Fıkıh mekteplerinin teşekkül ederek münazara ve münakaşaların başlaması gibi sebeplerle mezhepler oluşmuş, birçok ameli mezhep ya da düşünce sistemi ortaya çıkmıştır.
Söz konusu mezhepsel kavramlar varlığını halen sürdürmektedir: Sünnilerde, Şiilerde ve hatta Haricilerde. Mezhep mensubu bireyler kendilerini Müslüman olarak tanımlamakta ve Kur’an’a inandıklarını ifade etmektedirler. Ancak bu ortak tanım ve beyanlara rağmen mezhepler arasında daima bir çatışma hali ve yorum farklılıklarından dolayı bir nefret söz konusudur.
Birçok birey, ailesinin mensubu olduğu mezhepleri, tek ve gerçek olarak kabul edip, bir nevi öğretilmiş din yaşamaya mecbur bırakılmıştır. Sorgulanmayan ve araştırılmayan bu inanış, diğer mezheplerden bireylere karşı hep bir ön yargı unsuru olmuştur. Alevilere karşı düşünce kıyımının varlığı, sohbet edilmekten kaçınılması, yaklaşılmaması ve dışlanması birer örnek olarak verilebilir.
Bütün bu davranışların kökeninde bulunan farklı yorumlamalar ve dayatılan kisveler, ortak payda da birleşen Müslümanları ayrışmaya itmiştir.
Hz. Muhammed’in ölümünden sonra ortaya çıkan ‘‘imamlar’’ arasında başlayan ihtilaflar, zamanla saflarına kattıkları Müslümanlar arasında yayılmış ve gün geçtikçe tehlikeli bir hal almıştır. Öyle ki bireyler artık Kur’an’ın gösterdiği yolda değil imamların yolunda yürümeye başlamış, Kur’an ve Sünnetleri kaynak olarak alması gerekirken fıkıh kitaplarını kaynak almıştır.
İslamiyet’teki artarak devam eden bu yozlaşma, Ortadoğu’da kıvılcımdan aleve dönüşmüş ve tüm İslam âlemini ateş çemberine almıştır. Şii ve Sünni katliamı yapan IŞİD, Yemen’de Sünnileri yok eden Husiler, Alevi kıyımı yapan Sünni gruplar coğrafya üzerinde verilecek örneklerden birkaçıdır.
Ellerin semaya yükseldiği anda ulaşılan tanrı aynı tanrıyken, kaynak kitap aynı kitapken bu öfke neyin öfkesi?
Bu sorunun cevabını tarihte aramak hiçte yanlış olmaz zira 16. yüzyıl Hristiyanlık tarihine bakılacak olursa ‘Otuz Yıl Savaşları’ sonucunda çeşitli mezheplere ayrılan Hristiyanlık, Osmanlı Devleti için politika aracı olmaktaydı. Bir mezhebin diğer mezhebe üstünlük kurmaması esasına dayanan bu politika aracı sayesinde Avrupa’nın güçlenmesi önlenmiş ve idare altında kalması sağlanmıştır. Yıllarca iç kavgayla uğraşan Avrupa dünyadan izole edilmeye çalışılmış ve büyük ölçüde de başarılmıştır.
‘‘Tarih tekerrürden ibarettir.’’ sözünün birer örneği olan bu olay, 21. Yüzyıldaki İslami mezhepler arasında yaşanan ihtilaflara ışık tutmaktadır. Rollerin değiştiği menfaat düzleminde geçmişi doğru okumak ve uzun vadeli çözümler üretecek önlemler almak yerinde olacaktır.
Kur’an’dan öğrenilmek yerine öğretilmeyle, sorgusuz inançla ve kulaktan dolma bilgilerle devam ettirilen din, Karl Marx’ın da ifade ettiği gibi halkın afyonu halini almış gibi görünüyor.
Kur’an ışığında ve önderliğinde araştırarak, sorgulayarak gerçek İslamiyet’i yaşayan halk, söz konusu afyondan kurtulmuş ve kardeş katlinden vazgeçmiş olacaktır.
Abdullah Özdil
StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Bu yazıdan İslami bilgi açısından ne kadar cahil olduğunuzu ve siz bilim adamıyım diye geçinip bu kadar cahilce yorumlar yapmaya devam ettiğiniz müdddetçe İslam dünyası batmaya devam edecektir. Halbuki siz bilim adamları ve yazarlara düşen müslümanları cahillikten kurtarmaktır.
Uluslar arası ilişkiler alanında belki bilgili olabilirsiniz ama böyle önemli bir konuda bilgisiz olmakla birlikte insanları da yanlış yönlendiriyorsunuz maalesef.
Mezhebin aslında ne olduğunu dileyen doğru yerlerden öğrenir. Benim diyeceklerim ise, günümüzdeki cahil Müslümanların ve Müslüman olduğunu iddia eden bazı yaratıkların hali, Peygamber Efendimiz(s.a.v) ve Ashabının yolunu bizlere ulaştıran o Mübârek zaatların çabalarına gölge düşürmez.
Müslümanların şu hali cehaletlerinden, şeklen olan amellerin kalbde bulunmamasından, ferasetsiz olmalarından kaynaklanmaktadır. Sonuçta mezhep kavramı, müslümanların ilim ve bilim de altın çağını yaşadığı, şuanki bilimin temellerinin atıldığı dönemde de vardı.
Yazdığım yoruma iki hususta ekleme/düzeltme yapmam gerekttiğini düşünüyorum.
Altın çağ diye tabir edilen dönem gerçekten muazzam bir dönem olmakla birlikte, bu dönemin de temeli/ilham kaynağı olan Asr-ı Saadet ile kıyas dahi edilemez tabiki.
Diğer husus ise:
Aslında ilim, bilimi de kapsar. Bir yerde okuduğum çok hoş bir yazıdan bir kısım paylaşıyorum.
“İlmin menşei, Hak Teâlâ’dır. Bütün ilimler, Cenâb-ı Hakk’ın bu kâinâta koymuş olduğu kâideleri tespitten ibârettir. Mesela tıp ve biyoloji, insan vücuduna; botanik, bitkilere; astronomi, semâya; psikoloji ve pedagoji, insan rûhuna koymuş olduğu kâidelerin tespitinden ibârettir.
Cenâb-ı Hakk’ın kuldan istediği ise, eserden müessire, sebepten müsebbibe, sanattan sanatkâra zihnen ve kalben intikal ederek, ilâhî azamet ve kudret akışlarında sergilenen ibret ve hikmetleri idrâk etmesi ve böylece mârifetullâh’a ulaşması yani Cenâb-ı Hakk’ı kalben tanıyabilmesidir. Hâsılı ilmin nihâî gâyesi, bilgileri zihne depo etmek değil, bu kâinattaki sır, hikmet ve muammâları çözmektir.”
Kaynak: http://www.islamveihsan.com/islam-alimleri-ilim-medeniyetinin-temelidir.html
Haklısın kardeşim ama gel gör ki eşek hoşaftan ne anlar
Bu yazınızda bu kez turnayı gözünden vurmuşsunuz. Tebrikler.
Açabilir mi orta Doğu olayları sonucunda göçmenlerin çoğu çoktan dinlerini değiştirdi Avrupa da kiliseye sığinan göçmenler ı bi araştırın ve Avrupa da yaşayan akrabalarıniza sorun bu kafirler de burda bizi herşekil de katletmenin peşinde. Medya da bulamazsınız.
Açabilir mi orta Doğu olayları sonucunda göçmenlerin çoğu çoktan dinlerini değiştirdi Avrupa da kiliseye sığan göçmenler ı bi araştırın ve Avrupa da yaşayan akrabalarıniza sorun bu kafirler de burda bizi herşekil de katletmenin peşinde. Medya da bulamazsınız.
mezhep çekişmeleri insanların dinden soğumasına neden oluyor.
tıpkı geçmişte avrupada olduğu gibi ortadoğuda da mezhep kavgaları bireylerin dinden soğumasına yol açabilir.