Latin Amerika, tarih boyunca ABD kapitalizminin acı yükünü dünyada en ağır biçimde hisseden bölge oldu. Ne zaman halk kapitalizmden bıktığını belirtse, demokrasiyle yada devrimle düzeni değiştirmeye kalksa üstlerine çöktüler. Genelde darbe yada karşı devrim denenmiş, eğer başarısız olunursa ambargo uygulanarak başkalarına örnek olması önlenmiştir. Condor Planı da bu bastırmaların darbe bölümünü oluşturur.
Latin Amerika dünyada suç oranlarının 1.si, yoksulluk oranının 2.si olması musibetiyle her zaman isyankar ve gergin bir ortam teşkil etmiştir. Özellikle Soğuk Savaş sırasında ardı ardına gelen değişim sesleri, ABD’nin arka bahçesinde hiçbir yerde hissedilmediği kadar hissedilmiştir.
Paraguay’da 1954, Brezilya’da 1964, Arjantin’de 1966, Uruguay’da 1971, Bolivya ve Şili’de 1973 yıllarında askeri darbeler olmuş, ordu yönetime el koymuştur. Darbe yönetimleri pek çok siyasi cinayetler işlemiş yada cezaevlerinde işkence etmiştir. 1975 yılında bu ülkelerin temsilcileri Santiago’da toplanmış ve devrimci, muhalif örgütlenmeleri yok etmek için birlikte hareket etme kararı almışlardır. Bu karara göre ülkeler sadece birbirlerinin sınırlarındaki muhalifleri yakalamakla kalmayacaklar, aynı zamanda dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış muhalifleri de yakalayacaklardı. Pek çok Latin Amerikalı devrimci ya tutuklandıktan sonra kaybolmuş ya da herhangi bir yerde aniden kaybolmuştur. Bu planlar Bill Clinton döneminde, 2000 yılında açıklanan belgeler sonucunda -CIA desteği- daha açık biçimde ortaya konmuştur.
Bu üst üste gelen darbe yönetimlerinin işlediği cinayetlerin nasıl bunalımlara yol açtığını anlamak için günümüz Honduras’ına bakmak yeterlidir. Honduras, yıllardır dünyada cinayet oranı en yüksek ülkedir. Tabi ki bölgesel olarak en yüksek suç oranlarına sahip Orta Amerika gibi bir yerden böyle bir ülkenin çıkması normal karşılanabilir ama Honduras’ın en yakın rakibi olan komşu ülkelerine bile oldukça fark atmasının sebebi, 2009 yılında düzenlenen askeri darbedir. Bu cunta yönetiminin günümüzde de hala devam eden siyasi ve sosyal temizliği yüzünden Honduras bu kötü üne sahip olmuştur. Fakat görünen o ki, kimse bu devlet terörünü konuşmuyor. 2009’da ABD karşıtı lider Manuel Zelaya’nın devrilmesine sebep olan bu askeri darbe yine ABD’nin itibarını zedeledi tabii ki ama bundan sonra sadece yöntemleri değişecekti.
Günümüzde başta Brezilya ve Venezuela da yaşananlar geçmişte askeri yöntemle gerçekleşen darbelerin bugün farklı biçimlerde uygulandığını gösteriyor. ABD Venezuela’ya direk, Brezilya’ya ise dolaylı işlediği ambargo ile devleti yıpratarak darbeye hazırlık gerçekleştirmiştir. Şimdi de eskisi gibi olmayan bir Condor Planı işletiyor.
Elbette geçmişte yapılan uygulama biçimi ABD’nin itibarını zedelediği için bu sefer askeri alanda değil, hukuki yollardan darbe yapılıyor. Korkarım ki geçmişte olduğu gibi yine zalimler kazanacak.
2012’de Paraguay’da sosyalist başkan Fernando Lugo’ya karşı uygulanan ‘Parlamento Darbesi’ bu kez Brezilya’da devreye girdi ve tıpkı Paraguay’da olduğu gibi maalesef yine başarılı oldu(Aslında 2. Condor Planının ilk olarak Paraguay’da başladığını da düşünebiliriz). Brezilya’da Dilma Rousseff devrilerek ilk aşama tamamlandı, şimdi sıra Venezuela lideri Nicolás Maduro’da. Bugün Maduro’yu mağdur etmek isteyenler 2002 yılındaysa askeri darbe yoluyla Hugo Chavez’den kurtulmak istiyordu. 2002 yılındaki bu askeri darbe girişimi, halkın kimse çağrı yapmadan ve kendi dürtüleriyle 3 gün süren efsane direnişi sonucu başarısızlığa uğradı ve Chavez kurtuldu. Bu sefer ABD rövanşı 2002’nin rövanşını alabilecek mi göreceğiz ama şu var ki; bu sefer işleri daha kolay olacak ne yazık ki! Çünkü Venezuela, ABD ambargosu, suç ve düşük seyreden Petrol fiyatları sebebiyle eski refahından çok uzak ve bu yüzden halk nezdinde Bolivarist rejimin düşmesi gerekiyor. Halbuki halk şunu düşünmeli, refahtaki azalmanın kaynağı Bolivarist rejim mi yoksa ABD mi? Bu soruya doğru cevabı bulabilseler, Bolivarcılığa değil emperyalizme tepki gösterirlerdi zaten.
Nikaragua’da yapılması planlanan kanal projesi ülke ekonomisi için inanılmaz bir nimet olmasına karşın, çevrecilerin hükümete baskısı devam ediyor. Bu Venezuela’dan sonra sıranın bu ülkeye geleceğini düşündürüyor. Çünkü; Bu kanal ABD-ÇHC mücadelesinin zirve noktası. Kanal’ın bitmesiyle beraber Panama Kanalı’nın önemi azalacak ve ABD Çin karşısında ticari ve ulaşım manasında büyük kayıp yaşayacak. Bu yüzden Nikaragua çok önemli.
Bolivya’da, ABD tarafından uyuşturucu üzerinden baskı altına alınıyor. Kim bilir belki Venezuela lideri Nicolás Maduro’dan sonra sıra Nikaragua’da değil de, Bolivya lideri Evo Morales’te olacak. Evo Morales sempatik kişiliği, samimiyeti, icraatları ile en az Küba kadar Latin Amerika’ya örnek olma özelliğini gösteriyor. Zaten düşük bütçesine rağmen Ekvador’ da yaşanan deprem sonrası yapılan yardımlar, diğer ülkelere kıyasla çok cömertti. Bolivya, ABD için büyük bir tehlike olabilir. Bakalım 2. Condor Operasyonu’nun Brezilyadan sonra yeni kurbanı hangi halklar olacak, bekleyip göreceğiz.
Muhammed Ali Çalışkan
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
türkiye de 1980 de gerçekleşen darbenin de komünizme karşı yapıldığını söyleyebiliriz.
kenan evrenin bir lafı var “biz gelmesek komünistler gelecekti” diye.
bu söz 1980 darbesinin kimin önünü kesmek için yapıldığını belli ediyor.