Savaşın Kaybedenleri; 5’inci Yılında Suriye İç Savaşının İnsani Bilançosu
Tarih boyunca yaşanan savaşlarda sivil halklar çeşitli şekillerde hep etkilenmiştir. Fakat özellikle 20. yüzyıl ile birlikte savaşlarda konveksiyonel silahların kullanlmaya başlanması tarihte eşi görülmemiş şekilde sivil kayıpların artmasına sebep olmuştur. Birinci Dünya Savaşın’da ölen sivillerin oranı %14’ken, İkinci Dünya Savaşı’ında bu oran %70’e yükselmiş ve on milyonlarca insan hayatını kaybetmiş on milyonlarcası göç etmiştir. Tabibler Biriliğinin bir raporuna göre, bugün ise savaşlarda ölen sivillerin oranı %90’dır (ttb.org.tr, 20 Mayıs).
Yerküre üzerinde eşsiz bir jeopolitik konuma sahip ve politik sürtüşmelerin nice yılan hikayeleri doğurduğu Ortadoğu, yüzyıllardır mütemadiyen savaşlara, işgallere, etnik ve dini çatışmalara mâruz kalan, acının ve gözyaşının hiç dinmediği bir coğrafya. Burada yaşayan halklar savaş ve ölüm kavramlarına hiçte uzak değil. 2011 yılında Suriye’de ayaklanmaların başladığı ilk dönemlerden itibaren siviller hedef alınmış ve savaşın geldiği noktada en fazla sivil nüfus yaşamını yitirmiştir. Suriye Politika Araştırma Merkezi’nin (SCPR), Guardian gazetesinde yayınlanan raporuna göre, ülkede yaşanan savaş boyunca hayatını kaybedenlerin sayısı 470 bini aştı. Bu sayının 400 bini savaş süresince yaşanan şiddetten kaynaklı nedenlerle yaşamını yitirirken, geriye kalan 70 bin kişinin ölümü ise, yetersiz sağlık hizmetleri, ilaç, yetersiz beslenme, barınma, hijyen v.b. pek çok nedenden kaynaklanmıştır. Rapora göre Suriye’deki savaşta ülke nüfusunun yüzde 11’i öldü ya da yaralandı. Yaralananların sayısı 1.88 milyon olurken, ortalama yaşam süresi 2010’da 70 iken, 2015’te 55,4’e geriledi. Savaş nedeniyle ulusal sağlık sistemi ve ülke alt yapısı neredeyse yok oldu. Toplamda nüfusun yüzde 45’i yaşadığı yerlerden ayrılmak zorunda kaldı. 6.36 milyon kişi ülke içinde yer değiştirirken 5 milyona yakın kişi ülke dışına çıktı. Bu durum ülke nüfusunun %21 oranında azalmasına sebep oldu. Ayrıca ülkede tüketici fiyatları geçtiğimiz yıl yüzde 53 oranında artarken, savaş boyunca 13.8 milyon Suriyeli işini kaybetti. ESCWA ‘Batı Asya için Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Komisyonu’ ve ‘St Andrews’ Üniversitesi’nin ortak hazırladığı raporda ise, Suriyelilerin 2010 yılında 28% iken şimdi 80%’i yoksulluk sınırı altında yaşadığını, ayrıca Suriye’de 13.5 milyon kişi yardıma muhtaç olduğunu açıklandı. Ekonomide %55 oranında daralmanın yaşandığı vurgulanırken, gıda fiyatlarının yükselmesi sonucu, ayaklanmanın başladığı ay Mart 2011’den bu yana pirinç ve un fiyatları 723% artmış durumda. Beş yıl süren savaşın sağlık hizmetlerine etkisi de raporda yer aldı. 2010 yılında Suriye genelinde 493 büyük hastane bulunurken, 2015 yılına geldiğimizde 165 hastane yok edilmiş, 170 hastane (34%) hizmetin dışında kalmış, 69 hastane ise (14%) cüzi olarak çalışmakta. Ayrıca doktorların sayısında da ciddi bir azalma yaşanmış. 2015 yılında her 1442 Suriyeli için bir doktor bulunuyor, bu oran ise 2010 yılında 661/1 idi (suriyegundemi.com ve bbc.com, 25 Mayıs 2016).
Son derece acımasız bir şekilde yürütülen savaşta, taraflar birbirleriyle sivil halkı gözetmeksizin çatışmakta, özellikle Rejim, kimsayalar silahlar, misket bombaları, scud füzeleri, vakum bombası gibi ağır konveksiyonel silahlar kullanmaktan çekinmemektedir. Bunlarla birlikte rejimin hava saldırı ile her ay binlerce sivil yaşamını yitirmektedir. Halihazırda savaşın büyük bir kısmının şehirlerde olması, sivil kayıpları arttıran bir başka etkendir. Rejim güçleri kasıtlı olarak okulları ve hasteneleri hedef almakta, şehirleri yaşanmaz hale getirerek halkı göç etmeye mecbur bırakmaktadır. Esad Rejiminin sivil halka yönelik birçok defa savaş suçu sayılan kimsayal silahları kullandığı belgelenmiştir. 13 Haziran 2013 tarihinde, Birleşik Devletler, Suriye Ordusu’nun pek çok kez muhaliflere karşı sınırlı kimyasal saldırılar düzenlediğini ve bu saldırılarda 100-150 kişinin hayatını yitirdiğini kesin kanıtlarla duyurmuştur. 21 Ağustos 2013 tarihinde ise, Suriye Ordusu’nun Doğu Guta bölgesinin Jobar, Zamalka, Ain Tirma ve Hazzah bölgelerine sistematik bir kimyasal saldırı düzenlemiş ve en az 635 kişinin saldırının ilk anında hayatını kaybettiği açıklanmıştır. Saldırılar rejim tarafından yalanlansa da, Birleşmiş Milletler’in üç haftalık soruşturmaları ve saha araştırmaları sonucunda saldırı kesinleşmiş ve saldırıda kullanılan kimyasal gazın sarin gazı olduğu netlik kazanmıştır. Bir savaş taktiği olarak, şehirleri kuşatıp temel insani ihtiyaçların girişini yasaklayarak teslim olmaya mecbur bırakma stratejisi rejim tarafından iç savaşta birçok yerde uygulanmıştır. Şam’ın yaklaşık 25 km kuzey batısında ve Lübnan sınırına da 11 km mesafede bulunan Madaya’yı Temmuz ayında hükümete bağlı birlikler ve Şii Hizbullah kuşatma altına alıp 8 bin mayınla çevirmiş ve 20 bin nüfuslu şehirde açlıktan ölümler ve salgın hastalıklar başlamıştır. Buna karşılık El Nusra benzer bir şekilde Şii kenti Fua’yı kuşatmış BM’nin devreye girmesiyle Ocak ayından itibaren kısıtlı olarak bu şehirlere insani ihtiyaçlar ulaştırılmıştır. Öte yandan BM, Suriye’de yaklaşık 450 bin kişinin 15 farklı bölgede daha çok rejim tarafından kuşatma altında yaşadığını ve bu bölgelere yardım ulaştırmak için ilettiği taleplerinin sadece yüzde 10’unun kabul edildiğini açıklamıştır.
Suriye sorununu insani ve uluslararası bir soruna dönüştüren bir başka mesele ise iç savaş nedeniyle ülkerini terkeden mültecilerdir. 2011 yılından bu yana ülkesinden ayrılan 4 milyon 836 bin mültecinin, 2 milyon 750 bini Türkiye’de geçici koruma altında bulunmaktadır. Lübnan’da 1 milyon, Ürdün’de 640 bin, Irak’ta 250 bin ve Mısır’da 120 bin Suriyeli mülteci bulunmaktadır (aa.com.tr ve BMMYK, 4 Mayıs). Öte yandan Türkiye’de kayıt altına alınıp daha sonra kaçak yollarla Avrupa’ya geçen mülteci sayısı hakkında kesin rakamlar bulunmamaktadır. Fakat BMMYK verilerine göre, geçen yıl Türkiye’den deniz yoluyla geçerek Yunanistan’a varan insanların sayısını 850 bin olarak belirtiliyor. 2016 yılının Mart ayı başına kadar olan dönemde bu 123 bin olarak gerçekleşen bu sayının yarıya yakını Suriyeli mültecilerden oluşmaktadır (unhcr.org ve bbc.com, 29 Mayıs).
Bir Savaş Taktiği Olarak İşkence
İnsanlık tarihi boyunca çeşitli sebeplerle çatışan güçler arasında, bir savaş taktiği olarak işkence kullanılagelmiştir. Zaman zaman istihbarat toplamak ve bireysel düzeyde psikolojik baskıyla sonuç almayı amaçlayan işkence yöntemlerinin yanı sıra, özellikle modern çağlarda endüstriyel düzeyde işkencenin bir savaş yöntemi olarak geliştirildiğine şahit olundu. Yakın tarihlerde Nazi Almanya’sı, özellikle Stalin dönemi olmak üzere Sovyet Rusyası, Pol Pot rejimi v.b. örneklerde işkencenin toplu bir biçimde belli insan gruplarına karşı uygulandığı görülüyor. Daha yakın dönemlerdeyse özellikle ABD önderliğinde 11 Eylül sonrası başlatılan “teröre karşı savaş”, devamında yaşanan Afganistan ve Irak işgalleri, Ebu Gureyb cezaevi, Guantanamo gibi patlak veren çok sayıda skandalla gündeme gelen işkence endüstrisi, özellikle son dönemlerde Suriye’de başlayan halk ayaklanması ve iç savaşla birlikte bambaşka bir boyuta taşındı. Endüstriyel düzeyde işkencenin görüldüğü özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndaki Nazi Almanya’sının sistematik olarak başvurduğu ve “geliştirdiği” yöntemlerin, günümüzde farklı çatışma alanlarında kullanılmaya devam edildiği sanılıyor. 100 bin Avrupalı Yahudi’nin gaz odalarında ölümünden sorumlu bulunan Avusturyalı savaş suçlusu Alois Brunner, Hafız Esed döneminde Suriye’ye gelirken, rejim tarafından işkence yöntemleri geliştirmesi amacıyla görevlendirildiği düşünülüyor. Geçtiğimiz günlerde Londra merkezli Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü (SOHR)’nün Suriye’de Esad rejimi tarafından hapishanelerde 60 bin kişinin öldürüldüğü haberiyle konu tekrar gündeme taşındı. Daha önce 21 Ocak 2014 tarihinde Suriye rejimi tarafından gerçekleştirilen işkenceler sonucu yaşamını yitiren 11 bin kişinin fotoğrafının yayınlandığı “Sezar Raporu”nun ardından 2 yıl sonra yine rejim kaynaklarına dayandırılarak açıklanan yeni rakamlar, rejim kontrolünde bulunan hapishanelerdeki işkence endüstrisinin boyutlarını gözler önüne serdi. SOHR’un Esad rejimine bağlı Hava Kuvvetleri İstihbaratı ve Devlet Güvenlik Teşkilatının yanı sıra, Sednaya Hapishanesi içerisindeki kaynaklara dayanarak verdiği bilgilere göre, 18 Mart 2011’den başlayarak 21 Mayıs 2016’ya kadar rejim güçleri tarafından 60 bin tutuklu işkence altında can verdi. Ölenlerin büyük bir kısmı direk fiziksel işkence altında can verirken, bir kısmı açlık ve gerekli tıbbi malzemelerin sağlanmaması sebebiyle hayatını kaybetti. SOHR yine kendi kaynaklarına dayanarak, aynı tarihler arasında 14 bin 456 tutuklunun ölümünü bizzat kaydederken, bu rakamlar arasında 18 yaş altı 110 genç ve 53 kadın bulunuyor (suriyegundemi.com, 25 Mayıs).
Mehmet Enes Bağlama
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
BBC, Suriye nüfusunun yüzde 11’i öldü ya da yaralandı, Erişim 25 Mayıs 2016, www.bbc.com/turkce/haberler/2016/02/160211_suriye_rapor_guardian
BMMYK, Suriyeli mülteci verileri, Erişim 4 Mayıs 2016,
http://data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php
Suriye Gündemi, Bir savaş taktiği olarak işkence, Erişim 28 Mayıs 2016,
http://www. suriyegundemi.com/2016/05/23/bir-savas-taktigi-olarak-iskence/
Suriye Gündemi, Suriye’de ölü sayısı, Erişim 25 Mayıs 2016 http://www.suriyegundemi.com/2016/02/11/suriyede-olu-sayisi-470000/
Türk Tabibler Birliği, Savaşlarda ölenlerin yüzde 90’ı sivil, Erişim 20 Mayıs 2016, http://www.ttb.org.tr/TD/TD
Fotoğraflar, http://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/28-foto-muhabirinin-gozunden-suriye-savasi,ZFxqU0NU8E27X-zD-YpIHQ/960PKy7I7EeHr1R3tc_BuQ
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.