1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyetinin dağılmasıyla birlikte uluslararası hukuk ve siyasal sistemin bazı kavramları sorgulanmaya başlandı. Bu kavramlar; yeni devletlerin tanınması, egemenlik, self-determinasyon ve yol ayrımıdır.
Yeni oluşumların ortaya çıkması, Yugoslavya’nın dağılmasıyla meydana gelen Eski Yugoslavya Cumhuriyetlerinin devlet olarak tanınmasını güçleştirdi. Eski Yugoslavya Devlet Başkanı J.B. Tito’nun ölümünden kısa bir süre sonra cumhuriyetler arasında çekişmeler ve eski düşmanlıklar yeniden ortaya çıktı. Bu düşmanlıkları haklı kılmak için farklı etnik köken ve din kullanıldı. Politikacılar ülkedeki siyasi ve yapısal sorunlar ile milliyetçilik duygularını kullanarak suni sorunlar yarattılar. [1] Bu kriz ortamını çözmek için AT[2], bu sorunlarla ilgilenmesi için ad hoc (özel ve geçici) komite kurdu. Komite Eski Yugoslavya’nın hızlı bir dağılma sürecine girdiğini tespit etti.
Yugoslavya’nın parçalanmasıyla ortaya çıkan yeni devletlerin tanınması karmaşık ve geniş etkiye sahip bir sorun oldu. Bu tanıma eylemi, Yugoslavya’da çıkabilecek acımasız çatışmaların durdurulmasını sağlayacak bir araç olarak görülüyordu. Ancak tanıma işlemi çatışmaların önüne geçemedi. Slovenya ve Hırvatistan’ın tanınmasıyla beraber Bosna Hersek, Makedonya ve Sırbistan-Karadağ devletleri de tanındı. En son Kosova’nın da bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte 7 devlet ortaya çıkmıştır.
Bu devletlerarasında Slovenya dil, kültür ve kimliğini geliştirerek Yugoslavya’dan ayrılma mücadelesi vermiştir.
Sloven Milliyetçilik Hareketleri
Slovenler, Orta Çağ Avrupa’sında yaşamalarına rağmen, 18.yy’a kadar aralarında modern anlamda milliyetçilik kavramı gelişmemiştir. Bunun nedeni diğer etnik gruplarla eşit haklara sahip olmalarıdır. 13. ve 14.yy’da çoğu Sloven Habsburg feodal beyliğinin bir parçası olarak yaşıyordu. 1918 yılına kadar Slovenlerin büyük bir kısmı Avusturya Macaristan sınırları içerisinde yaşıyordu. Bu durum Slovenlerle Sırplar arasındaki birçok farkı ortaya koyuyordu.[3]
İlk Sloven Ulusal Programı 1848 yılında dağınık şekilde yaşayan Slovenleri tek çatı altında toplamak amacıyla oluşturuldu. Slovenlerin Orta Çağ devlet geleneği olmadığından, istekleri doğal hukuk ilkelerine dayalıydı.[4]
Birleşik Slovenya talebi, 19.yy’ın ikinci yarısında ortaya çıkan Sloven milliyetçiliğinin en büyük amacıydı.1789 Fransız İhtilalinden sonra meydana gelen yirmi yıllık savaş süreci Slovenleri büyük ölçüde etkiledi. Slovenler, Fransız hakimiyeti altında bulundukları 1809-1813 yılları arasında Fransız aydınlanma hareketinden etkilendiler. Özgürlükçü Slovenler, bu zaman zarfında, ulusçuluk ve birlik duygularının gelişmesinde çok önemli rol oynadılar.[5]
1815 yılından sonra Slovenler arasında milliyetçiliğe olan ilgi arttı. 1815 Viyana Kongresine kadar uygun gelişme fırsatı bulamayan Sloven milliyetçiliği aydınlar ve ruhban sınıfı tarafından şekillendirildi.
Birleşik Slovenya için ilk siyasi yaklaşım, 1848 yılında Habsburg Hanedanlığı yönetimi altında yaşayan Slovenlerin okullarda ve yönetimde Sloven dilini kullanmanın yaygınlaştırılması için mücadele veren bir grup aydın tarafından oluşturuldu. Özgürlüklerinden ve haklarından memnun olan Slovenler ayrılıkçı ve radikal milliyetçi değildiler. [6] Birleşme için var olan dürtü sadece Sloven geleneği ve kültürlerini korumak ve geliştirmekti.
Habsburg Hanedanlığının son zamanlarında Slovenler, kendilerini ilk kez bir millet olarak görmeye başladılar ve ayrı devlet olma arzularını dile getirdiler. Ancak bu isteklerini 1914 yılı öncesinde Fransa ve Almanya gibi büyük askeri ve ekonomik güçleri olan devletlerin etkisi nedeniyle ilan etmede gecikmişlerdir. O dönemin siyasi havası bu tür küçük devletlerin bağımsızlıklarına yer vermiyordu. Bundan dolayı uluslararası sistemi kontrol eden güçlü imparatorluklar ve devletler bu bağımsızlık düşüncesini desteklemiyordu. Çünkü onların gözünde küçük devletler kendilerini savunamazdı ve onlar Avrupa ‘da sadece denge unsuruydu.[7]
1918 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Avusturya Macaristan imparatorluğunun yıkılmasıyla Sırp, Sloven ve Hırvatlar birleşerek Sırp, Sloven ve Hırvat Krallığı (SSHK)’nı kurdular.[8]18 Ocak 1919’da Versailles Barış Konferansında Krallığın sınırları belirlendi. Siyasi konumunu, barışı, istikrarı ve sınırlarını korumak amacıyla SSHK birkaç uluslararası antlaşma imzaladı.[9]
İtalya SSHK topraklarının bir kısmını işgal etmek istemesi sebebiyle SSHK’nın kuruluşuna tamamen karşıydı.[10]
Yeni devleti tanıyan ilk süper güç ABD oldu.[11]
İlk Yugoslavya devleti Almanya ile İtalya’nın 6 Nisan 1941 tarihinde zayıf ve bölünmüş olan ülkeyi işgal etmeleriyle ortadan kalktı. Almanya, Sırbistan’ı kendi himayesi altına alarak, Slovenya’yı İtalya’ya ekleyerek ve son olarak Hırvat ve Bosna toprakları üzerinde bağımsız Hırvatistan devleti kurarak ülkeyi parçaladı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Partizanlar[12] Yugoslavya’yı 6 cumhuriyet ve 2 otonom bölgeli bir federal yapı içerisinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti olarak birleştirdi. Slovenya’nın diğer altı cumhuriyete göre refah düzeyi oldukça yüksekti.[13]
Sloven milliyetçiliği, Slovenlerin dil ve kültür farklılığı inancına dayalıdır. Aydınlar, Slovenya federal cumhuriyet düşüncesini, hukuk sistemlerini ve siyasal iktidarlarını kültürel farklılıklarının korunmasında siyasal araç olarak geliştirdiler.[14]
1986 yılında Sırp Güzel Sanatlar Akademisi Slovenya’nın özerkliği kadar onun farklılıklarının korunmasının Yugoslavya için tehlike olduğunu belirten bir rapor hazırladı. Raporda Sırp soyuna karşı Sırp olmayanlar tarafından komplolar hazırlandığı vurgulandı. Ayrıca, Yugoslavlara karşı yapılan eleştirilerde Slovenya ve Hırvatistan’ın ekonomik gelişmeler bakımından Sırplardan ve daha fakir cumhuriyetlerden üstün oldukları, ancak bu ekonomik üstünlüklerini siyasi etki ve çıkarları için kullanmakta oldukları ileri sürülmekteydi. Şüphesiz, rapor Sırbistan’ın siyasi ve ekonomik gelişmelerde Slovenya ve Hırvatistan’ın gerisinde kaldığını söyleyen Sırp elit kesimi tarafından yazılmıştır. Bu rapor, Slobodan Miloseviç tarafından siyasi bir araç olarak kullanıldı. Miloseviç’in Kosova’daki Arnavutlara karşı yürüttüğü kampanya, cumhuriyetlere ilişkin yeniden yapılanma söylemleri ve buna ilişkin açıkladığı taslak program, Yugoslavya’yı oluşturan devletleri korkuttu.[15]
Bu taslağa Sloven aydınlar tepki gösterdi ve Sloven ulusal programını oluşturmaya çalıştılar. Aydınların temel beklentisi Slovenlerin kendi askeri güçlerini kurarak gelecekteki bağımsızlıkları için bir yol bulmaktı. 1980’li yılların başında ilk siyasi muhalif gruplar Slovenya’da ortaya çıktı. Muhalefetin asıl amacı, balkan devletleri içinde Avrupa kültürüne en uzak olan Sırplardan bağları koparmaktı.
Gelecekte Slovenya Başkanı olacak olan Milan Kucan muhalifliğini şu şekilde dile getitmişti:
“Slovenler kendi ana dillerini kullanmayı sağlamayan ve içinde özgürlük, bağımsızlık ve eşitlikleri garanti etmeyen bir devleti kendi devletleri olarak kabul edemezler.” [16]
İlk alternatif siyasi parti olarak Slovenya Demokratik İttifak Partisi (SDİP) kuruldu.
Sloven milliyetçiler 1990 Ocak ayında, Slovence kısaltması DEMOS (Demokraticna Opozicija Slovenije) olan muhalif koalisyon bloğunu kurdular. Bu bloğun amacı, insan haklarını savunmaktı.
Milan Kucan 1989 yılında Slovenya’nın Yugoslavya’dan ayrılma hakkının var olduğunu iddia etti. Slovenya Federe Cumhuriyet Meclisi de bir dizi anayasal değişiklik yaparak hükümete, Slovenya devlet organlarının, federal cumhuriyet organlarına karşı korumaya yönelik düzenleme ve Slovenya’da olağanüstü hâl ilan etme yetkilerini verdi.[17]
Slovenya Komünist Partisi adını Slovenya Milliyetçi Partisi (SMP) olarak değiştirdi. SMP Marksizm’i terk ederek, ismini, bayrağını, programını ve imajını değiştirerek yeni bir konfederal Yugoslavya için mücadele eden bir parti olarak tanımladılar.[18] Muhalefet, DEMOS partilileri kendi aralarında ideolojik olarak köklü değişikliklere giderken hepsi Yugoslavya’nın reddinde birleşiyorlardı.
Yugoslavya’da Başbakan Lojze Peter başkanlığında ilk komünist olmayan bir komünist koalisyon hükümeti kuruldu. Seçimlerin ikinci turunda Milan Kucan başkanlık seçimini kazandı. Farklı siyasal görüşleri savunmalarına ve eski muhaliflerin hükümette olmasına rağmen, Slovenler Slovenya’nın bağımsızlığı ve Yugoslavya’dan ayrılması konusunda hemfikir oldular. 1990 Aralık ayında yapılan referandumda nüfusun %82,2 si bağımsızlık için oy kullandı. [19]
Slovenya’nın Bağımsızlık Süreci
1980 yılının mayıs ayında Tito’nun ölümüyle birlikte Yugoslavya’nın parçalanmasını önlemek amacıyla dönüşümlü başkanlık sistemine geçildi. Bu sistemde altı cumhuriyetin başkanları tarafından rotasyon sistemi ile yürütüldü.[20] Sırbistan ve onun yandaşları başkanlık konseyinde, dönüşümlü başkanlık sistemini dondurma kararı aldılar.[21] Sırbistan bloğu, bunu yaparak, ordunun askeri hukuk gereğince, devletin tehlikede olduğu iddiasıyla olağanüstü hâl durumu oluşturmaya çalıştılar.
Yugoslavya’yı oluşturan federe cumhuriyetler Yugoslavya Ulusal Ordusuna (YUO) karşılık alternatif kendi ordularını oluşturmaya başladılar.[22]Slovenya YUO karargahlarında bir bağlantı kurdu. Böylelikle, Slovenya’daki Yugoslavya federal kurumlarının, Slovenya tarafından devralınmasına karşı koymak için Yugoslav Ordusunun hazırladığı planı ele geçirdi.
YUO üst düzey komutanları, Slovenya’nın Yugoslavya’dan ayrılışının dış güçler tarafından, Yugoslavya’yı parçalama planı olduğunu ileri sürdüler. [23]YUO, herhangi bir bölünmeyi önlemenin, ülkenin bütünlüğü ve devamlılığı açısından kendilerinin anayasal görevleri olduğunu bildirdiler.
Sloven hükümeti, sadece Slovenya’da birliğin ve bütünlüğün değil ayrıca Slovenya’nın Avrupa’ya katılacağı ve kendilerine uluslararası destek sağlanacağı kanaatindeydiler. Bağımsızlıklarının önündeki en büyük engel, ABD ve AT ’nin, Yugoslavya Cumhuriyetleri’nin tek taraflı bölünmesini tanımayı reddetmesiydi. [24]
Slovenya, Avusturya, Almanya ve diğer Avrupa devletleriyle ilişkiler kurarak akıllıca diplomatik kararlar verdi.
Yugoslavya’da ortaya çıkan ve gelişerek devam eden uyuşmazlık, Avrupa’nın güvenliği konusuna yeni boyut kazandırmıştı.
Slovenya’nın en büyük taktiklerinden biri, bir güç gösterisinde kullanılmak üzere gizlice edindiği silahlardı. 25 Haziran 1991 tarihinde Slovenya’da bağımsızlık ilan edildi. Slovenya’nın ilk operasyonları Slovenya’daki uluslararası sınır geçitlerini devralmak, Hırvatistan Federal Cumhuriyeti’ne de sınır geçidi koymak olmuştur. Slovak güçler YUO’nun silahlı birliklerinin hemen hemen hepsini kışlalarından çıkarken durdurdu. Bu Slovak direnişi herkesi şaşırttı. YUO, bu olayların uluslararası toplumlar tarafından desteklenmeyeceğini düşünmüştü.
27 Haziran 1991’ de başlayıp 7 Temmuz 1991’de biten On Gün Savaşları, bir diğer adıyla Hafta Sonu Savaşları[25], Yugoslav savaşlarının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.[26] Savaşın temel amacı, Slovak nüfusuna, Yugoslav Federal Hükümeti’nin iddia edilen düşmanlığını göstermek ve Yugoslavya devletine karşı duyulan sadakati ortadan kaldırmaktı. Bu savaş, birçok yönüyle Slovenya’nın vatanseverlik duygularını güçlendiren ve vatandaşların Slovenya’ya karşı bağlılığını kuvvetlendiren ulusal kurtuluş savaşı olarak tasvir edildi. Bu savaşın Slovenya’nın kazanması dışında bir diğer başarısı da çok az kayıp verilmesiydi.[27]
Slovak hükümeti çatışmanın hemen durdurulması için Avrupa Topluluğu (AT) ve Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı (AGİT)’ndan olaya müdahale edilmesini istedi.[28] AGİT, Slovenya’da barışın sağlanması işini AT’ye bıraktı. AT heyeti tarafından yapılan ilk ateşkes antlaşması başarısız oldu. 8 Temmuz 1991’de heyet, Slovenya’nın bağımsızlığının “de facto”[29] olarak kabul edildiği bir barış antlaşmasının görüşülmesini sağladı. Yugoslavya’yı oluşturan altı cumhuriyet tarafından desteklenen Brioni Bildirisi yayınlandı. Bildiride YUO ve federal hükümetin, uluslararası sınırlarının tanınması belirtilmekteydi.[30]
Birçok Sloven bu durumdan memnun değildi. Onlar için Bildiri ve altı cumhuriyet arasında yapılan ya da yenilenmiş görüşmeler Slovenya’nın, AT tarafından, isteği dışında Yugoslavya’ya bağlı kalması için zorlandığı anlamına geliyordu.
Bildirinin ardından Yugoslavya Federal Hükümeti başkanlığını Hırvatistan temsilcisi devraldı. Hükümet Slovenya’daki tüm ordu birliklerini çekme kararı aldı. Sırbistan Slovenya’nın bağımsızlığını engellediği için Brioni Bildirisi’ni kabul etti.[31]
Yugoslavya’nın başkenti Belgrat’taki Miloseviç hükümetinin gücü azalmaya başladı. Slovenya tüm bu gelişmeler devam ederken bağımsızlık mücadelesi için çalışmalara devam etti. Ljubljana’daki hükümetini bağımsızlık amacı için güçlendirdi. 19 Aralık 1991’de Slovenya, resmi olarak, bağımsızlığının tanınması için AT’ye başvurdu.
Uzun vadede Slovenya’nın ayrılması ve tanınması için verilen sözler bir domino etkisi yarattı. O günlerde, Hırvat başkanı Franja Tudjman, “Eğer Slovenya bağımsızlığını ilan ederse Hırvatistan’ın da aynı yolu takip edeceğini” belirtti.[32]
Slovenya devlet olmak için gerekli koşullara sahip bir ülkeydi. Açık ve tartışmasız olarak sınırlıları belli bir toprak parçası vardı. Çoğunluğu Slovaklardan oluşan kalabalık bir nüfusa sahipti. Uluslararası ilişkiler kurabilecek ve yürütebilecek yönetime sahipti. Özellikle Avusturya, Almanya ve İtalya gibi devletlerle yakın ilişkiler kurmuştu. Slovenya, nüfusu üzerinde tam kontrol sağlayan meşru bir devletti. Azınlıkların haklarını garanti eden kurumlar ve kanunlar çıkardı; kendi ordusunu geliştirdi. Slovenya diğer cumhuriyetler arasında yaşam standartları ve ekonomik refah bakımından en fazla gelişen devlet oldu. Bu sebeplerden dolayı Slovenya’nın bağımsızlığını kazanması diğer devletlere nazaran daha kolay oldu.
Sonuç Yerine,
Tarih sahnesinde Slovenya’nın bağımsızlık mücadelesi için verdiği güçlü ve zor bir mücadele yoktur. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Slovenya Habsburg Hanedanlığının bir parçası olarak kendi kimlik ve kültürünü geliştirme imkanına sahipti. Yugoslavya’ya bağlı iken kendi dilini kültürünü ve ayırt edici özelliklerini geliştirmeye devam etti. Komşu devletlerle güçlü siyasi bağlar kurdu.
Slovenya’nın Yugoslavya’dan ayrılmak için belirli bir tarihi sebebi yoktu. 1989 yılı öncesinde yapılmış olan çalışmalar Slovenya’nın bağımsızlığını kazanabilmesini kolaylaştırdı. Slovenya’nın kendi kültürüne, kimliğine, eğitim sistemine ve diline sahip olmasının yanında nüfusunun tek bir etnik kökenden gelmesi onun bağımsızlık mücadelesi sebeplerindendir.
Slovenya bağımsız bir devlet deneyimine sahip olmamasına rağmen, bir bağımsız devlet olma yolunda emin adımlarla ilerlemiş ve uluslararası toplumlar tarafından tanınabilmiştir.
Mesude Demir
Stratejik Ortak Misafir Yazar
KAYNAK
Ezeli Azarkan, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi. Cit:8 Sayı:2 Yıl:2011. Sayfa:52-63
Jill Benderly, Kraft Evan, Independent Slovenia: Orgins, Movements, Prospects, St. Martin Pres, New York, 1996:7-8
Aleksandar Pavkovic, The Fragmentation of Yugoslavia: Too Hard A Multinational State, Great Britain, MacMillan Pres Ltd. 1996:92
Dejan Djokic, Yugoslavisim: Histories of a Failed Idea 1918-1992, Hurst&Company, London 2003:84
Carole Rogel, The Breakup Yugoslavia and The War in Bosnai, Greenwood Press, London 1996:3
Lenerd L. Cohen, Yugoslavia’s Disintegration and Balkan Politics in Transition, Westview Press, San Francisco, Boulder and Oxford.1993:13
Gow James- CARMICHAEL, Cathie, Slovenia and Slovenes, 2. Eds., Hurst & Co., London.2000:38
Alex N. Dragnic, The First Yugoslavia. Search for aviable Political System, California.1983:11
Gow James- CARMICHAEL, Cathie, Slovenia and Slovenes, 2. Eds., Hurst & Co., London.2000:42-51
Aleksandar Pavkovic, “Recursive Secessions in Former Yugoslavia: Too Hard A Case for Teories of Secessions”, Political Studies, 2000a Vol.48, No.3, s.92.
Catherine Samary, Yugoslavia Dismembered, Monthly Review Press, New York.1995:75-76
Sabrina P. Ramet, Nationalism and Federalism in Yugoslavia, 1962-1991,2.Ed., Indiana University Press, Bloomington.1992:211
M. Hayden, The Beginning of the End of Federal Yugoslavia: The Slovenian Amendment Crisis of 1989, Center for Russian and East European Studies, The Carl Back papers, Pittsburgh.1992:11-20
Aleksandar Pavkovic, The Fragmentation of Yugoslavia: Nationalism and War in the Balkans,2. edition, St. Martin’s Press, New York, London.2000b:110
Aleksandar Pavkovic, “Recursive Secessions in Former Yugoslavia: Too Hard A Case for Teories of Secessions”, Political Studies, 2000a Vol.48, No.3, s.489
Fahir Armaoğlu 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Timaş Yayınları sayfa: 613
Marc Weller, “The International Response to The Dissolution of The Socialist Federal Republic of Yugoslavia”, AmericanJournal of International Law, Vol.86, No.3,1992: s. 569-607.
Sevozar Stajanovic, “The Destruction of Yugoslavia, Fordham International Law, Vol.19, No.2,1995: s.345-370.
Aleksandar Pavkovic, The Fragmentation of Yugoslavia: Nationalism and War in the Balkans,2. edition, St. Martin’s Press, New York, London.2000b:136
Peter Radan, The Break-up of Yugoslavia and International Law, Routledge, London and Newyork.2001:160-161
Clapham, David (1996). “Slovenia”. Housing Privatization in Eastern Europe. Greenwood Publishing Group. s. 152
Fraudet, Xavier (2006). France’s Security Independence: Originality and Constraints in Europe, 1981-1995. Peter Lang. s. 129.
Christopher Benett, Yugoslavia’s Bloody Collapse: Causes, Course and Consequences, New York University Press, New York.1995:159
Marc Weller, “The International Response to The Dissolution of The Socialist Federal Republic of Yugoslavia”, AmericanJournal of International Law, Vol.86, No.3,1992: s. 569-607
James Gow, “Triumph of the Lack of Will: International Diplomacy and The Yugoslavia War”, Hurst & Co., New York.1997: 52
Roland Rich, “Recognition of States: The Collapse of Yugoslavia and the Soviet Union”, Europen Journal International Law, Vol.4, No.1,1993: s.36-65.
Catherine Samary, Yugoslavia Dismembered, Monthly Review Press, New York. 1995:75-76
[1] Ezeli Azarkan:2011, sayfa:52-63
[2] Avrupa Topluluğu
[3] Slovenlerin Avusturya ile olan yakın ilişkilerinden dolayı, kendilerini daima Avrupa kültürünün bir parçası olarak hissetmişler, Balkan bölgesinde ve Sırp olmadıklarını söylemişlerdir. Bu nedenle Slovenlerin Avrupa devletleriyle olan yakın ilişkilerinden dolayı ekonomik ve yaşam düzeyi olarak diğer Balkan devletlerinden daha iyi durumdadır.
[4] Jill Benderly: 1996, sayfa:7-8
[5] Pavkovic, 1996:92
[6] Djokic, 2003:84
[7] Rogel, 1996:3
[8] Cohen,1993:13
[9] 10 Eylül 1919’da Avusturya, 27 Kasım 1919’da Bulgaristan, 4 Haziran 1920’de Macaristan, 10 Ağustos 1920’de Türkiye ile barış antlaşmaları imzaladı.
[10]CARMICHAEL, 2000:38
[11]Dragnic,1983:11
[12] Partizanlar, İkinci Dünya Savaşı’nda müttefik güçlerine destek olmak amacıyla oluşturulan silahlı halk güçlerinin genel adı. Her türlü gayrinizami silahlı birlik için kullanılan adlandırma.
[13] CARMICHAEL, 2000:42-51
[14] Pavkovic, 2000a Vol.48, No.3, s.92.
[15] Samary, 1995:75-76
[16] Ramet, 1992:211
[17] Hayden, 1992:11-20
[18] Pavkovic, 2000b:110
[19] Pavkovic, 2000a Vol.48, No.3, s.489
[20] Armaoğlu, sayfa: 613
[21] Weller, 1992: s. 569-607.
[22] Stajanovic, 1995: s.345-370.
[23] Pavkovic, 2000b:136
[24] Radan, 2001:160-161
[25] David, 1996: s. 152
[26] Xavier,2006: s. 129.
[27] Benett, 1995:159
[28] Weller, 1992: s. 569-607.
[29] De Facto: Fiili durum.
[30] Gow, 1997: 52
[31] Rich, 1993: s.36-65.
[32] Samary,1995:75-76
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.