Ortadoğu’nun coğrafya yönünden oldukça kritik bir bölgesinde bulunan Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta meydana gelen Hiroşima’yı andıran patlama, dünya gündemini sarstı.
2750 ton amonyum nitratın, amatörce bir şekilde limanda bekletilmesi, kaza ve sabotaj ihtimallerinin değerlendirilmesinden öte, büyük bir stratejik hatanın mevcudiyetini de gösteriyor.
Ülkenin başkentinde patlamadan ötürü 100’den fazla kişinin hayatını kaybettiği ve 3000’den fazla yaralı olduğu rapor ediliyor. Ayrıca limanın kullanılamaz hale gelişi ve milyarlarca dolarlık zarar zaten ekonomik olarak zor günler geçiren ve bu sebeple protestoların yaşandığı Lübnan’da hükümetin ve halkın işinin gittikçe zorlaşacağının göstergesi.
Fransa’nın bu durumu değerlendirerek, eskiden hakim olduğu bölgelerden biri olan Lübnan üzerinde yeniden hegemonya kurma arayışına girdiğini söylemek mümkün. Nitekim Macron’un ziyaretinde halktan birtakım kişilerin “bizi Fransa yönetsin” söylemleri de kameralar önünde pek tesadüf değil gibi…
Patlamayla ilgili Türkiye’deki yayıncılık sorumsuzluğuna da değinmek gerekir. CNN International’in patlamayı IŞİD’in üstlendiğine dair bir haber yayınlayıp, yanlış bilgi sonucu haberi kaldırdığı biliniyor. Ancak Türkiye’de bazı kanallar tarafından haber aynı şekilde verilmeye devam etti. Bu anlamda Sputnik Türkiye haricinde bir düzeltmeye rastlamadım.
Patlamanın bir kaza olmadığını düşünüyorum ve bu kadar büyük bir yıkımda da söz gelimi herhangi bir istihbarat örgütünün işi olsa bile herhangi bir üstlenmenin olacağını da düşünmüyorum. Hizbullah’ın flaş bir açıklamayla silah depolarımıza zeval gelmedi açıklaması da panikle yapılan bir açıklama olarak görülebilir. Ve muhtemelen oldukça derinden etkilendiler.
Adeta bir kültür mozaiğine dönüşmüş Lübnan’da, İsrail için en büyük tehlike Hizbullah. İran’dan aldığı destekle füze kapasitesini oldukça artırmış durumda. Bu anlamda İsrail güvenlik birimlerinin devamlı olarak tetikte olduğunu söylemek mümkün. Öte yandan Lübnan hükümetinin, İsrail için doğrudan bir düşman olmadığını söylemek de doğru olur.
Türkiye açısından bakıldığında ise, Osmanlı Devleti’nin eskiden sahip olduğu topraklarda nüfuzunu artırmak isterken bazen başarılı bazen de başarısız olan politikaların bir parçası olarak, Lübnan’a hızlıca yardım gönderilmesi hem insani yönden hemde siyasi yönden bir hamle olarak görülebilir. Mezhepsel kaygılarından ötürü Hizbullah’ın bu yardımlara sıcak bakmadığı da aşikar.
Ortada bir gerçek var ki, Lübnan’ı daha zor günler bekliyor. Özellikle ekonomik olarak büyük problemler yaşanmaya devam edebilir. Neyse ki Irak’taki gibi protestocular vurulup öldürülmüyor diyerek bir nebze insanlık adına içimizi rahatlatsa da ne çeşit bir çözüm bulunacağı merak konusu.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.