Dünya’da küreselleşmenin artmasıyla birlikte, küresel, bölgesel ve yerel terör faaliyetleri de hız kazanmış ve dünyanın hemen her yerinde birçok devleti, bir toplumun belli bir kısmını, bir dini ya da bir dinin bir fırkasını, herhangi bir siyasi ideolojiye sahip bireyleri ve daha birçok unsuru terör kendisine hedef seçmektedir. Eylem alanlarında hedef kitleye kasıtlı olarak birçok farklı şekilde zarar veren bu faaliyetlerle muhatap devletler mücadele yoluna gitmekte ve bazen terörün kontrolden çıkmasıyla bu mücadele onlarca yıl sürmektedir. Peki terör nedir ve neyi ifade etmektedir? Terörün ilk nerede, nasıl ortaya çıkmıştır? Tarihteki adı terörle anılan ünlü kişiler kimlerdir? Bu sorulara yaptığımız çalışmada cevap vermeye çalıştık.
Terör ve Terörizm Nedir?
Terörün kısa bir tanımını yapmak gerekirse; belli bir grubun, kendi özgürlük alanının dışına çıkarak, bir toplumun tamamını veya bir kesimini, şiddet yoluyla baskı altına alarak yönlendirmesine “terör”, herhangi bir terör organizasyonuna dahil olan bireylere “terörist” denilmektedir. “Sözlük anlamı açısından ise terör; bir grup veya kliğin güç kazanmak için sistemli bir şekilde vahşi yollara başvurarak yarattığı büyük korku durumu olarak tanımlanmaktadır (Taner, 2000, 93).”
Terörizm ise “Siyasi bir amaca ulaşmak için yıldırma hareketlerini düzenli bir biçimde kullanma ameliyesi, terörizm olarak ifade edilir. Terörizm kavramının unsurlarından ikisi dikkati çekmektedir. Bu unsurların ilki siyasi bir amaç içermesi; diğeri ise yıldırma hareketlerinin düzenli bir biçimde kullanılmasıdır (Sezgin ve Güneş, 2013, 113). Terörizm ne bir konveksiyonel savaş şekli, ne adi bir suç ne de iletişim araçlarına yarayan gelişi güzel bir deliliktir. Terörizmi farklı kılan en önemli özelliği onun belirli politik amaçlara erişmek için kullandığı kendine has stratejisidir.
Terörün Etimolojisi ve Tarihi
Etimolojik olarak her ne kadar “Terör-Terrere” kelimesi Fransız devrimini izleyen Jakoben “Korku (Terror) Hükümranlığı” ile ilişkili olarak kullanılsa da aslında terör olgusu Âdem’e kadar uzanan çok eski bir “gelenektir” İnsanlık tarihi bilinen ilk terör olayı ile yaratılıştan itibaren, yani Habil’in, kardeşi Kabil tarafından öldürülmesi ile tanışmıştır. Kitabi dinlerden Musevilik inancında Tevrat’taki anlatıma göre Kabil’in Allah’a verdiği sunağın değersiz bulunması ve kardeşininkinin kabulü karşısında kıskançlık krizi ile cinayet işlemesi söz konusudur. Diğer bir ifadeyle, bu olayda bir hakkın zorla gaspı gerçekleşmiştir. dolayısıyla “Hukuk”, “düzen”, “adalet”, ve “denge” ekarte edilmiştir. Bireyin çıkarı, diğerinin haklarını ezecek kadar üstün hale gelmiştir. Terör; işte tam da budur. Bu tip “birey”ler çoğalıp bir araya gelince çete/örgütler kurulmakta ve tedhiş eylemleri ile hukuk yolu ile elde edemedikleri ya da edemeyecekleri hakları, imkânları, meta ve değerleri elde etmeye çalışmaktadırlar (Caşın, 2008, 224).
Daha sonraları, tarihte organize bir biçimde terör ilk olarak Orta Doğu’da M.S. birinci yüzyılda “Jewish Zeatlos”un bir grubu olan “Sicariî” tarafından gerçekleştirilmiştir. Sicariî ismi, Roma yönetici sınıfının üyelerine suikastta kullanılan sica isimli kısa kılıçtan gelmektedir. Bu grup, Filistin’de Roma yönetimine karşı ihtilal başlatmayı amaçlıyordu. Zeatlos’un bu hareketi terör olarak tanımlandığı için bu eylemlere katılanlardan 900 adet Zeatlos taraftarı olayların sonunda çarmıha gerilmiştir. Çünkü şiddet eylemlerini (suikast ve vur-kaç eylemleri) Roma kurallarını savunan Romalılara, Yunanlılara ve Yahudilere karşı kullanarak psikolojik tesir oluşturup siyasal amaçlarına ulaşmada yardımcı olarak kullanmak istemişlerdir ki, bu amaç insanları köleleştiren Roma kurallarını değiştirmekti. Hedefler genellikle sembolikti. Buna ek olarak resmi ve dini günler eylem için seçilen zamanlardandı. Bu yolla Zeatlos’un eylemleri ve propagandası en iyi şekilde yayılma şansına sahipti. İlk terör eylemi olarak kabul edilen bu olayda da terörün en önemli özellikleri arasında yer alan siyasal içerik ve sistemli şiddet unsurları bulunmaktaydı (Aydemir, 2006, 18).
11.yy.dan sonra İran da eylemlerinde militanlarını cesaretlendirmek için haşhaş kullandıran ve adını buradan alan Haşhaşiler ortaya çıkmıştır. Hasan Sabbah’ın kurduğu iyi örgütlenmiş, gizli, disiplinli terör örgütü olup, üyelerini uyuşturucu ile eğiterek, suikastlarla, vur kaç sistemi ile Selçuklu devletine karşı kullanmıştır.
Bugünkü anlamıyla terör ise 1792-1794 arası Fransız ihtilalinde kullanılmıştır. 5 Eylül 1793 yılında terör kavramı formüle edilerek, bizzat hükümet tarafından uygulanmıştır. Hükümet kararı ile ihtilal düşmanlarından 300 bin kişi tutuklanmış ve 17 bin kişi idam edilmiştir. Bu nedenle Politika sözlüğü; 18. Yüzyılda, Fransız hükümetinin aykırı unsurları yok etmek amaçlı sistematik müdahalesini, “Terör Hükümdarlığı” olarak ifade eder (Aydın, 2009, 29).
Birçok bilim adamı modern terörizmin 19. yüzyılda Rusya’da kendini Narodnaya Volya (Halkın İradesi) olarak adlandırılan bir ideolojik grubun ortaya çıkması ile başladığı konusunda hemfikirdir (Volkan, 1999, 82). 19. yüzyılda Çarlık Rusyası’nda ortaya çıkan Narodnaya Volya (Halkın İradesi) adlı grup, terörün en önemli örneklerinden biridir. Bugünkü terörist örgütlerin kullandıkları söylemleri ilk kez şöyle kullanmışlardır: “Mevcut iktidar tamamıyla despotik. Bu yüzden zorbalara karşı yürütülen bu mücadele haklı bir temele dayanıyor.” Bu haklılıktan yola çıkan gurup pek çok devlet adamına suikast düzenlemiştir. Bunlardan en geniş yankı uyandıranı ise 1888’de Çar II. Alexander’ın vurularak öldürülmesi olmuştur (Bakradze, 2007, 33).
20. Yüzyılda ise durum biraz farklılık göstermiştir. Her ne kadar bu yüzyılda yaşanan bağımsızlık hareketleri ve genel olarak ayrılıkçı terör olayları ön plana çıkarsa da bu gelişmelere daha baskın çıkan ve belirleyici siyasal söylem olan “Soğuk Savaş Dönemi Terörü” olmuştur. Soğuk Savaş dönemi terörünün belirgin özelliği, terörün bu dönemde devletler tarafından sıklıkla kullanılmasıdır. Burada devletlerin bizzat terör uygulamasından çok Doğu ve Batı Blok’unda yer alan devletlerin karşılıklı savaşları göze alamamaları sonucunda hasım ilan ettikleri taraflara karşı mücadele eden terör örgütlerinin yoğun bir şekilde desteklenmeleri söz konusudur. Adeta her terör örgütünün bir hamisi veya adına eylem yaptığı bir ülkesi vardır. İstihbarat örgütleri tarafından dolaylı ve doğrudan yönetilen bu guruplar hızla büyüyüp geliştiler ve uluslararası ilişkilerin önemli bir gizli müzakere aracı olmuşlardır. Soğuk Savaş döneminin belirleyici aktörleri (SSCB ve ABD) arasındaki mücadele tarzı bu dönemde yaşanan terör olaylarının adlandırılmasını ve savaşın niteliğinin belirlenmesi bakımından Soğuk Savaş dönemi terörü olarak literatürdeki yerini almıştır (Caşın, 2008, 224). Bu dönem “modern uluslararası terörizm dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Zira uluslararası terörizm, esas itibarıyla 1960’ların sonunda politik şartların ve teknolojik gelişmelerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oldukça gelişmiş olan silah teknolojisi gerek maliyetinin, gerek tahrip gücünün çok yüksek olması nedeniyle ulusal amaçlara ulaşabilmek için başvurulan nizamî savaşları kullanılabilir bir yol olmaktan çıkarmıştır. Bunun yanı sıra, Latin Amerika’da, Fidel Castro’nun Küba’daki başarısından esinlenen kırsal gerilla hareketlerinin başarısız olması üzerine solcu gerilla grupları terörist taktikler kullanmaya başlamışlardır. Benzer şekilde, Arapların 1967 Arap-İsrail savaşını kaybetmeleri üzerine Filistinli gruplar, İsrail ve onun destekçilerine karşı global bir saldırı hareketine başlamışlar, Avrupa, Japonya ve ABD’de de çeşitli öğrenci gruplarının düzenlediği kitlesel eylemlerin başarısız olması üzerine terörist taktikler başlıca yol olmuş, diğer gruplar tarafından da kullanarak dünya genelinde yayılmıştır (Topal, 2004, 41).
20. yüzyılın sonlarına gelirken 1989 yılında Sovyetler Birliği‘nde başlayan dağılma süreci 1991’de sona ermiş ve tüm dünyada heyecanla izlenmiştir. Parçalanmayla birlikte insanlar bir rehavet havasına kapılmışlardır. Yaygın olan iyimserlik o derece büyümüştür ki, birileri “tarihin sonunu” bile getirmiştir. Nasılsa tek düşman olan Sovyetler Birliği dağılmıştı ve bundan sonra her şey çok güzel olacaktı. Ancak bu iyimserlik havası çok uzun sürmedi. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte, tehdit algılamalarında köklü değişiklikler yaşandı, iki kutuplu ve nispeten istikrarlı dünya düzeninin yerini, tehdidin çeşitli ve belirsiz olduğu bir dünya düzeni aldı. Sovyetler Birliği’nin otoritesinin yok olmasıyla, o bölgelerde iktidarı ele geçirme mücadeleleri, zayıf iktidarların organize suç şebekeleriyle ve terörist örgütlerle başa çıkamaması, sosyo-ekonomik sorunları ve yeni gelişmeleri beraberinde getirdi. Özellikle Orta Doğu’da merkezi otoritenin yeterince etkili olamadığı zayıf ülkeler (failed states) terörist yapılanmalar için en uygun yerler haline geldiler (Bakradze, 2007, 43).
Aydemir, S., 2006, Soğuk Savaş Sonrası Uluslararası Terörizm, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Aydın, N., 2009, Küresel Terör, Terörizm, Kumsaati Yayın Dağıtım, İstanbul.
Bakradze, Ş., 2007, Terörizm ve Güvenlik Sorunları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Caşın M. H., 2008, Uluslararası Terörizm, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
Sezgin, F., Güneş, İ. D., 2013, Türkiye’de Ortaöğretim Ders KitaplarındaTerör Konusunun İşlenişi, Polis Bilimleri Dergisi, Ankara.
Taner, B., 2000, Terörizm ve Turizm, Anatolia Turizm Araştırmaları Dergisi, Ankara.
Topal, A. H., 2004, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı Kuvvet Kullanma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Volkan, V. D., 1999, Kanbağı Etnik Gururdan Etnik Teröre, Bağlam Yayınları, İstanbul.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Kırsal gerilla hareketlerinin çeşitli deneyimlerle daha üst düzey vurucu taktiklere dönüşmesi özellikle küba devrimi nezdinde terörist taktikler olarak nitelendirilmesi bence çok saçma. Terörist eylemler daha çok evrensel insan hakları çerçevesinde hiçbir mantıklı sebep olmaksızın masum insanların hedef alınmasıdır. Yani deneyimlerle edinmiş eylemler ve savaş terimlerini terörist taktikler olarak nitelemek çok yanlış. Bu arada yazınız için çok teşekkür ederim.