Neden Suriye’deyiz, Kiminle Savaşıyoruz?

5892
Yazarlık Başvurusu

Bir tane adam var. Bu adam 1978’de (internetten baktığınızda 1978 çıkıyor karşınıza) PKK diye bir örgüt kurdu. Takvimler 1979‘u gösterdiğinde Filistin’e kaçtı, 1982’de Suriye’nin kontrolünde olan Bekaa Vadisi’ne yerleşti. O zamanlar Bekaa Vadisi Beşar Esad’ın babası olan Hafız Esad’ın yönetiminde olan Suriye’nin denetimindeydi. Bu adam orada kurduğu örgüte kendilerinin emperyalist dedikleri ülkelerden destek almaya başladı. Gel zaman git zaman bu örgüt büyümeye başladı ve ilk terörist eylemlerini Türkiye’de yapmaya başladı (Suriye için çok önemli bir su kaynağı olan Fırat Nehri üzerinde 1983’te Atatürk Barajı’nın yapımına başlandı. Tabi Hafız Esad buna çok kızdı ve bir karşılık verecekti. Elindeki kartlara baktı, masaya PKK kartını koydu ve Türkiye PKK belası ile tanıştı). Yıl 1984 Ağustos ayı Eruh ve Şemdinli baskınları oldu ve 2 şehit verdik. Bu örgütün kurucusu yakalanarak 16 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirildi. Tabi kurduğu örgüt birileri tarafından desteklenmeye devam edildi.  Bu tiyatronun ilk perdesi.

Öcalan Lazkiye’de yüzerken

Gelelim tiyatronun ikinci perdesine. Yer Tunus, tarih 17 Aralık 2010, bir adam, adı Muhammed Buazizi. 17 Aralık 2010 günü satış yaptığı esnada Buazizi’nin yanına bir zabıta memuru geldi ve ona ruhsatsız iş yapamayacağını söyledi. Aralarında tartışma başladı ve zabıta memuru Buazizi’ye hakaret ettikten sonra tokat attı. (Arap Coğrafyasın ’da bir kadının erkeğe tokat atması ağır hakaret sayılır/sayılıyormuş. Buazizi’ye tokat atan kişi Tunus’ta belediye zabıtası olan bir kadın, adı Faida Hamdi).  Bu olayı sindiremeyen Buazizi, protesto için valiliğin önünde kendini yaktı. Halk yaşanan bu olayla birlikte adeta çılgına döndü ve sokaklara dökülmeye başladı. Ve Orta Doğu’yu yakıp kavuracak olan ateşin meşalesi böylece yakılmış oldu. Sırada medya vardı. Medyanın tetiği çekildi, atışlar tek tek yapılmaya başlandı; “Araplar demokrasi istiyor. Araplar özgürlük istiyor. Araplar insan hakları için diktatörlerine başkaldırıyor. Nihayetinde filmin adını “Arap Baharı” koydular. Tunus için Yasemin Devrimi denildi”.  Ve ateş Suriye’de… Tiyatronun ikinci perdesi böylece açıldı.

Takvimlerden yapraklar düşmeye devam ediyordu. Amerika Birleşik Devletleri Irak’a girdikten sonra, bir örgüt 2004 yılında el-Kaide’ye bağlılığını ilan etti ve biz Irak el-Kaidesi’yiz dediler.

2014’te (DAEŞ/DEAŞ/ISIS/IS) bizim IŞİD olarak bildiğimiz bu örgüt adını Irak el-Kaidesi yerine Irak ve Şam Devleti olarak değiştirdiğini duyurdu. 2015’te ise İslam Devleti olarak revize etti. Bu örgüt dünyanın en güçlü devletlerinin  “biz bunlarla savaşıyoruz” deyip Orta Doğu’ya gece gündüz bomba yağdırmasına rağmen büyüdü ve geldi sınırımıza dayandı. Savaş sınırın öbür yakasında olmasına rağmen bombalar bizim tarafa düşüyor, insanlarımız ölüyor (sınırın öbür yakası, bizim insanlar dediğime bakmayın. Orada ölenlerde bizim insanımız, din kardeşimiz). İşte o zaman biz tiyatronun seyircisi konumundan çıkıp salonu terk ettik. Bu oyunu bozmaya, tarihi gidişatı değiştirmeye. Çünkü nedenlerimiz vardı.

Neydi bunlar?

Sınır köylerimize, ilçelerimize, illerimize bombalar düşüyordu. İnsanlar ölüyordu. Buna bir çare bulun dediler.

Dünyanın en güçlü ülkelerinin bir araya gelip bir metrekare toprak alamadığı bu IŞİD denen örgütten birileri köy köy, ilçe ilçe onlardan toprak almaya başladı. Kimdi bunlar? PKK denen terör örgütünün Suriye uzantısı YPG. Sınırımızda ABD ve Avrupa destekli bir Kürdistan kuruluyor, bunlar yarın öbür gün bize savaş açar, Türkiye’deki Kürt kardeşlerimizi kışkırtır, bizi de Suriye gibi yaparlar dediler.

Her gün bir akrabasını, komşusunu kaybeden insanlar savaştan kaçıp komşu ülkelere gitmeye başladılar. Ve diğer bir komşu ülkeleri olan Türkiye’ye de gitmek için yola çıktı insanlar. Çok fazla Suriyeli var, bir çözüm bulun dediler.

Güvenli bölge kurulsa, bu insanlar oraya yerleştirilse dediler.

İşte bu nedenlerden dolayı Türkiye Suriye’deki savaşa dahil oldu.  Sınırına düşen bombaların kaynağına girdi, bu bombaları atanların elinde olan bölgeleri Özgür Suriye Ordusu ile beraber tek tek almak için. Önce Cerablus, sonra Çobanbey, sonra Dabık ve şimdilerde el-Bab’da.  Türkiye, Suriye’ye girdiğinden beri sınır köylerimize, ilçelerimize, illerimize bombalar düşmüyor.

Sınırında ABD ve Avrupa destekli bir Kürdistan kurulmasın diye Suriye’ye girdi (el-Bab’dan sonra YPG kontrolündeki Münbiç’e girecek). Irak bölündüğünde masanın başında elinde ceketi bekledi. Suriye’de elinde ceketi, masa başında beklememek için, kurulun yeni oluşumda söz sahi olmak için Suriye’ye girdi. Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde bir oldu bittiye izin vermemek için Suriye’ye girdi Türkiye. IŞİD ile mücadelede kara harekatının ne kadar önemli olduğunu gösterdi  Türkiye (Türkiye daha önce de, kara harekatı noktasında ABD’nin başını çektiği koalisyon güçlerini ikna etmek için çok çabaladı. Baktı olmuyor Suriye’ye girdi).

En önemli neden; yarın YPG ve PKK birleşip Türkiye’ye saldırırsa başka bir cephe sahibi olmak için Suriye’ye girdi Türkiye (Özgür Suriye Ordusu kontrolünde olan bölge dolaylı olarak Türkiye’nin kontrolünde olacak).

Suriye’ye girip Cerablus’u aldıktan sonra, Suriyelilerin bir kısmı güvenli bölge olan Cerablus’a yerleşti.

Tiyatro salonunu terk eden Türkiye hazırlıklarını tamamladı ve 24.08.2016‘da Suriye’ye girdi. Hareketin adı “Fırat Kalkanı” oldu. Önce Cerablus, sonra el Rai (Çobanbey), sonra Dabık. Şimdi askerimiz Özgür Suriye Ordusu ile beraber El-Bab’da. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 17 Şubat 2017’de,  Suudi Arabistan kanalı El Arabiya’ya yaptığı açıklamada “sırada Münbiç var” dedi (Münbiç şimdilerde YPG kontrolünde).

Gelelim yazının başında verdiğimiz tiyatronun iki perdesine. Birinci perdede PKK ve kurucusundan bahsettik. Hafız Esad’ın beslediği yılan oğlu Beşar Esad’ı ısırdı ve ülkesinin parçalanmasında önemli rol oynadı. İlk ortaya çıktığında birkaç eşkıya denildi, bir şey yapamaz denildi. İşte o ciddiye alınmayan PKK 35 yıldır baş belamız. Yetmedi Suriye ayığı olan YPG ortaya çıktı. İşte o YPG ile şimdilerde Suriye’de savaşıyoruz.  

İkinci perdedeki hikaye. Irak el-Kaidesi olarak kurulan IŞİD, ABD Irak’a girince ortaya çıktı ya da birileri kurdu. İşte o dönemde, 2004’te kurulan IŞİD Suriye’nin bölünmesinde başrol oynadı. İşte Irak’a demokrasi getirmek istediğini söyleyen ABD bu IŞİD’i bitirmek için Suriye’deyiz diyor.

Ve hikayenin kahramanı, 2003’te başlayan Irak–ABD Savaşı’nda (daha doğrusu Irak’ın ABD tarafından işgalinde), komşuna tecavüz edilirken sadece yumruklarını sıktı ve bekledi. Bekledi ve günü geldiğinde Suriye’ye girdi.  İşte Suriye Hikayesi ve savaştığımız kişiler (ama siz yazının başında hikayede anlatılan kişi ya da örgütlerle savaştığımıza pek inanmayın. Biz aslında bunların ortaya çıkmasına sebep olan ve onları destekleyenlerle savaşıyoruz).

SİZCE BUNLAR TESADÜF MÜ? YOKSA TARİHİ DETERMİNİZ Mİ?

fadia hamdi

BİR DİPNOT  “Arap Baharı”nın fitilini ateşleyen tokadı atan Faida Hamdi’nin Aralık 2015’te yaptığı açıklama: “Bazen bütün olanlardan kendimi sorumlu tutuyorum. Ben de o gün o tezgâha el koyarak bir tarih yazdım. Ama Tunus her zamanki gibi acı çekiyor. Bölgeye ve ülkeme baktığımda pişman oluyorum. Ölüm her yerde kol geziyor. Aşırıcılık aldı başını gitti. Güzel insanlar ölüyor. Ama yoksulluk aynen sürüyor”

Murat Kaya*


*StratejikOrtak.com misafir yazar.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

4 YORUMLAR

  1. bu sitede yazar kadrosunu genişletmek için son zamanlarda alımlar yapıldı ve güzelim siteyi mahvoldu
    ideal yazar kadrosu 10-15 kişiden falan oluşur şimdi bakıyorsun sitede 25’ten fazla yazar var ve çoğu aynı şeyleri yazıp duruyo
    burdan site yöneticilerine sesleniyorum yazar kadronuzda biraz elemeler yapın
    abdullah özdil muhammetali çalışkan sefa sole gibi kaliteli isimler var geri kalanın çoğu herkesin bildiği şeyleri tekrarlayıp duruyo kalabalık ediyo

  2. Yazınızı sonuna kadar okudum ve belli bir siyasi parti görüşünden aşırı etkilenilip, o sentezle yorumlanmış bir hikaye olduğu çıkarımını yaptım. Bu beni okurken çok sıktı. Etkilendiğimiz herhangi bir görüşün esaretinde sempatizanlık yaparmışcasına yorumlanan hikayeler gerçekliğin üzerini kapatıyor. Olayları sosyo-kültürel ve ekonomik düşünerek yorumlarsanız daha doğru ve etkileyici çıkarımlar yapabileceğinize inanıyorum. Umarım yanlış anlamamışsınızdır paylaşımınız için teşekkürler.

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz