IŞİD Saddam’ın Mirasıdır

2108
Yazarlık Başvurusu

1958 yılında Irak’ta Baas Partisi, kralı devirerek iktidarı devralmıştı. 1979 yılında ise Saddam Hüseyin artık cumhurbaşkanlığına gelmişti ve 2003 yılına kadar ülkenin en güçlü adamı olacaktı. Aslında Saddam Hüseyin cumhurbaşkanı olmasa da zaten 1979’dan öncede perde arkasından ülkesini yönetiyordu. Saddam Hüseyin’in mensubu olduğu Baas hareketinin temel ideolojileri “Baas Partisi’nin İdeolojisi ve Tarihi” isimli yazımda da belirttiğim gibi Sosyalizm, Laiklik ve Arap Milliyetçiliği üzerine kuruludur. Saddam Hüseyin de bu ideolojisinin hakkını uzun yıllar vermiştir. Ta ki İran İslam Devrimi gerçekleşene dek.

1979’un hemen başında İran İslam Devrimi gerçekleştiğinde o yıl benzer girişimlere başka İslam ülkelerinde de şahit olunuyordu. Özellikle Şii nüfusun mutlak çoğunluk olduğu Irak ve Bahreyn gibi ülkeler de isyanlar başlamıştı bile. Bu domino etkisinin bütün Müslüman ülkeleri etkisi altına alması kesinlikle dünyanın büyük bir çoğunluğu için istenmeyecek bir durumdu. Bu yüzden İran da ki yeni yönetimin diğer Dünya Müslümanlarına örnek bir ülke olmadan hemen yok edilmesi gerekiyordu. Özellikle Saddam için bu çok önemliydi. Çünkü; kendi ülkesinde ki Şiiler bu devrimden en yakın etkilenecek kesimdi. Tıpkı İran da ki Şah Rıza Pehlevi gibi iktidardan indirilme düşüncesi onun için en büyük kabustu.

İran hali hazırda berbat bir durumdaydı. 1978’de başlayan olayların ve 1979 devriminin üstünden geçen bir yıllık süreç ülkeyi çok yıpratmıştı. Kamu kurumları çökmüş ve büyük bir değişim sürecinin içine girmişti. Devrimi gerçekleştiren molla takımının ülke yönetmek konusunda zerre tecrübeleri olmadığı gibi taraftarları da ülkenin durumundan ziyade kendileri gibi düşünmeyen insanları avlamakla meşgullerdi. Bu avcılık, sapkın olarak gördükleri inanç ve ideolojilere yada haram olduğunu söyledikleri meslek gruplarına yönelik bir temizlik harekatıydı. Hatta bu temizlik yüzünden İran’ın güvenilmez bir ülke olduğunu daha önce “İran Rejiminin Büyük İhaneti” adlı yazımda da anlatmaya çalışmıştım.

İran’ın böylesine karmaşık ve çökmüş durumu yeni cumhurbaşkanı olmuş Saddam Hüseyin’in İran’ı kolayca alt edilebileceğini düşünmesine yada bu yönde gaza getirilmesine neden olmuştu. İran’ın nüfusu Irak’tan 3 kat fazlaydı ama Irak Ordusu dünyanın en güçlü beşinci ordusu olarak gösteriliyordu ve bir milyon kişiden oluşuyordu. Üstelik İran da ki nüfusun laik olduğu ve İslam devrimini benimsemediği düşüncesi vardı. Bu laik olma mevzusu doğruydu ama İran bir yılda zaten laik grupların önderlerini imha etmişti bile.

Humeyni’nin öğrencisi olan Ali Ekber Muhteşami, Hafız Esad’ın anlattığı bir görüşmeden bahseder. Bu görüşmede o dönem Suriye Devlet Başkanı olan Hafız Esad’ı bir Arap ülkesinin lideri aramış ve “İran da ki rejim bir haftaya düşecek, Irak kuvvetleri Tahrana girecek ve her şey bitecek.” demiş ve bunu söylerken de kahkahalar atıyormuş. Tabi Hafız Esad bu liderin kim olduğunu söyleyip isim vermek istememiş. Belki de Saddam değil Saddamla anlaşmış yada onun bu çılgınlığını bilen başka bir Arap liderde olabilir. Bunu bilemiyoruz. Hafız Esad ise sinirlenerek “Yanlış yapıyorsunuz, bugün gülüyorsunuz ama yarın ağlayacaksınız. Henüz yeni ABD ve İsrail safından çıkmış 40 milyonluk bir ülkeyi İsrail’le savaşmaktan alı koyuyorsunuz. Bu Filistin davasına ihanettir” demiş. Bu ve bunun gibi diyaloglar Saddam’ın kafa yapısını yada nasıl gaza getirildiğini özetliyor aslında.

Zaten Suriye savaş sırasında İran’ı destekleyen tek ülke olmuştu ve İran da bugün Suriye’ye borcunu ödüyor. Savaş sırasında Irak adeta onlarca ülkeyi arkasına almıştı ve bu Saddam’ın cesaretini arttırıyordu kuşkusuz. Özellikle ABD’den kimyasal silahlar alıyor ve bu silahları hem kendi ülkesinde ki Şii ve Kürt isyancılara hemde İranlılara karşı kullanıyordu. ABD ise 2003 yılında Irak’ı kitle imha silahları üretildiğini söyleyerek işgal edecekti. Halbuki bu silahları ve teknolojiyi 20-25 yıl önce onlara kendisi vermişti.

esed-ahmedinejat

Saddam’ın İran-Irak savaşında(1980-1988) beklemediği şey ise gençlerin devrime sahip çıkması oldu. Mollalar devlet yönetmek konusunda tecrübesizlerdi ama gençler şehit olmak konusunda hevesliydiler. İşte bunu hiç kimse beklemiyordu. İran halkı sanıldığı gibi devrime düşman değilmiş yada öylesine korkutulmuşlardı ki yeni rejime karşı gıklarını çıkarmaya cesaret edemiyorlardı. İran, Irak’ın 2 katından daha fazla insan kaybetti ama yinede savaşı başladığı gibi bitirmeyi ve toprak bütünlüğünü muhafaza etmeyi başardı.

Şimdi gelelim asıl konumuza. Saddam’ın Baasçı düşünce yapısı savaş sırasında yeni özellikler kazandığı gibi aşırıcılığa da kayma gösteriyordu. Savaş boyunca ülkede Kürt ve Şii isyanlarına karşı dünyaca meşhur katliamlar yaparken, bir Arap milliyetçi olmasına rağmen Şii Arap halkına güvenini kaybedecek ve milliyetçiliği yerini mezhepçiliğe bırakacaktı. Çünkü Saddam psikopat olduğu gibi paranoyak biriydi. Kimselere artık kolay kolay güvenemiyordu. Nüfusun beşte biri bile etmeyen Sünni Arap toplumuyla bile bağları zayıflamıştı ama elinde de bir onlar kalmıştı. Güvenlik teşkilatından memurlara kadar yakın çevresi artık Sünni Araplarla doluydu. Çünkü; milliyetçiliğinin verdiği Kürt düşmanlığının yanı sıra artık Şiilere de güvenmediği için mezhepçiliğe kayıyordu artık. Her an bir devrim olabilir ve Şiiler tahtını yerle bir edip öldürülebilirdi. Bu yüzden Şiileri mümkün olduğunca güçten uzak tutmak gerekliydi.

1991 yılında körfez savaşının ardından Irak’a yönelik uygulanan ambargo ve yeni Kürt isyanı sonucu kuzeyin elden çıkması artık ülkeyi ekonomik açıdan dar boğaza soktuğu gibi Kürtlerin kendi yönetimlerinin oluşumuyla beraber artık Saddam ve taifesi Şii Araplarla baş başa kalmıştı. Saddam artık daha da paranoyak oluyordu. Çünkü iyice köşeye sıkışmış ve korkuları artıyordu. Saddamla ilgili bu sonuçların ortaya çıkarılması onun 1991-2006 yıllarında davranışlarında ki ve hareketlerinde ki anlamlardan kolaylıkla çıkartılıyor.

Baas Partisinin Irak’ta iktidardan düşüşüyle beraber artık Irak Ordusu dağılmış ve Baas Partisi merkezleri basılmıştı. Eski ordu personelleri ve Baas Partisi üyeleri artık Şii çoğunluklu toplumun, ABD askerleriyle birlikte açık hedefi haline geldiler. Bir zamanlar ülkenin kaymağını yiyen üst tabaka, artık alıştıkları hayatlarını kaybetmiş ve toplumun en alt tabakasına düşerek daha önce hiç tatmadıkları sefaleti tatmaya başlamışlardı. Savaş sırasında yaşadıkları bu süreç onlar için hiç kolay değildi tabi ki, ama hak etmediklerini de söyleyemeyiz. Bu dönemde eski dağılmış ordunun mensupları ve parti üyeleri o dönem El-Kaidenin Irak kolu olan günümüz IŞİD‘ine akın akın katılıyorlardı. Bugün bile IŞİD’in Irakta ki yerli militanlarının çoğunluğunu eski Baas Partisi mensupları ve Saddam’ın ordusunda görev almış tecrübeli askerler oluşturuyor. Bu durumu Şiilerin intikam hedefi haline gelen şahısların kendilerini korumak adına yaptıkları bir hamle olarak görmek gerekli.

Aslında sadece parti üyeleri ve askerler için değil aşiretler içinde benzer şeyleri düşünebiliriz. Çünkü; zamanında Saddam sayesinde birçok toprak ve güç avantajı elde etmiş aşiret reislerinin artık Şii politikacıların ilk seçimlerin ardından görevlerine başlamasıyla beraber bu avantajlarını kaybettikleri malumumuz. Hatta Musul Operasyonu sırasında aşiret liderlerinin oluşturduğu bir grubun ortak yaptığı açıklama ile beraber Musul operasyonuna karşı çıkmaları ve saldırı durumunda direneceklerini belirtmeleri aşiretlerin IŞİD yanlısı tutumunu ortaya koyuyor. Ha belki bu ortak açıklamayı IŞİD’in tehdidi ve baskısı altında da yapmış olabilirler. İşte bunu bilemiyoruz.

“Neden o kadar örgüt varken IŞİD?” diye soruyorsanız cevap basit. Çünkü; o zamanlar IŞİD El-Kaide’ye bağlıydı ve El-Kaide dönemin en popüleri idi. Günümüzde de El-Nusra’nın El-Kaidenin Suriye kolu olarak faaliyet yürüttüğü esnada tıpkı IŞİD gibi yeterli gördüğü büyüklüğe ulaştığında artık bağımsızlığını ilan edip biat etmeyi bıraktığını görüyoruz. Bu cihatçı örgütlerde sık görülen bir durumdur. IŞİD 1999 yılında kurulmuş ve 2004 yılında El-Kaide’ye biat etmiştir. Büyük örgütlerin ismini kullanarak pek çok ufak örgüt büyümüş adam olmuşlardır. El-Nusra da bu konuda yeni bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Zaten bir çok uzmanda El-Nusra’nın yakın bir gelecekte yeni IŞİD vakası olarak karşımıza çıkacağını dillendiriyor. IŞİD’de, bu sene El-Nusra’nın yaptığı gibi 3 yıl önce büyüyüp El-Kaide ile bağlarını kopardı ve artık El-Kaide’den daha fazla alt kolu var.

Daha önce “Verdiği Silahı Kendine Yöneltenler” adlı yazımda Suriye’nin ülkesinde ki Sünni cihatçıların Irak’a gitmelerini sağlayarak ABD için Irak savaşının bir bunalıma dönüşmesine sebep olduğunu ve bu cihatçıların daha sonra geri döndüklerinde Suriye ile savaştığını aktarmıştım. İşte bu hamle IŞİD ve onun kafa dengi grupların Suriye ile de bağlantı kurmasına sebep olduğu gibi Irak ve Suriye de ki Sünni/Selefi örgütlerin birbirleriyle rahat rahat cihatçı transferi yapmasına yol açtığı için stratejik bir fiyasko olmuştur.

IŞİD’in bazı propaganda videoları sürekli olarak Saddam’ın intikamının alınması yönünde söylemler içeriyor. Bazılarında ufacık başarılar Saddam’ın intikamı alındı denilerek lanse ediliyor. Bu propagandalar IŞİD’in halen Saddam taraftarlarını yanına çekme gayretinin bir göstergesi olduğu gibi aynı zamanda IŞİD içinde etkin olan Saddam’ın eski sadık asker ve üyelerinin, o eski güzel günlerine özlem duyduğunu ve o dönemlere dönüp tekrar ülkenin kaymağının yeneceği zamanları arzuladıkları fikrini ortaya çıkarıyor.

Tabi bu hayallerine ulaşmaları artık zor. Artık Amerikan işgalinin ardından yeniden oluşturulan tecrübesiz, eğitimsiz ve zayıf silahlı Irak Ordusu yok. Artık Irak Ordusundan bile daha güçlü Haşdi Şabi var. Musul’u IŞİD’in almasının ardından yapılan cihat çağrısıyla beraber İran ve Iraklı gençlerin akın etmesiyle oluşan Haşdi Şabi(bunlarında IŞİD’den farkı yok o ayrı bir konu) kuruldu ve her ne kadar eksikleri olsa da Irak Ordusu artık 2 senedir koalisyonun hava desteğine sahip(Irak bu işi kendi başına halledebilseydi daha güzel olurdu tabi). Ramadi, Tikrit, Felluce hepsi son birkaç ay içinde tekrar özgürleştirildi ve sıra artık Musul ve Telafer de. Bu yüzden bizlerin artık bu hayalperest Selefistlere ve onların Baasçıyım diye geçinen mezhepçilerine “çok beklersiniz” demekten başka bir sözümüz kalmıyor.

Muhammed Ali Çalışkan

StratejikOrtak.com MİSAFİR YAZAR

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

6 YORUMLAR

  1. ırakın şuan yaşadıkları bence doğum sancıları. kolay değil geçmişten gelen mirası temizlemek. temizlik bittiği zaman işte o zaman huzur ve refah gelecek ve insanlar iyi ki baasçılar gitmiş diyecektir.
    yani şuan yaşananlar doğum sancıları hele az sabır.

  2. Bnce daiş,pyd,şii milisler,rejim güçleri ortak çalışıyor oyun israilin büyük ortadoğu projesini gerçekleştirmek daiş veya el nusracıların cihadla alakası yok emir hattab ın dediği gibi şuan önümüzde ki asıl sorun yahudilerin avukatlığını yapan ve onlara hizmet eden hain mürted araplardır

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz