“İnter Services İntelligence”… Eminim siz değerli okuyuculara dünyadaki en güçlü istihbarat servislerinden beşini sıralar mısınız diye sorsam birçoğunuzun listesinde ISI olmaz. Hatta bu teşkilatın kime ait olduğu dahi maalesef pek bilinmez. Ancak ISI, her yıl bağımsız kaynaklarca en başarılı istihbarat teşkilatları arasında gösterilmektedir. 2013 yılında ise birinci sırada yerini almıştır.
Baştan şunu söylemeliyim ki; ben bu konularda uzman biri ya da akademisyen değilim. Sadece romandan ziyade istihbaratla alakalı kitapları ve tezleri okumayı tercih etmiş sıradan biriyim.
Fikir yazılarım hariç olmak üzere bu tarz çalışmalarda sizler için dağınık olan bilgileri bir araya getiriyor, tevatürlerden de bahsederek ucundan da olsa bir fikir edinmenizi sağlamaya çalışıyorum. Bu açıklamayı mail yoluyla ve Twitter üzerinden gelen hakarete varacak mesajlar sebebiyle yapma ihtiyacı hissettim. Konumuza dönecek olursak;
Pakistan istihbaratı, dünyada hakkında en az bilginin olduğu istihbarat teşkilatlarında biridir. Gizlilik şeffaflık dengesini çok iyi kurmayı başaran bu teşkilatın tarihinde CIA, FBI, MOSSAD, BND vd. teşkilatlardan çok daha az skandal vardır. Şahsen her zaman Pakistan’ın en önemli stratejik ortaklarımızdan biri olabileceğini düşünmüşümdür. Hatta bu düşünce hayallerimi süslüyor da diyebilirim.
Bu yazımda Türkiye-Pakistan ilişkileri hakkında önem verdiğim birkaç konuyu ve özellikle Pakistan istihbaratının bilinmeyen yönlerini ve gücünün tarihsel kökenini incelemeye çalışacağım. Genel hatlarıyla maruf ve meşhur vakalardan hareket edecek olsam da bu yazının bir parça şahsi düşüncelerimi de barındıracağını siz değerli okuyucuya bildirmeyi kendime bir borç addediyorum. Bu ön alma açıklamasının ardından hepinize iyi okumalar dilerim…
Pakistan istihbaratı hakkında yazarken yukarıdaki resimde bir Amerikalı bürokrat ve bir askerin olması biraz garip gelebilir ilk bakışta. Ama Pakistan istihbaratının bu gücünün nereden kaynaklığını incelerken öncelikle bu şahsiyetleri biraz tanımalıyız. Jerry KİNG 80’li yıllarda Pentagon’da görevli bir albay. John M. DEUTCH ise 90’lı yılların CIA direktörü.
Jerry KİNG Amerikan istihbarat tarihinde oldukça önemli bir şahsiyettir. Zira kendisi 1981 yılında yalnızca 50 kişi ile ABD’nin ilk “askeri insan istihbaratı teşkilatı” olan ve adı çok fazla bilinmemesine rağmen sahada çok aktif olan İNTELLİGENCE SUPPORT ACTİVİTY adlı oluşumu kurmuştur. Yıllar içinde çok daha güçlü bir hale gelen İntelligence Support Activity, birçok operasyonda CIA’yı yetersiz buluyor, bu durumu CIA direktörü John M. DEUTCH’a söylemekte dahi bir beis görmüyordu.
İlerleyen yıllarda Donald Rumsfeld, Pentagon’un dünyada daha da etkin bir güç haline gelmesi için CIA tipi yapılanmalara gitmesi gerektiğini düşünerek bu teşkilatın faaliyetlerinin artırılmasının da önünü açıyordu. CIA ise kendi ülkesinin bu teşkilatını kendisine bir tehdit olarak algılıyordu. Bu gelişmeler ışığında Amerikan istihbarat tarihinde sıkça karşımıza çıkan şey yine dünyanın başına bela olacaktı. İstihbarat savaşları…
Amerikan istihbarat yapısında yukarıda kaba hatlarıyla anlattığım istihbarat savaşları devam ederken Pakistan’da da bir operasyon devam etmekteydi. 2001 yılında başlatılan bu operasyonun adı “Grey Fox”dur. CIA’nın kendisine tehdit olarak gördüğü ISA, Grey Fox kod adıyla yürütülen operasyon çerçevesinde Pakistan istihbaratı ISI ile ortak çalışmaya başlamıştı.
Hatırlarsanız CIA geçmişte Irak istihbaratıyla örtüleme teknikleri ile alakalı bir eğitim programı çerçevesinde müşterek istihbarat birimi oluşturmuş ancak boynuz kulağı geçmişti. Irak istihbaratı, CIA ajanlarından öğrendikleri özellikle savaş sahasında askeri hareketlilikleri ve tesisleri istihbarat gözlemcilerinden ve uydulardan saklayan teknikler konusunda öylesine uzmanlaşmıştı ki CIA bile buna şaşırmıştı.
İşte aynı durum Grey Fox operasyonunda da karşımıza çıkmaktadır. ISA tarafından desteklenen ISI, ilerleyen zamanlarda CIA’ya yine aynı makûs kaderi yaşatacaktı. Pakistan istihbaratı hakkında biraz bilgiye sahip olanlar, darbeler tarihini de göz önüne alarak ISI’nın CIA kontrolünde olan bir teşkilat olduğunu söylerler ancak o dönemdeki ISA ve CIA arasındaki çıkar çatışmasına ve hatta istihbarat savaşlarına değinmez, bu hususu denkleme dâhil etmezler. Sonuç olarak kanaatimce ISA ve CIA özelinde Amerikan istihbaratında yaşanan savaşın kazananı ISI olmuştur. Ancak tabii ki ISI’nın bu denli güçlü ve önemli bir teşkilat olmasının tek sebebi buna bağlanamaz. Zaten yukarıda anlattığım hususlar oldukça yüzeysel bilgiler ve şahsi yorumlardır.
Dünya genelinde 12.000 civarı ajanı olduğu iddia edilen, dünyanın en iyi istihbarat teşkilatlarının başında gelen ISI’nın bu denli güçlü bir teşkilat olmasının bir başka nedeni de kuruluşundan gelmektedir. Yazının başında da belirttiğim gibi ISI, hakkında çok çok az bilgi olan bir istihbarat teşkilatıdır. Üniversite yıllarımda tanıştığım Pakistan’lı dostlarım bana bildiğimi zannettiğim ISI hakkında çok ilginç şeyler anlatmıştı. Tabi kaynak gösteremeyeceğim için birçoğunu etik gereği sizlerle paylaşamıyorum. Akademik boyutundan ayrı olarak zaten konu istihbarat olunca “bu böyledir, şu şöyledir” demek mümkün değildir.
ISI bölgede MOSSAD tarzı operatif faaliyetleri başarıyla gerçekleştiren sayılı teşkilatlardandır. Bunu ise hem örgütlenme biçimine hem de Pakistan’ın ileri derecede olan savunma sanayisine borçludur. İstihbaratın HUMİNT (insan istihbaratı), SİGİNT (sinyal istihbaratı), ELİNT (elektronik istihbarat), İMİNT (görüntü istihbaratı), SATİNT (uydu istihbaratı), COMİNT (haberleşme istihbaratı) vd. gibi birçok yönü vardır.
Bunların içinde HUMİNT diğerlerini de kapsayıcı niteliktedir. Zira her faaliyet biçiminin içinde kendini göstermektedir. Gelişmiş bir teknolojinin getirdiği sağlam bir SİGİNT, SATİNT, ELİNT ve İMİNT hiç şüphesiz ki HUMİNT faaliyetlerinde de başarıyı beraberinde getirecektir. Birbirlerini çarpan olarak etkileyen bu faktörler bakımından Pakistan, bölgede gücü yadsınamayacak bir ülkedir.
Bu başarının bir diğer ayağını da örgütlenme tarzları oluşturmaktadır. Malumunuz üzere Pakistan, İngiliz sömürgesi olan Hindistan’dan kanlı mücadeleler sonucunda ayrılmış ve devam eden yıllarda iki büyük mücadeleye daha girmiştir. Savaş ortamının getirdiği şartlarda Pakistan istihbaratı aynı bizim 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Mücadelemizde olduğu gibi Teşkilat-ı Mahsusa tarzı bir yapılanmayla mücadelesini sürdürmüştür.
Yani istihbarat elemanları taktik istihbarat boyutuyla operasyon kabiliyeti yüksek olan elemanlardır. İlerleyen yıllarda da bu yapısını korumayı başaran ve kurumlarının stratejik zihniyetini geleceğe aktarmayı başaran bir yapı olarak günümüzde en güçlü istihbarat teşkilatlarından biri olmayı başarmıştır.
Yazılarımda her zaman bir istihbarat teşkilatının operasyon kabiliyetinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamışımdır. Bu hususta kaynak gösteremeyecek olsam da üniversitede Pakistanlı dostlarımdan edindiğim bilgilere göre insanların kafasında CIA ajanı olarak canlanan ajan profili aslında ISI ajanları için geçerlidir. Kısacası CIA’nın teknolojik kapasitesiyle stratejik istihbarat kapasitesini ve MOSSAD’ın operasyonel kabiliyetini barındıran bir teşkilat olarak ISI bölgenin en önemli istihbarat güçlerindendir. Sonuç olarak bu önemli teşkilatın gücünü üç maddede ortaya koyabiliriz;
- CIA’nın ve ISA’nın Taliban politikası sebebiyle ISI’yı aynı Irak’ta yaptığı gibi kontrolsüz şekilde desteklemesi ve ABD istihbarat örgütleri arasındaki istihbarat savaşlarından ISI’nın başarılı bir şekilde faydalanması
- Pakistan devletinin askeri ve teknolojik gücünün üst düzeyde olması ve bu güçten istihbarat teşkilatının hakkıyla faydalanması
- İstihbarat yapılarının kuruluştan itibaren operasyonel kapasiteyi haiz olması ve ilerleyen yıllarda kendini daha da geliştirerek kurumlarının stratejik zihniyetini sağlıklı olarak geleceğe aktarmayı başarabilmesi
Söylediğim gibi hakkında çok az bilgi olan bir konu hakkında, özellikle de istihbarat boyutuyla alakalı bir şeyler yazmak gerçekten çok zor. Sizler için dağınık halde olan bilgi kırıntılarını bir araya getirdim ve naçizane yorumlamaya çalıştım. Bu noktadan sonra ise Pakistan’la alakalı olarak şahsi düşüncelerime yer vereceğim. Bu sebeple bu noktadan sonra okumaya devam edip etmemek sizlerin tercihi…
GERÇEK STRATEJİK ORTAK OLARAK PAKİSTAN
Bu fotoğrafa her baktığımda gözlerim dolar. Bunun ilk sebebi ilk kurşunu atan Hasan Tahsin’in, besmeleli mermisiyle devletimizi kurtaran Seyit Onbaşı’nın ve Yüce Türk Milletinin maneviyatının tek bir bedende bir araya geldiği kahraman şehidimiz Ömer HALİSDEMİR’dir. İkinci sebebi ise bu fotoğrafın bana hayalini kurduğum Türkiye-Pakistan dostluğunu ve müttefikliğini hatırlatmasıdır.
Belki ilk kez bu kadar şahsi bir yazı yazıyorum ama konu Pakistan olunca kendimi tutamadım. Bir Türk olarak “iki devlet tek millet” lafını duyduğumda aklıma Azerbaycan’ın yanında Pakistan da gelir. Pakistan’la alakalı bugüne kadar duyduğum en güzel söz de şudur; “Pakistan Asya’nın Türkiye’sidir.”
Pakistan halkı ile tarihin her döneminde çok yakın ilişkilerimiz olmuştur. Sadece maddi olarak değil manevi olarak da her zaman Yüce Türk milletinin yanında olan Pakistanlı Müslüman kardeşlerimizdir. Her ne kadar 12 Eylül darbesini ilk tanıyan kişi Ziya ül Hak olsa da 15 Temmuz hain darbesini de ilk kınayan devlet stratejik ortak(!) olarak gördüğümüz ABD değil Pakistan’dır. Osmanlı döneminden gelen bu kardeşlik olgusu bugün dahi her alanda kendini göstermektedir. Askeri olarak Pakistan’la müşterek eğitim faaliyetlerimizin yanında atış sistemleri, telsiz, yüksek süratli botlar, karakol botları, uçuş simülatörleri, denizde ikmal tankeri ve F-16 modernizasyonu konusunda askeri işbirlikleri de yapılmaktadır.
Geçenlerde Nuri Killigil Silah ve Mühimmat fabrikası ile alakalı bir yazıda 1949 yılı Mart ayı meclis tutanaklarında rastladığımı söylediğim bir bilgi vermiştim. Tutanaklara göre birçok bölge ülkesi savunma sanayii alanında silah ve mühimmat talebinde bulunmuş, ancak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti o dönem bu ülkelerden sadece birinin talebini kabul etmişti. Bu konu ilgililerinin araştırma konusu olsun demiştim ama burada bahsetmeden geçemeyeceğim.
O dönem silah ve mühimmat talebi tek kabul edilen ülke İngiliz sömürgesi Hindistan karşısında mücadele eden kardeş ülke Pakistan’dır. Türk milleti olarak geçmişte bizim için yaptıkları fedakârlıkların borcunu bir parça olsun ödemiş olmamız, Türk milletin ne kadar büyük ve vefakâr olduğunun da ispatıdır.
Nükleer gücünü herkesin bildiği, istihbarat gücünden ise bihaber olunan, şahsıma göre bölgede aynı milletten olmasak da İslam’ın getirdiği kardeşlik bağımızın çok üstün olduğu Pakistan halkı geleceğin dünyasında bölgede Türkiye’nin en önemli müttefiklerinden biri olacaktır.
Türkiye, Pakistan, Azerbaycan ve diğerleri… Bizler bu coğrafyada kader ortağıyız. Her şeyi üst düzey akademik çalışmalarla veya diplomatik esaslara göre çözemezsiniz. Aynı Atatürk’ün Büyük Taarruzu gibi… Saygılarımla…
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
Sayın yazar, böyle bir konuyu ele aldığınız için teşekkür ederim, sanki, duygular ,teknik bilgilerin ötesine geçmiş, PAKİSTAN İLE ÇOK İŞBİRLİĞİMİZ VARDIR, AMA PAKİSTAN TÜRKİYE İLE HER ALANDA HER KULVARDA İŞBİRLİĞİ YAPABİLMESİ İÇİN TAM BAĞIMSIZ DEĞİLDİR. Pakistan hala, Suudi arabistanın finans desteği sayesinde Amerikanın güdümündedir, ve ABD ve SUÜDİLER bu gücü kaybetmemek için, ülkede sert siyasi değişileri desteklemektedirler,
Yaziniz takdire sayan lakin yanlis anlamayin kisisel gorusleriniz oldugunu son paragrafta belirtirseniz konuya olan dikkatimiz kesilmez ya da dagilmaz. Yazinizi cok begendim ve size sonuna kadar katiliyorum. Bu dusunceleriniz bana “Turk’un Turk’ten baska dostlari oldugunu” da hatirlatiyor…
Yazının başına takıldım doğrusu. Bi uğraş verilmiş. Belli bir araştırma var ve sen beğenmeyip yazara küfür ediyorsun.
Hiç takılmayın severek takip ediyorum yazılarınızı ve diğer paylaşımlarınızı. Kaleminize sağlık.
Yorumunuz için teşekkür ederim İbrahim bey. Facebook sayfamızda ve buradaki yapıcı eleştirilerin beni ne kadar memnun ettiğini verdiğim cevaplardan herkes görebilir. Ancak öyle mailler ve mesajlar alıyorum ki üzülüyorum doğrusu. Savaş çığırtkanlığı yapmaktan tutun affınıza sığınarak “çomar”a kadar birçok laf yiyorum. Onu da geçtim istihbarat çok bilinen bir alan olmadığından herkes atıp tutuyor, yazılarımın altında devlet büyüklerine hakaretler ediliyor, mit gibi onurlu bir kurum küçük düşürülmeye çalışılıyor. Yoksa şahsıma yapılan hakaretlere çok da takilmiyorum. Tekrar çok teşekkür ederim yorumunuz için, saygılarımı sunuyorum…
Ne zaman pakistan ile ilgili bir yazı okusam gözlerim dolar. Eline sağlık. Çok güzel bir yazı. Duygulandım gerçekten. Birçok pakistanlı arkadaşım oldu. Ve dillerindeki şu kelime beni her zaman etkiler
“Pakistan, Türkiye’dir. Türkiye ise Pakistan. Biz tek devletiz”
Allah razı olsun güzel kardeşim ben de dedim zaten yazıda konu Pakistan olunca kendimi tutamıyorum. Üniversitede Pakistanlı kardeşlerimiz bizimle konuşurken gözlerinin içi gülerdi. Kardeşliğimiz daim olsun inşallah.
Güzel bir yazı olmuş başkan teşekkürler.
Beğendiğinize sevindim kadir bey çok teşekkür ederim yorumunuz için.
Çok güzel yazıydı teşekkürler yazıda etik sebeplerle belirtmediginiz Pakistanlı arkadaşların fikirlerini cevapta yaza bilirseniz güzel olurdu vede düşüncem şu ki biriyle güçlenmek için ittifak yaparsan oda aynıni dusunur neticede seni sorunlarına çeker ve büyük bi dost kazanmayı umarken ondan büyük bi düşmanın olur Hindistanin geçmişte Pakistanı bölebildigine göre Bangladeşi kastediyorum vede Çinin yani başında Türkiyeyle ittifakta bir nükleer güce musamahayla bakmayacagina göre(kuvvetler ve dengeler) belaya atlamak gibi.bu arada tek millet iki devlet sözü bildiğimiz gibi batı Almanyanın doğu Almanya için söylediği sözdü Sovyetler çatırdamağa başladığında güney Azerbaycan için sözümüz hayalimizdi dogu bloğunun esiri özgürleşmisti Almanya gibi bizde birleşeme hayalindeydik. yanlış anlaşılmasın Türkiyenin yeri ayrı sınırlarımızı Türkiyeli kahraman yiğitlere borçluyuz Nuri Paşayı her zaman büyük bi saygıylaanıyoruz ama mesela biz cepheyi genişletmeyi düşünmeyiz.Saygilar…
Yazılarım istihbarat üzerine olduğu için zaten birçok yazıda kaynak gösteremiyorum sayın Aliya istihbarat tarihinde de birçok yaşanmışlığın belgesi haliyle yoktur. O yüzden birisi bana anlattığım şeylerle alakalı haklı olarak “bunun kaynağı nedir?” diye sorarsa bi arkadaşımdan duymuştum demek hiç hoş olmayacaktır. Bundan dolayi maalesef burada da bahsedemeyeceğim. Yani bahsetmedigim konular çok gizli falan olduğundan değil? Bu konuda anlayışıniza sığınıyorum…Yorumunuz için teşekkür ederim, saygılarımla…
Arabistan da büyük bir şantiyede afrikalılarla kavga ediyorduk trabzonlu bir abimiz sayesinde 🙂 sayımız onlara göre azdı tam bizi haşat edeceklerken pakistanlıların gelişi ordaki dayanışma bambaşkaydı dediğin gibi bizim büyük bir müttefiğimiz.
Yorumunuz için cok teşekkür ederim yiğit bey. Muttefikligi sizin de üzerinde durdugunuz gibi sadece askeri anlamda maddi boyutuyla anlamamaliyiz. Kanaatime göre Pakistanlı kardeşlerimizin bizim derdimizle dertlenmesi, bizler için gözyaşı akıtması dahi verecekleri istihbarat desteği ya da askeri destek kadar, hatta belki daha da fazla önemlidir. Saygılarımla…