Neredeyse hepimizin çocukluğunda, okulunda ya da sınıfında eskinin ‘’yaramazı’’ yeninin ‘’hiperaktif’’ bir çocuğu olmuştur. Her taşın altında bir parmağı olan ve bunun açıkça yapmaktan çekinmeyen, daima şikâyet edilen ancak olmadığı yerde aranan bu çocuk Kafkaslar ve Ortadoğu özelinde İran’dır.
İran’ın dış politikaları daima gündem olmuş ve tepki görmüştür. Pekâlâ, kimler tepki göstermiştir sorusu küresel gündemi belirleyen devletleri ve onların güdümündeki uydu ülkeleri göz önüne getirdiğimizde cevaplanmış olacaktır. İran’ın daima karşıtı olanları iki safa toplar olursak bu saflar küresel güç sevdalıları ve ‘’din sevdalıları’’ olacaktır.
20. ve 21. yüzyılın ‘’Thucydides Tuzağı’’ dalında oscarlık bir performans gösteren Amerika Birleşik Devletleri, İran’ın küresel güç bağlamında karşı safında olması bilindik ve beklendik bir durumdur. ABD’yi de yine çocukluğumuzdan bir örnekle açıklayacak olursak: zengin bir ailenin çocuğu olan, bir başkasına yine bir başkasını kullanarak zarar veren, kızların peşinde koştuğu çocuk diyebiliriz.
ABD’nin, İran’a karşı politikaları hep bir başka devlet üzerinden olmuştur. İkinci olarak bahsettiğimiz ‘’din sevdalıları’’ safı bu durumdan cereyan etmektedir. Bu saf, Osmanlı Devleti’nin 16. yüzyıl politikasından esinlenilerek oluşturulmuştur. Nasıl ki Katolik kiliseye karşı ayaklanan Protestanlar ve Kalvinistler Osmanlı’nın paha biçilemez politikası olduysa günümüzde bu politika ABD öncülüğünde Batı tarafından Şii – Sünni politikası olarak devşirilmiştir. Politika basit bir işleyişe sahiptir. Kabaca kızıştır ve saldırt diye tanımlayabiliriz.
ABD ne zaman bir bölgeye direkt müdahalede bulundu, işte o zaman kendini bataklıkta buldu. Vietnam ve Irak örneklerinde olduğu gibi. Bunu tecrübe edinmiş olan ABD, Şii – Sünni kargaşasına bağımlı Büyük Ortadoğu Projesini (BOP) gündeme koydu.
Nedir BOP?
Basına deklare edilen, dünya kamuoyuna açıklanan hali ile “Büyük Ortadoğu Projesi”, Ortadoğu ve yakın çevresi coğrafyasında yer alan ülkelerde batılı anlamda demokrasinin sağlanması, terörizmin ortadan kaldırılması, ekonomik ilişkilerin arttırılması ve ekonomik işbirlikleri sağlanarak bölgenin istikrara kavuşturulmasıdır.
Ortadoğu’da İngiltere’nin 2. Dünya Savaşı sonrası varisi konumuna geçen ABD, Soğuk Savaş döneminde SSCB’nin bu bölgedeki etkinliğini bahane ederek yayılmasını başlatmıştı. 1991’de SSCB’nin dağılması üzerine söz konusu bölgeden çıkmamak için yeni bir güvenlik tehdidi tanımı yaptı. Bu tehdit ‘İslami Terör’ idi.
Kimlerin özelinde İslami Terördü?
Söz konusu tehditin başını çeken örgüt El-Kaide’dir. Söz konusu örgütün kökeni SSCB’nin Afganistan’ı işgaline kadar dayanmaktadır. SSCB karşıtı olup da ABD yardımını almamış olmak şaşırtıcı olurdu. Zira Ladin ve Brzezinski’nin aynı karede bulunmalarına tesadüf diyemeyiz.
Daha önce bahsettiğimiz gibi tek başına icraat yapmayan ABD’nin bölgesel işbirlikçisi ve BOP’un finansörü, Suudi Arabistan’dır. Zaman zaman diğer bölge ülkeleri de bu role soyunsa da hepsinin etkinliği sınırlı kalmıştır. Söz konusu işbirliğinin etkisi iki ülkeyi karşı karşıya getirmiştir, İran ve Suudi Arabistan.
Humeyni devriminden sonra iç dinamiklerinin etkilenmesinden çekinen Suudiler öncülüğünde Arap Dünyası, İran’ı dışlamış ve dışlamaktadır. Son olarak İslam İşbirliği Teşkilatı Sonuç Bildirisi ile yine yeniden dışlanmıştır İran. Türkiye’nin bu oyuna dâhil olması Türkiye’ye bir kazanç getirmeyeceği gibi fırsatları da tepeceği anlamına gelmektedir. İran’ı karşısına alarak koşulsuz ABD’ye bağlı olmak Türkiye’yi değil bir adım öne götürmek geriye götüreceği muhtemeldir.
İran’ın Hizbullah’a desteğinden ötürü kınarken ve bu kınamayı IŞİD, El-Kaide gibi terör örgütlerinin finansmanı olan Suudilerle yapmak, Türkiye’nin itibarını olumlu yönde etkileyeceğini söylemek gülünç olacaktır.
İran’a karşı kesin bir cephe almadan işbirliği bağlamında ilişkilerini geliştirmesi, Türkiye’nin yararına olacağını gibi ekonomik, politik ve bölge nüfuzu konularında ilerleme yaratacaktır. Ayrıca dış politikanın iç politikayı etkilediğini unutmadan hareket etmeli ve politikalar geliştirmeliyiz.
Abdullah Özdil
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Yazıyı okurken “Her halde İran taraftarı ya da İran’lı biri yazmış” diye düşündüm; Yazıdaki açık İran savunuculuğunu ve bariz dil bilgisi hatalarını görünce. Ama yazıyı bitirip de yazarı görünce çok şaşırdım. Hayret belk editör düzelteyim derken yazınızı dil bilgisi açısından bozmuştur. Yoksa sizin gibi eğitimli biri bu dil bilgisi hatalarını yapmaz. Yazınızdan çıkardığım: ABD bizi göz göre göre 3. dünya savaşına sürüyor. Allah ABD’nin koyunu olma yolundakilere akıl fikir versin, amin.
Yazı sahibi olarak açıkça belirtiyorum aynı fikirdeyiz büyük güçlerin oyunları ve piyon konumunda ki ülkelerden bahsediyorum. İran tarafından yapıldığını iddia ettiğim bir beyanım yok.
Şimdi bölgede olan olaylar sizin ifadenizle sanki İran tarafından çıkarılmış devam ettiriyor gibi olmuş.
Benim bağlamlarımda ise bölgede net emperyalist güçlerin oyunlarının sürdüğü ve birbirlerine karşı olan savaş profili ön planda
Şii iran sünni bir örgütü el altından destekleyerek bu örgütü bir propaganda aracı olarak kullanabilir.
Ayrıca üzerindeki ambargo siyasi olarak kalkmıs degil.Bölgenin yaramaz çocugu pozisyonunda.İlk fırsatta şamar yiyecegini bilen bir çocuk dikkatlerin başka yere kaymasını isteyebilir.Ekseriyeten batı’ya karsı şii grupları adına sünni örgüte karşı işbiriği teklif edererek kendisini iyi ülke konumuna getirebilir.
Demin bir analiz okudum yine burdan.İşte Darbeye iran nasıl bakıyor diye.Bir imam işte darbe sonrası cuma hutbesınde türkiye ışıde destek veriyor diyerek hükümete yüklenmiş.Bu toplu vaazda onu izleyen kaç kişi vardır?
Net propaganda.
Işıdın varlıgı iranın işine geliyor.Dolayısıyla bu hareketi %100 kesin bir dille desteklemiyor demek bence daha büyük mantıksızlık olur..
ışid kiminle savaşıyor, ırakta ki şii hükumet ve suriyede ki alevi oligarkla.
bu ikiside iranın güdümünde olan iktidarlar. bugün suriye yemen ve ırakta olanlar tamamen iranın elini zayıflatan gelişmeler. her gün iranın zayıflaması devam ediyor çünkü bütün savaş bölgeleri iran güdümlü iktidarlara karşı veriliyor. eğer olurda iranın uyduları düşerse bu iranın yalnızlaşacağı ve daha önce saddamın yaptığı gibi iranın işgalinin kolaylaşacağı anlamına geliyor.
zaten bana göre ışid dediğimiz örgüt saddamın mirasıdır.
İran-Arabistan-Türkiye 3’lüsü bölgedeki gelecekleri için bölgede bulunan sorunları ortak işbirliği sureti ile çözüme gitmesi gerekiyor ancak bu ülkeler kendi aralarındaki çekişmeler ve Türkiye’nin de kuruluşundan bu yana batı-ABD eksenli kayması son zamanlarda da dillendirilen Osmanlıcılık fikir hareketleri nedeniyle bir türlü bu 3 lü ortak hareket edememiştir.Günümüzde senaryo yazıp figüran olarak bu 3 ülkeyi oynatanlara karşı inanıyorum ki bitiş senaryosunu ortadoguda bu 3 ülke yazacakdır.
Ayrıca,
sudilerin ışıde destek verdigini yada diğer örgütlere nasıl söyleyebiliyorsunuz ?
İranı bir nebze anlarım ama sudilerin niçin destek verdiğini söyler misiniz?
Zira Sudiler bölgede irana karşı iranda bölgenin geneline karşı politika uyguluyor gibi görünüyor.IŞID ve el kaideninde irandan destek aldığı ortada iken sudiler kime nasıl niçin destek verebilir ?
Ayrıca tespitiniz olan ABD’nin SSCB nin dağılışı ve Varşova Paktı 91 de bitişi ile politikasını değiştirip devam ettirmesi doğru bir tespittir.Teşekkürler.
iran radikal şii bir ülke. ışid ve el kaide ise radikal sünni örgütler yani iranın bunlara destek verebildiğini düşünmek mantıksız olur. ancak ışid ve el kaidenin körfez bölgesinden yardım aldığı biliniyor hatta taliban döneminde suudi arabistan açık açık destek verirdi ama petrol zengini olduklarından kimse birşey diyemezdi.
iran kendisi gibi radikal şii örgütlere destek verir mesela hizbullah, husiler, haşdi şabi gibi örgütlere
Öncelikle Türkiye’nin kuruluşundan beri batı eksenli demeniz tam bir talihsizliktir. Zira Fahir Armaoğlu’nun ”20. Yüzyıl Siyasi Tarihi” ve Erdoğan Karakuş’un ”İkinci Dünya Savaşı Öncesi İngiliz Belgelerinde Türk-İngiliz İlişkileri” eserlerini bu bağlamda incelerseniz şu cümleye rast geleceksiniz; ” Atatürk, batıya ve özellikle İngiltere’ye karşı, Sovyet Rusya’ya dayanma yoluna girmiştir.”
ikinci olarak 3 farklı görüşün ve 3 farklı amacın aynı çatıda birleşmesi -insanlık adına güzel bir hareket olacak olmasına karşın- reel politikada şu an için mümkün gözükmemektedir.
Son olarak Suudilerin Işid’e verdiği desteği bir kısım belgelerle Loretta Napoleoni’nin ”İslam ve Modern Cihat” adlı kitabında bulabilmektesiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.