Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi isyanlar, savaşlar ve çeşitli iç kargaşalarla doluydu. Osmanlı İmparatorluğu’nun bu karmaşık yıllarında büyüyen Atatürk’ün gelecekteki siyasi tavrını etkileyecek fikirleri, gençliğinin ilk yıllarından itibaren bu atmosferde şekillenmeye başladı. Savaşı ve savaşın getirdiği zorlukları yaşayan Atatürk, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra barışçıl bir dış politika izledi. 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası bu koşullarda oluşturulmuştur. Cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı olan Atatürk her zaman “yurtta barış, dünyada barış” a vurgu yaptı. Bir dünya savaşından sonra yapılan bu vurgu, sistemin devamlılığının sağlanması açısından önemlidir. Atatürk bu sözle anlatmak istediği, diplomatik yollarla uluslararası sorunların da çözülebileceği ve Türkiye’nin de yeni dünya düzeninde barışçıl olabileceği yönündedir. Ancak Atatürk dönemini ikiye ayırmak yanlış olmaz. Birincisi, 1923-1932 arası dönem, diğer ülkelerle siyasi ilişkilerin güçlendiği ve barışın devamlılığı için çalışmaların yapıldığı bir dönemdir. Ancak iki savaş arası dönem arasında geçici bir barış yaşandı.
1939 yaklaşırken dünya siyasetindeki gerilim giderek arttı. İkinci Dünya Savaşı’nın bu dönemde yavaş yavaş şekillenmeye başlayan yüzü, buna bağlı olarak Türk dış politikasında meydana gelen değişiklikler son derece normal görünüyor. Bu dönemde savaşlar arası gerilimler giderek artmış, Atatürk yeni kurulan ulusal toprakları koruma kabiliyetine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası arenasına büyük önem vermiştir.
Bu nedenle Atatürk 1932-1938 arasındaki dönemde güvenlik politikalarını vurgulayan bir dış politika yaklaşımı izlemiştir. Milletler Cemiyeti’ne üye olan Türkiye, Atatürk dönemi dış politikasının gelişimini gösteren önemli bir gelişmedir. Ancak bu yazıda Türkiye Cumhuriyeti sıfırdan inşa edilmiş bir devlet değildi. Hem siyasetçileri hem de ordusu esasen Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı niteliğindeydi. Osmanlı dış politikasının bu son döneminin nedenleri Türk dış politikasına etkileri incelenmeye çalışılacaktır. Daha sonra Atatürk döneminin dış politikasının gelişimini, “yurtta barış, dünyada barış” ve “sınırlı revizyonizm” doktrini çerçevesinde ele alınacaktır. 17. yüzyılın başından itibaren durgunluk dönemine giren Osmanlı Devleti, eski gücünü kaybetmeye başlayınca statükoyu korumaya yönelik bir dış politika izlemeye başladı. Bunun için Osmanlı İmparatorluğu çeşitli teslimiyetler ve anlaşmalarla güç dengesini ve kendi topraklarını korumak istedi. Karlowitz Antlaşması’ndan Kırım Savaşı’na kadar, ana amacı toprak kaybetmemekti. Kırım Savaşı’ndan Berlin Antlaşması’na kadar olan dönem, Osmanlı dış ilişkilerinin daha barışçıl olduğu bir dönemdir.
Osmanlı, bu barışın devamlılığı için güç dengesini sabit tutmayı amaçladı (Hale: 2013). II. Abdülhamid döneminde Osmanlı dış politikası bir değişikliğe uğradı. İngiltere ile ittifak sona erdirildi ve Panislamizm imparatorluğun kurtarılmasına çözüm olarak görüldü (Zürcher: 2000). Sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu son döneminde güç dengesini korumaya çalıştı ve ulusal topraklara doğrudan bir tehdit olmadıkça savaştan kaçındı. Bu yönüyle Atatürk döneminin Türk dış politikası ile benzerlikler göstermektedir. Dönemin şartlarına göre kendini yeniledi ve barış yanlısı bir tutum izledi. Atatürk döneminde Türk dış politikası dönemin koşullarına göre değişmiştir. İlk dönem 1923-1932 yıllarını kapsar. Türkiye uzun zamandır tüm sınır boyunca savaştı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çok fazla toprak kaybetmesinden sonra kuruldu. Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra yorgun bir millet ve ordu kaldı. Ayrıca yeni kurulan bu ülkenin önce kendi iç düzenini sağlaması gerekiyordu. Bu dönemde iç siyasette reform ve isyanlarla uğraşan Atatürk, dış politikasında güç dengesini korumaya yönelik uyumlu bir politika izledi. “Yurtta barış, dünyada barış” kelimesini ilk kez bu dönemde CHP’nin 1931 seçimlerinden kaynaklanan politikasını anlatmak için kullandı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin diğer ülkelerle verdiği bağımsızlık mücadelesi, Türkiye’nin saldırgan bir dış politikası izlediğini göstermektedir. Örgüt aynı zamanda Almanya ve İtalya’daki devlet sistemi anlayışını dikkate alan Türkiye’nin, tek millet/tek devletin de temelini oluşturmaktadır. Ancak milletin Türkiye anlayışı, Almanya ve İtalya’dan farklı olarak sınırlarını kapladı. Bu nedenle Atatürk dış politikasını oluştururken bu iki ülkeden uzak durdu.
Bu dönemde daha liberal ekonomi politikaları izlendi ve yabancı sermaye Büyük Buhran’a kadar ekonomiye dahil edildi. İmzalanan anlaşmalar, Atatürk dönemi Türk siyasetinin güç ve barış dengesini korumaya çalışan ılımlı bir çizgide ilerlediğini gösteriyor. Bu dönemde Türkiye; İran, Irak, Fransa ve Yunanistan ile anlaşmaları imzaladı (Oran: 2001). Ayrıca Sovyetler ile Türkiye arasındaki dostluk ilişkilerinde de ilerleme kaydetti.
Türkiye, bu ülkelerin agresif politikaları nedeniyle İtalya ve Almanya ile daha uzak bir ilişki içindeydi. Bu dönemde Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne şüpheyle yaklaştı. Musul meselesinde Milletler Cemiyeti’nin İngiltere’den taraf olması ve Türkiye-Sovyet ilişkileri bu yaklaşımı etkilemişti (Oran: 2001). 1929 krizinden sonra ekonomik olarak daha devletçi politikalar izlense de barışçıl tutum ve statükoculuk anlayışı devam etti. Atatürk dönemi dış politikasının ikinci bölümü 1932-1938 yıllarını kapsamaktadır. Bu dönemin en önemli özelliği, Büyük Buhran’dan sonra tüm ülkelerin daha devletçi ve korumacı politikalara yönelmesidir. İç siyasi reformlarını artık büyük ölçüde tamamlamış olan Türkiye, bu dönemde uluslararası ilişkilerde güç dengesindeki yerini sağlamlaştırmaya çalışıyor. Akdeniz’deki İtalya tehdidine karşı Türkiye İngiltere ile ilişkilerini geliştiriyor. Bu bağlamda Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile boğazlardaki silahlanma ihalesi İngiltere’ye veriliyor (Oran: 2001). Güç dengesini korumak için de Balkan Paktı içindedir. Türkiye, Sovyet-Alman ittifakı olasılığına karşı İngiltere’nin ittifakına Sovyetlere dahil olmaya çalışıyor. Siyasi tansiyonun yükselmesi sonucunda yine yalnız kalmak istemeyen Türkiye, Milletler Cemiyeti üyeliği olarak güç dengesindeki yerini korumaya çalıştı.
Sonuç olarak tüm bunlar, Osmanlı döneminde başlayan güç dengesi siyasetinin Türkiye’nin ilk yılında etkisini sürdürdüğünü göstermektedir. Türk dış politikası değişen koşullar nedeniyle her zaman kendini yenilemiş olsa da bu toplam bir değişiklik değil, hedeflerini koruyan sınırlı bir revizyon olmuştur. Bu ana hedefler, güç dengesini korumak ve barışı korumak olmuştur. Türkiye, toprak bütünlüğüne doğrudan bir tehdit olmadıkça barışçıl bir yol izlemiştir, kuruluştan bu yana dış politikadaki sorunları diplomatik yollarla çözmeye çalışmıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra bile Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na katılmaması, “yurtta barışın dünyada barış” mottosunun sadece kendi dönemini etkilemediğini, sonrasındaki politikaya da yansıdığını aktif olarak gösterdi.
[irp posts=”32166″ name=”Özal Dönemi Türk Dış Politikası: Revizyonizme Açılan Kapı”]
KAYNAK
William Hale, Turkish Foreign Policy, 2013, Routledge, New York.
Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, 2000, İstanbul.
Baskın Oran, Türk Dış Politikası Cilt 1, İletişim Yayınları, 2001, İstanbul.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.