Latin Amerika; en kuzeyinde Meksika, en güneyinde Arjantin ve Şili olmak üzere Amerika kıtasının %53’ünü oluşturmakta olan bir coğrafyadır. 18. Yüzyılın sonlarına kadar kıtada hüküm süren sömürgecilik, 4 Temmuz 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesiyle bir nevi kırılmış ve Latin Amerika bölgelerindeki diğer sömürge bölgelerinde de bağımsızlık taleplerini başlatmıştır. 1830 yıllarına kadar Güney Amerika (Panama’nın güneyinde kalan ana kara ülkeleri) ülkelerinin çoğu bağımsızlıklarını kazanmışlardı. Sömürge yönetimlerinden kurtulan çoğu ülkede iktidara askeri yönetimler gelmiş ancak 21. Yüzyıla gelen süreç boyunca siyasi iktidarlar darbeler gölgesinde, liberal sol ve muhafazakâr sağ kanat arasında değişim göstermiştir. Güney Amerika ülkelerinde sağ ve sol partiler ülke iktidarlarına dağılmış durumda ancak sol ideolojinin egemen olduğu ülkelerde (Venezuela, Ekvador, Bolivya, Arjantin) iç toplumsal olaylar, darbe girişimleri, yolsuzluk olayları ve sağ partilerin muhalefeti karşısında iktidarda kalma mücadelesi veren liberal-sol partiler bulunmakta. Uzun yıllardır iktidarda bulunan bu partiler çeşitli toplumsal olaylar ve ekonomik sorunlarla boğuşmakla birlikte, dış politikalarında ABD karşıtı söylemlerinin de bulunması halihazırda bölgedeki hegemon olan ABD’nin baskılarını da üzerlerine çekmekte. Bölgede dikkat çeken iki ülke olan Bolivya ve Venezuela aktif anti-Amerikancılığı iç ve dış siyasetlerinde oldukça yoğun kullanmaları ve yaşanan siyasi çalkantılardan iktidarlarının güçlü şekilde çıkması, bölgede yeni güç dengelerini beraberinde getirme sinyalleri veriyor.
Bolivya ve Venezuela’da Fırtınalı Siyasal İklim
Güney Amerika için 2019 yılı Bolivya ve Venezuela’da yaşanan olaylar sonucunda oldukça hareketli geçmişti. Bolivya’da 20 Ekim 2019 yılında gerçekleşen seçimleri Evo Morales %47 oy oranı ile tekrardan kazanmıştı ve 16 yıldır MAS (Sosyalizme Doğru Hareket) partisi ile iktidarını devam ettirmekteydi. Lakin seçimlerden sonra muhalif sağ partilerin başında olduğu gruplar hem Morales’in tekrardan seçilmesini sağlayan anayasa değişikliğinin usulsüz olduğunu hem de seçime hile karıştığını savunarak seçim sonuçlarına karşı çıkmışlardı. Seçim sonuçlarına karşı başlatılan eylemler gitgide büyümüş ve birçok eyalete sıçrayarak ülke genelinde kolluk kuvvetlerinin etkisiz kaldığı bir duruma dönüştü. Ülkedeki siyasi gerilimi daha da arttıran ve eylemler darbe girişimine mi dönüşüyor algısını yaratan olay ise, Bolivya Genel Kurmay Başkanı’nı Williams Kaliman’ın, Cumhurbaşkanı Evo Moralesi istifaya davet etmesiydi. Bunun sonucunda 10 Kasım 2019’da istifa eden Morales, Meksikaya iltica etmiş, iltica sonrasında muhalif sağcı, Senatör Meclisi Başkan Yardımcısı Jeanine Anez geçici olarak başkanlığı ele aldığı bir dönem başlamıştı.
Venezuela’da ise durumlar daha farklı şekillendi, Mayıs 2018’de yapılan seçimlerde Maduro’nun tekrardan seçilmesiyle birlikte hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda seçime hile karıştırıldığı yönünde açıklamalar yapıldı. Bu süreçte Maduro’yu Küba, Çin, Rusya, Türkiye ve İran meşru başkan olarak tanırken, Brezilya, ABD, Almanya, Fransa gibi ülkeler seçim sonuçlarını tanımadığını açıkladı. Ocak 2019 tarihlerine geldiğimizde ise seçim sonuçlarına bir darbe de Amerikan Devletleri Örgütü Daimî Konseyi (OAS)’dan geldi, OAS Maduro’nun meşruiyetini tanımama kararı aldı. Uluslararası toplumdan alınan destekle birlikte 23 Ocak 2019 tarihinde Venezuela Meclis Başkanı ve muhalif milletvekili Juan Guaido kendini cumhurbaşkanı ilan etti. 31 Ocak 2019’da AB Parlamentosu’nun Juan Guaido’yu meşru geçici başkan olarak kabul etmesine karşın BM Maduro hükümetini Venezuela’nın tek meşru temsilcisi olarak kabul etmesi, ülkede karşılıklı bir meşruiyet savaşının başladığını göstermiş oldu.
İki ülkede yaşanan siyasi belirsizlik ve çalkantı dönemi Morales ve Maduro’nun lideri olduğu MAS ve PSUV’un tekrardan yükselişiyle, Güney Amerika’da aktif anti-Amerikancılığı devam ettirmeye başladı. Bolivya’da Jeanine Anez geçici liderliğinde geçen 11 ay boyunca MAS partisine ve Morales’e yapılan suçlamalar ve yargılamalar ile partiyi zayıflatmaya çalışan Jeanine Anez’in oy oranı %10’u geçmeyince 18 Eylül 2020 tarihinde adaylıktan çekildi. Liderliği sürecinde yaşanan yolsuzluklar ve büyük bir çoğunluğu oluşturan MAS taraftarı yerli halka karşı alınan sert tavır, MAS bloğunun çatlaması yerine tam tersi bir şekilde daha çok toparlanmasına yol açtı. 18 Ekim 2020 tarihinde yapılan seçimlerde Evo Morales’in ekonomi bakanı Luis Arce %55 oy alarak tekrardan MAS partisi ile birlikte iktidarı ele aldı. Venezuela’da ise ABD, AB ve birçok Latin Amerika ülkesinin desteğini alan Juan Guaido ise 30 Nisan 2019’da Maduro hükümetini devirmek için halkı sokağa çağırdı ancak muhalif askerler tarafından yapılan darbe girişimi başarısız oldu ve Venezuela Ordusu tarafından darbe girişimi bastırıldı. Juan Guaido, muhalif kanadın ve ABD başta olmak üzere birçok ülkenin desteğini alsa da Maduro taraftarlarının gitgide artması ve ordunun gücünü arkasına alan PSUV hükümeti ülkede süregelen çalkantılı dönemi durdurmuş durumda. 6 Aralık 2020 tarihinde gerçekleşen Ulusal Meclis seçimlerinde PSUV (Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi) ve destekçileri %69,32 oy alarak mecliste de üstünlüğü sağladı.
(Juan Gerardo Guaidó Márquez)
2005 yılında iktidara gelen Moralesin kurucusu olduğu MAS (Sosyalizme Doğru Hareket) partisi kuruluşundan bu yana ana politikaları kamulaştırma, yerli halkların haklarını arttırma gibi politikalarla uluslararası şirketlerin etkisini kırarak doğal kaynaklarda alınan gelir %50’lerden %80’lere kadar çıkarmıştır. Doğal kaynaklar üzerinde devam eden devletleştirme süreci her alanda hızla devam etmesiyle birlikte ABD merkezli şirketlere de ihaleler de öncelik verilmemiş, ABD karşıtı bir tutum öncelikle ekonomik alanda başlamıştır. Aynı şekilde 2013 yılında Hugo Chavez’in ölümünden sonra Maduro ele aldığı iktidarı Chavez’in çizgisinden giderek “İçerideki misyon, siyasi elitlerin elinde ihmal ve mağdur edilen ülke halkını ayağa kaldırmak; dışardaki misyon ise Venezuela’yı Amerikan emperyalizmine karşı direnen bir lider ülkeye dönüştürmekti” vizyonu ile hareket etti. Bu dönüşümü ekonomik olarak başlatan Venezuela, başta enerji, çimento, bankacılık ve telekomünikasyon olmak üzere pek çok sektörde kamulaştırmanın ve sosyal reformların hem içerde mağdur edilen ülke halkını kalkındıracağını hem de dış misyon olan Amerikan emperyalizmini durduracağını savunmuş ve devam ettirmiştir. Maduro hükümeti de aynı şekilde Hugo Chavez’den aldığı bu misyonu devam ettirmektedir ancak ne kadar etkili olduğu ve ekonomik sonuçlarının ne olduğu konusu tartışılmalıdır.
SONUÇ
Güney Amerika, Latin Amerika coğrafyasının bir alt bölgesi olarak 13 ülkeden oluşan, büyük doğal kaynaklara ev sahipliği yapan bir bölge. Bulundurduğu emtia kaynakları ve tarım kapasitesiyle önce sömürge devletlerinin sonra bölgenin hegemon gücü olan ABD’nin kontrolü altında kaldı. Sağ ve sol partiler arasında dağılım gösteren ülke yönetimleri, ABD baskısını 1823 Monroe Doktrini ile birlikte her dönem hissetti. Sol partiler yönetimindeki ülkeler ne kadar anti-Amerikan ideolojik düşünceleri bulundursa da Bolivya ve Venezuela gibi bunları aktif olarak sahaya yansıtan sayılı devlet mevcuttur. Aktif anti-Amerikancılığı bu kadar hissettirmesinin nedeni, iktidarlarının 20 yıla yakın süredir ABD’nin bölgede hegemonunu kıracak hem bölgesel oluşumlar (Hugo Chavez ve Fidel Castro döneminde oluşturulan Latin Amerika İçin Bolivarcı İttifak-ALBA) hem de diğer büyük güçlerle oluşacak ittifakları düşünerek hareket etmeleriydi. Bu ideolojik bölgesel entegrasyonlar ne kadar realite de kendini gösteremese de Çin ve Rusya gibi büyük güçler için bölgeye etkilerini arttıracak fırsatlar yaratıyor. Son iki yıl içerisinde ABD bölgede kendine karşı oluşabilecek bir istikrarsızlığı önlemek için Morales ve Maduro karşısındaki muhalif kanatları destekledi ancak iki ülkede de siyasal çalkantıların çoğu minimum seviye inmiş hatta darbe girişimleri de atlatılmış durumda. Bolivya ve Venezuela’da halkın ve ordunun desteğiyle tekrardan seçimleri kazanarak iktidara yerleşen MAS ve PSUV diğer bölge ülkelerinin halklarında anti-Amerikan kültürünü canlandırabileceği gibi Çin, Rusya vb. büyük güçlerin hatta bölgesel güçlerin bölgeye girmesi için bir fırsat yaratıyor. Aktif anti-Amerikancılığı sürdüren bu iki ülke Çin ve Rusya’nın bölgede ABD’nin hegemonyasına alternatif oluşturacak yeni hegemonya alanları oluşturabileceği gibi ilerleyen süreçte bölgede ABD gücünü kırmak isteyen ülkelerin eylemlerini başlıca Bolivya ve Venezuela olmak üzere sol iktidarlar üzerinden kullanacağı sinyalini de vermekte.
Murathan Ekinci
Stratejik Ortak Misafir Yazarı
[irp posts=”12465″ name=”Chavez’den Maduro’ya: Venezuela’da Neler Oldu?”]
KAYNAK
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/bolivyada-bosa-cikan-darbe-ve-latin-amerika-siyasetine-etkileri/2019307
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/maduro-venezueladaki-parlamento-secimlerinde-zafer-ilan-etti/2067918
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/latin-amerika-da-secim-sandiklari-dis-mudahaleler-ve-venezuela/2098608
https://www.aa.com.tr/tr/analiz/latin-amerikada-baskaldiri-kamplasma-ve-darbeler-yili-2019/1693836
Doç. Dr. İsmail Ermağan, Dünya Siyasetinde Latin Amerika (Ankara: Nobel Yayınları, 1.Basım, Haziran 2017) 1-110. Sayfa
Doç. Dr. İsmail Ermağan, Dünya Siyasetinde Latin Amerika 2 (Ankara: Nobel Yayınları, 1.Basım, Ekim 2018)
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.