Hepimiz doğduğumuzda bir anne babamız vardı. Kıymetini onları kaybedince anladık. Onlar hayatta olduğu zamanlarda kaç kişi öğlen yemeği yerken; “yahu benim annem babam var ne mutlu bana” diye içinden geçirmiştir ki? Bizim bir devletimiz var. Büyük, güçlü, tarihi şan ve şerefle dolu yüce bir devlet… Devletinizin olmadığını hayal ettiniz mi hiç? Yahut bir gün devletsiz kalma ihtimali uykularınızı kaçırdı mı?
Bir şeyi bilmek için illaki içinde olmaya gerek yoktur; ama bir şeyi bilmenin en iyi yolu içinde olmaktır. Devletini ve din kardeşlerini, soydaşlarını seven bir millet olarak çevremizde olan bitenlere tarihin hiçbir dönemi kayıtsız kalmadık, desteğimizi esirgemedik. Peki ama bir kere bile olsun onları hakkıyla anlayabildiğinizi, hayata bakışlarını hakkıyla idrak edebildiğinizi düşünüyor musunuz? Daha önceleri çokça çalışılmış olmasına rağmen bugün ilk kez bir Doğu Türkistanlı kardeşimin gözünden bu dünyaya bakabildiğimi hissettiğim için bu konuda yazma ihtiyacı hissettim. Öncelikle Doğu Türkistan hakkında genel bir bilgi verelim.
Doğu Türkistan, Türklerin eski yerleşme alanlarından biridir. Bölgeye ilk hâkim olan Türk Devleti, Hunlardır. M.Ö. 300 yıllarından itibaren Türk birliğini kurma çabalarına giren Hun Devleti, Doğu Türkistan’ı kendisine bağlamıştır. Doğu Türkistan coğrafyası bu tarihten sonra sırasıyla; Hun (M.Ö. 220-M.S. 386), Tabgaç (386–534) ve Göktürk (550–840) hâkimiyetinde kalmıştır. Uygur Türkleri 840 yılında bölgeye yerleşmiştir.[1]
12 Kasım 1933 tarihinde ilan edilen Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti, 6 Şubat, 1934 yılında Ma Chnagying ordusu Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti ordusunu imha etmiş ve yeni kurulan Cumhuriyeti yıkmıştır. 12 Kasım, 1944 yılında tekrar oluşan Doğu Türkistan Cumhuriyeti beş yıl sonra 20 Ekim, 1949 yılında tekrar yıkılmış ve Aralık 1949′da Çin Halk Kurtuluş Ordusu bölgeye girerek konuşlandırılmış ve Doğu Türkistan, Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlanmıştır. Doğu Türkistan halkı da o zamandan beri Çin işgaline karşı direnmektedir. Çin Doğu Türkistan’ı işgal etti ve bölgeyi “Sincan” (Kazanılmış Topraklar) olarak adlandırdığı tarihten bu yana, Doğu Türkistanlılara yönelik etnik temizlik ve asimilasyon politikası uygulamaktadır. Nitekim Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana 35 milyon Doğu Türkistanlı katledilmiştir. [2]
Yazının başında dediğim gibi bizim sorumluluğumuz çok büyük. Bu coğrafyada Türk ve Müslüman olarak yaşamak istiyorsak güçsüz olma gibi bir şansımız yok. Bizi biz yapan değerlerden uzaklaştığımız zaman devletimiz güçsüz kalmış ve bu da var olma umudunu Türkiye’ye bağlayan halkların zulüm görmesine sebep olmuştur. Aşağıda anlatacağım olayın bu durumu çok iyi açıkladığını düşünüyorum. Bir NATO subayımız hatıralarından mealen aktarıyorum:
Bir gün NATO karargâhında çalışırken Fransız bir yüzbaşı kapımı çalarak içeri girdi, bir dosyayı imzaya getirmişti. Bu gibi dosyaları normalde okumadan, sadece göz gezdirir ve imzalarız ama dosyada gözüme ilginç noktalar takılmıştı ve dosyayı incelemeye başladım. İnceledikçe hayretim katlanıyordu. Dosyada kısa bir zaman içine SSCB’nin dağılacağı ve bölgede birçok küçük devletin kurulacağı, bu devletlerin halkları üzerinde ne gibi algı yönetimi operasyonları yapılacağı, kısacası bu devletlerin nasıl sömürgeleştirilip paylaşılacağı yer alıyordu. Ben dosyayı hayretle incelerden İngiliz bir subay odamın camından beni gördü ve hışımla içeri girdi. Elimdeki dosyayı okumaya yetkili olmadığımı ve bu dosyadaki bilgilerin dışarı çıkmasının bedellerinin ağır olacağını söyledi. Bense bir Türk subayı olarak bu bilgileri Genelkurmay Başkanlığı’mla paylaşmaya yetkili olduğumu söyledim. Bana gülümsedi. NATO’nun dosya gizlilik seviyeleri nedir gibi basit bir soru sordu. Ben de “secret”, “top secret”, ve “cosmic top secret” olduğunu söyledim. Buna karşılık bana verdiği cevapsa millet olarak durumumuzun özetiydi. Bana NATO görevleri kapsamında bir başka gizlilik seviyesinin daha olduğunu, adının ise “VAGRAM” olduğunu söyledi ve Türkler olarak Vagram’a erişim hakkımızın olmadığını söyledi.” O zamanlar güçsüz olan Türkiye maalesef soydaşlarının kaderi üzerinde bir İngiliz subayı kadar etkili değildi.
Çocukken yaşadığım mahallede gözleri çekik bir amca vardı. Evi baştan aşağı kitap doluydu. Bazen birilerine mail yazması gerektiği zaman bizim bilgisayarımızı kullanmasına izin verirdi babam. Babamın bu adama karşı anlayamadığım bir ilgisi vardı. İlerleyen yıllarda bana anlattığına göre o kişi Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesini yürüten ancak Çin baskıları sonucu Türkiye’ye kaçmak zorunda kalan bir lidermiş. Bu hikâyede bence ilginç olan şey adamın evinde mühimmat yerine yerden tavana kadar kitap olması. Bahsetmek istediğim şey de bu zaten…
Doğu Türkistan’dan ülkemize gelerek hukuk yahut siyaset bilimi okuyan pek çok kardeşimiz var. Ben de hukuk fakültesi mezunu olmam hasebiyle bu gibi insanlarla karşılaştım. Yurt dışından gelen bir öğrencinin Türkiye’de okuyacağı son bölüm hukuktur. Çünkü hukuk kuralları mühendislik kuralları gibi tabiatı gereği evrensel değildir. Yani burada hukuk okuyan bir insan ancak Türkiye’de bölümüyle alakalı bir meslek sahibi olabilir. O zaman bu insanlar ülkelerinden vazgeçip kendilerine yeni bir hayat kurmaya gelmiş olmalıydı. Ya da bizim idrak edemediğimiz başka bir amaçları vardı.
Bu öğrenciler Çin istihbaratının yakın takibinde olan insanlardır. Tabiri caizse Çin istihbaratı bunlara ne Doğu Türkistan’da ne de Türkiye’de nefes aldırmıyor. Hele ki Çin’den Türkiye’ye gelmeleri tam bir işkence. Pasaport kontrolü onlar için Amerikan filmlerinden farksız. İstihbarat her an enselerinde. Tabi aileleri de yakın takip altında. Eğer ailenden birisi Çin istihbaratına göre “sakıncalı” ise yahut hapiste ise artık tüm aile suçlu demektir. Yaşamadan bilemeyeceğimiz bir zulüm.
Küçükken tanıdığım çekik gözlü adamın evinde yerden tavan kadar kitap olmasının sebebi de, bu öğrencilerin Çin istihbaratının zulümlerine katlanarak Türkiye’ye gelip hukuk gibi bölümler okumalarının sebebi de çok basit. Basit ama çok yüce bir sebep… “Eğer Allah nasip eder de bir gün bizim de devletimiz olursa anayasamızı, kanunlarımızı yazabilecek hukukçularımız olsun, devleti yönetebilecek kapasitede insanlarımız olsun.”
Bugüne kadar bu paradigma ile olaya hiç bakmamıştım. Şimdi soruyorum; ülkemizde hukuk okuyup da avukat olarak para kazanmak yahut hakim savcı olup kariyer yapmak dışında ideali olan kaç gencimiz var? Bir gün kardeşlerimiz orada Çin zulmünden kurtulup da bağımsız bir devlet kurmayı başardığında parayı yahut kariyeri elinin tersiyle itip oralara gidecek kaç hukukçu gencimiz var? Hukukçu kibri çok başkadır. Bir dönüp bakmamız gerekmez mi, biz hukuk okuduğumuz için kendimizi toplumda farklı bir sosyal statüde konumlandırırken, bizim hem din kardeşimiz hem de soydaşımız olan gençler hangi düşünceyle bizimle aynı sıraları paylaşıyor?
[1] http://www.uyghurcongress.org/tr/?cat=27
[2] http://www.agd.org.tr/dogu-turkistan.html
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
[…] yapılan zulümden kısaca bahsedelim. Türk medyası tarafından adeta görmezden gelinen Doğu Türkistan, neyse ki birçok sivil toplum kuruluşu tarafından, takip altında tutuluyor ve çeşitli […]
[…] zulümden kısaca bahsedelim. Türk medyası tarafından adeta görmezden gelinen Doğu Türkistan, neyse ki birçok sivil toplum kuruluşu tarafından, takip altında tutuluyor ve çeşitli […]
[…] Doğu Türkistan, Türklerin eski yerleşme alanlarından biridir. Bölgeye ilk hâkim olan Türk Devleti, Hunlardır. M.Ö. 300 yıllarından itibaren Türk birliğini kurma çabalarına giren Hun Devleti, Doğu Türkistan’ı kendisine bağlamıştır. Doğu Türkistan coğrafyası bu tarihten sonra sırasıyla; Hun (M.Ö. 220-M.S. 386), Tabgaç (386–534) ve Göktürk (550–840) hâkimiyetinde kalmıştır. Uygur Türkleri 840 yılında bölgeye yerleşmiştir.[1] […]
Belki iyi niyetle iyi seyler yapilmaya calisiliyor fakat medya ve internetten edinilen carpitilmis bilgilerle dunyadaki meselelere duyarli genclerimiz enfekte edilerek kendisine karsi savastiklarini sandigi zulme ve adaletsizlige bilmeden yardim ediyorlar. Bugun yabanci basinda nereye baksaniz turkiyenin kurtlere eziyet ettigi ermenileri katlettigi yaziyor. Çin’le ilgilide benzer şekilde uygurlara, zamaninda da ruslar için çecenlere zulum vb. Akabinde cecenler rusya ya karsi kazanamayacaklari bir savasa kiskirtildi turkiye de buna alet oldu ve bir suru masum cecen öldügü ile kaldi. Umarim aynisi uygurlarada olmaz. Benzer bir durumda cecenlere yardim edilemedigi gibi uygurlarada kimse yardim edemez. Biz dahil hicbir ulke ulkesi parcalansin istemiyor. Bugun uygurlarin yasadigi bolge turkiyede hakkari neyse çinde de uygur özerk bölgesi odur. Bugun çinin başkentinden uygur özerk bölgesine yuksek hizli tren hatti ve otoban yapilmistir. Ama hakkaride hala yok. Daha tren hattini konyaya otobanida bursaya ancak baglayabildik. Yani çinliler eldeki imkanlar dahilinde bolgenin refahini artirmaya calisiyorlar. Olaki uygurlar bagimsiz olsa orta asyanin kuru göbeginde yasiyorlar ne deniz var ne ticaret yolu. Kurtlerde turkiyeden ayrilsa ne yapacaklar acaba oda soru işareti. Diyarbakir dünyanin çekim merkezimi olacak? Demek istedigim uygurlari çinlilerle dövüstürmenin kimseye yarari yok. Biz bu dertten cok çektik. Yapilmasi gereken çinlilerle uygurlarin baris icinde beraber yasamasini saglamak, sorunlari varsa çinle görüşüp orta yolu buldurmak ve uygurlara en kisa zamanda kendilerini tamamlayan özgün bir bayrak bulmak. ulkemizin bayraginin kopyala yapistir yapilip kirmizisini alip mavi doldurulup kullanilmasini etik bulmuyorum. Eger bayragimiz çok begeniliyorsa oldugu gibi kirmizi haliyle kullanilmalidir. Çinlere ilgili olarak soyleyebilecegim diger bir husus muttefiklerimiz bize yardim etmezken elimizde ki hemen hemen bütün füzlerin çin’in destegiyle gelistirildigidir. Sanirim birileri artik çinle daha fazla yakinlasmamizi istemiyor. Soylenecek cok sey var. Umarim beni yanlis anlamazsiniz. Buyuk resimde turkler kurtler çinliler ve uygurlardan fazlasi var. Yazim hatalari icinde ayrica ozur dilerim. Saygilarimla
Merhaba. Öncelikle emek harcayıp yazdığınız yorum için tesekkur ederim. Ancak yazıyı dikkatli okuduysaniz bahsettiğim konuların medyadan ogrenilmedigini, yaşayan insanlardan bizzat gozlemlendigini siz de fark etmişsinizdir. Bu durumun altını çizmek isterim. Yorumunuzdaki bunun dışındaki hususlara ise şahsi gorusuruz olması sebebiyle saygı duydugumu belirtmekle yetiniyor tekrar tesekkur ediyorum.
Farkindalik oluşturması açısından cok güzel bir yazi. Kaleminize sağlık…
Çok teşekkür ederim Sinan Bey.
Eline sağlık kardeşim. Yakın zamanda bende bu konu hakkında yazmıştım. Bu sorunu farklı bir yaklaşımla anlatman da güzel olmuş. Başarılar diliyorum.
Çok teşekkür ederim. Size de başarılar, iyi çalışmalar.
Güzel bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.
Teşekkür ederim Muhammed Bey.
Çin oradaki Türklerin soyunu kurutulur da ülkesini böldürmez
Çin’i bölene değil böldürene bakmak lazım…
O işler konuşulduğu kadar kolay değil işte