İspanyol gribi, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda ortaya çıkmış(1918-1920) ve 18 ayda en iyimser ihtimalle 50 milyon insanın canını almıştır. Birçok uzman bu ölü sayısını 150 milyona kadar çıkarmakla beraber o günün atmosferi gereği vakaların kayda geçirilmemesi ve sansürlenmesi sebebiyle tam bir sayı bulmanın mümkün olmadığını belirtmektedir. Bu hastalığın isminin İspanyol Gribi olmasının da bu olaylarla büyük ilgisi vardır. Savaşa giren Avrupa devletleri bu hastalığı halktan saklayıp basın yasağı getirmiştir ancak savaşa girmeyen İspanya’da hastalığa karşı bir sansür uygulanmadığı için Avrupa’da basına yansıyan ilk vakalar İspanya’da olmuştur. Bu sebeple gribe isim olarak İspanyol Gribi ismi verilmişti ve farklı bölgelerde bu hastalık farklı isimlerle de geçmektedir. Brezilya’da hastalığa Alman gribi, Senegal’de Brezilya gribi, Polonya’da ise Bolşevik hastalığı deniliyordu.
İspanyol gribinin nereden çıktığı hakkında çeşitli söylentiler olsa da en güçlü 3 söylenti bulunuyor. Bu söylentilerin başında kanatlı hayvanların, nüfus çokluğunun ve ilginç mutfakların merkezi Çin geliyor. Batı Avrupa’nın da gribin merkezi olabileceği düşünülmektedir ancak yapılan son araştırmalarda Batı Avrupa’nın merkez olamayacağını gösteriyor. En güçlü ve kaynak bakımından kesin gözüyle bakılan yer ABD’nin New Mexico eyaletidir. Tavuk ve domuz çiftliklerinin çok olması ve aynı zamanda Çinli çalışanların hakim olduğu bu bölge, günümüzde İspanyol gribinin kaynağı sayılmaktadır. Virüsün tavuk veya domuz aracılığıyla mı bulaştığını bilinmiyor. Ancak Amerikalılar Avrupa’ya vardığında Amerikan askerlerinin bulunduğu bölgelerde İspanyol gribi vakaları ortaya çıkmıştır.
Virüsün yayıldığı dönemlerde dünyada Birinci Dünya Savaşı sürüyordu. Salgını epidemik durumdan pandemik duruma getiren şüphesiz Amerika’nın Avrupa’ya asker göndermesiydi. Kısa süre içerisinde milyonlarca insana bulaşan bu hastalık şüphesiz ki dünya savaşının sonunu getiren sebeplerden bir tanesi. Diğer grip türlerinin aksine yaşlıları, zayıfları ve çocukları etkilemiyor, sağlıklı ve genç insanları etkiliyordu. En büyük etkilerini gören 20-40 yaş aralığındaki insanların büyük bir çoğunluğu cephedeydi ve o günün sağlık altyapısı bu kadarını kaldıramazdı ki öyle oldu, milyonlarca insan nedenini bilmediği bir hastalıktan, evinden binlerce kilometre uzakta son nefesini verdi. Asker olanlar halktan daha şanslı sayılabilirdi çünkü onları muayene eden bir doktor ordusu vardı ancak halkın sağlığını gözetecek çoğu doktor savaştaydı.
Üç dalgadan oluşan salgının son iki dalgası, virüsün mutasyon geçirmesi sebebiyle çok daha ölümcüldü. Son dalganın oluşmasının sebebi ise savaş bitmesiyle askerlerin terhis olup virüsü evine, çok sevdiği ailesine bulaştırmasıyla oldu. Atatürk’te Samsun’a geçmeden evvel bu hastalığa yakalandığını, Beşiktaş’taki evinde istirahat ederek atlattığını Metin Özata’nın kitabında okuyoruz.
Salgın döneminde üstün ırkların bu hastalığa yakalanmayacağını, yakalansa da rahatlıkla atlatabileceğini inanan kesim, aynı zaman da bilimsel olarak geri kalmış milletlerin varlığına inanıp onların bu hastalık aracılığıyla yok olacağını düşünüyordu. Ancak kısa süre içerisinde bu salgın hastalığın önemsediği son şey kişinin milleti olduğu anlaşılacaktı. İnsanı hastalıktan koruyacak tek şeyin salgına karşı alınacak önlemlerdi.
Hastalığa Karşı Alınan Önlemler
Dönemin tıpı maalesef hastalığı tedavi etmekte çok yetersiz kalıyordu. Doktorların halka sadece 3 tavsiyesi olabiliyordu. İstirahat etmek, iyi beslenmek ve hijyeni sağlamak. Hükümetler kalabalıkların bir arada bulunduğu alanları kapatmaya karar verdi. Sinema, kilise, ve eğitim kurumları kapatılsa da bu önlemler salgını önlemiyor sadece yavaşlatıyordu.
Arellona adı verilen grip maskesi makul fiyatlarla halka satışa çıkarıldı. Öncesinde insanlara hastalığa karşı korunma konusunda bir güven veren bu maskeler aslında hiçbir işe yaramıyordu hatta hastalığa yakalanma da oranları arttırıyordu. Amerika’da bazı sağlık personelleri maske takarken bazıları takmıyordu. Yapılan araştırmalarda takanların %8.3’ü enfekte olurken takmayanların %7.9’u enfekte oluyordu. Takanların hasta olma oranın yüksek olmasının sebebi, zaten işlevi olmayan bu maskelerin birde üzerine virüs yapışıyor, takarken çıkarırken bu virüs solunum yoluna giriyordu.
Osmanlı’da İspanyol Gribi
Osmanlı’ya virüsün girişi Avrupa’dan olduğu tahmin edilmekte. Virüsün ilk nüfuz ettiği yerler limanlar ve demiryolları olduğunu görüyoruz. Bu da virüsün Avrupa’dan topraklarımıza gelme ihtimalini artırıyor. Osmanlı’da ilk dalgada hastalığın ciddiyeti diğer devletlerde olduğu gibi pek kavranamamıştı. İkinci dalgada gerekli önlemler alınmaya başlandı. Bunlar okul gibi, insanların bir arada olduğu kurumların kapanmasıyla başlatılmış, sonrasında genişletilmişti. Ancak kayıtlarda Rum ve Ermeni okullarının bu yasağı çiğnediğinden bahseder. Bu yasağı çiğneyen okullara Maarif Nazırlığı tarafından bir dizi yaptırımlar getirilmiştir.
İspanyol gribinden en çok zarar gören Anadolu halkı olmuştur. Bunun sebebine inildiğinde ise sivil doktorların askere alınmasını görüyoruz. Zaten doktor sayısında sıkıntılar yaşayan Anadolu halkı doktor sayısının azlığından dolayı bu salgında derin yaralar almıştır. Gribe karşı kullanılacak ilaçların üretimini İtilaf devletleri yapması sebebiyle de Osmanlı halkı ilaçsız kalmıştı.
Tam olarak Osmanlı’da kaç kişinin İspanyol gribinden dolayı öldüğünü bilmemekle beraber İstanbul Şehremaneti ve Sıhhıye Mecmuası’na göre İstanbul’da ölü sayısı 6403 kişi olarak saptanmıştır. İstanbul’da ölüm oranı ise binde 5’tir. Ancak dediğimiz gibi bu gribin ağırlığı Anadolu’da hissedilmiştir ve Anadolu’daki ölü ve enfekte oranları hakkında bir kayıt tutulmamıştır.
Ömer Can Topçu
Stratejik Ortak Misafir Yazar
KAYNAK
TC Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivler Başkanlığı-Osmanlı Arşivi (BOA), DH-D. UM., Dosya no:19-3,Gömlek no:1-7/2, 12 Tesrin-i Evvel 1334.
Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklardan Ölümler 1914-1918 (Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınevi,2005), 298.
John M. Barry, The Great Influenza:The Story of the Deadliest Pandemic in History (New York: Penguin,2005), 457.
Ahmed Emin (Yalman), Turkey in the World War (New Heaven: Yale University Press, 1930)
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.