İran, Suriye’de rejim karşıtı gösterilerin başlamasından beri Esad yönetiminin yanında durdu. Geçen 6 yılda rakamlar net olmasa da binlerce vatandaşını yitirdi, milyarlarca dolar harcadı. Arap ve İslam dünyasında imajı ciddi şekilde kötüleşti, mezhepçi yarılma bölgeselleşti. İşte Suriye politikasının İran’a maliyeti…
İran, Suriye’de rejim karşıtı gösterilerin başlamasından beri Esad yönetiminin yanında durdu. Başlangıçta bazı İranlı yetkililer arasında Suriye’deki gösterilerin niteliğine ve Esad yönetiminin tutumuna yönelik ortaya çıkan görüş ayrılıkları kısa sürede yerini Esad’ın arkasında durulmasını öngören politikaya bıraktı. Haziran 2011’de İslam Devrimi Rehberi Ayetullah Hameney, dışarıdan tertip edildiğini, Amerikan ve İsrail menfaatlerine hizmet ettiğini iddia ettiği muhalif gösteriler karşısında Suriye rejiminin yanında duracaklarını duyurdu.
İran’ın Esad yönetimine verdiği desteğin mahiyeti ve söylemleri zamanla değişse de bu politikanın esası değişmedi. Esad yönetiminden siyasi desteğini hiç çekmeyen İran’ın rejime verdiği askeri ve ekonomik desteğin kapsamı giderek genişledi.
Esad yönetimine destek
İran’ın desteği başlangıçta rejim karşıtı gösterilerin bastırılmasında Suriye güvenlik güçlerine danışmanlık hizmeti verilmesi ve teknik destek sağlanmasıyla sınırlıydı. Silahlanan muhalifler ile rejim arasında çatışmaların şiddetlenmesi üzerine İran çatışmaların doğrudan veya dolaylı tarafı olmaya başladı. Suriye güçlerine ‘askeri danışmanlık’ yapma adına bu ülkede bulunan İslam Devrimi Muhafızları Ordusu’na (İDMO) bağlı Kudüs Gücü’nden subayların sayısı giderek arttı.
2013’ün başlarından itibaren Lübnan Hizbullah’ı İran’ın teşvikleriyle rejim güçlerinin yanında aktif olarak çatışmaya başladı. Ayrıca Irak, Afganistan ve Pakistan’dan Şii milisler Seyyide Zeyneb türbesini koruma adına seferber edildi ve rejim güçlerine destek verdi. Rejim güçlerinin kontrolü sağlamada yetersiz kalması üzerine İran yönetimi Eylül 2015’ten itibaren Suriye’deki askeri varlığını biraz daha artırdı; gönüllü milisler ve düzenli orduya bağlı 65. Hava İndirme Tugayı gibi özel birlikler Suriye’ye sevk edildi.
İran’ın Suriye’de ne kadar askerinin bulunduğu tam olarak bilinmiyor. 2015 yılının ortalarına kadar 2 bin civarında İranlı savaşçının Suriye’de olduğu tahmin ediliyordu. Fakat yukarıda ifade edildiği gibi son bir yıl içerisinde İranlı savaşçıların sayısı artırıldı. İran rejiminin muhalifi Ulusal Direniş Konseyi’nin (Halkın Mücahitleri Örgütü – HMÖ) Eylül 2016’da yayınladığı bir rapora göre Devrim Muhafızları’ndan 8-10 bin, düzenli ordudan 5-6 bin asker Suriye’de konuşlandırılmış vaziyette. Aynı raporda 7-10 bin Hizbullah militanının yanı sıra 20 bin Iraklı, 15-20 bin Afgan, 5-7 bin Pakistanlı, Filistinli ve diğer yerlerden militanın İran’ın kontrolü altında Suriye’de savaştığı iddia edildi. HMÖ’nün verdiği bu rakamlar abartılı olabilir; fakat İran’ın bu konuda şeffaf olmaması, spekülasyonların önünü açıyor.
Askeri kayıplar ve ekonomik maliyet
İran, Suriye’deki askeri operasyonlarını yöneten Hasan Şâteri ile onun yerini alan Hüseyin Hemedani dahil 30’dan fazla generalini ve çok sayıda askerini çatışmalarda kaybetti. Şehitler Vakfı Başkanı Muhammed Ali Şehidi Mahallati 22 Kasım 2016’da yaptığı açıklamada ‘türbenin savunulması için [Suriye’de] şehit olan İranlıların sayısının bini aştığını’ belirtti. Halkın Mücahitleri Örgütü’nün iddiasına göre sadece Devrim Muhafızları’nın kaybı 1500 civarında. İran’ın komutası altında savaşan yabancı Şii savaşçıların kayıpları toplamda 10 binden fazla. Askeri kayıplar konusunda da net bir bilgi yok.
Esad yönetimini desteklemenin ekonomik bedelleri de oldu İran için. İran, doğrudan Esad yönetimine verdiği mali desteğin yanı sıra iç savaş süresince Suriye’nin ihtiyaç duyduğu temel tüketim malzemeleri, petrol, silah ve mühimmatın başlıca tedarikçisi oldu. Ayrıca, Esad yönetimi yanında savaşması için Suriye’ye sevk edilen milislerin eğitimi, donatımı ve maaşları yine İran tarafından karşılanıyor. İran komutasında savaşan Şii milislere aylık 500 ile 1000 ABD doları arasında değişen ödemeler yapılıyor.
Suriye savaşını sürdürmenin İran’a ekonomik maliyeti tam olarak bilinmiyor. BM ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, İran’ın Suriye rejimini desteklemek için yılda ortalama 6 milyar dolar harcadığını ileri sürdü. Fakat bazı araştırmacılar İran için Esad’ı desteklemenin maliyetinin yıllık ortalama 15-20 milyar doları bulduğunu iddia ediyor. Dolayısıyla bu zamana kadar İran’ın 100 milyar dolara yakın harcama yaptığı tahmin ediliyor.
İran’ın Suriye politikasının bölgesel yansımaları
Esad yönetimine kararlı şekilde destek verilmesinin İran’ın dış ilişkilerinde de önemli yansımaları oldu. Kriz başladıktan kısa bir süre sonra ABD ve Avrupa Birliği, Esad yönetimine verdiği askeri destekten dolayı bazı İranlı kişilere ve kurumlara yaptırım uygulamaya başladı. İran ise Suriyeli muhalifleri aktif şekilde destekleyen Türkiye ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkelerine sert tepki gösterdi. Diğer bölgesel anlaşmazlıkların yanı sıra Suriye meselesinde karşı karşıya gelen İran ile Türkiye ve Suudi Arabistan arasında zaman zaman gerilim arttı. İran bu ülkeleri Suriye’nin içişlerine karışmak ve teröristleri desteklemekle itham ederken, Türkiye ve Suudi Arabistan İran’ı bölgesel ve mezhepçi hırsları nedeniyle zalim bir diktatörü desteklemekle suçladı.
Neredeyse kayıtsız şekilde Esad yönetimini destekleyen İran, Suriye krizine çözüm bulunmasını öngören uluslararası toplantılardan dışlandı. 2012’de Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Arabistan arasında ‘dörtlü diyalog grubu’ kurulmaya çalışıldı, fakat Suudi Arabistan’ın çekilmesiyle bu inisiyatif anlamını kaybetti. 2015’te nükleer anlaşmadan sonra İran, Batılı devletler tarafından bölgesel meselelerin çözümünde bölgesel ortak olarak görülmeye başladı. İran ilk defa, ABD ve Rusya dışişleri bakanlarının girişimiyle 31 Ekim 2015’te Viyana’da yapılan uluslararası toplantıya davet edildi ve ‘Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun üyesi oldu.
İran’ın Suriye krizinde oynadığı ‘karşı-devrimci’ rol, bu ülkenin Arap ve İslam dünyasında imajının ciddi şekilde kötüleşmesine neden oldu. Pew Research Center’ın 2015’te yaptığı Küresel Tutumlar ve Eğilimler anketine göre İran hakkında olumlu görüş belirtenlerin oranı, birçok İslam ülkesinde 2006-2007 yılındaki verilere göre çarpıcı şekilde düştü. Arap ve İslam dünyasında nüfusun ortalama yüzde 58’i İran hakkında olumsuz görüş bildiriyor.
İran’ın Suriye politikasının bölgesel yansımalarından birisi de mezhepçi yarılmanın bölgeselleşmesi. İran, özellikle Şii kutsallarını savunmak ve ‘tekfirci teröristlerle mücadele’ etmek adına Şii savaşçıları seferber ediyor. Bu durum hem İran etrafında, hem de İran karşısında mezhepçi konsolidasyonun pekişmesine neden oluyor. Bunun bir sonucu olarak İran’ın popülaritesi Arap ve İslam dünyasının genelinde düşerken Irak, Lübnan ve Pakistan Şiileri arasında İran’a sempatiyle bakanların sayısı artıyor. Keza İranlıların Ortadoğu’da en fazla sempati beslediği ülkeler Suriye ve Irak.
İran’ın kararlı şekilde Esad’ın arkasında durması, Suriye muhalefeti nezdindeki imajının daha da kötüleşmesine neden oldu. İran’ı Suriye’de işgalci güç olarak gören birçok muhalif grup sadece Esad yönetimine karşı değil, aynı zamanda ‘Safevi İran’a karşı savaştıklarını söylüyor.
İran’ın Suriye politikasının iç siyasi yansımaları
Suriye krizine müdahil olmanın İran için en önemli sonuçlarından birisi, Devrim Muhafızları’nın dış politikada öne çıkması oldu. Meselenin İran için askeri ve güvenlikle ilgili bir meseleye dönüşmesinin yanı sıra ideolojik ve jeopolitik boyutları nedeniyle Devrim Muhafızları İran’ın Suriye politikasında daha aktif hale geldi. Bugün hem Irak dosyasına hem de Suriye dosyasına Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani’nin baktığı düşünülüyor.
İran’ın Suriye politikasında öne çıkan diğer kişi ise Ayetullah Hameney’in dış politika danışmanı ve eski Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti. Keza son zamanlarda Devrim Muhafızları’nın eski komutanlarından, Yüksek Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Amiral Ali Şamhani İran, Rusya ve Suriye arasındaki ilişkilerin koordinatörü sıfatıyla öne çıktı. Dolayısıyla İran dış politikasını yürütmesi beklenen Cumhurbaşkanlığı ile Dışişleri Bakanlığı, politika belirlemek ve uygulamak yerine ikinci roller oynamaya başladı.
Yukarıda bahsedilen bütün bu bedellere ve meydan okumalara karşın İran’da Suriye politikasına yönelik son derece cılız bir muhalefet var. Farklı hizipler arasında bu konuda bir ölçüde mutabakata varılmış olması önemli. Fakat ‘Yeşil Hareket’in’ önderlerinin ev hapsine konulması ve muhalefetin sert şekilde bastırılması da İran yönetiminin eleştirilmesini zorlaştırıyor.
İran’ın Suriye politikasının askerileşmesi ve güvenlikleştirilmesi beraberinde otoriterleşmeyi artırdı ve alternatif siyaset geliştirilmesini önledi. Suriye savaşının İran için en büyük bedeli belki de bu. Yalnızca geçtiğimiz hafta hayatını kaybeden Haşimi Rafsancani, Suriye politikasını birkaç defa açıkça eleştirme cüreti gösterebildi. Rafsancani, Ağustos 2013’te yaptığı bir konuşmada Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığını ve halkına zulmettiğini söyledi. Mayıs 2016’da verdiği bir mülakatta da ülkesinin Suriye ve Irak başta olmak üzere bölgedeki angajmanlarına dikkat çekerek bunun sürdürülemez olduğunu ve İran’ın bölgede giderek zor durumda kalacağını söyledi.
Rafsancani’nin eleştirileri kamuoyunda pek bir karşılık bulmadı. Üstelik, 2016 başlarında yapılan bir anket, İran halkının çoğunun Suriye’ye asker gönderilmesi ve Esad’a desteğin sürdürülmesinden yana olduğunu ortaya çıktı. Gerçi İranlıların Suriye politikasına destek vermesinde IŞİD’in tehdit olarak ortaya çıkmasının rolü büyük. Nitekim birçok İranlının Esad’ın iktidarının korunmasından çok IŞİD’e karşı mücadele ile ilgilendikleri görülüyor.
Astana
Ödediği bütün bedellere karşın İran, Suriye’de ne kazandı? Esad yönetimi hâlâ ayakta, ama ülkesinin önemli bir kısmını kontrol edemiyor. Bütün Suriye harap vaziyette. Üstelik İran’ın desteği de Esad’ı ayakta tutmakta yetersiz kaldı ve İran, rolünün önemli bir kısmını Rusya’ya kaptırdı. Fakat Suriye meselesinde uzun süre dışlandığı uluslararası çözüm arayışlarının parçası oldu. 21 Aralık 2016’da Moskova’da yapılan üçlü toplantı, İran’ın bu süreçte önce çıkmasını sağladı.
Bu şartlar altında Moskova Bildirisi’ne taraf olan İran, şimdi Astana’da Suriye barış sürecinin mimarlarından biri olma payesini almaya çalışıyor. İran, Astana’da Esad’ın iktidarda olduğu bir geçiş süreci üzerinde mutabakat sağlanması için çalışacak. Böylece hem bölgesel imajını bir ölçüde toparlamayı, hem de Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olmayı hedefliyor. Astana’dan olumlu sonuçlar alınması, İran’ın bölgesel statü arayışını da bir ölçüde tatmin edecek.
Kaynak: Al Jazeera
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
“Suriye iç savaşında kazanan ve kaybeden ülkeler” adlı yazımda tam olarak bundan bahsediyordum. İran’ın Suriye ve Türkiye’den sonra 3. Kaybeden ülke konumunda olduğunu belirtmiştim. Bu yazıda benim İran konusundaki fikrimle örtüşüyor.
Suud-Katar mali ve siyasi anlamda en büyük kaybedenlerden biri
Aslında bu savaşta kaybetmek göreceli bir kavram. Suud ve Katar ın bu savaştaki amacı neydi? Suriye’yi mahvetmek! Sonuç: başarılı. O nedenle ekonomik zarara uğrayabilirler fakat bunun onlar için bir önemi yok. Onlar için önemli olan, kıymetli efendileri ABD ve İsrail’e kayıtsız şartsız biat etmek olduğu düşünülürse pek zarara uğradıkları söylenemez.