Çiçi Han’ın aklındaki Büyük Batı Hun Devleti planını, Çinli generallerin raporları sayesinde öğrenebiliyoruz. Buna göre Çiçi, güneyde Yüeçi, batıda Part ve doğuda Doğu Türkistan topraklarını ele geçirme planları yapmaktaydı.[3] Bunun için bu bölgelerdeki insanları Çin’e karşı kışkırtarak kendisine destek toplamaktaydı. Onun bu büyük planının ne derecede doğru olduğunu bilmiyoruz fakat uyguladığı genişleme politikası bu planı doğrulayabilecek niteliktedir.
Batı Türkistan’da bunlar yaşanırken Çin’de ise tedirginlik artıyordu. Çünkü Çiçi Han, Doğu Türkistan’daki Çin’e bağlı olan şehir devletleri için oldukça tehlikeli bir hale gelmişti. Üstelik Çin için fazlasıyla önemli olan İran coğrafyasının da Çiçi’nin eline geçme ihtimali vardı. Çinliler bir yandan ona engel olabilmek için çözüm yolları arıyorlar, bir yandan da öldürülen elçilerinin intikamını alabilmek için planlar yapıyorlardı.
Nitekim Çin, ilerleyen süreçte Çiçi Han’a hem istihbarat toplamak hem de öldürülen elçilerin cesetlerini aramak suretiyle üç elçi göndermiştir. Fakat elçileri gören Çiçi çok sinirlenmiş, onları azarlayarak Çin hakkında kötü sözler etmiştir. Hatta Çin imparatorunun mektubunu da kabul etmemiştir. Bundan sonra ise Çin imparatoruna bir mektup yazdırarak çok sıkıntılı bir durumda olduğunu söylemiş, imparatorun kendisini korumasını ve oğlunu Çin sarayına hizmet için göndermek istediğini bildirmiştir.[4]
Daha önce Çin elçilerinin öldürülmesi, Semerkand Kralının kızının ve krallığın ileri gelenlerinin öldürülmesi gibi diplomatik hatalar kuşkusuz Çiçi’nin sert karakterinin sonucuydu. Son olarak burada elçilere hakaret ederek imparatorun mektubunu kabul etmemesi, onun diplomasi yanının zayıflığını ve siyasi ilişkilerde, savaş alanlarında olduğu kadar başarılı olamadığını göstermektedir.
Burada dikkati çeken bir diğer husus da Çiçi Han’ın fikir değiştirerek imparatora bir mektup yollaması ve bu mektupta Çin’le yeni bağlar kurmak istediğini bildirmesidir. Burada anlaşılamayan noktalar Çiçi’nin kendisini zor durumda addetmesi ve bağlı devlet hükümdarları gibi korunma talep etmesidir. Çin tarihçilerinin, bu mektubu, üzerinde oynama yapmak suretiyle kayda geçirebileceklerini göz önünde bulundurmalıyız. Yazılanların doğru olduğunu varsayarsak, onun fikrini değiştirerek bir mektup yazdırmasından, yanında bilge devlet adamları olduğunu çıkarabiliriz. Kendisini zor durumda addederek koruma talep etmesini, Çinlilerin, onun durumu veya planları hakkındaki kanılarını değiştirmeye yönelik ince bir diplomatik manevra olarak yorumlayabiliriz. Fakat Çinliler, bu manevradaki nükteyi anlamış olmalılar ki Çiçi’yi yok etmek için gelen Çinli general ona, “seni sıkıntılı durumdan kurtarmak için geldik” demiştir.
Çin tarihçileri Çiçi Han için ‘hem çok gururlu ve hem de tedirgin’ diyorlardı. Hun tarihinde bununla ilgili olarak çok zarif bir örnek vardır. M.Ö. 89 yılında Hun Hakanı olan Huluku Han (M.Ö. 96-85), Çin imparatoruna gönderdiği mektubunda şöyle diyordu: “Güneyde büyük Çin; kuzeyde güçlü Hunlar vardır. Hunlar, göğün gururlu çocuklarıdır”. Böyle bir deyiş ve gurur, Mete çağında bile görülmüyordu.[5] Çiçi’nin gururu da öncelikle Hun olmasından kaynaklanıyordu. Tedirginliğini ise kanaatimizce Çin’in onu adım adım izlemesine bağlayabiliriz.
Çin Açısından Durum ve Generallerinin Hazırlığı
Çin gerçekten de Çiçi Han’ı adım adım izliyor, onu alt etmek için fırsat kolluyordu. Çünkü Çiçi, Talas havzasında İpek Yolu’nun kuzey güzergahını tehdit etmeye başlamıştı ve bu Çin için kabul edilemezdi.[6] Aynı zamanda Çinlilerin kendileri için çok önemli saydığı Wusun, Yüeçi ve İran gibi ülkeler eğer Çiçi’ye bağlanırlarsa bir daha Çin’e bağlanmaları kolay kolay gerçekleşmeyebilir, Çin’in batı siyaseti ve genişleme politikaları iflas edebilirdi. Nitekim birçok Çinli devlet adamı Çiçi’ye bir ders verilmesini savunuyor, Çinli casuslar raporlarında Çiçi’nin askerlerinin giyimlerinden bile bahsediyorlardı.[7]
Doğu Türkistan’da bulunan Çinli General Ch’eng T’ang, Çiçi Han tehlikesini ortadan kaldırıp imparatorunun gözüne girmek istiyordu. Onun yardımcısı olan General Kan Yen-shou ise bu fikre karşıydı. Çünkü ona göre, öncelikli olarak imparatordan izin alınması gerekiyordu. Ch’eng T’ang ise imparatordan izin alma işinin, saraydaki vezirler yüzünden uzayacağını ve geç kalacaklarını düşünüyordu. Hatta bu fikir ayrılığı o kadar ileri boyuta ulaşıyordu ki Komutan Ch’eng T’ang, yardımcısını kılıç zoruyla ikna etmek zorunda kalıyordu.[8]
Çinlilerin sefer planına göre Çin ziraat kolonilerinden asker ve subaylar toplanacak, Wusunların askerlerinden de orduya katılım sağlanacak ve sonra doğrudan Çiçi Han’ın başkentine gidilecekti. Çiçi, onları gördüğünde kaçmak isteyecek fakat kale savunması Hunlara göre olmadığından dolayı kaçacak bir yer bulamayacaktı. Böylece onlar da binlerce yıldır Hunlara karşı kazanılamayan zaferi bir günde elde etmiş olacaklardı.[9]
Nitekim daha sonra komutanlar, kale kuşatmasında usta olan askerler ile komandolardan, bazı şehir devletlerinin askerlerinden ve Çin ordusunda bulunan Hun askerlerinden 40.000 kişilik bir ordu toplamışlardır.[10] Görüldüğü üzere Çinliler, oluşturdukları orduya Hunları katarak, “barbara karşı barbar kullanma” taktiklerini bu savaşta da kullanmışlardır.[11]
Çin Ordusunun Talas’a Yolculuğu
Çin imparatoruna bir mektupla haber verildikten sonra harekete geçen Çin ordusu iki güzergâhtan yola çıkmıştır. Biri Kaşgar üzerinden Pamirlerin kuzeyini aşarak Fergana’ya ulaşmış, öteki de Aksu’dan yola çıkarak Wusunların başkentinden Isık Göl yolu ile Semerkand Krallığının doğu sınırına gelmiştir.[12] Bu sırada, muhtemelen Çin ordusu gelmeden Wusun ülkesinde yağmada bulunmuş olan Semerkand Krallığının atlıları, arkalarında bir anda Çin ordusunu görünce paniğe kapılmadan hemen Çin ordusunun arkasına dolanmışlar ve ani bir baskınla ağırlıklarını ele geçirmişlerdir. Bundan sonra Çinli komutan, yanında bulunan Hun askerlerini onların arkasından koşturmuş, bu Hun birliği de birçok Semerkand askerini öldürerek birçoğunu da esir ederek geri dönmüştür. Esirler arasında Krallığın ileri gelenlerinden kimseler de bulunmaktaymış.[13]
Semerkand Krallığının topraklarına girildiğinde Çinli general yağma yapılmasını yasaklamış ve ülkenin ileri gelenleriyle iletişim kurmaya çalışmıştır. Nihayetinde buldukları birkaç Semerkandlı soylu ile kardeşlik andı içmişler ve kendilerine kılavuzlar bulmuşlardır. Bu görüşmeler esnasında Çiçi Han’ın sert idaresinden bıkkın ve kızgın olan Semerkandlı soylular, onun hakkında bildikleri her şeyi Çinlilere anlatmışlardır.[14] Bundan sonra Çin ordusu, muhtemelen hiçbir engelle karşılaşmadan Çiçi’nin kalesine 30 mil kalıncaya kadar ilerlemiştir.
Burada, gönderdiği elçiyle Çinlilere niçin geldiklerini soran Çiçi Han, savaşmaya kararlı gözüküyordu. Çinli general de Çiçi’yi tahrik etmek için şöyle bir cevap yolluyordu:
“Çiçi Han Çin İmparatoruna yazdığı mektubunda, burada sıkıntılı ve güç durumda bulunduğunu, bunun için de haşmetli Çin’e bağlanmak ve kendisinin Çin sarayına gelmek istediğini bildirmişti. Han, İmparatorumuzun merhametine sahip olabilmiştir. Böylece büyük devletinizi de bırakmış olacaksınız!”[15]
Çiçi Han’ın böyle büyük bir ordu karşısında, üstelik kalesinde 2 ya da 3 bin savaşçısı olduğu halde neden savaşmaya kararlı olduğu hakkında bir malumatımız yok fakat o, 2 yılda yaptırdığı kalesine ve askerlerine güveniyor olmalıydı.
İki taraf arasında elçilerle sağlanan irtibat, iki Çin generalinin en son ve kesin olarak, Çiçi Han’a emredercesine, “Hakan, kendi vezirleri ile bize gelmeli ve akıl vermelidir!” deyişlerine kadar sürmüştür.
Savaşın Başlaması
Ertesi gün Çinliler, Çiçi’nin kalesine 3 mil yakınlığa gelerek, orada bir kamp kurmuşlar ve savaş düzenine girmişlerdir.[16] Bu sırada Çiçi Han, beş renkli bayrağını diktiği ve zırhlara bürünmüş birkaç yüz askerin bulunduğu surların üzerine çıkmıştır. Muhtemelen orada askerlerine hırslandırıcı şeyler söyleyerek nutuk vermiştir.[17] Bundan sonra yüzden fazla atlı asker surlardan aşağı inmiş, yüzden fazla yaya asker de kapıya gelip “balık sırtı” şeklinde dizilmiştir.[18] Arbaletlerinin okları gerilmiş olan okçular atışa hazır halde dururlarken, surların üzerinde duran askerler naralar atıp Çinlileri tahrik etmek için “savaşa gelin” diye bağırmaya başlamışlar ve atlı askerler de atlarını Çin karargahına doğru sürmüşlerdir. Hunlarda veya atlı Türk topluluklarında alışılagelmişin dışında gördüğümüz bu gösteri yürüyüşünden sonra okçu birlikleri ile kapıda toplanmış olan atlı ve yaya birlikleri kaleye girmişlerdir.[19]
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Çinli generallerin, ordularına hücum emri vermesiyle tüm Çin ordusu davul sesleri eşliğinde duvarların dibine yığılmış, kaleyi dört taraftan kuşatmıştır. Kalenin her deliği ve tüm kapılar iyi tutulmuştu. Ön tarafta oklardan korunmak için dikilmiş olan tahta veya metal perdelerin arkasında da arbalet yayları ile mızraklar dizilmişti. Çin okçuları kalenin içinde bulunan kuleleri hedef alınca kulelerdeki askerler hemen aşağı inmişlerdi. Bu sırada Hun okçuları da toprak duvarın dışında bulunan, ayrı bir ağaç duvardan (dış sur) Çinlilere ok yağdırarak ağır zayiat verdirmişlerdir. Bunun üzerine Çinliler taktik değiştirmişler ve muhtemelen kısa bir geri çekilme esnasında bu ağaç surlarda, ateş atmak suretiyle yangın çıkarmışlardır.[20] Bir anda ateşin ve onun etkisiyle ortaya çıkan zehirli dumanın ortasında kalan, yangına kadar Çinlilere ok yağdırmış olan birkaç yüz Hun atlısı, can havliyle dışarı çıkmış, Çinlilerin ok yağmuruyla yok edilmiştir.[21]
Çin tarihleri Çiçi Han’ın, Çin ordusunun hücumunu haber aldığında kaçmak istediğini fakat Semerkand Krallığının, Wusunların ve diğer Türkistan devletlerinin de kendisine karşı harekete geçtiğini duyduğu için kalmaya karar verdiğini bildirirler. Buna göre Çiçi, “en iyisi burada kalıp savunmaktır. Çin ordusu, çok uzaklardan geldi. Bunun için uzun zaman savaşa dayanamaz” diyerek zırhlarını giymiştir.[22]
Çin tarihçilerinin verdiği bu bilgilerin doğruluğunu tartışmak gerekmektedir. Çin ordusunda doğrudan görevli ya da yüksek rütbeli subayların maiyetinde çalışan, yazıcı memurların olması normal karşılanabilir. Çinli subayların savaş sonrası raporları da oldukça değerlidir ve titizlikle incelenmelidir. Onların yazdıklarında, savaşın gidişatı ve kendi taraflarındaki durum hakkındaki bilgilerin doğru olma ihtimali yüksektir. Fakat burada dikkat çekilmesi gereken husus, onların, Çiçi’nin kalesinde olmamalarıdır. Dolayısıyla Çin tarihçilerinin kalede neler yaşandığını kesin olarak bilmeleri çok uzak bir ihtimaldir. Onların, Çiçi’nin bu sırada ne söylediğini bile yazmaları, aslında güvenilirliklerini daha fazla sorgulatmaktadır.
Çiçi Han, savaşmayı göze alamayıp kaçmak isteseydi, bunu rahatlıkla yapabilirdi. Çünkü bir savaş olacağı, Çin ordusu Çiçi’nin kalesine 30 mil yaklaştığında zaten belliydi. Üstelik geleneksel Hun savaş taktiklerine göre onun, atlı birlikleriyle geri çekilerek Çinlileri oyalaması, fırsatını bulduğunda da ani saldırılarla yıpratması gerekiyordu. Anlaşıldığına göre o, kale savunması yapmayı tercih etmişti ve ordusundaki yeni askerî birliklerle de kaleyi koruyabileceğini düşünmüştü.
Bundan sonra Çiçi Han’ın hatunu ve birkaç düzine kız, onunla birlikte kuleye çıkmışlar ve Çinlilere ok atmaya başlamışlardır. Muhtemelen Çinli okçuların hedefi haline gelen bu kulede, kadınların birçoğu oklanıp yere düşmüşler, Çiçi de yüzünden yaralanmıştır. Bunun üzerine Çiçi, atına atlayıp hareme girmiştir. Onun yaralandıktan sonra hareme atıyla gitmesi, haremin surlardan oldukça uzakta olduğunu göstermektedir.[23] Görüldüğü üzere, tarihte birçok örneği olan Türk kadınının yiğitliği ve cesareti, bu savaşta da karşımıza çıkmaktadır.
Anlaşıldığına göre savaş ilk gün bitmemişti. Gece yarısından sonra Çiçi Han’ın ordusu ile Semerkand Krallığının ordusu arasında ilginç bir atışma yaşanmıştı. Dıştaki ağaç surların, yangının ulaşmadığı hücrelerinde kalmış olan Hun askerleri, toprak surlara çekilmek istemişler ve bunu yaparken de muhtemelen Çin ordusunun dikkatini dağıtmak için şehirde büyük bir gürültü koparmışlardır. Tam bu sırada Semerkand Krallığının on binden fazla atlısı on ayrı yerden görünerek surların etrafını sarmış, Hunlara bağırarak karşılık vermişlerdir. Onlar, aynı gece karargâhı birkaç kere sarmışlar fakat bir başarı elde edememişlerdir.[24]
Semerkand askerleri daha önce Çiçi Han’ın emrinde bulunuyorlardı. Fakat bilinen bir şey varsa Semerkand Krallığının Çin ile dostluğunu bozmadığıdır.[25] Semerkandlılar, Hun askerleri toprak surların içine girerken muhtemelen dış surların etrafını sarıyorlar ve Hunlara karşılık veriyorlar. Onların, hangi karargâhı sardıkları kayıtlarda açık değil. Hunlarla Semerkandlılar arasında bir çatışma olmuyor, kayıtlarda böyle bir bilgi yok.
Şafak sökerken Çiçi Han’ın kalesinin dört yanından alevler yükselmeye başlamış, Çin ordusu zafer çığlıkları ile dört yandan hücuma geçmiştir. Bu sırada Semerkand Krallığının askerleri geri çekilmişler, Çinliler de toprak surlardan içeri girmişlerdir. Çarpışmalar sokaklarda yoğunlaştığı sırada Çiçi, erkek ve kadınlardan oluşan yüzden fazla kişiyle hareme girmiş, bunun üzerine Çinliler, haremi de ateşe vermişlerdir. Çiçi’yi yakalamak için arkasından Çinliler de hareme girmişler, fakat o yaralanarak ölmüştür (M.Ö. 36).[26]
Anlaşıldığına göre Semerkand Krallığı savaş boyunca çekimser kalmıştır. Onlar muhtemelen Çinlilere yaranabilmek için birkaç kez surları sarmışlardır. Görüldüğü üzere Çinliler topyekûn hücuma geçtiğinde de geri çekilmişlerdir. Kalede, kalabalık Çin ordusuna karşı gerçekten de destansı bir savunma yapılmış, çarpışmalar Çiçi Han’ın sarayının içinde bile devam etmiştir. Nitekim Çiçi de çarpışırken yaralanmış ve hayatını kaybetmiştir.
Sonuç
Çinlilerin raporlarına göre savaşın Hunlar açısından bilançosu şöyleydi: Kale içinde, başta Çiçi olmak üzere Ulu Hatun, veliaht, şehzadeler, ünlü prensler ve diğer çevre memurları da dahil 1518 Hun öldürülmüştür. 145 Hun canlı olarak esir alınmış, 1000 kadar kişi de Çinlilere teslim olup bağlanmıştır. Esirler, Çinlilere yardım etmek için gelen 15 şehir devletinin kralına hediye edilmiştir.[27] Çiçi’nin hareminde bir Ulu Hatun, belirli olarak görülmektedir. Kale düştükten sonra Ulu Hatun, ölenlerin listesinde baş yeri almaktadır ve bu, Hun aile geleneklerine uygundur. Görüldüğü üzere, Çiçi Han’ın kalesinde yaklaşık 3 bin kişi bulunmaktaydı. Üstelik bunların hepsi asker de değildi. Buna rağmen kaledekiler canla başla çarpışmışlardı. Öyle ki muhtemelen Ulu Hatun, veliaht ve şehzadeler de çarpışarak ölmüşlerdi.
Çinliler, Çiçi Han’ın başını ibret olsun diye bütün Türkistan’da gezdirmişler, sonra da Çin başkentine yollamışlardır.[28] Çiçi’nin, Çin’i ne kadar endişelendirdiğini ortaya koyan Çinli generallerin raporunda şöyle deniyor: “Çiçi Han, hep Çin’e karşı gelmiş ve isyan halinde olmuştur. Eğer bu yüzden cezalandırılmış ve öldürülmüş olmasaydı, Toharistan’ın (Ta-hsia) batısı, onun buyruğu altına girmiş olacak ve Çin’in buraları kendi buyruğuna alması, bir daha da mümkün olmayacaktı. Çiçi Han, halka tesir etmek yolu ile onları zehirledi (ve Çin düşmanı yaptı).”[29] Toharistan’ın batısı diye bahsedilen yer, bugünkü İran coğrafyasıdır.
Savaş başlamadan önce, yüz kadar ağır zırhlar giymiş asker surların üzerinde duruyordu. Bilindiği üzere Hunlarda ağır zırh giyme geleneği yoktu. Hunların ordusu hafif atlı birliklere dayanırdı. Çiçi Han askerlerinden bazılarını İran ve belki de eskiden Batı Türkistan’da oturmuş olan Yunan kolonilerinin giyimlerini taklit ederek giydirmiş olabilirdi.[30]
Çiçi Han’ın kalesinde, Çinliler için oldukça dikkat çekici ve yabancı bir birlik daha vardı. Bu birlik savaş öncesi yapılan gösteri yürüyüşünde, kalkanlarını kullanarak balık sırtı şeklinde dizilen birlikti. Onların nereden geldikleri ve Çiçi’nin ordusunda bulunma sebepleriyle ilgili olarak çeşitli görüşler bulunmaktadır.
Bir görüşe göre Çiçi Han’ın ordusundaki bu birlik, Part Devleti’nden yardım için gönderilmiş ve Romalılardan aldıkları silah ve donanımlarla savaşmıştır. Esir alınan Part askerlerinin, Tarım havzasındaki garnizonlara dağıtılması ve Çin’e getirilmesiyle birlikte silahlarının ve donanımlarının taklitleri yapılmaya başlamıştır. Böylelikle bu silahlar Çin’in nüfuzu olan bölgelere hatta oralardan da Japonya’ya kadar yayılmıştır.[31]
Diğer bir görüşe göre ise bu birlik Romalıydı. Şöyle ki Carrhae Savaşı’nda[32] kitle halinde Partlara esir düşen Romalılar, oradan İç Asya’ya ulaşmışlar ve Çiçi Han’ın hizmetine girmişlerdir.[33]
Ufukcan Yaşa
Stratejik Ortak Misafir Yazar
[irp posts=”24232″ name=”Büyük Hun Devleti’nin Bölünüşü”]
[irp posts=”25409″ name=”İki Kutuplu Bozkır: Hunların Bölünmesi ve Çiçi Han”]
KAYNAK
ERCİLASUN, Konuralp, “Hunların Birinci Bölünüş Devresi Üzerine Bir İnceleme”, Gazi Türkiyat, 2014/15, Ankara 2014, s.13-32.
GÖMEÇ, Saadettin, Türk-Hun Tarihi, Berikan Yay., Ankara 2012.
GUMİLEV, L. Nikoloyeviç, Hunlar, çev. Ahsen Batur, Selenge Yay., İstanbul 2002.
KOCA, Salim, “Büyük Hun Devleti”, Türkler, I, Ankara 2006, s.687-708.
NÉMETH, Gyula, Attila ve Hunları, çev. Şerif Baştav, Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Yay., Ankara 1982
ONAT, Ayşe, Çin Kaynaklarında Türkler: Han Hanedanı Tarihinde Batı Bölgeleri, T.T.K. Yay., Ankara 2012.
ÖGEL, Bahaeddin, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, II, T.T.K. Yay., Ankara 2019.
ÖGEL, Bahaeddin, “Büyük Hun İmparatorluğu ve Daha Önceki Devletler”, Tarihte Türk Devletleri, I, Ankara 1987, s.7-21.
RÁSONYI, László, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1971.
TEZCAN, Mehmet, “I-İ Chih-İ/I-İ-Fa-İ ve “Beş Tuzak” (Çinlilerin Hunları Yıkmak İçin Uyguladıkları Temel Stratejiler)”, Türkler, I, Ankara 2006, s.729-742.
UHLİG, Helmut, İpek Yolu – Çin ve Roma Arasındaki Eski Dünya Kültürü, çev. Alev Kırım, Okyanus Yay., İstanbul 2000.
[1] Bu yazı, İki Kutuplu Bozkır: Hunların Bölünmesi ve Çiçi Han isimli yazının devamıdır.
[2] Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü 4. sınıf öğrencisi. ufuktarih0@gmail.com
[3] Bahaeddin Ögel, “Büyük Hun İmparatorluğu ve Daha Önceki Devletler”, Tarihte Türk Devletleri, I, Ankara 1987, s.17; L. Nikoloyeviç Gumilev, Hunlar, çev. Ahsen Batur, Ankara 2002, s.186-187.
[4] Gumilev, a.g.e., s.162.
[5] Gumilev, a.g.e., s.100.
[6] Helmut Uhlig, İpek Yolu – Çin ve Roma Arasındaki Eski Dünya Kültürü, çev. Alev Kırım, İstanbul 2000, s.121.
[7] Saadettin Gömeç, Türk-Hun Tarihi, Ankara 2012, s.171.
[8] Kan Yen-shou ve Ch’eng T’ang isimli Çinli komutanlardan hangisinin yardımcı general olduğu hakkında Ögel, bir malumat vermemiş fakat olay kurgusunu bu şekilde vermiştir. Gumilev, Kan Yen-shou’nun genel vali olduğunu ve Ch’eng T’ang’a izin vermeyerek engellemek istediğini sonra da Ch’eng T’ang tarafından kılıç zoruyla ikna edildiğini söylemiştir. Onat ise Kan Yen-shou’nun genel vali olduğunu ve General Ch’eng T’ang’ı Çiçi Han’ın üzerine gönderdiğini söylemiştir. Bahaeddin Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi, II, Ankara 2019, s.168; krş. Gumilev, a.g.e., s.187; krş. Ayşe Onat, Çin Kaynaklarında Türkler: Han Hanedanı Tarihinde Batı Bölgeleri, Ankara 2012, s.37.
[9] Ögel, a.g.e., s.167-168.
[10] Onat, a.g.e., s.37; Çin ordusunun mevcudu hakkında ihtilaf bulunmaktadır. Ögel, a.g.e., s.168; krş. Gömeç, a.g.e., s.171; Salim Koca, “Büyük Hun Devleti”, Türkler, I, s.705.
[11] Çinlilerin Hunlara karşı kullandıkları taktikler hakkında daha fazla bilgi için bk. Mehmet Tezcan, “I-İ Chih-İ/I-İ-Fa-İ ve “Beş Tuzak” (Çinlilerin Hunları Yıkmak İçin Uyguladıkları Temel Stratejiler)”, Türkler, I, s.739.
[12] Ögel, a.g.e., s.168.
[13] Ögel, a.g.e., s.169; krş. Gumilev, a.g.e., s.187.
[14] Ögel, a.g.e., s.169; Gumilev, a.g.e., s.188.
[15] Ögel, a.g.e., s.169.
[16] Ögel, a.g.e., s.170.
[17] Gömeç, a.g.e., s.172.
[18] Ögel, a.g.e., s.170; Gumilev, a.g.e., s.188.
[19] Ögel, a.g.e., s.170; Gömeç, a.g.e., s.172.
[20] Gumilev, a.g.e., s.188; Gömeç, a.g.e., s.172.
[21] Ögel, a.g.e., s.172.
[22] Gös. yer.
[23] Gös. yer.
[24] Ögel, a.g.e., s.172-173; Gumilev, a.g.e., s.188
[25] Ögel, a.g.e., s.173.
[26] Gös. yer.; Gömeç, a.g.e., s.172; Gumilev, a.g.e., s.188; Onat, a.g.e., s.37; Koca, a.g.m., s.705; Gyula Németh, Attila ve Hunları, çev. Şerif Baştav, Ankara 1982, s.48; Konuralp Ercilasun, “Hunların Birinci Bölünüş Devresi Üzerine Bir İnceleme”, Gazi Türkiyat, 2014/2015, s.20.
[27] Ögel, a.g.e., s.173; Gumilev, a.g.e., s.189; Koca, a.g.m., s.705.
[28] Ögel, a.g.e., s.174; Gömeç, a.g.e., s.172.
[29] Ögel, a.g.e., s.174.
[30] Ögel, a.g.e., s.165.
[31] Uhlig, a.g.e., s.123.
[32] Carrhae Savaşı, M.Ö. 53 yılında Romalılar ve Partlar arasında yapılmış, Partlar kesin bir galibiyet almışlardır.
[33] Ögel, a.g.e., s.165; Gömeç, a.g.e., s.170; László Rásonyi, Tarihte Türklük, Ankara 1971, s.67-68
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.