Fiilen 24 Ağustos’ta başlayan “Fırat Kalkanı” operasyonu tüm hızıyla devam ediyor. TSK’nın kontrolünde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) büyük bir ilerleme katetti.
Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesiyle birlikte Suriye hava sahasını aktif biçimde kullanabilmemiz, ağır zırhlılarımızı bizzat operasyonda kullanmış olmamız, TSK’nın üstündeki baskıyı atabilmesi için bu operasyonun bir fırsat olması, operasyonun şu ana kadar başarılı olma sebeplerinden sadece birkaçı.
Suriye’de bu denli başarı elde etmemizin nedenlerinden biri de Türkiye’nin Suriye’de yapacağı operasyon için oyun kurucu ülkeler ile mutabakat sağlamasıdır. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin dış politikada Türkiye’ye açtığı alan iyi bir şekilde kullanılarak bu mutabakat süratli bir şekilde sağlanıp harekete geçildi. Rusya’nın operasyon ile ilgili Esad muhatap alınmalıdır beyanatı, İran’ın rahatsızlık duyduğunu belli belirsiz bir biçimde ifade etmesi, Suriye’de rejimin toprak bütünlüğümüz çignenmiştir açıklaması bu operasyonun zımni bir şekilde onaylanması manasından başka bir şey ifade etmiyor aslında.
ABD ile varılan anlaşmanın mahiyeti ise çok daha farklı. Operasyonların büyük bir kısmı şu ana kadar ABD ile koordineli bir formda yürütüldü. 15 Temmuz darbe girişiminin diplomaside Türkiye’ye açtığı alan bilahare ABD üzerinde kullanıldı.
Operasyonun istikameti ilk günlerde tam olarak belli değilken, sonraları ilk hedefin DAES ile olan sınırı tamamen temizlemek olduğu anlaşıldı. Ve 4 Eylül günü operasyonun ilk aşaması olan Azez – Cerablus hattının ÖSO tarafından kontrol edildiği bilgisini aldık.
Peki operasyon bitti mi? Türkiye bundan sonra sadece ABD ve Rusya’nın istediği gibi Azez Cerablus hattının korunmasıyla mı yetinecek ? Yahut Türkiye’nin başka opsiyonları var mıdır? Veya yazının başında belirttiğimiz uluslararası konsensus nereye kadar Türkiye’nin lehine devam eder?
Türkiye’nin bu bağlamda opsiyonlarını değerlendirecek olursak, ilk tercihi şu anda ağır bir kuşatma altında olan, Suriye Savaşı’nın seyrini belirleyen ve belirleyecek olan Halep şehrinin merkezine doğru ilerlemek olabilir. Şiddetli meskun mahal savaşına tanıklık etmekte olan Halep şehrinde TSK’nın dahil olmasıyla orada olan oyun masasının dengelerinin değişeceği kesindir. Ancak TSK’nın çatışmaların yoğun olduğu bölgeye doğru geçiş yapmasıyla var olan konsensus ve kısmen var olan uluslararası destek kaybedilebilir. Özellikle bu hamleden sonra Suriye rejiminin sadece toprak bütünlüğümüz çiğneniyor açıklamasıyla yetinmeyeceği aşikâr. Ayrıca rejim için stratejik öneme haiz olan Halep, Rusya için de değerlidir. Son olarak Rus özel kuvvetlerinin gönderildiği Halep’e Türkiye’nin yapacağı bir hamle Rusya ile yaşadığımız diplomasi baharının kışa dönmesine mahal verebilir. Bundan mütevellit Türkiye’nin en tehlikeli ve riskli tercihi Halep merkezine doğru ilerlemek olacaktır.
Operasyonun nasıl devam etmesi gerektiği konusunda 2. seçenek Halep’in Al Bab şehridir. Şu anda DAEŞ’in elinde bulunan Al-Bab’a doğru harekatın yönünün değiştirilmesi ihtimalinde, olması muhtemel sonuçları inceleyelim:
Al-Bab şu ana kadar ele geçirilen köy ve ilçelerden daha farklı bir yapıya sahip. Özellikle yerel aşiretlerin ve ilçedeki halkın DAEŞ’ten memnun olduğu, şehrin sosyolojik yapısının bu örgütle örtüştüğü bir gerçek. Ayrıca Menbic ve Cerablus’tan çekilen örgütün Al-Bab’a sığınak yaptığı bu bölgede gücünü arttırdığı da biliniyor. Bu da Türkiye’nin şimdiye kadar karşılaşmadığı şiddette bir mukavemetle karşılacağı manasına geliyor ki veriler muhtemel operasyonun ne kadar zorlu geçeceğine kanıtlar nitelikte.
Bunun dışarıda yansımasını inceleyecek olursak özellikle başından beri sahada olan İran’ın operasyonla ilgili tepkisinin frekansının yükseleceğini sôyleyebiliriz. TSK’nın dolayısıyla ÖSO’nun bu kadar çok alan kazanması kısa ve uzun vadede İran’ın elini zayıflatacaktır. Bu sebeple İran bu operasyona sert tepki verecektir.
3.seçenek Menbiç. Türkiye’yi bu operasyonu yapmaya zorlayan şehir. Operasyonların ilk günlerinde TSK Cerablus’un güneyine doğru inince Menbiç’e bir operasyon yapılacağı söylentisi dillerde dolaşmaya başlamıştı. TSK Menbiç’e girmedi ancak YPG ve ABD’ye gözdağı vermekten de geri durmadı. Şu anda YPG Menbiç’ten çekildi, çekilmedi kavgası var. ABD çekildiğini Türkiye ise çekilmediğini söylüyor. Bu tartışmanın daha fazla uzamasının ve ABD’yi çekilmediğine ikna etme politikasının ne kadar yersiz olduğunu test etmiş, son bir yıldaki ABD’nin YPG politikasından tecrübe edinmiş bir Türkiye artık az konuşup çok iş yapmalıdır.
Menbiç’e girilmesi halinde tarihin en kötü dönemlerinden birini geçiren Türk-Amerikan ilişkileri daha geriye gidecektir. Koalisyonun, operasyona verdiği sınırlı desteği çekeceğini görmek ise herhalde bizim için pek sürpriz olmaz. Özellikle ABD ve İngiltere’nin “Özel kuvvetlerimiz Menbiç’de” mesajı vermeleri bu minvalde okunmalıdır.
Türkiye’nin değerlendirebileceği son seçenek ise daha fazla derine inmeden hali hazırda oluşturulan fiili güvenli bölgenin buradan ibaret kalmasıdır. Yani Azez-Cerablus koridorunun daha fazla güneyine inmeden sadece bu koridorun güvenliğini sağlamak. Ancak bu derinlikte bir güvenli bölgenin çok da “Güvenli” olmayacağını söylemek elzemdir. Zira bu bölgenin sınırları PYD ve DAEŞ’ten ibarettir. Yani bu, varsayılan alanın her türlü saldırıya açık olması manasına gelir ki Türkiye bu işten zararlı çıkabilir.
Türkiye’nin yaratacağı de facto tampon bölgenin derinliği en az 40 km olmalıdır. Bunun yanında ortaya çıkan bölge sonsuza kadar de facto bölge olarak kalmamalı bunun uluslararası hukuka uygunluğu sağlanmalı, bölgenin savunması uluslararası bir mesele haline getirilmelidir. Çünkü Türkiye’nin tek başına bu koca bölgeyi korumak için sarfettiği enerji, içerde PKK ile sürdürülen mücadeleyi aksatabilir.
En nihayetinde Türkiye önemli bir karar aşamasında. Yapacağı hamle henüz belli değil. Ancak şu kesin ki Fırat Kalkanı operasyonu bitmedi, aslında yeni başlıyor !
Tunahan Makinist
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Peki öso öyle olsun, Abd ‘nin 2 yüzlü siyasetine ne diyeceksiniz. Türkiye nin Abd ye karşı bir tavır takınması gerekmez mi? Erdoğanın planı olabilir ona bir şey demiyorum. Fakat merak ettiğim devlet kademesinin bu planı Türkiye yi mevcut bataklıktan kurtaracak mı? Ayrıca PYD ye nasıl davranacak Türkiye? İşide yaptığı temizlik operasyonunu PYD ye demi yapacak? Bunu yaparsa ABD ile karşı karşıya gelme ihtimalini öngörebiliyormusunuz? Hem işid hem pyd ile birden savaşmak Türkiyeye ne kazandıracak ya da ne kaybettirecek? İşid ve pyd ‘nin mevcudunun 100 bin olduğunu biliyormusunuz? Bu kadar kalabalık terörist gruplarla savaşırsak kaç mehmetçiği kaybederiz bunları düşündünüz mü? Bu sorular böyle akıp gider. Zaten başımızda pkk belası var bunların daha da kudurabileceğini düşündünüz mü? Plan bu tip sorular sorup bunlara gerçekçi cevaplar vererek yapılır. Umarım ki üst düzey devlet kademesinin yaptığı plan türkiye yi düzlüğe çıkarır.
Amerika biraz izle gör politikası, birazda ne şiş yansın ne kebap politikası izliyor. Adamların 2 ay sonra baskanlik secimleri var, ve secim mevcut durumda Byn Clinton un aleyhine. Obama bu süreçte daha önce yaptığı hataların yüzüne vurulmasından çok rahatsız. Bunu Çindeki son görüşmede de açıkca belli etti. Ne Ypg ne Daeş umrunda değil Obama nın ama geri çekilmek işine gelmiyor.
Lakin diğer taraftan ona en iyi seçim hediyesi Al Bab olacaktır.
Garip olan bir durum var. Türkiye ABD ile müttefik, aynı ABD PYD ile ortak ve açıktan destek veriyor. ABD nin müttefiki Türkiye ise PYD ile düşman ve ABD nin artık bir seçim yapması gerekiyor. O nedenle öncelikle bu kördüğüm çözülmeli ondan sonra Türkiye ‘nin kaç km derine ineceği düşünülmeli. Çünkü ortada garip ve tehlikeli bir durum var. ABD çift taraflı oynuyor. Türkiye Suriye ye girerek tuzağada düşmüş olabilir. Çünkü askeri bir operasyon yapılacağı zaman bunun nedenini belirtmek durumundasınız. Türkiye neden olarak terörist unsurları temizlemeyi gösteriyor. O halde soruyorum Türkiye PYD yi terörist unsur gördüğü halde neden ABD yi bu teröristlere desteğini kesmesi konusunda ikna edemiyor. ABD hala çıkıp PYD ye desteğimiz sürecek diyor. Mantık ilkesi gereği ben Türkiyenin ABD nin gerçek müttefiki konumunda olmadığını görüyorum.Bunu açıklığa kavuşturduk. 2.si madem ABD Türkiye yi bir müttefik olarak görmüyor Türkiye hala neden nato dan çıkmıyor bu garip bir çelişki. 3.sü Türkiye Suriyeye neden ÖSO gruplarınca girdi? Sonuçta ÖSO türkiyede bulunan bir örgüt değil eğer Türkiye kendi ülkesinin toprak bütünlüğünü korumak için suriyeye girdiyse o zaman kendi silahlı kuvvetlerini kullanması gerekmezmiydi. Buda ayrı cevaplanması gereken bir soru. O nedenle bu sorulara düzgün bir mantıkla ve birbiriyle çelişmeyen cevaplar verilmediği sürece Türkiye nin başlattığı bu operasyona şüpheyle yaklaşırım.
1.bak öso Suriye Ulusal Konseyi partisi tarafından kurulan muhalif ve suriye bölünmesin diyen türkmen arap kürt insanlar yani ülkenin yerel halkı 2.abd obama tarafından 2.yüzlü durum sergiliyor tramp bile farkında pyd – ışid aynı davranıyor 3.erdogan bir planım var diyorsa gerçekten vardır
Katiliyorum, Erdogan herseyi aciklamiyor anlatmiyor diye arka bos veya plansiz degildir… Bekleyip görmekten ve guvenmekten baska bisey yapamayiz…