Çin-ABD-Kuzey Kore: Asya-Pasifik’te Neler Oluyor?

2312
Yazarlık Başvurusu

Şu an dünya toprak ve nüfusuna baktığımız zaman Doğu Yarım Küresi saha itibariyle Batı Yarım Küresinin üç katı, nüfus itibariyle on katıdır. Elde edilen verilerin gerçekçiliği şunu ortaya koymaktadır ki Doğu Yarım Kürede bulunan ‘Enerji’ verileri bakımından da üstün olduğu için dünya çapında meydana gelecek bir mücadelede, Batı’nın Doğu karşısında uzun süre dayanması şüphelidir.

Böyle bir durumla karşı karşıya olan Batı, Orta Doğu bölgesinin ya da Doğu Yarım Küre’sinin yalnızca bir devletin hakimiyetinde birleşmesine engel olacak bir dış politika takip etmeye ihtiyacı vardır ve bu bölgelerde tek bir kuvvetin hakim olmasının uygun olmadığı için Amerika Birleşik Devletlerinin dış politika esasını böyle bir kuvvetin ortaya çıkmasını engellemekle oluşturması gerekliliğinin farkında olarak politikalar belirlemektedir.

5 bin yıl geriye uzanan yazılı tarihe sahip olan Çin İmparatorluğu, bu zamana kadar dışa kapalı politika izleyen tavırlarda bulunmuştu. “Birkaç bin yıllık uygarlığı boyunca Çin, kendisi kadar fiziki büyüklüğe sahip ve kendisi kadar yüksek bir kültüre ulaşmış diğer ülkeler ya da uygarlıklarla hiçbir zaman uğraşmak zorunda kalmadı. Kendisine coğrafi olarak en yakınında bulunan Hindistan ile ipek yolu vasıtasıyla ticaret yapmış, buna rağmen neredeyse geçit vermeyen Himalayalar ve Tibet Platosu yüzünden başka şekillerde gündelik temas kurabilme imkanından uzak kalmıştır. Orta Asya’nın geniş ve geçit vermez çölleri Çin’i İran ve Babil’in Orta Doğu kültürlerinden ve bundan öte Roma imparatorluğundan uzak tutmuştu. Ticaret kervanları aralıklı olarak yolculuklar yapmaktaydı ama Çin kendisine yakın büyüklükte ve aynı başarıları yakalamış diğer hiçbir toplumla muhatap olmamıştı. Çin ve Japonya birçok kültürel ve siyasal temel kurumu paylaşıyor olsa da ikisi de bir diğerinin üstünlüğü kabullenmeye razı olmamış bu nedenle de çözümü yüzyıllar boyunca ilişkilerini sınırlı tutmakta bulmuşlardı.”[1]

1793 yılında Çin imparatorunun bir Britanya elçisine söylediği gibi, Avrupa Çinlilerin Batı Okyanusları olarak tarif ettikleri denizler yüzünden Çin kültürüne ulaşamaz haldeydi ve bu sebepten acınacak acizliğiyle onu fethetmekten uzak bulunuyordu. Nitekim, Çin İmparatorluğunun toprak talepleri suyun kıyısında son bulmaktaydı. Çin daha Song Hanedanlığı dönemindeyken (M.S. 960-1279) bile denizcilik teknolojisi konusunda dünya lideriydi; sahip olduğu filolar, imparatorluğu bir fetihler ve keşifler dönemine taşıyabilirdi. Ne var ki Çin deniz aşırı ülkeler edinmemiş ve kendi kıyılarının ötesinde ki ülkelere pek fazla ilgi göstermemiştir.  Ayrıca hiçbir Çin’li lider Çin’in Japon takım adalarını kontrol altına almak istemesi ile ilgili bir gerekçeyi bile dile getirmemiştir. Günümüze geldiğimizde Amerika’nın Asya’ya olan ilgisinin artması ve içerisinde bulunduğu kuşatma stratejisi, Çin’in onca yıllık geleneğini yıkmasına neden olmuş ve yeni stratejiler geliştirmesini gerekli kılmıştır.

Geçmiş tarihinde suyun başladığı yerde egemenliği son bulan Çin, günümüze gelindiğinde topraklarının ötesine geçmeye gayret gösteren bir politika yürütmeye başlamıştır. Bu politikanın amacı, yapay adalar ile egemenlik alanlarını genişletmeye çalışmak ve Güney Çin denizi oluşturmaya başlayarak Pasifik Okyanusu üzerinde egemenlik alanını arttırmak, özellikle hidrokarbon rezervleri ve ticaret yollarının kontrolünü sağlamak, Batı’ya karşı genişleme politikası yürütmek olarak görülmektedir. Fakat bu genişleme sadece Batı hegemonyasına karşı atılan bir adım olarak görülemez zira bu yapay adalar komşu ülkeler olan Malezya, Filipinler, Vietnam, Tayvan ve Brunei egemenliğini güvenlik açısından etkilemektedir.

Tüm bunların yanında Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS), Spratly Adaları’ndaki Gaven Kayalıkları’nda Çin’in askeri birlik bulundurduğunu ve bölgede 18 dönümden daha büyük yapay ada inşa ettiğini ayrıca ada üzerinde inşa edilen yapılarda uçaksavar kulesi olduğunu resmi kaynaklarından duyurmuştur. [2]

Bölgesel Karışıklık – ABD’nin Pasifik’teki kalesi: Guam

Amerika Asya bölgesine, özellikle de Çin’e coğrafi olarak yakında bulunan ülkeler ile yakınlaşmaya ve bu ülkelerde askeri üsler kurmaya başladı; bu yaklaşık 10 yıldır düzenli uygulanan bir Amerikan dış politikadır. ABD ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında ki mesafe göz önüne alındığında 11661 km olduğu bilinmektedir. ABD bu mesafe dahilinde yasal olarak daha fazla fiziki çevreleme yapamayacağında ise ilk olarak Çin’in World Trade Organisation (Dünya Ticaret Örgütü)’ne üye olmasını sağlamış, doğrudan görünmeyen fakat dolaylı yoldan ticari ilişkilerini geliştirmiştir. İkinci olarak Çin’i bölgedeki ülkelerde meşgul etme stratejisine de başlayan ABD,  stratejik açıdan etkin rol alabilmek için  Hindistan ve Japonya gibi devletleri bu etkileşimde ileri sürerek bölgede etkin rol sürme açısından kendisine rota belirlemiştir.

Askeri yöntemlerle, ticari ilişkiler ve stratejik hamleler yoluyla Çin’e yaklaşma ve çevreleme politikası, Çin’i kesinlikle Amerika’nın müttefiki konumuna getirmemektedir. Hatta tam aksine Çin’in bu konuda karşı hamleleri, Amerika’da endişe yaratmaktadır. Çevreleme politikalarının tek başına işe yaramadığından ötürü Amerika, Asya-Pasifik bölgesindeki stratejisini değişirdi ve plana gereğince deniz gücünün yaklaşık %60’nı bu bölgeye konuşlandırmaya ve üslerini artırmaya başladı.

Asya’ya giriş bileti olarak görülen bir diğer ülke olan Kuzey Kore ile yakın zamanda ‘Guam adası’ ile başlayan gerginlik dünya açısından tehlikeli olarak görülse de Amerika için askeri fırsatlar yaratıyor.  Bölgenin ABD toprağı olması uluslararası hukuk bağlamında stratejik ve hukuki önem taşımaktadır. Bu noktada  ABD, hiçbir izine gerek duymadan bölgedeki askeri birliğini artırma yetkisine sahiptir. Amerika açısından stratejik öneme sahip olan bu noktada bir deniz üssü, sahil güvenlik karakolu ve Vietnam Savaşı yıllarından kalan bir hava üssü bulunuyor. Ayrıca daha öncede Güney Kore’nin de ülkesine yerleştirmiş olduğu gelişmiş hava savunma sistemi THAAD ile de bölge koruma altına alınmış durumda.

Bölge Yüksek İrtifa Hava Savunma (Thaad) sistemi nedir?

  • Kısa ve orta menzilli balistik füzeleri nihai aşamalarında iken düşürme kapasitesi bulunuyor.
  • 200 km’lik bir menzilde 150 kilometrelik bir irtifaya ulaşabilir
  • Vur ve öldür teknolojisini kullanıyor. Savaş başlıklarını kinetik enerji ile yok ediyor.
  • Savunma sistemi, olası bir Kuzey Kore saldırısına karşı ABD’nin bir eyaleti olan Hawai ve Filipinler’in doğusunda bulunan Guam Adası’na da yerleştirildi.[3]


[1] Kıssenger, H.(2012), On China, s.29, Penguen Press, New York, 2001.

[2] https://www.csis.org/

[3] http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39778738 E.T.:10.08.2017

Ferdi Güçyetmez

StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz