişti. Her ne kadar krizlerin esas sebebi Rusya ve Ukrayna arasındaki anlaşmazlıklar olsa da, Rusya’nın AB için enerji konusunda güvenilirliği ciddi ölçüde sarsılmıştı.

Söz konusu dönemlerin içerisinde Avrupa Birliği arz çeşitliliğini artırmaya yönelik pek çok projeye destek verdi. Bakü Tiflis Ceyhan projesi özellikle 90’lı yıllarda başlamış projeler arasında en önemlisi, aynı zamanda bağımsızlığını yeni kazanmış Azerbaycan’ın Birlikle yakınlaştırılması bakımından en kıymetlisiydi. Fakat Azerbaycan formülünün denendiği daha kapsamlı bir başka proje olan NABUCCO pek çok sorunu nedeniyle hayata geçirilemedi. Aynı dönemde Rusya tarafından ortaya atılan alternatif Güney Akım projesi, AB’nin hala daha enerjide tek sesli olamayışını gözler önüne sermekteydi. Daha sonra NABUCCO kadar olmasa da bir başka önemli proje TANAP ve TAP projeleri olarak ortaya çıktı. Söz konusu projeler sayesinde hem Azerbaycan hem Türkiye hem de AB gerek siyasal gerek ekonomik olarak gerekse de arz güvenliği olarak önemli ölçüde kar etti.

2014 yılında gerçekleşen Rusya’nın Kırım ve Donbas işgalleri AB’nin enerji güvenliğindeki uyanışının zirve noktası oldu. 2014 sonrasında yeşil dönüşüm çerçevesinde yenilenebilir enerji kaynaklarının yayılmasına odaklanan Birlik, 2015 yılı Paris İklim Anlaşması’nda oldukça aktif bir rol oynamasının yanı sıra kendi içinde de AB Yeşil Mutabakatı ve REPoweEU gibi paketlerle yenilenebilir enerjiyi esas enerji kaynağı olarak kullanma yoluna girdi. 2020 yılındaki pandemi süreci her ne kadar Birlik ekonomisini zayıflatsa da, sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda pandemi tüm dünyaya olduğu gibi AB’ye de önemli bir ders verdi. Hemen akabinde 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal girişimi neticesinde ise AB, Rusya’dan ithal ettiği enerji kaynaklarını önemli ölçüde kısarak enerjide devrim niteliğinde adımlar attı.

Ancak güncel olarak Avrupa Birliği’nde özellikle 2021 sonrası gerçekleşen enerji fiyatı artışları, tedarik sorunları gibi hususları dikkate aldığımızda ve öte yandan üye ülkelerin önemli bir kısmının nükleer enerjiden bir türlü vazgeçemediğini göz önünde bulundurduğumuzda, yeşil dönüşüm hedeflerine ulaşma hedeflerinin enerji piyasasında ne kadar gerçekleşeceği bir süre daha belirsizliğini koruyacak gibi gözüküyor. AB şu anda her ne kadar Rusya ile enerji konusunda ilişkilerini neredeyse tamamen kesme noktasına geldiyse de, özellikle İsrail-Filistin savaşının başlangıcından itibaren ABD’nin Rusya-Ukrayna savaşına yetişmekte zorlanması, AB içerisinde Ukrayna’ya destek noktasında genişleyen çatlaklar gibi hususlar “Eğer Ukrayna savaşı kaybederse ne olur?” sorusunu akıllara getiriyor.

Sonuç olarak, Avrupa Birliği’nin küresel enerji tedarik hatlarından, yenilenebilir enerjinin zirvede olacağı bir “yeşil enerji kalesine” dönüşümü konusundaki hipotezimiz kısmen doğru gibi gözükse de, Ukrayna’nın savaşı kaybetmesi halinde, AB üye ülkelerinin yine NABUCCO-Güney Akım rekabetinde olduğu gibi kendi çıkarlarını Birlik çıkarlarından daha üstte görerek Rusya’yı AB enerji sistemi içerisine yeniden dominant bir tedarikçi olarak eklemeyeceklerini kesin olarak söylemek de mümkün veya mantıklı gözükmemektedir.

Tugay Karayel

Stratejik Ortak Misafir Yazar

KAYNAK

Kitap ve Kitap Bölümleri

Akçay, Belgin, Sinem Akgül Açıkmeşe, Burak Erdenir vd (2017). Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

Bayraktutan, Yusuf (2019). Uluslararası İktisat. Kocaeli: Umuttepe Yayınları.

Goldstone, Jack A., Leonid Grinin, Andrey Korotayev vd (2022) Handbook of Revolutions in the 21st Century. Iowa City: Springer.

Jordan, Andrew, Viviane Gravey (2021). Enviromental Policy in the EU. New York: Routledge.

Kaya, Ayhan, Senem Aydın Düzgit, Yaprak Gürsoy vd (2020). Avrupa Birliği’ne Giriş. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Yıldırım, Zafer (2007).  “EU Policy Towards the Baku-Tbilisi-Ceyhan Pipeline.” Şu kitapta: Haz./Ed Kenan Dağcı ve Gül Tuğba Dağcı. Rethinking EU Turkey Relations.  Münster: MV Wissenschaft, s. 69-83.

Yiğitgüden, Halil Yurdakul (2023). Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattının Yaşanan Tarihi. Ankara: Terazi Yayıncılık.

Süreli Yayınlar/Makaleler-Bildiriler

Bahgat, Gawdat (2006). “Europe’s Energy Security: Challenges and Opportunities.” International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944-), 82(5), 961-975.

Collard, Fabienne (2018). “La politique énergétique en Europe.” Courrier hebdomadaire du CRISP, 2403-2404(38-39), 5-66.

Çalışkan, Feramuz (2022). “Adım Adım Rusya Ukrayna Savaşı ve Üçüncü Tarafların Sürece Etkisi”, EURO Politika Dergisi, 2022(14), 35-47.

De Jong, S.,  Jan Wouters, Steven Sterkx vd (2010). “The 2009 Russian-Ukrainian Gas Dispute: Lessons for European Energy Crisis Management After Lisbon”. European Foreign Affairs Review, 15(4): 511-538.

Erdoğan, Nuray (2017).  “Tanap Projesinin Türkiye Ve Azerbaycan Enerji Politikalarındaki Yeri Ve Önemi”, Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 10(3), 10-26.

Erdoğdu, Erkan (2010). “Bypassing Russia: Nabucco Project And İts İmplications For The European Gas Security”, Reneweble and Sustainable Energy Reviews, 14(9), 2936-2945.

Giuli, M.,  Sebastian Oberthür vd (2023). “Third Time Lucky? Reconciling EU Climate And External Energy Policy During Energy Security Crises”, Journal of European Integration, 45(3):  395-412.

Kaçmaz, Muhammet (2020). “Avrasya denkleminde jeopolitik kırılma; Ukrayna”, Türk Coğrafya Dergisi, 2020(74), 7-15.

Kakışım, C., Timuçin Kodaman (2015). “Trans Adriyatik Boru Hattı Projesinin Stratejik Beklentileri”, Uluslararası Avrasya Enerji Sorunları Sempozyumu, 437-444.

Kakışım, Cemal (2019). “Enerji Krizlerinin Etkisiyle Şekillenen Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası.” Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Elektronik Dergisi, 10(2), 460-472.

Kavaz, İsmail (2018). “Türkiye’nin Enerji Merkezi Olma Sürecinde TANAP Projesi”, SETA Perspektif Dergisi, 2018(199),  1-6.

Novikau, A., Jahja Muhasilovic vd (2023). “Turkey’s Quest To Become A Regional Energy Hub: Challenges And Opportunities”, Heliyon Dergisi, 2023(9), 1-11.

Önce, A. G., Sadettin Paksoy vd (2015).  “Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin (Tanap) Bölge Ekonomisi Ve Barışı Açısından Önemi”, I. Uluslararası Kafkasya-Orta Asya Dış Ticaret ve Lojistik Kongresi, 733-750.

Özdemir, Ş.,  Ayça Eminoğlu vd (2022). “Yeni Nesil Savaş: Rusya’nın Donbas’ta Uyguladığı Hibrit Savaş Yöntemi”, Hitit Sosyal Bilimler Dergisi, 15(1), 67-84.

Semercioğlu, Harun (2016). “Ukrayna Krizi Bağlamında AB-Rusya İlişkilerinin Ekonomi Politiği”,  EUL Journal of Social Sciences, 7(2), 188-202.

Uyanıker, Halit Burak (2018). “Kırım Sorunundan Donbas Savaşına Rusya-Ukrayna Uzlaşmazlığı”, Karadeniz Araştırmaları, 15(59), 137-168.

Yesevi, Çağla Gül (2018).  “Considering Pipeline Politics in Eurasia: South Stream, Turk Stream and TANAP”, Bilge Strateji Dergisi, 10(18),  11-52.

Tezler

Bozdemir,  Yüksel  (2010).  Kyoto Protokolü Ve Ab Çevre Düzenlemelerinin Türkiye – Ab İlişkilerine Yansımaları. Balıkesir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,  Balıkesir.

Kelekçi,  Elif  (2023).  The European Union In Global Climate Governance: A “Critical” Role For The Climate Negotiations.  Yüksek  lisans tezi, Tobb Universıiy Of Economics And Technology, Graduate School Of Social Sciences, Ankara.

Konur,  Murat  (2012).  Avrupa Birliği Çevre Politikası Ve Türkiye Üzerine Etkileri.  Yüksek  lisans tezi, Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,  Niğde.

Ağ Siteleri

Anadolu Ajansı. (2023). Almanya nükleer enerjiden vazgeçerken, Avrupa ülkeleri bu alandaki faaliyetlerini artırıyor Erişim Tarihi: 14.01.2024

Anadolu Ajansı. (2023). Bu yıl TANAP’tan Türkiye’ye 10,2 milyar metreküp gaz taşınacak (aa.com.tr) Erişim Tarihi: 13.01.2024

Anadolu Ajansı. (2023). Macaristan, AB’nin Ukrayna’ya 54 milyar avroluk yardım paketini veto etti (aa.com.tr) Erişim Tarihi: 14.01.2024

BBC. (2022).  Kuzey Akım 1’de de sızıntı oldu: Rusya’dan gelen hatlar endişeye yol açıyor – BBC News Türkçe  Erişim Tarihi: 13.01.2024

BBC. (2023). AB’den Ukrayna ve Moldova ile katılım müzakereleri başlatma, Gürcistan’a aday ülke statüsü kararı – BBC News Türkçe Erişim Tarihi: 14.01.2024

Botaş. (2024). Ham Petrol | BOTAŞ – Boru Hatları İle Petrol Taşıma Anonim Şirketi (botas.gov.tr) Erişim Tarihi: 11.01.2024

Dünya Gazetesi. (2009). Nabucco Projesi imzalandı – Dünya Gazetesi (dunya.com) Erişim Tarihi: 11.01.2024

Euronews. (2023). ANALİZ | Baltık Denizi’ndeki Kuzey Akım boru hatlarına yönelik saldırıların ardında kim var? | Euronews Erişim Tarihi: 13.01.2024

Euronews. (2023). Zelenskiy, ABD’den acil destek gelmezse savaşı kaybedebileceklerini söyledi | Euronews Erişim Tarihi: 14.01.2024

European Comission. (2004). https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/memo_04_43/ Erişim Tarihi: 13.01.2024.

European Comission. (2024). EU action to address the energy crisis – European Commission (europa.eu) Erişim Tarihi: 14.01.2024

European Comission. (2024). REPowerEU (europa.eu) Erişim Tarihi: 14.01.2024

European Comission. (2024). The European Green Deal – European Commission (europa.eu) Erişim Tarihi: 13.01.2023

European Council. (2024). https://www.consilium.europa.eu/en/policies/climate-change/paris-agreement/ Erişim: 13.01.2024

European Parliament. (2024).  Maastricht Treaty (europa.eu) Erişim Tarihi: 01.01.2024.

Eurostat. (2022). Energy Dashboard (europa.eu) Erişim Tarihi: 14.01.2024

Eurostat. (2023). Imports of energy products down in Q1 2023 – Products Eurostat News – Eurostat (europa.eu) Erişim Tarihi: 14.01.2024

Eurostat. (2023). Shedding light on energy – 2023 edition – Interactive publications – Eurostat (europa.eu) Erişim tarihi: 14.01.2024

North Stream AG. (2024).  Who We Are – Nord Stream AG (nord-stream.com) Erişim Tarihi: 13.01.2024

TANAP. (2024).  TANAP – Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi Erişim Tarihi: 13.01.2024

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası. (2013). EMO – NABUCCO PROJESİ TARİH OLDU (MİLLİYET) Erişim Tarihi:  11.01.2024

Trans Adriatic Pipeline. (2024).  Tarihçe › Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP) (tap-ag.com) Erişim Tarihi: 13.01.2024

TRT Haber. (2022).  TANAP’ın kapasitesi iki katına kadar artırılacak – Son Dakika Haberleri (trthaber.com) Erişim Tarihi: 13.01.2024

TUİÇ Akademi. (2012). https://www.tuicakademi.org/nabucco-projesi/ Erişim Tarihi: 12.01.2024

Voice of America. (2023). “ABD halkının Ukrayna’yı silahlandırmaya verdiği destek azalıyor” (voaturkce.com) Erişim Tarihi: 14.01.2024

[1] Belgin Akçay, Sinem Akgül Açıkmeşe, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2017, s. 456.

[2] Ayhan Kaya, Senem Aydın-Düzgit, Yaprak Gürsoy, Özge Onursal Beşgül, Avrupa Birliği’ne Giriş Tarih Kurumlar ve Politikalar, Genişletilmiş 4. Baskı, İstanbul, 2020, s. 272.

[3] Belgin Akçay, Sinem Akgül Açıkmeşe, a.g.e,  s. 456.

[4] Yusuf Bayraktutan, Uluslararası İktisat, 4. Baskı, Kocaeli, Umuttepe Yayınları, 2019, s. 226.

[5] Gawdat Bahgat, “Europe’s Energy Security: Challenges and Opportunities”, International Affairs, Cilt 82, Sayı 5, (2006), s. 965.

[6] Cemal Kakışım, “Enerji Krizlerinin Etkisiyle Şekillenen Avrupa Birliği’nin Enerji Politikası”, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Elektronik Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, (2019), s. 462.

[7] Belgin Akçay, Sinem Akgül Açıkmeşe, a.g.e,  s. 456.

[8] Cemal Kakışım, a.g.m, s. 462-463.

[9] Belgin Akçay, Sinem Akgül Açıkmeşe, a.g.e,  s. 457.

[10] Cemal Kakışım, a.g.m, s. 462-463.

[11] Ayhan Kaya, Senem Aydın-Düzgit, Yaprak Gürsoy, Özge Onursal Beşgül, a.g.e, s. 278

[12] Gawdat Bahgat, a.g.m, s. 965.

[13] Fabienne Collard, “La politique énergétique en Europe”, Courrier hebdomadaire du CRISP, Cilt 2403-2404, Sayı 38-39, (2018), s. 58.

[14] Ayhan Kaya, Senem Aydın-Düzgit, Yaprak Gürsoy, Özge Onursal Beşgül, a.g.e, s. 278

[15] Cemal Kakışım, a.g.m, s. 463.

[16] European Parliament. Maastricht Treaty (europa.eu) Erişim Tarihi: 01.01.2024.

[17] Belgin Akçay, Sinem Akgül Açıkmeşe, a.g.e,  s. 457-458.

[18] Cemal Kakışım, a.g.m, s. 466.

[19] Ayhan Kaya, Senem Aydın-Düzgit, Yaprak Gürsoy, Özge Onursal Beşgül, a.g.e, s. 273.

[20] Muhammet Kaçmaz, “Avrasya denkleminde jeopolitik kırılma; Ukrayna”, Türk Coğrafya Dergisi, Cilt 2020, Sayı 74, (2020), s. 160.

[21] Jack A. Goldstone, Leonid Grinin, Andrey Korotayev, Handbook of Revolutions in the 21st Century,  1. Baskı,  Iowa City, Springer, 2022,  s. 503-510.

[22] Cemal Kakışım, a.g.m, s. 466.

[23] Harun Semercioğlu, “Ukrayna Krizi Bağlamında AB-Rusya İlişkilerinin Ekonomi Politiği”, EUL Journal of Social Sciences, Cilt 7, Sayı 2, (2016), s. 191-192.

[24] Subren De Jong, Jan Wouters, Steven Sterkx, “The 2009 Russian-Ukrainian Gas Dispute: Lessons for European Energy Crisis Management After Lisbon”, European Foreign Affairs Review, Cilt 15, Sayı 4 (2010), s. 521-529

[25] Belgin Akçay, Sinem Akgül Açıkmeşe, a.g.e,  s. 462.

[26] Halit Burak Uyanıker, “Kırım Sorunundan Donbas Savaşına Rusya-Ukrayna Uzlaşmazlığı”, Karadeniz Araştırmaları, Cilt 15, Sayı  59, (2018), s. 140-142.

[27] Marco Giuli, Sebastian Oberthür, “Third Time Lucky? Reconciling EU Climate And External Energy Policy During Energy Security Crises”, Journal of European Integration, Cilt 45, Sayı 3, (2023),  s. 400-401.

[28] Şennur Özdemir, Ayça Eminoğlu, “Yeni Nesil Savaş: Rusya’nın Donbas’ta Uyguladığı Hibrit Savaş Yöntemi”, Hitit Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, (2022),  s. 71.

[29] Feramuz Çalışkan, “Adım Adım Rusya Ukrayna Savaşı ve Üçüncü Tarafların Sürece Etkisi”, EURO Politika Dergisi, Cilt 2022, Sayı 14, (2022), s. 40-41.

[30] Botaş. Ham Petrol | BOTAŞ – Boru Hatları İle Petrol Taşıma Anonim Şirketi (botas.gov.tr) Erişim Tarihi: 11.01.2024

[31] Halil Yurdakul Yiğitgüden, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattının Yaşanan Tarihi, 1. Baskı, Ankara, Terazi Yayıncılık, 2023, s. 16-17.

[32] Zafer Yıldırım “EU Policy Towards the Baku-Tbilisi-Ceyhan Pipeline.” Şu kitapta: Haz./Ed Kenan Dağcı ve Gül Tuğba Dağcı. Rethinking EU Turkey Relations.  Münster: MV Wissenschaft, 2007,  s. 71.

[33] Halil Yurdakul Yiğitgüden, a.g.e, s. 31

[34] Zafer Yıldırım, a.g.m, s. 77-78

[35]TUİÇ Akademi, https://www.tuicakademi.org/nabucco-projesi/ Erişim Tarihi: 12.01.2024

[36] Dünya Gazetesi, Nabucco Projesi imzalandı – Dünya Gazetesi (dunya.com) Erişim Tarihi: 11.01.2024

[37] Aliaksandr Novikau, Jahja Muhasilovic, “Turkey’s Quest To Become A Regional Energy Hub: Challenges And Opportunities”, Heliyon Dergisi, Cilt 2023, Sayı  9, (2023), s. 4.

[38] TUİÇ Akademi, https://www.tuicakademi.org/nabucco-projesi/ Erişim Tarihi: 12.01.2024

[39] Erkan Erdoğdu, “Bypassing Russia: Nabucco Project And İts İmplications For The European Gas Security”, Reneweble and Sustainable Energy Reviews, Cilt 14, Sayı 9, (2010), s. 2940-2941.

[40] TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası, EMO – NABUCCO PROJESİ TARİH OLDU (MİLLİYET) Erişim Tarihi:  11.01.2024

[41] Çağla Gül Yesevi, “Considering Pipeline Politics in Eurasia: South Stream, Turk Stream and TANAP”, Bilge Strateji Dergisi, Cilt 10, Sayı 18, (2018), s. 27-30.

[42] Asım Günal Önce, Sadettin Paksoy,  “Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin (Tanap) Bölge Ekonomisi Ve Barışı Açısından Önemi”, I. Uluslararası Kafkasya-Orta Asya Dış Ticaret ve Lojistik Kongresi, (2015), s. 735.

[43] Cemal  Kakışım,  Timuçin Kodaman, “Trans Adriyatik Boru Hattı Projesinin Stratejik Beklentileri”, Uluslararası Avrasya Enerji Sorunları Sempozyumu,  (2015), s. 437.

[44] İsmail Kavaz ,  “Türkiye’nin Enerji Merkezi Olma Sürecinde TANAP Projesi”, SETA Perspektif Dergisi, Cilt 2018, Sayı 199,  (2018), s. 1-5.

[45] TANAP, TANAP – Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi Erişim Tarihi: 13.01.2024

[46] Nuray Erdoğan,  “Tanap Projesinin Türkiye Ve Azerbaycan Enerji Politikalarındaki Yeri Ve Önemi”, Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 10,Sayı  3, (2017), s. 18.

[47] Trans Adriatic Pipeline, Tarihçe › Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP) (tap-ag.com) Erişim Tarihi: 13.01.2024

[48] TANAP, TANAP – Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi Erişim Tarihi: 13.01.2024

[49] TRT Haber, TANAP’ın kapasitesi iki katına kadar artırılacak – Son Dakika Haberleri (trthaber.com) Erişim Tarihi: 13.01.2024

[50] Anadolu Ajansı, Bu yıl TANAP’tan Türkiye’ye 10,2 milyar metreküp gaz taşınacak (aa.com.tr) Erişim Tarihi: 13.01.2024

[51] North Stream AG, Who We Are – Nord Stream AG (nord-stream.com) Erişim Tarihi: 13.01.2024

[52] BBC, Kuzey Akım 1’de de sızıntı oldu: Rusya’dan gelen hatlar endişeye yol açıyor – BBC News Türkçe Erişim Tarihi: 13.01.2024

[53] Euronews, ANALİZ | Baltık Denizi’ndeki Kuzey Akım boru hatlarına yönelik saldırıların ardında kim var? | Euronews Erişim Tarihi: 13.01.2024

[54] Ayhan Kaya, Senem Aydın-Düzgit, Yaprak Gürsoy, Özge Onursal Beşgül, a.g.e, s. 189.

[55] Murat Konur,  (2012).  Avrupa Birliği Çevre Politikası Ve Türkiye Üzerine Etkileri.  Yüksek  lisans tezi, Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,  Niğde, s. 25.

[56] Belgin Akçay, Sinem Akgül Açıkmeşe, a.g.e,  s. 477-485.

[57] Ayhan Kaya, Senem Aydın-Düzgit, Yaprak Gürsoy, Özge Onursal Beşgül, a.g.e, s. 191.

[58] Belgin Akçay, Sinem Akgül Açıkmeşe, a.g.e,  s. 484.

[59] Yüksel Bozdemir,  (2010).  Kyoto Protokolü Ve Ab Çevre Düzenlemelerinin Türkiye – Ab İlişkilerine Yansımaları. Yüksek lisans tezi, Balıkesir Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,  Balıkesir, s. 5.

[60] European Comission,  https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/memo_04_43 /Erişim: 13.01.2024.

[61] Belgin Akçay, Sinem Akgül Açıkmeşe, a.g.e,  s. 484-485.

[62] Ayhan Kaya, Senem Aydın-Düzgit, Yaprak Gürsoy, Özge Onursal Beşgül, a.g.e, s. 194.

[63] Elif Kelekçi,  (2023).  The European Union In Global Climate Governance: A “Critical” Role For The Climate Negotiations.  Yüksek  lisans tezi, Tobb University Of Economics And Technology, Graduate School Of Social Sciences, Ankara,  s. 70.

[64] European Council, https://www.consilium.europa.eu/en/policies/climate-change/paris-agreement/ Erişim: 13.01.2024

[65] Andrew Jordan, Gravey Viviane, Enviromental Policy in the EU, 4. Baskı ,  New York, Routledge, 2021, s. 265.

[66] European Comission, The European Green Deal – European Commission (europa.eu) Erişim Tarihi: 13.01.2023

[67] European Comission, REPowerEU (europa.eu) Erişim Tarihi: 14.01.2024

[68] European Comission, EU action to address the energy crisis – European Commission (europa.eu) Erişim Tarihi: 14.01.2024

[69] Eurostat, Imports of energy products down in Q1 2023 – Products Eurostat News – Eurostat (europa.eu) Erişim Tarihi: 14.01.2024

[70] European Comission, EU action to address the energy crisis – European Commission (europa.eu) Erişim Tarihi: 14.01.2024

[71] Eurostat, Energy Dashboard (europa.eu) Erişim Tarihi: 14.01.2024

[72] Eurostat, Shedding light on energy – 2023 edition – Interactive publications – Eurostat (europa.eu) Erişim tarihi: 14.01.2024

[73] Anadolu Ajansı, Almanya nükleer enerjiden vazgeçerken, Avrupa ülkeleri bu alandaki faaliyetlerini artırıyor Erişim Tarihi: 14.01.2024

[74] BBC, AB’den Ukrayna ve Moldova ile katılım müzakereleri başlatma, Gürcistan’a aday ülke statüsü kararı – BBC News Türkçe Erişim Tarihi: 14.01.2024

[75] Anadolu Ajansı, Macaristan, AB’nin Ukrayna’ya 54 milyar avroluk yardım paketini veto etti (aa.com.tr) Erişim Tarihi: 14.01.2024

[76] Voice of America, “ABD halkının Ukrayna’yı silahlandırmaya verdiği destek azalıyor” (voaturkce.com) Erişim Tarihi: 14.01.2024

[77] Euronews, Zelenskiy, ABD’den acil destek gelmezse savaşı kaybedebileceklerini söyledi | Euronews Erişim Tarihi: 14.01.2024

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz