Atavatan Birliği Yolunda Azerbaycan ve Türkler

5102

Gerçek dostumuz Azerbaycan, kader ortağımız ve soydaş dayanağımızdır. Her bir Azerbaycan Türk’ü kapitalist sisteme kendini en çok kaptırmış olanlar bile gerçeklerin bilincindedirler. Ne Çin ne Rusya, ne ABD ne AB hepsi kurtlar sofrasında binlerce yıllık mirasımızı yemek için toplanmışlar, biz onlara göre kullanılacak zamanı geçmiş bir soyuz, yanıldıklarını göstermek de bize kalıyor. Kimin kurt kimin sofrada meze olduğu, olacağı, bütün kozlar ortaya koyulunca belli olacak.

Şu dünyada eğer gerçekten bir dostumuz var diyebileceksek o da Azerbaycan Türkleri’dir, Azerbaycan’dır. Diğer soydaşlarımız da en az biz ve Azerbaycan Türkleri kadar acılar çekmiştir kesinlikle, Atavatan’ın (Orta-Asya’nın) işgal edilmesiyle birlikte hürriyetlerini kaybedip vatansız, başsız, esaret altında olmanın ne demek olduğunu yüzyıllarca en acı tecrübelerle öğrenmişlerdir. Ve bu acı tecrübelerin izleri nesiller boyunca kültürlerinde, düşünce şekillerinde ne yazık ki yaşayacaktır. Bu yazıda ele almak istediğim mesele, tarihimizde Çin esaretinden yüzyıllar sonra soyumuzun yaşadığı Rus esaretinin acıklı hikâyeleri değildir. Çünkü acıklı hikâyeler bize bir şey kazandırmaz, bizim artık esaret sonrası bu karmaşık günlerde gelecek nesillerimize, önlerini daha net görebilecekleri, tarihimizden ilham almış yepyeni seçenekler, planlar, stratejiler bırakmamız gerekir.

Bütün Türk ulusları olarak yeni bir dönemecin eşiğindeyiz, İnsanlık tarihine ölçeklediğimizde, 20-25 yıl geçmiş olmasına rağmen, bağımsızlıklarını daha yeni kazanmış sayılabilecek soydaşlarımızın devletleri, tam bağımsızlık kazanamamış olanlarımız ve hatta biz Türkiye Cumhuriyetinde özgür yaşama imkânına sahip olanlar bile, hepimiz yeniden özgürlüklerimizi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Elbette korkmamalıyız ve fakat gerekli önlemlerimizi de almak mecburiyetindeyiz. Bir yandan Batı (AB ve ABD öncülüğündeki koalisyon) içimizde hainlerle iş tutmuş, onları kullanıyorken bir diğer yandan da çevremizi sözde deaş (bilerek adı küçük yazdım deaş büyük harflerle yazılmayı hak etmiyor) tehdidi -ki tamamen kendi kontrollerindedir, yani ABD’nin kontrolündedir- bahanesiyle çevremizi sarmakta ve bizi adım adım, içten içe işgal etmektedirler; öncelikle bu mühim meseleyi her bir ferdimize doğru şekilde anlatabilmeli, idrak ettirebilmeliyiz. Elbette korkmamalıyız, korkalım diye değil önlemlerimizi alalım diye böyle meseleler üzerinde durmalıyız. Kendimizi gelen tehlikeyi atlatacak şekilde hazırlamalıyız.

Nasıl hazır olacağız peki? Öncelikle bütün soydaşlarımızla ilişkilerimizi bugün olduğundan çok daha ileri seviyelere taşımalıyız, bunu söylemek kolay ama yapmak zordur, sabırla sonuca yavaş ama emin adımlarla ilerlemeliyiz. Herşey aynı anda yapılmaz, bir stratejimiz olmalı. Soydaşlarımızla dostluğumuzu, dayanışmamızı, güven ve saygı çerçevesinde ilerleteceğimiz ortaklık ilişkilerimizi samimi olarak kurup geliştirip yönetmemizin yegâne anahtarı da Azarbaycan’dır, Azarbaycan Türkleri’dir.

Azerbaycan’lı Türk kardeşlerimizin, hepinizin mâlumu olan asıl problemlerini sıralayıp bakalım ve farklı çözüm seçeneklerimizi değerlendirelim.

Zorlukları ancak birbirimizin eksikliklerini gidererek aşabiliriz.

 

Ermenistan’ın işgalciliği ve Rusya’nın Desteği

Bu herkesin bildiği konu Azerbaycan’ın görünen en büyük problemidir. Rusya Ermenistan’ın her yerini kocaman bir askeri üsse dönüştürmüştür. Ermenistan’ın haksız saldırılarında daima Ermenistan’a arka çıkmış, âdeta (Gürcistan’a Osetya krizinde olduğu gibi) Azerbaycan’a saldırmak için fırsat kollamakta hatta bu bahanenin şartlarının oluşması için neredeyse açıkça Ermenistan’ı kışkırtarak hareket etmektedir. Bu oyunlarında Ortodoks bile olsa diğer Hristiyan dünyasının da tam desteğini almıştır aslında. “Hadi canım sen de … atma Recep” dediğinizi duyar gibiyim, açıklayayım:

Osmanlı’nın ilk kuruluş yıllarını düşünün, Bizans’a karşı savaşıp toprak alıyor, diğer beylikler de Osmanlı, Gazâ yaptığı için ona ilişmiyor, böylece Osmanlı gelişiyordu. Rusya’nın durumu da benzerdir. Bizans’ı yıkanları yıkmak için uğraşıyor, bundan dolayı da batı tarafından korunuyor, her ne kadar sert açıklamalar ve sözde yaptırımlar olsa da… Rusya aslen, Bizans’ı yıkan Osmanlı’nın devamı sayılan Türkiye Cumhuriyeti’nin altını oyma ve çevresinin sarılması planında, kendine düşen görevi yerine getiriyor. Bu nedenle Ermenistan eli ve bahanesiyle Azerbaycan’a saldırmak, onu tehdit etmek, kuşatmak … Bunların hepsi aynı anda Türkiye Cumhuriyeti’ne de yapılmış oluyor. Halen “nasıl yani” mi diyorsunuz? Biraz daha açıklayayım:

Günümüz Türk dünyasını gösteren haritalara bakarsanız Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi sonucu Türkiye ile Azerbaycan’ın kara yoluyla doğrudan bağlantıları kesildi. Kime yaradı bu ve kime zararı oldu bunun? Zararı bize oldu, sadece Azerbaycanla değil, Azerbaycan toprakları üzerinden ulaşacağımız diğer bütün soydaşlarımızla da doğrudan kara bağlantımız kesildi. İster kara, ister hava isterse deniz yoluyla olsun, soydaşlarımıza, başka ülkelerin topraklarından geçmeden ulaşamıyoruz. İran, Gürcistan, Ermenistan … Bu üçünden en az biriyle aramız iyi olmadan Azerbaycan’a ve diğer soydaşlarımızla bir araya gelemiyoruz.

Aramızda sıradağlar, aramızda denizler … yabancı sınırlar …

Rusya’nın İran’ı desteklemesinin ABD’nin ve İsrail’in de gizli kapaklı İran’ı desteklemesinin ardındaki sebeplerden biri de budur: “Türkiye soydaşlarıyla mümkün olduğunca uzak olsun” Çünkü böyle olursa hem Türkiye’ye hem de soydaşlarına daha kolay oyunlar oynayabilirler. Türkiye soydaşlarıyla birlikte ekonomik, kültürel ve askeri olarak Avrupa Birliği benzeri bir modeli etkin ve verimli şekilde hayata geçirebilirse bu Rusya’nın da ABD’nin de, AB’nin de Çin’in de tamamen ve her yönden zararınadır buna karşılık bir Türk birliği bütün Türk milletlerinin her yönden yararınadır. Biz soydaşlarımızla şu anda çok kırılgan bir yapıda bulunuyoruz, ayrıyız, ama bir araya gelirken bizi kırmaları, alt etmeleri üzerimize oyun oynamaları imkânsızlaşır. İncecik, kırılgan zayıf ahşap çubuklar nasıl tek iken kolay kırılıyor ama bir kaçı bir araya gelince kırılamıyorsa biz de öyleyiz, bizi ayrı tuttukları ölçüde ellerinde birer oyuncağız.

Bu nedenlerle ne olursa olsun bütün soydaşlarımızla doğrudan olmasa da en azından istikrarlı yollardan bağlarımızı geliştirmeliyiz. Azerbaycan sadece toprakları bakımından diğer soydaşlarımızla bağımızı güçlendirme aracı değildir, onlar her şeyden önce kader ortaklarımızdır, diğer bütün soydaşlarımızla olan gönül bağımızı sağlamlaştıracak sürdürülebilir ekonomik, kültürel, askeri ortaklığımızın, Türk Birliği’nin sarsılmaz kurucu ortaklarıdır, Azerbaycan ile olan ilişkilerimize bakıp bizi değerlendirecek olan diğer soydaşlarımız için Türkiye’nin ve Türkiye’deki soydaşlarının aynasıdır.

Azarbaycan için ikinci büyük sorun: “Yalnızlık” ve Muhtemel Rus işgali

Rusya Azerbaycan’a silah ambargosu uyguluyor. Hava savunma sistemleri, uçak, helikopter, iha vs kritik askeri araçlar satmıyor, mevcut araçlarının yedek parça ve bakım konularında zorluklar çıkarıyor, mühimmat konusunda da yalnız bırakıyor, ambargolar uyguluyor. Ama Ermenistan söz konusu olunca Rusya açıyor kesenin ağzını, Azerbaycan’a parayla satmadıklarını, Ermenistan’a bedava veriyor. Amaç: Azerbaycan’ı zayıf tutmak ve ilk fırsatta işgal etmek.

Aranızda “Hadi oradan, Rusya Azerbaycan’ı işgal edemez, orada Rus da çok yok, sıkar biraz” diyenler var mı bilmiyorum. Ama hepimizin bilmesi gerekiyor ki Rusya er ya da geç Azerbaycan’a da dalacak tıpkı Ukrayna’ya kendi soydaşlarına daldığı gibi … O günleri görmemiz yakındır. Zirâ Rusya Azerbaycan Türklerine Rus pasaportu dağıtıyor. Gün gelecek Azerbaycan’da karışıklıklar çıkaracak, “orada benim milyonlarca vatandaşım var, onların güvenliği için …” diyerek Azerbaycan topraklarına dalacak, lâkin o Rus vatandaşları Rus değil Azerbaycan Türkü olacak. Yani Rusya Türk’ü Türkten koruma bahanesiyle Türk topraklarına girecek. İstediği fırsatı elde etmek için Ermenistan’ı kullanıyor, Ermenistan bahanesi ile ihtiyacı olan karışığı çıkaracak. Rusya bunun hazırlığını yapıyor, bütün istediği Azerbaycan petrolleri ve Sıcak denizlere biraz daha yaklaşmak.

“Rusya sıcak denizlere indi, Suriye’de askeri üsleri, deniz üssü var zaten, neyin kafasını yaşıyorsun, ne içtin, uçuyor musun?” diyenleriniz için söyleyeyim: O üsler bir aşama sadece. Rusya o üslerle yetinmeyecek fırsatını bulunca İran-Irak-Suriye üzerinden doğrudan oraları kendi topraklarına katmak istiyordu. Rusya için başka bir seçenek ise: Gürcistan ve Türkiye’nin Doğu bölgesi üzerinden Akdeniz’e doğrudan inmek. Bu ikinci seçenek Rusya’nın daha kolayına geliyor zirâ: İran ve ırak üzerinden daha önce Akdeniz’e inmeyi denediğinde çuvalladı. Üstelik şimdi Irak’ta ve Suriye’nin doğusunda koalisyon güçleri var onlarla çatışmak istemez; Azerbaycan’a Ermenistan üzerinden saldırarak önce Azerbaycan’ı yok etmek, böylece Türk dünyası ile de Türkiye’nin arasına epeyce bir mesafe koymak, sonra yönünü Türkiye’ye çevirerek Batı (AB, ABD vs) desteğiyle hem Ermenistan hem Gürcistan hem İran hem de ırak ve Suriye üzerinden Doğu topraklarımızın dört bir yanından saldırarak Türkiye’nin doğu topraklarını ele geçirmek arzusundadır. Bu saldırı sadece Rus askerleriyle yapılmayacak, Ermenistan, İran, Irak, Suriye, PKK/PYD gibi pek çok unsurun içeride ve dışarıda desteğiyle olacaktır.

Bunun için Türkiye’nin Araplarla da arasının açık olması şart. Azerbaycan gibi Türkiye’de yalnız olmalı ki kolaylıkla işgal edilebilsin Rusya tarafından. Türkiye’nin Araplarla arası iyi olmasın, Türkiye Arap yarımadasını “Bataklık” bilsin girmesin; ABD, AB, Rusya, İngiltere dilediği gibi at koştursun Arap yarımadasında. Aynı şekilde Araplar da Türkiye’yi “işgalci, düşman, ilk fırsatta Arapların bağımsızlıklarını ellerinden alacak, topraklarında gözü olan sömürgeci” olarak görsün ki Türkiye’de de istedikleri gibi oyunlar oynasınlar. Araplar Türksüz, Türkler de Arapsız çok çok daha zayıf ve çok çok daha savunmasızdır. Bunu iyi bildiklerinden yüz yıldır kullanıyorlar.

Elbette böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi durumunda Batı (AB, ABD, Koalisyon) ile Doğu (Rusya-Çin) Türkiye’ye karşı ittifak yapıp Türkiye’yi paylaşma planları yapmış olurlar. Böyle bir paylaşım anlaşması henüz yok, Çünkü İstanbul ve boğazlar paylaşılamıyor ama bir konuda hemfikirler: PKK/PYD eliyle Türkiye Güneyden kuşatılacak, zayıflatılacak.

Bizim yapmamız gereken ise: Azerbaycan’ı ne pahasına olursa olsun yalnız bırakmamak ve bütün gücümüzle desteklemek. Azerbaycan’ın işgali demek Türkiye’nin işgali demektir. Bu yüzden Azerbaycan ile kader ortağıyız. Ve Azerbaycan ile Türkiye’nin alt edilmesi demek: diğer soydaşlarımızın da tam olarak ve hiçbir kurtuluş ümidi olmadan yeniden bağımsızlıklarını kaybetmeleri anlamına gelir. İşte bu durumu bizzat yaşayan ve bilen Azerbaycan Türkü soydaşlarımız, Rusya’nın kontr-espiyonaj (karşı istihbarat) taktikleriyle bize düşman etmeye çalıştığı diğer soydaşlarımızla aramızda köprü olabilir ve durumun vehametini onlarla olan ortak paydalarından hareketle paylaşabilir, anlatabilir. Azerbaycan, soydaşlarımızla bize aracı olarak Özbekistan’la, Kazakistan’la, Kırgızistan’la aramızda örülen buzdan duvarı eritebilir, Rusların “Türk’ü Türk’e düşman etme planı”nı bozabilir. Yeniden tam bir Türk Birliği’ni sağlayacak adımları birlikte atabilmemize, diğer Türk soydaşlarımızla beraber eşit, denk, ve özgürce katkılar sağlayabilir.

Belki o gün hep birlikte “Ne mutlu Türküm diyene” demek Rusların istediğinin ve yapmaya çalıştığının aksine Türkleri, soydaşları birbirine düşman etmek için kullanılan bir araç olmaktan çıkar ve özlenen Türk Birliği’nin sözü, özü olur.

Özümüze döndüğümüz günlerde buluşmak dileğiyle …

 

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

6 YORUMLAR

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz