Avrupa’da güç dengelerinin değişime uğradığı 19. yüzyıl, Temmuz 1870’te başlayan Fransa- Prusya Savaşı ile dünya siyasi tarihine derin izler bırakacak yeni gelişmelere tanık oluyordu. Savaş, III. Napolyon’un devrilmesiyle II. Fransız İmparatorluğu’nun son bulmasına ve Alman ittifakı ile savaşa giren Prusya Krallığının kesin bir zafer elde etmesiyle I. Wilhelm öncülüğünde Alman birliğinin sağlanmasına yol açmıştı. Tüm bunların dışında Paris sokaklarında savaş karşıtı emekçilerin, savaş sırasında yaşanan ekonomik çıkmaz ve savaş sonrasında imzalanan küçük düşürücü anlaşma mutabakatından dolayı büyüyen öfkesi, Paris sokaklarında daha önce eşine rastlanılmamış bir direnişin başlangıcı olmuştu.
Komünün Kuruluşu
18 Mart-28 Mayıs 1871 tarihleri arasında varlığını sürdüren Paris komününün, 72 günlük kısa serüvenine rağmen 19. yüzyıldaki en büyük işçi hareketlerinden biri olduğunu belirtmeliyiz. Paris’te nüfusun dörtte birini oluşturan işçilerin örgütlü yapısı, Paris komününün başlamasındaki en önemli etkendi. Ancak tüm bunların dışında “Paris Komünü, önceden planlanıp hazırlanmaksızın, doğrudan doğruya tarihsel bir durumdan doğmuştur. 1870 Fransız-Alman Savaşı’nda III. Napolyon’un yenilip Almanlara teslim olması, Paris’te halkın ayaklanıp, imparatorluğu ortadan kaldırmasına sebep olmuştur. Ancak devamında kurulan Ulusal Savunma Hareketi de Almanlara karşı başarı sağlayamamış ve düşman ilerleyip Paris’i kuşatmıştır. Ağırlaşan yaşam koşullarından ise en fazla etkilenenler işçi ve zanaatkarlar olmuşlardır (Cangızbay, 2003)” [1]. Sonrasında dış dünya ile kuşatma nedeniyle bağı kopan Paris halkı, erzak sıkıntısı yaşamaya başlamış, Paris kentinin emekçi kesimi sefalet ve açlık ile boğuşmak zorunda kalmıştı. Bu durum ise emekçi halkın hükümete karşı öfke duymasına ve kendi yaşamlarını sürdürebilme arzusu içerisinde birtakım arayışlara girmelerine sebebiyet vermişti. Devam eden süreçte hükümetin Paris Belediye ve Kurucu Meclis seçimlerini ertelemesi halk içerisindeki hoşnutsuzluğun daha da artmasına neden olmuştu.
Bundan dolayı “ulusal muhafız taburlarında (ki bunlar, subayları seçimle belirlenen ve gönüllülük esasına dayanan demokratik kuruluşlardır ve mevcutlarının çoğunluğunu Parisli işçi ve zanaatkarlar oluşturmaktadır) ve başkentin bütün ilçelerinde halk komiteleri kurulmuştur [2]. Bu komitelerin yasal bir statüye sahip olmadığını söylemeli ve komitelerin yasal bir statüye sahip olmamasına rağmen aktif ve güçlü bir etki yaratmasındaki en önemli nedeninin halkın arzu ve beyanlarını dile getirmelerinden kaynaklandığını belirtmeliyiz. Seçimlerin yapılıp yeni kurulan Ulusal Meclis’in ilk oturumda cumhuriyetin ilan edilmesini reddetmesiyle beraber komitelerle hükümet arasındaki karşıtlık daha da yoğunlaşmış ve bunun üzerine komiteler, Ulusal Muhafız Merkez Komitesi adı altında birleşmişlerdir. “Ulusal Savunma Hükümeti’nin Prusya ile ateşkes imzalaması, dernek ve kulüpleri kapatmak gibi baskıcı tutumları da Merkez Komite ile hükümet arasında anlaşmazlıklara yol açmıştı [3]. Bu durum Paris halkının büyük bir çoğunluğunun komiteye olan desteğinin artmasına sebep oluyordu. Paris halkının desteği ile komite güçleniyor ve büyük bir gelişim gösteriyordu. Komünün kuruluşuna sebep olan ve adeta direnişin ateşini harlayan olay ise Merkez Komitenin anlaşmalar gereği Almanlar tarafından Paris’te işgal edilecek mevkilerde bulunan topların, komitenin nüfuzunun olduğu mahallelere ve işçi mahallelerine taşınmasına karar vermesiyle başlamıştı. Zira Başbakan Thiers bunun mümkün olamayacağına, bu durumun Prusya ile yeniden çatışmaya dönüşebileceğine ve buna engel olunması gerektiğine karar vermişti. Thiers’in bu düşüncesi Fransız Hükümetinin sert bir karşı çıkış yapmasına ve topların devlet malı olduğunu açıklamasına sebep olmuştu. Halbuki bu toplar savaş zamanı halkın kolektif bir şekilde toplayarak elde ettiği paralar ile satın alınmıştı. Thiers hükümeti açıklamalarının ardından, topların ele geçirilmesi ve halkın hükümete karşı isyan halini bastırmak amacıyla ordusunu topların olduğu bölgelere yönlendirdi.
“17-18 Mart gecesi, isyan ateşlendi. Kitleler, hükümetin Ulusal Muhafızları silahsızlandırmak istemesi üzerine harekete geçti ve işçiler aynı gece silahlı ayaklanmayı başlattı. Thiers hükümeti, Parislileri silahsızlandırmayı, ani bir baskınla Ulusal Muhafızların toplarını ele geçirmeyi ve Merkez Komitesi’ni tutuklamayı hedefliyordu. Böylece Parisli emekçilerin örgütsel ve silahlı gücü kırılmış olacaktı” [4]. Bu topların yerleştirildiği en önemli yerlerden biri de Paris’te en yüksek rakıma sahip olan Montmartre tepeleriydi. Hükümet birlikleri Montmartre tepesine yönelmiş ve büyük bir direniş ile karşılaşmamıştı. Tepede bulunan az sayıda Ulusal Muhafızın direnişini kıran birlikler tepeyi ve topları ele geçirmişti. “Ne var ki topları taşıyacak atlar zamanında gönderilmediği için toplar taşınamamış ve olayın duyulması üzerine Parisliler, işçiler ve Ulusal Muhafızlar Montmartre’ye ulaşmıştı. Askeri birliğe komuta eden general ateş etme emri verse de askerler emre uymamış ve generalin ikinci kez ateş emri vermesi üzerine, generali tutuklamışlardı. Böylece Ulusal Muhafızlar topları yeniden ele geçirmeyi başarmıştı (18 Mart 1871)” [5]. Sonrasında Ulusal muhafızların, ordunun bir kısmının da direnişe katılmasıyla beraber, Paris şehrine yayılması büyük bir hızla olmuştu. Bunu beklemeyen Thiers hükümeti, kendisine bağlı tüm birliklerin ve yöneticilerin şehri boşaltmasını emretmişti. Başbakan Thiers ise çareyi Versay’a kaçmakta bulmuştu. “Böylece Ulusal Muhafızlar Merkez Komitesi Paris’te yönetim erki olmuş ve 18 Mart 1871’de Paris Komünü kurulmuştu (Cangızbay, 2003’ten aktaran; Şakacı, 2009: 246)” [6].
Komün Meclisi
18 Mart 1871 günü komünün kuruluşu büyük bir coşku ile ilan edilmişti. Paris sokakları, direnişin zaferle neticelendirilmesi sebebiyle emekçi halkın kutlamalarıyla yankılanıyordu. Ancak Paris komünü, kuruluşuna değin savaş sebebiyle hâkim olan kaosun son bulması, halkın sükûnet ve eşitlikçi koşullar içerisinde yaşaması idealini gerçekleştirme becerisine sahip değildi. Her ne kadar Paris Komünü demokratik temeller çerçevesinde kurulmuş olsa da gerek Versay gerekse Almanlar tarafından sürdürülen baskılar, yaratılmak istenen toplum idealinin hayata geçirilmesi ve sürdürülebilir olmasına engel teşkil ediyordu. Esasında tüm bunların farkında olan Merkez Komite, “Paris’ten kaçan hükümetin yerine yeni hükümet olma niyetinde değildi. Merkez Komite, bu bağlamda değerlendirilebilecek bir şekilde bir hafta içinde önce basın özgürlüğü ve siyasal af ilan edip, sıkıyönetim ve harp divanlarını kaldırıp (Cangızbay, 2003), seçimleri yapıp, yönetimi 26 Mart’ta yerel seçilen Komün Meclisi’ne devretmiştir” [7].
Komün Meclisi, pek çok farklı düşünce, görüşe sahip insanların temsilini esas alan bir yapılanma içerisine girişmiş ve Proudhoncu, Jakoben, Marksist ve Enternasyonal üyeleri gibi farklı düşünceden ve küçük-burjuva, işçi, memur, tüccar, aydın, hekim gibi farklı meslekteki ve toplumsal gruptaki insanlardan oluşmuştu. Komün Meclisi’nin başına ise tutuklu halde bulunmasına rağmen Louis Auguste Blanqui getirilmişti. Blanqui, hükümete karşı yapılan saldırılardan birinde tutuklanmış ve hapse atılmıştı. Ancak tutuklanma sürecine değin komün ile ilgili fikirleriyle ön planda olmuş ve Paris Komünü içerisinde bulunan herkesin takdirleri kendisini meclisin başına getirilmesine sebep olmuştu. Sonrasında komün, 18 Mart’taki zaferin ardından 28 Mart’ta faaliyetlerine başlayacaktı.
Komünün Faaliyetleri
Ulusal Muhafız Merkez Komitesi, kendisini lağvedip yetkilerini Komün Meclisine devretti. Ardından Versay’a kaçtığı düşünülen hükümet yanlısı bazı kişilerin Paris’te kalarak komünü sabote etmeye çalıştıkları ortaya çıkınca, “komünalar eski devlet mekanizmasıyla bir şey yapamayacaklarını görmüşlerdi. Parisli işçiler yaşamın kendisi tarafından yönlendirilmiş ve Bonapartçı devlet mekanizması fiilen parçalanmıştı. Devam eden süreçte komünün ilk işi ordunun dağıtılmasına yönelik yayınladığı kararname oldu. Kararnameyle ordu dağıtılarak Paris halkının silahlı gücü olan Ulusal Muhafızlar, ordunun görevini üslendi. Silahlı halk, ordunun kendisine dönüştü. Böylece eski devletin militer yönü çökertildi” [8].
Komünün diğer faaliyetleri ise, giyotin cezasının kaldırılması, borçların ertelenip faizin kaldırılması, direniş sırasında hayatını kaybedenlerin eşlerine ve çocuklarına aylık bağlanması, eğitimin parasız olması, işler halde olmayan fabrikaların işçiler tarafından işler hale getirilmesiydi. Ayrıca din ve devlet işleri ayrılmış, kiliseye ait tüm mal varlığına el konulmuş ve kilise ile tüm bağlar koparılmıştı. Bunlara dair tüm değişimler komünün temelinde yalnızca kolektif siyasal bir yaşantının var olduğu izlenimi yaratmamalı. “Bir yandan hemen tümü Parislilerden oluşan Ulusal Muhafız Taburları, kulüpler ve dernekler, diğer yandan da yürüyüş, toplantı, tören, temsil ve konserler gibi kolektif yaşantılar, birlikte silah, cephane ya da toplumsal hizmet üretmeyi, eğlenmeyle sevişmeyi vb. askeri ve siyasal etkinlikle içselleştiren yeni toplumsal çerçevelerin doğduğu bir ortam oluşturmuşlardır (Cangızbay, 2003)” [9]. Bu değişim ile komünün, bünyesinde bulunan fertlere ekonomik ve toplumsal anlamda eşitlikçi ve yaşam standartlarını yükseltmeye yönelik amaçlar içerisinde olduğu aşikardır. Ancak tüm bunlara rağmen Versay hükümeti ve Almanlarla olan çatışma hali ve komün içerisinde bazı aşırılıkçı fikirlerin yarattığı uyumsuzluk komünün 72 günlük kısa bir serüven sonunda yok olmasına sebep olacaktı.
Komünün Yenilgiye Uğratılması
Komünün kuruluşunun ilanından sonraki günlerde hükümet güçlerinin saldırıları başlamış ve Paris şehri tıpkı savaş döneminde olduğu gibi bombaların altından ezilmeye başlamıştı. Hükümet güçleri adeta bir karşı devrimin yaratılmasına ve Fransa’da karşıt görüşler arasındaki çekişmeyi lehine kullanmayı amaçlar bir haldeydi. “Paris Komünü’nün, gerekli önlemleri gerektiği zamanda almaması da karşı devrim güçlerinin hızla Versay’da toplanmasına ve organize olmasına yol açmıştı” [10]. Nitekim Nisan ayında büyük bir askeri güç ile Paris’e saldırmaya ve bombalamaya başlamışlardı. Komünarların direnişi her ne kadar büyük ve kahramanca olsa da hükümet güçlerine karşı etkisiz durumdaydılar. Özellikle yaşadıkları koordinasyon sorunları şehri savunmayı güç bir hale getiriyordu. Kaldı ki saldırıların ilerleyen günlerinde Paris’te bazı bölgeleri kaybetmeye başlayacak ve komünün direnişinin kırılması kaçınılmaz olacaktı. “Böylesi zor koşullar altında direnişe devam eden Paris Komünü, “Kanlı Hafta” olarak anılan son haftasında (21-28 Mayıs 1871) yoğun saldırılara karşı barikatlarını kaybetmeye başlamış, komünün Dombrowski, Delescluze, Vermorel ve Varlin gibi önemli önderlerinin öldürülmüş olması ve esir alınan Komünarların da kitlesel olarak kurşuna dizilmesi ile dünyanın ilk işçi hükümetinin büyük bir cebirle bastırılması ile sonuçlanmıştı” [11]. Hiç şüphesiz Paris Komünün son haftasında barikat ardındaki komün yanlılarının daha iyi bir yaşam adına akıttıkları kanın tarihte yeni bir sayfa açtığını göz ardı edemeyiz. Hükümet güçlerinin üstün gücüne ve de kanlı öfkesine rağmen Paris’i savunmayı son kişiye kadar sürdüren komünarların adanmışlıklarını “içlerinden birinin, Federeler Duvarı’nın önünde kurşuna dizilirken: ‘71 gün özgür yaşadım, artık ölüm umurumda değil’” [12] söyleminden anlayabiliriz.
Sonuç
Paris Komünü; 19. yüzyılda sınırlı bir alanda Bonaparte despotizminden ve savaşın getirdiği açlık, sefalet ve yoksulluktan sıyrılıp, ekonomik ve toplumsal anlamda eşitlikçi özgür bir yaşama kavuşma arzusu içerisinde olan emekçi halkın mücadelesiyle, dünya siyasi tarihinde Ekim Devrimine değin sürecek olan yeni bir uyanışın ayak sesi olmuştu. Nitekim Lenin bir söyleminde komünden ‘proleter bayrağını ilk kaldıran Paris’ diye bahsedecek ve Ekim Devrimine giden süreçte 1871’deki emekçi deneyimini örneksediğini anlatacaktı. Her ne kadar 72 günlük kısa bir serüvene sahip olsa da komün önemli bir tarihsel etkiye sahipti. Özellikle emekçi halk üzerinde tahakküm kurmak arzusu içerisinde bir devlet ve hükümet yapısı olmayan Paris Komünü, bu sebepten ötürü tarihin ilk proletarya iktidarı olarak anılacaktı. Ve elbette Paris Komününün demokratik atılımlar arzusu içerisinde oluşu ancak bunu kuşatma altındaki bir kentin gerçekleri ile yüzleşmek zorunda kalmaları sebebiyle gerçekleştirememeleri de bir gerçekti. Günümüzde ise Versay hükümetinin, Paris Komününü ortadan kaldırmak amacı ile yaptığı vahşice ve insanlık dışı tutum tarihte taraf olmaksızın eleştirilen ve yerilen bir olay haline geldi.
Mahsun Demir
Stratejik Ortak Misafir Yazarlar
[irp posts=”26479″ name=”Çok Karıştırılan İki Kavram: Komünizm ve Sosyalizm”]
[irp posts=”29231″ name=”Azerbaycan – Ermenistan Çatışması: Dağlık Karabağ Sorunu”]
KAYNAK
[1] Bilge Kağan Şakacı, “Unutulan Bir Sosyalist Deneyim: Paris Komünü”, Toplum ve Hekim Dergisi, Cilt 24, Sayı 4-5, 2009, s.245
[2] Bilge Kağan Şakacı, a.g.m, s.245
[3] Birkan Budak, “Paris Komünü’ndeki Demokrasinin Analizi”, N.Ü Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:6, Sayı:2, 2018 Güz, s.144
[4] Volkan Yaraşır, “Geçmişteki Gelecek: 1871 Paris Komünü”,
[5] Volkan Yaraşır, “Geçmişteki Gelecek: 1871 Paris Komünü”, https://elyazmalari.com/2020/03/18/gecmsteki-gelecek-1871-paris-komunu/
[6] Birkan Budak, “Paris Komünü’ndeki Demokrasinin Analizi”, N.Ü Sosyal Bilimler Dergisi,
Cilt:6, Sayı:2, 2018 Güz, s.144
[7] Bilge Kağan Şakacı, “Unutulan Bir Sosyalist Deneyim: Paris Komünü”, Toplum ve Hekim
Dergisi, Cilt 24, Sayı 4-5, 2009, s.246
[8] Volkan Yaraşır, “Geçmişteki Gelecek: 1871 Paris Komünü”, https://elyazmalari.com/2020/03/18/gecmsteki-gelecek-1871-paris-komunu/
[9] Bilge Kağan Şakacı, “Unutulan Bir Sosyalist Deneyim: Paris Komünü”, Toplum ve Hekim
Dergisi, Cilt 24, Sayı 4-5, 2009, s.248
[10] Volkan Yaraşır, “Geçmişteki Gelecek: 1871 Paris Komünü”, https://elyazmalari.com/2020/03/18/gecmsteki-gelecek-1871-paris-komunu/
[11] Birkan Budak, “Paris Komünü’ndeki Demokrasinin Analizi”, N.Ü Sosyal Bilimler Dergisi,
Cilt:6, Sayı:2, 2018 Güz, s.146
[12] Özdemir İnce, “18 Mart 1871 Paris Komünü”, Hürriyet, 18 Mart 2007
*Budak Birkan, “Paris Komünü’ndeki Demokrasinin Analizi”, N.Ü Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:6, Sayı:2, 2018 Güz
*Cangızbay Kadir, Sosyalizm ve Özyönetim Reel Sosyalizmden Sosyalist Realiteye, Ütopya Yayınevi, 2003
İnce Özdemir, “18 Mart 1871 Paris Komünü”, Hürriyet, 18 Mart 2007
*Şakacı Bilge Kağan, “Unutulan Bir Sosyalist Deneyim: Paris Komünü”, Toplum ve Hekim Dergisi, Cilt 24, Sayı 4-5, 2009
*Yaraşır Volkan, “Geçmişteki Gelecek: 1871 Paris Komünü”, https://elyazmalari.com/2020/03/18/gecmsteki-gelecek-1871-paris-komunu/
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.