Çokkültürlülük kavramı, bir toplumda birden fazla kültürün varlığına işaret etmektedir. Günümüz dünyasında bütün devletler, sosyolojik açıdan çokkültürlü bir nitelik göstermektedirler. Hızlı iletişimin, ulaşımın ve birçok durumun sağladığı imkânlar aracılığıyla dünya üzerinde hemen hemen her toplum, gittikçe daha çok kültürlü olmaktadır. Uluslararası düzeyde göçün artması, ulaşım ve iletişim olanaklarının da kolaylaşmasıyla birlikte insanlar ve bununla birlikte kültürler giderek birbirine yakınlaşmaktadır. Bu kültürel yaklaşım ve birçok kültürün bir arada bulunması “kültürel çeşitlilik” ya da “çokkültürlülük” olarak adlandırılmaktadır.
İnsanların din, dil, tarih, ülkü ve benzeri farklılıklarla birlikte yaşamasını ifade etmektedir. Ancak çokkültürlülük yaklaşımı ulusalcılığı aşan bir tasarımdır. Şimdiki çokkültürlülük ise bunların çeşitliliğine ve bunun da normal sayılması gerektiğine atıfta bulunmaktadır (Aydın, 2003: 41).
Bir toplumun çokkültürlü olması, sadece o toplumun üyeleri arasında gelenekler, adetler, değerler açısından bir farklılık olmasıyla ilgili değildir. Farklı kültürlere ait olmaları sebebiyle, benimsenen ve kendilerini bağlı gördükleri, kendilerini uymakla yükümlü hissettikleri etik değerler ve dolayısıyla inandıkları bu değerlerle uyumlu olarak gerçekleşmesini istedikleri adalet anlayışları arasında bir farklılığın bulunduğu anlamına gelmektedir. Diğer yandan çokkültürlülük terimi, her biri birbirinden farklı kültürel çoğulculuk biçimlerini kapsamaktadır. Kültürel çoğulculuğun nedenlerinden biri belirli bir devlet içinde birçok ulusun bir arada yaşamasıdır (Kymlicka, 1998: 33).
Modern yurttaşlığın ulus-devlet sınırları içindeki homojen ulus fikrinin kaybolmasıyla toplumların heterojen yapısı ortaya çıkmaya başlamıştır. Toplumlar tek bir dil, kültür, kimlik bayrağının altında bir araya gelmektense çok dilli, kültürlü, kimlikli bir yapılanma içine girmektedirler. Fakat çokkültürlülüğün olduğu toplumlarda, toplum için birçok güçlük ortaya çıkmaktadır. Bir tür farklılık varsa bu durum toplumun kendine has güçlüklerle başa çıkmasını gerektirmektedir. Bunlar, toplumun üyeleri arasında etnik çeşitliliğin kaynaşmasının yasallaştırılmasını ve aynı zamanda bu farklı etnik yapılar arasında bir tür ulusal birlik hissi oluşturulmasını içerir (Özensel, 2012:61).
Temelde iki farklı çokkültürlülük ve yurttaşlık modelinden söz edilmektedir. Bunlardan ilki kökeni John Locke, Thomas Hobbes, Montesquieu gibi düşünürlere dayanan ve günümüzde J. Rawls, J. Raz, Kymlicka gibi düşünürler tarafından temsil edilen Liberal sözleşmeci çokkültürlülük ve yurttaşlık modeli, öteki de günümüzde Charles Taylor ve Michael Walzer, gibi kuramcılar tarafından temsil edilen cemaatçi yaklaşımıdır (Şan, 2005:77).
Bu yaklaşımlara ilk olarak liberal kuramdan bakılacak olursak liberal çokkültürlülük modelinin en ayırt edici özelliği, bireyi özgün bir toplulukla değil bir kategori ya da yurttaşlıkla olan ilişkisi içinde ele alan bir yaklaşıma sahip olmasıdır. Liberal yurttaşlık anlayışına göre bir toplumu oluşturan bireylerin tümü tanımlanmış ve değişmez bir ‘’iyi yaşam’’ kavramını paylaşmazlar. Bu nedenle devletlerin dayanacağı ve hedeflerini ortaya koyacakları bir ahlaki kaynağı da olamaz. İyi yaşamın birçok türü bulunmakla birlikte bunlardan hiçbiri ötekinden daha az değerli olmadığı için bunların birbirleri ile kıyaslanması mümkün değildir. Her biri farklı bir biçimde değerlidir. Liberal bakış açısına göre birey, kendi yaşam alanını seçme, yargılama, inceleme ve yeniden gözden geçirme yönünde düşünsel yeteneklere sahip bir benlik olarak tanımlanmıştır. Toplum bireyin yararına ilişkin farklı ve birbiri ile rekabet eden anlayışlara olanak tanımalı ve sosyal kurumlar iyi yaşam sağlama konusundaki görüş çeşitliliğine bir çerçeve oluşturmakla sınırlı bir görev üstlenmelidir (Üstel, 1999: 64). Liberal teori ‚yurttaşların tamamının eşitliği adına, siyasal görüş dışındaki bütün farklılıklara tepkisiz kalmayı veya bunları siyasette gözetilen konuların dışına çıkarmayı savunan görüştür. Bu bakış açısına göre siyasal farklılıklar dışında kalan farklılıklar bir topluluğu değil, sadece söz konusu kişiyi ilgilendirir ve böylece kişinin dini, ahlaki inançları ve aile yapısıyla birlikte özel alana girer.
Birey özgürlüğünü odak noktasında bulunduran Liberal kuram 1980’li yıllardan sonra cemaatçilik akımı tarafından şiddetli bir eleştiriye maruz kalmıştır. Cemaatçilik 80’li yıllarla birlikte, liberal teoriye bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Cemaatçiler sadece liberal fikirleri değil, liberal teorinin tümünü, birey üzerine çok odaklanmış olmalarını, bireysel özgürlüğe aşırı önem vermiş olmalarını ve insanın kendisini geliştirmesi bakımından iyi işleyen bir toplumsal yapıyı öngörmekte yetersiz olmalarını eleştirmektedirler. Cemaatçilere göre liberal teoride haklara yapılan tek taraflı vurgu, kültürel atmosferden, topluluk bağlarından ve gerçek bir insanın tüm kişiliğini oluşturan hayat hikâyesinden soyutlanmış bir bireye ilişkin bulunmaktadır (Şan, 2005: 79). Aslında birey olarak her birimiz, kişiliğimizi, yeteneklerimizi ve hayattaki kazanımlarımızı ancak bir topluluk içerisinde gerçekleştirme imkânına sahip olabiliriz. Bu nedenlerle cemaatçiler, esas olarak siyasal hayatın topluluğu oluşturması gerektiğini çünkü bireyin ancak topluluklar tarafından şekillendirildiğini savunurlar (Balı, 2001:170). Böylelikle de alt grupları kapsayan büyük toplum yerine ulustan daha küçük olan gruplardan oluşan bir haklar kuramının oluşturulmasının çabası içinde olmuşlardır. Bu da ortak bir iyi kavramı ile tanımlanmış grupların teorisi ile mümkün olabilecektir. Tek tek üyelerin amaçlarını gözden geçirme gücünü sınırlandırsa bile, grupların bir ortak iyi kavramını ilerletebilecekleri bir “ortak iyi politikası” geliştirmek isterler. Üyelerin grup değerlerine kurucu bir bağla bağlı olduğuna inanan cemaatçiler, ortak değerlerin savunulması adına kişi haklarının sınırlandırılmasında da herhangi bir sakınca görmeyeceklerdir (Kymlicka,1998: 151).
Cemaatçi çokkültürlülük anlayışının temel özelliği çoğunluk kültürü karşısında dezavantajlı bir konumda olan grupların kültürlerinin korunması esasına dayanmaktadır. Liberal devlet geleneğinin bireysel hak ve özgürlükleri önemseyen ve eşit hak ve sorumluluk temeline dayanan vatandaşlık anlayışı ile bu dezavantajlı grupların sorunlarının çözüme kavuşması cemaatçilerce önemli görülmemektedir. Cemaatçiler, liberal yaklaşımı kişiselliği çevre ve toplumsal ilişkilerden uzaklaştırmakla suçlarlar.
Çokkültürlülük Uygulaması Olarak Kanada Örneği
Farklılıkların bir arada yaşama konusunda karşılaşılan problemleri önemli ölçüde çözdüğünü iddia eden ve bu konuda en meşhur olan ülkelerin başında Kanada gelmektedir. Kanada farklılıklar arasında yaşanan ve yaşanacak problemleri çözmede bir model olarak “çokkültürlülük” politikaları uygulamaktadır. Aynı zamanda Kanada, çokkültürlülük politikalarının uygulamayı kabul eden dünyadaki ilk ülke olmuştur. Çokkültürlülük Yasası ile Kanada, toplumundaki her ırktan insana ve farklı ırka ait toplumlar arasındaki ilişkilere tam ve eşitlikçi paylaşım sunduğunu ifade etmektedir. Yine Kanada, çokkültürlülük sayesinde, tüm farklılıkların özelliklerini kabul ettiğini, onların toplumlarıyla bütünleşmelerine ve sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi konularda aktif görev almalarını teşvik ettiğini iddia eden bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır.
Temel özellikleri itibariyle birçok farklı topluluktan meydana gelen bir toplumda ve bu toplumun üyelerinin farklı dinsel, dilsel ve etnik yapıya sahip olan insanların barış ve huzur içinde bir arada yaşamalarını sağlayacak unsurların ne olduğu Kanada’da tartışılan temel unsur olmuştur. Bir anlamda bu farklılıkları bir arada tutacak formül aranmıştır. Bugün Kanada’nın bu formülü, “çokkültürlü tek devlet” anlayışında sistematize ettiğini söyleyebiliriz. Nitekim Kanada devleti 1971 yılında dört temel karar almıştır. Kanada’yı çokkültürlülük konusunda meşhur eden özellikler şunlardır:
- Kendi kimliğini ve farklılığını devam ettirmek isteyen her gruba izin verip yardım eder.
- Kültürlerini geliştirme ve aynı zamanda Kanada toplumunun bir parçası olma konusunda her gruba yardım eder.
- Toplumu oluşturan bir arada tutarak yaratıcılığı gösterir.
- Göçmenlere Kanada’daki dilleri öğretmede yardımcı olur (Özensel, 2012:64). Özellikle ana dillerini öğrenmek isteyen her topluluğa hükümet eğitim desteği verir. Ortalama 8-10 öğrenciyi bir araya getiren topluluk üyeleri dil öğretecek hocaları kendisi bulmak kaydıyla, öğretici ücreti devlet tarafından karşılanmaktadır.
Kanada devleti, bütün vatandaşlarının sahip oldukları farklılıkları kendi öz varlığı olarak görür. Bu bağlamda kendi kültürlerini tanıtacak her gruba hükümet tarafından maddi destek sağlanmaktadır. Özellikle yaz aylarında, neredeyse her caddede toplulukların kendi kültürlerini tanıttıkları birçok festivale rastlanmaktadır. Yine Kanada her bireyi “eşitlik”, “katılım” ve “takdir etme” temelinde bütünleştiren bir politikayı uygulamaya çalışmaktadır. Burada vurgulanmaya çalışılan, eşitlikle her bireyin hak ve hukuk sahibi olması, katılım ile her bireyin kendi kültürünü yaşaması ve yaşatması, takdir etme ile de bireylerin sahip oldukları kendi dil ve kültürlerini takdir ederek devamlılığını sağlamaya çalışmasıdır (Özensel,2012: 66).
Çok kültürlü bir toplumda özelliklede Kanada için bir anlamda “anahtar” kavramın “katılım” olduğu söylenebilir. Bu kadar farklılığın bir arada yaşadığı bir toplumda, birlikteliğin temelini oluşturacak asıl unsurun, bütün farklılığın katılımını ve takdirini sağlayacak bir düzenlemeye sahip olunmasıdır. Kanada birliktelik anlayışlarını besleyecek politikalar üretmektedir.
Kanada’da çokkültürlülüğü ön plana çıkaran birçok tarihsel ve toplumsal özelliğin yanı sıra, kendine has sosyo-kültürel özellikleri dikkate alan bir inceleme ile açıklanabileceğini söyleyebiliriz. Bu özelliklerden biri, Kanada’nın Avrupa ve Amerika gibi köleci bir geçmişe sahip olmamasıdır. Modern ulus-devlet modellerinden farklı olarak iki uluslu (İngiliz, Fransız) bir yapıya sahip olması Kanada’nın diğer en önemli farklılıklarından bir diğeridir. Aslında çokkültürlülük konusu da bu iki toplumlu devlet modelinin oluşmasına paralel olarak gelişmiştir. Diğer yandan Kanada’nın kurucu unsurları arasında din kavramının ve anlayışının yer almamış olması söylenebilir. Burada kurucu unsur olarak görecede olsa, devlet çokkültürlü bir ulus olgusu üzerine oturtulmaya çalışılmıştır. Bilindiği gibi Kanada’yı farklı kılan bir husus da, Kanada toplumunu oluşturan farklılıkların hiçbirisi oranın yerlisi değildir.
Ayrıca Kanada sürekli göç alan ve yukarıda ifade ettiğimiz koşullardan dolayı bölge üzerinde daha geç bir hâkimiyet kurulmasından dolayı ülkede egemen bir “Devlet İdeolojisi”nin oluşumu gecikmiştir. Bu durumdan dolayı da devletin belirli bir vatandaş tipi olmamıştır. Bu anlamda devletin istediği tek şey, vatandaşlarının yasalara uymasıdır. Bugün Kanada, vatandaşlarından “Kanada Vatandaşı” olmanın ötesinde herhangi bir kimlik tanımı talebinde bulunmadan “sosyal vatandaşlığı” ön plana çıkaran politikalar izlemektedir. Aslında, çokkültürlülüğün içini dolduran kavramda “vatandaşlık bilinci”dir. Belki de çokkültürlülüğün asıl büyüsü de bu sosyal vatandaşlıktır. Kanada Yurttaşlık Formu’da bu bilinci destekleyici öğelere sahiptir. Buna göre Kanadalıları bir arada tutan belli başlı değerler şunlardır:
- Eşitlik ve hakkaniyet inancı,
- İstişare ve diyalog inancı,
- Uzlaşma ve hoşgörü,
- Çeşitliliğin desteklenmesi,
- Şefkat ve cömertlik,
- Doğal çevreye tutkunluk,
- Özgürlük, barış ve şiddete dayanmayan değişimdir (Kymlicka, 1998: 283).
Dikkatli bir değerlendirmeye tabi tutulduğunda, Kanada çokkültürlülüğü sosyal vatandaşlıkla yürüyen bir süreçtir. Yani vatandaşlık bilincidir. Nitekim Kanada kimliği de zaten kendini bununla var etmektedir. Sosyal vatandaşlık ve bu vatandaşlığın sağladığı imkânlar ile farklı toplum kökenli bireylerin kendilerini Kanadalı olmaktan gurur duymalarına yol açmaktadır. Dolayısıyla Kanada çokkültürlülüğü, içinde çok büyük imkânların olduğunu söyleyebileceğimiz bir sosyal vatandaşlık fikri ile geliştirilerek ideale dönüştürülmüştür. Aslında Kanada’da çokkültürlülüğü oluşturan asıl olgu, temel hak ve özgürlüklerle vatandaşa sağlanan imkânlardır. Teorik olarak da bu imkânlar ve özgürlükler sağlandığı ölçüde daha hoşgörülü bir ortam oluşturulabilir.
Çokkültürlülük politikalarını uygulama konusunda azımsanmayacak mesafeler alan Kanada, kültürel farklılıkların yaşatılması konusunda da çok ilginç örneklerin görülebildiği bir ülke olmuştur. Örnek olarak bazı eyaletlerde mahkemeler özellikle medeni hukukla ilgili konularda zaman zaman ilgili topluluktan görüş almakta, ilgili sorun alanı yaşanan konuda karar vermede topluluğun geleneksel değerlerine dikkat edilebilmektedir. Bu tür örneklerin sayısını arttırılması da mümkündür. Görüldüğü gibi günümüz Kanada’sı sadece teoride değil uygulamada da her türlü geleneksel uygulamayı da ciddiye alan bir ülke konumundadır.
KAYNAK
Aydın, M. (2003) “Birlikte Yaşama’ Bağlamında Çokkültürlülük”, Tezkire Dergisi, Cilt.1,Sayı. 35.
Balı, Ali Şafak (2001), Çokkültürcülük ve Sosyal Adalet – Öteki İle Barış İçinde Yaşamak, Çizgi Kitapevi, Konya.
Kymlıcka, Will (1998), Çokkültürlü Yurttaşlık- Azınlık Haklarının Liberal Teorisi, Çev: Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Özensel, Ertan (2012), Çokkültürlülük Uygulaması Olarak Kanada Çokkültürlülüğü, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt:7, Sayı:1.
Üstel, Füsun (1999), Yurttaşlık ve Demokrasi, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara
Şan, Mustafa Kemal (2005), Farklılık ve Çokkültürlülük Siyasetleri Üstüne Bir Deneme, Milel ve Nihal, cilt: 3, sayı:1-2.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.