Körfez ülkeleri ve Türkiye arasındaki ilişkilerde yaşanan olumlu değişimler, ilişkinin stratejik ortaklığa dönüşmesini sağladı.
Türkiye ile Körfez ülkeleri arasında kurulan ilişkilerdeki olumlu gelişmelerin temelleri, 2008 yılında Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) dışişleri bakanlarının Türkiye’nin “stratejik bir ortak” olduğunu açıklamasıyla atıldı. Türkiye, Irak ve Suriye’den sonra Körfez ülkeleriyle gerçekleştirdiği stratejik derinlikle dışa açılım politikası arasında uyumlu, gerçek bir dengenin oluşturulması için, Körfez ülkelerinin (KİK ülkeleri dışında) ilk sırada yer alan stratejik ortağı oldu.
Türkiye, Ortadoğu ülkelerinin çoğunda 2011 yılından bu yana yaşanan değişimlerin ardından, Körfez ülkeleriyle de coğrafi bağlantısı bulunan Irak ve Suriye krizlerinin alevlendirdiği kaynar bir kazanın içinde kaldı.
Türkiye’nin uzlaştırıcı rolü
Bölge ülkelerindeki silahlı çatışmalar mezhepsel kisvelere bürünmeye başladığında, Türkiye mezhepsel çatışmaların derinleşmesini önlemek için Şii-Sünni kutuplaşmasından uzak bir rol üstlendi.
Türkiye’nin, Suriye krizi ve 2011’den bu yana ülkede devam eden iç savaşın sona ermesi konusundaki çözüm mekanizmalarına ilişkin vizyonu, Suudi Arabistan ve Katar başta olmak üzere Körfez ülkeleriyle büyük ölçüde benzerlik gösterdi.
Bu noktada Türkiye’nin, bölgeyi kışkırtıcı mezhepsel söylemlerin içine çekmeksizin hem İran ve hem de Körfez ülkeleriyle dengeli ilişkiler kuran, gerçek bir güç dengesi yaratabilecek, uzlaştırıcı rolüne gereksinim duyulduğu ortaya çıktı.
Suudi Arabistan ve Türkiye’nin bölgedeki etkisi
Suriye, Irak ve Yemen’de yaşanan çatışmalar ve “Arap Baharı” olarak adlandırılan devrimlerin, bölgenin jeopolitik haritasında meydana getirdiği köklü değişimlerin ardından, bölgesel dengelerin yeniden formüle edildiği Ortadoğu’da, Türkiye ile Suudi Arabistan önemli etkin iki güç olma özelliği taşıyor.
Bölgede tehlikeli yansımaları olan Suriye krizi konusunda birbirine mutabık tutumlar sergileyen Türkiye ile Suudi Arabistan, Beşşar Esed rejimine karşı muhalefeti desteklemek adına Suriye Halkının Dostları Grubu’nun kurulmasında da etkin rol oynayan ülkeler arasında yer aldı.
Türkiye’nin, Suriye’de izlediği tutum, “İç savaşa son verme hedefiyle siyasi bir geçiş sürecinin başlatılması, kuşatma altındaki bölgelere insani yardım sevkıyatı ve ateşkesi öngören Cenevre-1 anlaşmasını referans alarak Suriye halkının taleplerinin gerçekleştirilmesini garantilemek suretiyle ülkenin toprak bütünlüğü, güvenliği ve istikrarının korunması” merkezli oldu. Keza Körfez ülkelerinin çoğu da Suriye krizinde benzer bir tavır sergiledi.
Türkiye’nin Katar’da askeri üs kurması
Körfez ülkeleri ile Türkiye arasındaki ortaklık, Türkiye’nin Katar’da askeri üs kurmasını öngören ve 2015’te imzalanan anlaşmayla, Körfez ve yerel güvenlik açısından önemli bir gelişme kaydetti.
Konuya Körfez ülkelerinin tamamının güvenliği açısından bakıldığında, Türkiye’yle askeri ve güvenlik alanındaki işbirliği ufku genişletilebilir. Bu “askeri sanayi ve güvenlik işbirliği alanlarında tüm Körfez ülkelerini kapsaması, askeri ve güvenlik alanlarındaki hizmetlere karşılık, Türkiye’nin enerji ihtiyacının karşılanması” için yapılabilir.
Güvenlik alanındaki işbirliğinin önemi
Türkiye ile Katar arasındaki askeri ve güvenlik alanındaki ilişkilerinin geliştirilmesi, Körfez ülkelerinin tamamının güvenliği ile askeri ve güvenlik işbirliği ufkunun genişletilmesine hizmet eden kapsayıcı bir çerçevede bütünleşiyor.
Bu ilişkilerin geliştirilmesiyle, Suudi Arabistan ve Türk birliklerinin, Türkiye’de defalarca gerçekleştirdiği ortak askeri tatbikatlarla önemli ölçüde büyüme kaydeden askeri alanlara, tüm Körfez ülkelerinin dahil edilmesi hedefleniyor.
Bu bağlamda, Türk birliklerinin, Suudi Arabistan’ın Ra’du’ş Şimal (Kuzeyin Gök Gürültüsü) ismiyle düzenlediği askeri tatbikata katılması, Suudi Arabistan ve Katar sermayesinin Türkiye’de askeri sanayi alanında yatırıma dönüşmesi ve Suudi Arabistan’da kablosuz iletişim cihazları üreten bir Türk fabrikasının kurulması, Körfez ülkeleri ile Türkiye arasında gelecekte yapılabilecek benzer projelerin başlangıcı olarak ifade edilebilir.
İlişkinin sınırlarını tayin etmede etkin faktörler
Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri ile Türkiye arasında güvenlik alanındaki ilişkiler, bu ülkeler arasındaki ilişkinin sınırlarını tayin etmede önemli bir faktör. Güvenlik alanındaki ilişkiler, ayrıca Türkiye’nin DEAŞ’a ve PKK‘ya karşı terörle mücadele çabalarının desteklenmesinde de önem arz ediyor.
Türkiye ise Suudi Arabistan’ı, maruz kaldığı tüm güvenlik tehditleri ve terörle mücadelesinde destekliyor.
Ayrıca Yemen’de silahlı çatışmaların son bulması ve meşru düzenin yeniden oluşturulması için Mart 2015’ten bu yana faaliyet gösteren, Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği koalisyon güçlerinin yanında yer alan Türkiye, Suudi Arabistan’ın liderliğinde Aralık 2015’te 41 ülkenin katılımıyla kurulan Teröre Karşı İslam İttifakı’nın önde gelen ülkelerinden sayılıyor.
Ülkeler arası koordinasyon konseylerinin kurulması
Türkiye ve Suudi Arabistan arasındaki ikili anlaşmalar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın Aralık 2015’te düzenlediği Riyad ziyaretiyle oluştu.
Türkiye ile Suudi Arabistan’ın stratejik ortaklık ilişkisinin dinamik bir çerçevede tesisi, söz konusu ilişkinin somutlaştırılmasına imkan veren kurumsal bağlamda, 14 Nisan 2016’da Suudi-Türk Koordinasyon Konseyi’nin oluşturulmasıyla sağlandı.
Konseyin kurulmasının ardından, yaklaşık bir yıl önce ise Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’nin başkent Ankara’yı ziyareti sırasında, yüksek düzeyli bir stratejik işbirliği konseyinin kurulmasını öngören benzer bir anlaşma imzalandı.
İki ülkenin enerji ve yatırım alanındaki ilişkisini güçlendirmeyi hedefleyen anlaşmaya göre, Türkiye’nin Katar’dan doğalgaz alması, Katar’ın da Türkiye’deki yatırım hacmini genişletmesi öngörüldü.
Obama yönetiminin bölgedeki etkisi
Türk-Körfez stratejik ortaklığı, Türkiye’nin bölgede bir tür emniyet güvencesi için Katar’da askeri üs askeri kurmasının ardından, 2015’te güvenlik alanlarını kapsayacak şekilde ileri bir aşamaya taşındı. Bu gelişme, ABD’nin eski başkanı Barack Obama dönemine tekabül eden son dört yılda Washington yönetiminin bölgedeki rolünün azalmasından sonra meydana geldi.
Obama’nın bölgede izlediği siyaset bir ölçüde Tahran yönetimiyle örtüşüyordu. Bu siyaset bilhassa Körfez ülkelerini, ABD’nin İran’la vardığı nükleer anlaşmanın tehditlerine ciddi şekilde maruz bırakıyordu. ABD’nin İran’la imzaladığı bu nükleer anlaşma, konuyla doğrudan ilgili Körfez ülkelerinin katılımı olmadan gerçekleşti.
Körfez ülkeleri, İran’ın nükleer kapasitesi çerçevesinde Washington ile Tahran yönetimi arasındaki anlaşmadan kaynaklanan tehditlerin tümüne eş zamanlı olarak maruz kaldı. Yemen’de gelişen ve İran tarafından desteklenen Husi hareketi, İran’ın Irak ve Suriye’de müttefiki olan silahlı grupların rolü ve diğer tehditler, Körfez ülkelerinin Türkiye ile stratejik bir ilişki inşa etmesini gerektirdi.
ABD’nin Obama döneminde Körfez ülkelerinin vizyonundan uzak siyasi yönelimi, bölge meselelerinde Türk vizyonundan uzaklaşmış ABD siyasetinden muzdarip Türkiye’de de benzer bir yankı buldu.
Trump yönetimiyle yeni bir başlangıç
Bununla beraber, ABD’de idarenin el değiştirmesinin ardından, hem Türkiye hem de Körfez ülkeleri Washington yönetimiyle yeni bir başlangıç için çaba göstermeye başladı.
Aynı şekilde yeni ABD yönetimi de müttefikleri olan Körfez ülkeleri ve Türkiye ile yeni bir aşamaya geçilmesi için istekli olduğunu gösterdi. Yeni başkan Donald Trump’ın göreve gelişinin ardından, Suudi Arabistan Kralı ile gerçekleştirdiği uzun telefon görüşmesinin yanı sıra, Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA) Başkanı Mike Pompeo’nun ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye’ye yapması, bunun bir yansıması şeklinde okunabilir.
Son olarak, geçen Temmuz ayında Türkiye’de yaşanan başarısız darbe girişiminde, ABD ve NATO üyesi Batılı ülkelerin olması gerektiği seviyeye erişememiş tereddütlü ve zayıf tutumuna karşın Katar ve Suudi Arabistan, Türkiye’nin yanında yer alan ülkelerin başında geldi. Buna ilaveten Batılı ülkeler, başarısız darbe girişiminde yer alan FETÖ terör örgütü karşısında yeterli uygulamaları yürürlüğe koymazken, Körfez ülkeleri kendi sınırları içinde yer alan bu örgüte bağlı eğitim kurumlarını ve okulları kapattı.
Kaynak: AA
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.