Büyük Hun Devleti’nin Bölünüşü

5209
Yazarlık Başvurusu

Mete Han’ın Büyük Hun Devleti tahtına oturmasıyla birlikte teşkilatlanmasını zirveye çıkaran Hunlar, hızla büyüyerek Asya’nın en büyük devleti haline gelmişlerdir. Bu süreçte Hunlar, 26 devleti kendilerine bağlamışlar ve yay çekebilen bütün kavimleri tek bir aile halinde birleştirmişlerdir. Mete Han, üstün meziyetleriyle Çin imparatorunu mağlup etmiş ve bir antlaşmayla da onu kendisine bağlamıştır.

Asya’da Hunların üstünlüğüne dayanan statüko, M.Ö. 140 yılında Çin’de tahta çıkan İmparator Wu-ti (M.Ö. 140-87) ile bozulmaya başlamıştır. Onun döneminde Çin, Batı memleketlerinin önemini kavramış, askerî teşkilatını Hunlara benzeterek geliştirmiş ve Hunlarla olan münasebetlerini yavaş yavaş bozmaya başlamıştır. M.Ö. 120’li yıllarda başlayan Hun-Çin savaşlarıyla hem Çinliler hem de Hunlar oldukça yıpranmışlardır. Hunlara karşı toprak kazanımları elde eden Çin, barış zamanlarında da Hunları tahrik ederek savaşa zorlamıştır.[2] Çin sınırındaki verimli topraklarını kaybeden Hunlar, bu süreçte hem kuraklıklarla hem de salgın hastalıklarla mücadele etmişlerdir.

Hun-Çin savaşları bütün hızıyla sürerken Çinlilerin kendilerine olan güvenleri artıyor, Hunlar ise gerilemeye başlıyordu. M.Ö. 100’lü yıllarda başlayan Hunların Batıya kaymaları, bundan sonraki süreçte de devam etmiştir.[3]

M.Ö. 70’li yıllara gelindiğinde kıtlık ve fakirlik Hunları daha fazla vurmaya başlamıştı. Bu dönemde Hunların akınları güneyden batıya doğru kaymış, Hunlar artık Çin’e akın yapmamaya başlamışlardır. İktisadî olarak çıkmazda bulunan Hunlar, kurtuluşlarını Türkistan’da görmeye başlamışlardır. Nitekim bir ara Kuça, Aksu ve Turfan bölgeleri Hunlarla birleşmiştir (M.Ö. 72).[4] Çin, buralarda da Hunları rahat bırakmamış, Hunları bu bölgeden atmak için büyük bir akın düzenlemiştir. Fakat Çin ile Hunların arasındaki savaşların çoğu Çinlilerin Hunları aramalarıyla geçmiştir. Bu da Hunların sürekli yer değiştirmesine, insanların kaybolmasına, dağılmasına ve ölümlerine yol açmıştır.

M.Ö. 71 yılında Tanrı Dağları etrafındaki Wusunlara yaptığı akından dönen Hun Hakanı, yolda büyük bir soğukla karşılaşmış ve insanları donarak ölmüşlerdir. Yurtlarına ulaşanların sayısı ise onda biri geçmemiştir. Bu talihsiz yolculuk Hunlar için vahim sonuçlara yol açmıştır. Nitekim bundan sonra eskiden Hunlara bağlı olan Tinglingler kuzeyden, Wuhuanlar doğudan ve Wusunlar da batıdan hücuma geçmişlerdir. Hun ülkesinde on binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan bu akınlarda, binlerce insan, at, sığır ve koyun da yağma ve esir edilmiştir.[5]

Bu dönemde Hunlardaki fakirlik ve açlık, ölümleri iki katına çıkarmıştır. Çin tarihlerinin ifadelerine göre insanların onda üçü ve hayvanların da yarısı yok olmuştur.[6] Görüldüğü üzere Hunlar, bölünmeye giden süreçte sadece savaşlarla yıpranmamışlar, aynı zamanda gerçekten de hayatta kalma mücadelesi vermişlerdir.

M.Ö. 68 yılında Hun tahtına Hsü-lu-kuan-chü Han çıkmıştır. Onun döneminde Hunlar, Türkistan’daki ziraat kolonilerine akınlar düzenlemişlerdir. Aynı zamanda Türkistan’da kendileri için tarım alanları oluşturmaya başlamışlardır. İktisadî durumları biraz düzelmiş olacak ki Hakan, emrindeki 100.000 atlıyla akın için güneye Çin sınırlarına inmiş fakat Çin’e sığınan Hun askerlerinin bunu haber vermeleriyle akın yarım kalmıştır.[7]

Wu-yen-chü-te Han

Hsü-lu-kuan-chü Han’ın M.Ö. 60 yılında ölümünden sonra eski Ulu Hatun[8] ve kardeşi birleşerek bir saray darbesi[9] ile Sağ Bilge Prensi’ni, Wu-yen-chü-te Han olarak tahta çıkarmışlardır. Wu-yen-chü-te Han, M.Ö. 105 yılında ölen Wu-wei Han’ın torunuydu.[10] Wu-wei Han’dan sonra gelen Hakanlarla yönetim kademelerinin, hanedanın bir kolunun elinde kemikleştiği düşünülebilir. Fakat bu taht değişikliğiyle birlikte hâkimiyet, hanedanın uzak bir koluna geçmiştir.

Wu-yen-chü-te Han, başa geçer geçmez sergilemeye başladığı acımasız ve zalim tavırlarla devlet içerisindeki kesimlerin tepkisini toplamaya başlamıştır. İlk iş olarak eski Hakana hizmet eden Prens Hsing-wei-ying[11] gibi soyluları öldürmüştür. Eski Ulu Hatun’un kardeşi Tu-ling-ch’i’yi devlet işlerini idare etmesi için görevlendirmiştir. Bundan sonra eski Hakanın ailesi ve yakın akrabaları devlet işlerinden uzaklaştırılarak yerlerine Wu-yen-chü-te’nin oğulları ve kardeşleri getirilmiştir.[12] Devletin üst kademelerinde gerçekleşen bu sert değişiklikler, Hunların yönetim mekanizmalarını kötü etkilemiş olmalıdır.

Tahta çıkması gereken Hsü-lu-kuan-chü Han’ın veliahdı olan Chi-hou-shan, devletin Sağ bölgesinde[13] oturan kayın babası Wu-shan-mo’ya sığınmıştır. Lakin bu bölgede veliahttan daha fazla saygı gören prensler de vardı. Bunlardan biri olan Jihchu Prensi Hsien-hsien-t’an, 12 bin kişi ve 12 küçük prens veya bey ile Çin’e sığınmış, bunun üzerine Wu-yen-chü-te Han Jihchu Prensliğine amcası oğlu Po-hsü-t’ang’ı tayin etmiştir. Ardından Hsien-hsien-t’an’ın kardeşleri ve yakınlarını öldürmüştür.[14] Hiç şüphesiz Çin, kendisine sığınan Hun prenslerini hem Hunları birbirine düşürmek hem de hakimiyetini genişletmek için kullanmaya çalışıyordu. Nitekim bu dönemde Türkistan’daki şehir devletleri, Çinlilerin yardımlarıyla Hunlardan bazı şehirleri almışlardır.

Wu-yen-chü-te Han’a karşı ilk isyan Ao-chien Prensi öldükten sonra çıkmıştır. Hakan bu prensliğe kendi oğlunu tayin etmiş fakat Prensliğin soyluları bunu kabul etmeyerek ölen prensin oğlunu başlarına geçirerek doğuya çekilmişlerdir. Bunun üzerine Wu-yen-chü-te, Sağ Başvekilini onları cezalandırmak için göndermiştir. Hakanın Başvekili bir başarı elde edememiş hatta birkaç bin kişisi ölmüştür (M.Ö. 58).[15] Bu noktadan sonra artık Wu-yen-chü-te’nin gelişmeleri kontrol edemediği ortadadır. Devletin Sol bölgesindeki bu hareketlilik, Hakanın kardeşi Sol Bilge Prensin, bu bölgenin soylularına iftiralar atmasıyla zirveye ulaşmıştır.

Büyük Hun Devleti’ndeki bu karışıklıklardan yararlanan sadece Çin değildi. Hunların doğusunda yaşayan Wuhuanlar, bu sıralarda saldırıya geçerek Hun topraklarında yağmalarda bulunmuşlardır.[16]

M.Ö. 58 yılında Wu-yen-chü-te Han’ın gücünü giderek artırdığı gerekçesiyle kızdığı Ku-shi Prensi, Sol bölgenin ileri gelenleri ve Wu-shan-mo birlik olarak eski Hakanın veliahdı Chi-hou-shan’ı, Huhanyeh Han unvanı ile tahta çıkarmışlardır.[17] Böylece birkaç yıl sürecek olan ve Hunların sürekli kardeş kanı akıtacakları taht kavgaları başlamıştır. Karışıklıkların bu seviyeye ulaşmasının sebebi Wu-yen-chü-te Han’ın sert ve acımasız politikalarıdır.

Bundan sonra Sol bölgenin soyluları 40 ya da 50 bin kişilik bir ordu ile Wu-yen-chü-te Han’ın üzerine yürümüşlerdir. İki ordu karşılaştığında Wu-yen-chü-te’nin askerleri dağılarak kaçmış ve Wu-yen-chü-te, kardeşi Sağ Bilge Prense haber göndererek yardım istemiştir. Sağ Bilge Prens ise ona “İnsanları sevmedin, kardeşlerini ve ileri gelenleri öldürdün. Neredeysen orada öl. Bana gelip adımı kirletme” diyerek ibretlik bir cevap yollamıştır.[18] Bu cevaba çok üzülen Wu-yen-chü-te Han kendisini öldürmüştür. Görüyoruz ki Hakanın politikaları, devletin üst kademelerine kendisinin getirdiği yakın akrabaları tarafından da tasvip edilmemiş ve sonucunda ordusu bile onu terk ederek yalnız bırakmıştır.

Wu-yen-chü-te Han döneminde Büyük Hun Devleti’nin geçirdiği evrim sonraki dönemde birçok Prensin kendisini Han ilan etmesine yol açmıştır. Bunun başlıca sebebi veraset hukukunun belirli bir kurala bağlanmamasıdır. Türk hâkimiyet anlayışı tahta çıkmada her hanedan üyesine aynı hakkı veriyordu. Bu da taht kavgalarına ve bu kavgalar da devletin zayıflamasına hatta bölünmesine yol açıyordu.[19] Bir başka sebep de Wu-yen-chü-te’nin başa geçmesiyle hâkimiyetin hanedanın uzak bir koluna geçmesidir. Çünkü bu, hanedanın diğer uzak kollarındaki Prenslerin Hanlık hırslarını uyandırmıştır.

Uygulanan sert ve acımasız politikalar sürekli baskı altında olan Prenslerin ya Çin’e sığınmalarına ya da merkezden uzaklaşarak Hakanın öfkesinden kurtulmaya çalışmalarına yol açmıştır. Bunun sonucu olarak Büyük Hun Devleti otorite kaybı yaşamıştır.

5 Ayrı Hakan

M.Ö. 58 yılında Huhanyeh Han tek başına ve meşru olarak Hun tahtını ele geçirmiştir. Devletin Orhun’daki merkezine yerleşen Huhanyeh Han, bir süre sonra karışıklıkların sona ermesi sebebiyle ordusunu terhis etmiştir[20]. Aslında ilk zamanlarında herkes onu desteklemiştir. Fakat aldığı kararlar Büyük Hun Devleti’ni tekrar iç karışıklıklara sürüklemiştir.

Huhanyeh Han, herhangi bir soyluluk unvanı olmayan ve Çin tarihlerinin halktan bir kişi dedikleri büyük kardeşi Hu-t’u-wu-szu’yu Sol Kuli Prensliğine tayin etmiştir[21]. Hu-t’u-wu-szu’nun önceki hayatına dair bir kayıt yoktur. Wu-yen-chü-te Han döneminde uygulanan devlet kademelerindeki kadrolaşma hareketi sırasında, elinden soyluluk unvanlarının alındığı tahmin edilebilir. Fakat Çin tarihlerinde onun neden halk arasından olarak tanıtıldığı karanlık bir noktadır.

Devleti bölünmeye kadar götürecek olan ilk büyük hata; Huhanyeh Han’ın, Sağ Bilge Prensi[22] hakkında ölüm kararı almasıdır. Bu kararı haber alan Sağ Bilge Prens eski Ulu Hatunun kardeşi ile ve diğer bazı prenslerle anlaşarak Jih-chu Prensi Po-hsü-t’ang’ı, T’u-ch’i Han (Gerçek ve doğru Han) unvanı ile tahta çıkarmışlardır (M.Ö. 58)[23]. Ardından Huhanyeh Han’ın üzerine ordu göndererek onu mağlup etmişlerdir.

Bundan sonra devlet kademelerini kendi adamlarıyla doldurmaya girişen Gerçek Han, büyük oğlunu Sol Kuli Prensliğine küçük oğlunu da Sağ Kuli Prensliğine tayin etti. Huhanyeh mağlup olmasına rağmen Gerçek Han, devletin merkezi Orhun’a yerleşmemiş ve M.Ö. 60 yılında Çin’e sığınan Jih-chu Prensinin kardeşini ve Sağ Ao-chien Prensini, yirmişer bin askerle doğuya Huhanyeh’e karşı korunmak için göndermiştir[24]. Gerçek Han’ın bu faaliyetlerinden anlıyoruz ki o, Sağ bölgede hâkimiyetini sağlama almaya çalışırken eski Jih-chu Prensinin kardeşi gibi Wu-yen-chü-te döneminde ellerinden soyluluk unvanları alınan Prensleri ve yakınlarını etrafına toplamak için de uğraşmıştır.

Gerçek Han’ın ülkeye iyice hâkim olmaya başladığı sırada Hu-chieh (Uygur?) ve Wei-li (İli?)[25] Prensleri, Sağ Bilge Prensinin kendisini Han ilan edeceğini söyleyerek Hakanı kandırmışlardır. Bunun üzerine Sağ Bilge Prensi ve oğlu öldürülmüş fakat ardından bunun doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Gerçek Han onları boş yere öldürdüğünü öğrenince Wei-li Prensini öldürmüştür. Hakandan korkan Hu-chieh Prensi de kaçarak kendisini Hu-chieh Han ilan etmiştir (M.Ö. 57)[26].

Gerçek Han tarafından Huhanyeh Han’ın saldırılarına karşı tedbir amaçlı gönderilen prensler, Hu-chieh Prensinin kendisini Han ilan ettiğini duyunca kendilerini Han ilan etmişlerdir. Bunlardan Sağ Ao-chien Prensi, Chü-li Han unvanıyla; eski Jih-chu Prensinin kardeşi de Wu-chieh Han unvanıyla tahta çıkmışlardır. Böylece ülkede bir anda 5 ayrı Hakan ortaya çıkmıştır[27]. Bu haberleri alan Gerçek Han ordusunu alarak Chü-li Han’ın üzerine yürümüş ayrıca Wu-chieh Han’ın üzerine de ordu göndermiştir. Bu arada hem Chü-li hem de Wu-chieh Hanlar yenilerek Hu-chieh Han ile birleştiler. Gerçek Han’a karşı birlik olmak gerektiğini düşünen Hu-chieh ve Wu-chieh Hanlar, Hakanlık unvanlarını bırakarak muhtemelen kendilerinden daha soylu ya da güçlü bir durumda olan Chü-li Han’a itaat göstermişlerdir.

Büyük (Asya) Hun Devleti bayrağı

Geriye 3 Hakan kalmıştı ve bunlar da bir an önce birbirlerini bertaraf edip tek başlarına ülkeye hâkim olmak için fırsat kolluyorlardı. İlk davranan Gerçek Han, Huhanyeh Han’a karşı korunmak için doğuya ordu göndermiş ve ardından Chü-li Han’ın üzerine yürümüştür. Ordusu bozulan ve yenilen Chü-li Han kuzey-batıya kaçarak meydanı Huhanyeh Han ve Gerçek Han’a bırakmıştır.

Bu zorlu taht mücadelesinin ardından Gerçek Han’ın karşısında sadece bir kişi kalmıştı. Gerçek Han’ın üst üste giriştiği savaşlar onu ve ordusunu yıpratmıştı. Bu sırada Huhanyeh Han, Gerçek Han’ın sınır garnizonlarına hücum etmiş ve onun on binden fazla askerini öldürmüş ya da esir etmiştir. Haberleri alan Gerçek Han 60.000 atlı ile doğuya hareket etmiş yaklaşık 1000 mil yol kat etmiştir.[28] Huhanyeh Han, rakibinin uzaktan geldiğini bildiği için hem savaş yeri seçme ayrıcalığına hem de dinç bir orduya sahipti. O, bu avantajlarını kullanarak 40.000 atlısıyla bir anda Gerçek Han’ın karşısına çıkmıştır. Meydana gelen savaşta Huhanyeh Han’ın ordusu üstün gelmiş ve Gerçek Han, üzüntüden orada kendisini öldürmüştür (M.Ö. 56)[29]. Batıda daha önce isyan eden prensler de Huhanyeh Han’a itaat etmişler ve ardından Hakan, tekrar devletin merkezine hâkim olmuştur.

Vuku bulan bu kardeş kavgaları hiç şüphesiz binlerce Hun askerinin hayatını kaybetmesine ve bu da Büyük Hun Devleti’nin güç kaybetmesine yol açmıştır. Aynı zamanda kut anlayışı çerçevesinde Hunlar, hangi Hakana itaat edeceklerini şaşırmışlar ve muhtemelen halk arasında Hakana veya Hakanlara karşı güvensizlik doğmuştur. Bu da tahta çıkan Hakanların özellikle Huhanyeh Han’ın otoritesini kuramamasına yol açmış olabilir. Nitekim kardeş kavgaları tam bitmiş gibi gözükürken, kendini öldüren Gerçek Han’ın yeğeni Hsiu-hsün Prensi Batı bölgesine geçerek kendisini Jen-chen Han unvanıyla tahta çıkarmıştır[30]

Görülüyor ki bütün bu Hun Prensleri, Orhun bölgesinde oturuyorlardı. Hanlıklarını ilan ettikten sonra ise batıya geçiyorlardı. Ancak doğudaki Hakanın batı sınırlarından da pek o kadar uzaklaşmıyorlardı[31].

Çiçi Han

Huhanyeh Han’ın ağabeyi Hu-t’u-wu-szu M.Ö. 56 yılında Sol Bilge Prensi olarak görülüyor[32]. Huhanyeh’in ağabeyini veliahtlığa kadar getirmesinin sebebini tam olarak bilemiyoruz ancak taht kavgaları sırasında yararlılıklar gösterdiğini ya da onun da Hakan olarak ortaya çıkmasının, kendisine çok yüksek bir mevki verilerek önlenmek istendiğini düşünebiliriz. Hu-t’u-wu-szu’nun, kendisini Han ilan etmesinin önlenmeye çalışılması ihtimali bizce daha yüksektir.

Çi Çi

Jen-chen Han’dan sonra Sol Bilge Prensi Hu-t’u-wu-szu da ayaklanmış ve kendisini Cici Kutuhou Han[33] unvanıyla tahta çıkarmıştır (M.Ö. 56).[34] Böylelikle ülkedeki Hakanların sayısı 3 olmuş ve yine kardeş kavgaları başlamıştır. Hanlar birbirlerine saldırmak için fırsat kolluyorlar ve muhtemelen bu sırada Hun Prenslerini kendi yanlarına çekmeye çalışıyorlardı. Çiçi Han ülkenin batı yanında oturuyordu bundan dolayı batıdaki öteki Hakanın komşusu olmalıydı.[35] Onun, kendini Hakan ilan ettikten sonra batı bölgesine geçtiği tahmin edilebilir.

M.Ö. 54 yılında, iyice güçlendiğini düşünen Jen-chen Han, ordusunu alıp Çiçi Han’ın üzerine yürümüş fakat hem mağlup olmuş hem de hayatını kaybetmiştir. Çiçi Han da onun askerlerini kendi ordusuna katmıştır. Askerleri birleştirme işi bu çağda birbirleri ile çarpışan Hun Prenslerinin savaşlarında sık sık görülüyor, Hun askerleri hangi prens üstün gelirse onun safına geçiyorlardı.[36] Hunların, bu savaşlarda üstün gelen prense bağlanmalarında kut anlayışının da etkili olduğu söylenebilir.

Artık ülkede tek Hakan kalması gerektiğini düşünen Çiçi Han, Huhanyeh’in üzerine yürüyerek onu da mağlup etmiş ardından devletin Orhun’daki merkezine yerleşmiştir.[37] Bu kardeş kavgası, belki de daha sonra bütün Türk milletini büyük bir kedere ve üzüntüye boğacak olan fırtınaların önünü açmıştır.[38]

Huhanyeh Han’ın Çin’e Bağlanması

Huhanyeh Han’ın mağlubiyeti, onun asker sayısının ve muhtemelen çevresindeki devlet adamlarının azalmasına yol açmış olmalıdır. Bundan sonra Sol I-chih-tzu Prensi, çözümün Çin’e bağlanmakta olduğunu, Huhanyeh’in Çin sarayını ziyaret etmesi gerektiğini öğütlemiş ve bu, devlet meclisinde sert tartışmalara yol açmıştır.[39] Hun soyluları bu teklife şiddetle karşı çıkmışlardır. Onların Türk tarihi, kültürü ve istiklal anlayışı çerçevesinde ibret verici uyarılarını Çin tarihlerine yansıdığı şekliyle aşağıda bir okuma parçası olarak sunuyoruz:

“-Bu olamaz! Hunların gelenekleri cesaret ve güçlülüğü, kök ve temel olarak bir üstünlük (ve bir onur meselesi olarak kabul eder)! Başkasına bağlanıp, ona hizmet etmek ise, aşağılıktır! (Hunlar), at üzerinde savaş verme yolu ile devleti derlemiş ve kurmuşlardır. (Hunlar, Çin’in dışında kalan) yüzlerce kavim arasında, ünlerini böyle yaparak kazanmışlardır, ölünceye kadar savaşmaya hazır yiğitler, bizde her zaman bulunur. Şimdi (devletimiz içinde) büyük ve küçük kardeşler, devleti ele geçirmek için uğraşıyorlar. (Devleti ele geçirmeyi), büyük kardeş yapamazsa, küçük kardeş başarabilir. (O) öldükten sonra ise bize, onun şerefi ve ünü kalır. Onun torunları ise, daima devletin başında kalarak, (devleti idare ederler).”

“-Çin, gerçi bugün bizden güçlüdür. Fakat Hunları kendisine bağlayıp, diz çöktüremez. Bize ta atalarımızdan gelen (devlet) idaresi ile yol ve yöntemlerini, niçin bozalım? Çin’e bağlanarak, Çin’e niçin hizmet edelim? Bazı eski Hun Hakanlarına kızdığımızdan dolayı, gülünç mü olalım? Biz, dirlik ve düzenimizi belki bu yolla (bir süre) kurabiliriz. Fakat yüzlerce kavim üzerindeki üstünlüğümüzü, yeniden nasıl kuracağız?”[40]

Bu konuşmalar üzerine fikrinde diretmek niyetinde olan Sol I-chih-tzu Prensi şöyle konuşur:

“Bu doğru değildir! (Bir devletin) güçlü veya güçsüz olması, zamanla değişir. Çin şimdi, en güçlü çağındadır. (Türkistan’daki) Wusunlar ile şehir devletlerinin hepsi, Çin’e bağlanmışlardır. Onlar âdeta, Çin’in bir cariyesi gibi oldular. Tsüti-hou Han (M.Ö. 101-96)’dan beri Hunlar, her gün bir yurt parçasını kaybediyorlar. Bunları, yeniden elde edemeyiz. Bu durumda, kuvvete boyun eğme zorundayız. Yoksa bir gün bile, rahat yüzü göremeyiz. Eğer biz şimdi, Çin’e bağlanıp, hizmet edersek, dirlik ve barış buluruz. Yoksa, tehlike içinde kalır ve yok oluruz. Bundan daha iyi bir şey yapabilir miyiz?” [41]

Huhanyeh Han bu tartışmalardan sonra birçok Hun soylusunun muhalefetine rağmen, daha önce hiçbir Hun Hakanının yapmadığı bir şey yapmış ve Çin’e sığınmaya karar vermiştir.[42] Hunların bölünmesine yol açan esas olay bu karardır.[43] Ayrıca bu karar, Çin’e bağlanmak istemeyen soyluların, Huhanyeh Han’dan ayrılmasına yol açmış olmalıdır. Bunlar arasında Çiçi Han’dan korkup Sağ bölgeye geçen soylular olduğu gibi onun tarafına geçenlerin olması da muhtemeldir.

Daha sonra halkıyla birlikte güneye inen Huhanyeh Han, daha önce görülmemiş bir şekilde oğlu Sağ Bilge Prensini Çin’e rehin göndermiştir.[44] Bunun üzerine Çiçi Han da oğlunu Çin’e göndermiş (M.Ö. 53)[45] ve bir denge kurmaya çalışmıştır. Böylelikle Büyük Hun Devleti, Çiçi’nin ölümüne kadar biri bağımsız diğeri de Çin’e bağımlı olmak üzere iki kısma ayrılmıştır.

Ufukcan Yaşa

Stratejik Ortak Misafir Yazar

KAYNAKLAR

AHMETBEYOĞLU, Ali, Sorularla Eski Türk Tarihi, Yeditepe Yay., İstanbul 2015.

ANADOL, Cemal, Orta Asya Türk Devletleri Tarihi, Kamer Yay., İstanbul 1996.

DURMUŞ, İlhami, “Vusunlar”, Türkler, I, Ankara 2002, s.782-788.

EBERHARD, Wolfram, Çin Tarihi, T.T.K. Yay., Ankara 1947.

ERCİLASUN, Konuralp, “Hunların Birinci Bölünüş Devresi Üzerine Bir İnceleme”, Gazi Türkiyat, 2014/15, Ankara 2014, s.13-32.

GÖMEÇ, Saadettin, Türk-Hun Tarihi, Berikan Yay., Ankara 2012.

GROUSSET, René, Bozkır İmparatorluğu, çev. Reşat Uzmen, Ötüken Yay., İstanbul 1999.

GUMİLEV, L. Nikoloyeviç, Hunlar, çev. Ahsen Batur, Selenge Yay., İstanbul 2002.

İZGİ, Özkan, Orta Asya Türk Tarihi Araştırmaları, T.T.K. Yay., Ankara 2014.

KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yay., İstanbul 1984.

KOCA, Salim, “Büyük Hun Devleti”, Türkler, I, Ankara 2006, s.687-708.

KOCA, Salim, “Türklerin Göçleri ve Yayılmaları”, Türkler, I, Ankara 2006, s.651-663.

NÉMETH, Gyula, Attila ve Hunları, çev. Şerif Baştav, Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Yay., Ankara 1982

ONAT, Ayşe, Çin Kaynaklarında Türkler: Han Hanedanı Tarihinde Batı Bölgeleri, T.T.K. Yay., Ankara 2012.

ONAT, Ayşe, “Hunların Doğuda Siyasal Üstünlük Dönemi (M.S. 25-46)”, Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Dergisi, XXXI/1-2, Ankara 1987, s.383-395.

ÖGEL, Bahaeddin, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, II, T.T.K. Yay., Ankara 2019.

ÖGEL, Bahaeddin, “Büyük Hun İmparatorluğu ve Daha Önceki Devletler”, Tarihte Türk Devletleri, I, Ankara 1987, s.7-21.

RÁSONYI, László, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1971.

TAŞAĞIL, Ahmet, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları (MÖ III. – MS X. Asır), Bilge Yay., İstanbul 2017.

TEZCAN, Mehmet, “I-İ Chih-İ/I-İ-Fa-İ ve “Beş Tuzak” (Çinlilerin Hunları Yıkmak İçin Uyguladıkları Temel Stratejiler)”, Türkler, I, Ankara 2006, s.729-742.

UHLİG, Helmut, İpek Yolu – Çin ve Roma Arasındaki Eski Dünya Kültürü, çev. Alev Kırım, Okyanus Yay., İstanbul 2000.

[1] Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü 4. sınıf öğrencisi. ufuktarih0@gmail.com
[2] Bahaeddin Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, II, Ankara 2019, s.70; Ali Ahmetbeyoğlu, Sorularla Eski Türk Tarihi, İstanbul 2015, s.66
[3] Ögel, a.g.e., s.74.
[4] A.g.e., s.119
[5] Ahmet Taşağıl, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Boyları (MÖ III. – MS X. Asır), İstanbul 2017, s.36-37; Gyula Németh, Attila ve Hunları, çev. Şerif Baştav, Ankara 1982, s.46; Ögel, a.g.e., s.122; Ahmetbeyoğlu, a.g.e., s.67.
[6] Ögel, a.g.e., s.122; Ahmetbeyoğlu, a.g.e., s.68.
[7] A.g.e., s.123-125.
[8] Hsü-lu-kuan-chü Han’dan önceki Hun Hanı’ın Ulu Hatunu’dur. Hsü-lu-kuan-chü Han onu Ulu Hatun makamından aldığı için ona ve soyuna karşı kin tutmuş olmalıdır.
[9] Konuralp Ercilasun, “Hunların Birinci Bölünüş Devresi Üzerine Bir İnceleme”, Gazi Türkiyat, 2014/2015, s.15.
[10] Ögel, a.g.e., s.131.
[11] M.Ö. 60 yılında Hsü-lu-kuan-chü Han’ın hasta olduğu sırada, Lung-ch’eng’deki kurultayın ardından Ho-su Prensi Hsing-wei-ying, Hakanın hastalığı sebebiyle orada bulunan prenslerin ayrılmamaları için emir çıkarmıştır. Bu prens devlet bitikçisi gibidir. (gös.yer.)
[12] Gös. yer.; Ercilasun, a.g.m., s.14.
[13] Eski Türk devletlerinde ülke Sağ ve Sol olarak iki bölgeye ayrılırdı. Doğu, yani güneşin doğduğu taraf Sol; Batı ise Sağ bölgedir. Sol’un Sağ’a üstünlüğü söz konusudur. Nitekim Sol Bilge Prens olan kişi veliaht sayılır, Sağ Bilge Prens ise ondan sonra gelirdi.
[14] Ögel, a.g.e., s.133.
[15] Ögel, a.g.e., s.134; Ercilasun, a.g.m., s.16
[16] Ögel, a.g.e., s.134.
[17] Gös. yer.
[18] Ercilasun, a.g.m., s.18.
[19] Salim Koca, “Türklerin Göçleri ve Yayılmaları”, Türkler, I, Ankara 2006, s.654.
[20] Ögel, a.g.e., s.136; Saadettin Gömeç, Türk-Hun Tarihi, Ankara 2012, s.159.
[21] Ögel, a.g.e., s.136
[22] Bu prens Wu-yen-chü-te Han’ın yardım isteğini reddeden kardeşidir. Huhanyeh Han’ın devlete hâkim olmasında etkili olmuştur.
[23] Ögel, a.g.e., s.137; Gömeç, a.g.e., s.159.
[24] Ögel, a.g.e., s.137.
[25] Hu-chieh ve Wei-li kelimeleri hakkında daha fazla bilgi için bk. Ögel, a.g.e., s.137-138.
[26] Ögel, a.g.e., s.138; Gömeç, a.g.e., s.160.
[27] Németh, a.g.e., s.47; Ögel, a.g.e., s.138; Gömeç, a.g.e., s.160; Ercilasun, a.g.m., s.18.
[28] Ögel, a.g.e., s.139.
[29] L. Nikoloyeviç Gumilev, Hunlar, çev. Ahsen Batur, Ankara 2002, s.177; Ögel, a.g.e., s.139; Gömeç, a.g.e., s.161; Ercilasun, a.g.m., s.18-19.
[30] Ögel, a.g.e., s. 140, Gömeç, a.g.e., s.161; Gumilev, a.g.e., s.177.
[31] Ögel, a.g.e., s.140.
[32] A.g.e., s.141; Németh, a.g.e., s.47.
[33] Bundan sonra Çiçi Han diye yazılacaktır. Ayrıca unvanın anlamlarıyla ilgili bilgi için bk. Ögel, a.g.e., s.141-142.
[34] László Rásonyi, Tarihte Türklük, Ankara 1971, s.67; Ögel, a.g.e., s.143; Németh, a.g.e., s.47; Gumilev, a.g.e., s.177; Gömeç, a.g.e., s.161; Ercilasun, a.g.m., s.19.
[35] Ögel, a.g.e., s.142
[36] A.g.e., s.143.
[37] Gös. yer.; Gumilev, a.g.e., s.177; Ercilasun, a.g.m., s.19.
[38] Gömeç, a.g.e., s.162.
[39] Salim Koca, “Büyük Hun Devleti”, Türkler, I, s.704; Ögel, a.g.e., s.144; Gumilev, a.g.e., s.178.
[40] Ögel, a.g.e., s.144
[41] A.g.e., s.144-145.
[42] Wolfram Eberhard, Çin Tarihi, Ankara 1995, s.98; René Grousset, Bozkır İmparatorluğu, çev. Reşat Uzmen, İstanbul 1999, s.56; Mehmet Tezcan, “I-İ Chih-İ/I-İ-Fa-İ ve “Beş Tuzak” (Çinlilerin Hunları Yıkmak İçin Uyguladıkları Temel Stratejiler)”, Türkler, I, s.739; Ögel, a.g.e., s.145; Ercilasun, a.g.m., s.19; Gömeç, a.g.e., s.163.
[43] Ercilasun, a.g.m., s.19.
[44] Ögel, a.g.e., s.145; Németh, a.g.e., s.47; Gömeç, a.g.e., s.163; Gumilev, a.g.e., s.179.
[45] Ögel, a.g.e., s.145.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz