Lucian Pye Çin için ‘’Çin, ülke rolü yapan bir uygarlıktır.’’ sözüyle bahseder. Çin 21.yy’a damgasını vurmuş ve gelecekteki güç dengelerinin değişimi hakkında şimdiden sinyalleri çok güçlü bir şekilde veren devasa bir ülkedir. Ortalama 1.5 milyar nüfusu ile dünyanın en fazla nüfusuna sahip olup, 9.6 milyon km2 ile dünyanın en büyük ülkelerinden biridir. Çin uygarlığının ortaya çıktığı yer Kuzey Çin Ovası olarak bilinir ve günümüze kadar doğu-batı doğrultusunda Orta Asya’dan Pasifik’e kadar genişlemiştir.
Çin’in ortaya çıkışından bugüne kadar geçirdiği zamanlar ve dönemlerde deniz gücünün çok fazla ön plana çıkarıldığı söylenemez. Ülke içinde yer alan ve Çin’e can damarı olan nehirlerin varlığı çök önemli olsa da, açık denizlerde önemli bir deniz gücü elde etme konusunda adımlarını yeni atan bir medeniyettir. Çin’in son hanedanı olan Çing Hanedanı’nın merkezi otokrasisini güçlendirmek amacıyla uyguladığı ideolojik kontrol mekanizmalarından biri olan ‘’Haijin’’ (‘’deniz yasağı’’) da Çin’in bir süre deniz ile olan ilişkilerini kısıtlamıştır. Özel deniz ticareti ve kıyı yerleşimlerini yasaklayan izolasyonist bir politika olan yasak, tam olarak uygulamaya oturtulamamasından dolayı deniz ticareti devam edebilmiştir.
Çin’in 19.yy’ın ortalarında özellikle Afyon Savaşları’nı kaybetmesi, limanlarının, denizlerinin ve iç nehirlerinin kontrolünü batılı devletlere bırakmasıyla sonuçlanmış ve Çin denizlerden bir dönem tecrit edilmiştir. Denizlere bu kadar geç açılmasında coğrafi olarak geniş topraklara sahip olması, geniş kara ticaret ağı ve kısa deniz rotalarının yanında nehirlerinin varlığının da etkisi olmasından dolayı Çin, donanmaya yatırım yapmaya gerek duymamıştı. Çinli tüccarlar iş için uzun zamandır okyanus aşırı yolculuklar yapmışlardır fakat ülke donanması, kendi bölgesinin dışına çıkmamıştır, çünkü Pasifik, Atlantik, Hint Okyanusu’nun büyük deniz yollarını devriye gezmenin zorluğu buna değmemiştir (Marshall, 2019: 51). 1949 yılında komünist rejim ile Çin Halk Cumhuriyeti kurulması, yabancı güçlerin ülkeden el çekmesiyle de Çin coğrafi bütünlüğünü sağlamıştır. Fakat komünizme dayalı ekonomisiyle içe kapanık olan Çin ancak 1978’de Şiapoing önderliğinde başlattığı ekonomik reform ile Çin dışarıya açılmaya başladı. Bu tarihten sonra Çin çok büyük bir ekonomik ivme yakalmış, bunun getirdiği etki ile denizlere olan hakimiyetini de arttırmaya başlamıştır. Bunun en büyük örneği 2013’de ortaya çıkan ve neredeyse tüm dünyayı kapsayan Kuşak-Yol Projesidir. Çin’in deniz hakimiyeti ve çevreleme hareketlerinin resmi belgesi haline gelen ve sadece ticari amaçların güdülmediği bu proje Çin’in deniz aşırı bölgelere açılmasının bileti olmuştur. Çin’in deniz hakimiyeti mücadelesi ve attığı adımlar Kuşak-Yol Projesi özelinde incelenecektir.
Kuşak ve Yol Projesi, Orta Asya’dan Güney Asya’ya, Avrupa’dan Afrika’ya ve tüm dünyaya yayılmış olan, İtalya’nın da iş birliği ile 2049 yılında bitirilmesinin planlandığı, Çin-Roma medeniyeti birliği olarak da yorumlanan modern ipek yolu projesidir. Kuşak, İpek Yolu Ekonomik Kuşağını, Yol ise 21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu’nu ifade etmektedir. Bu proje kapsamında Çin’in ekonomik ve ticari ayağının neredeyse tüm dünyaya yayılması hedeflenirken aslında bu amacın altında enerji kaynaklarını ve ticaret ağını koruyacak, askeri anlamda özgürlük ortamı yaratacak olan denizlere hakimiyet anlayışı da yatmaktadır. Çin bu hakimiyeti sağlama amacını güderken sadece denizleri değil, denizlere paralel olarak karaları da büyük bir önem ile ele almaktadır.
Komşu ülkeleriyle ekonomik iş birliği anlaşmaları yapan Çin, sınır anlaşmazlıkları olan ülkeleri de ticaret ve ekonomik baskı altına alarak sorunları kendi lehine halletme amacıyla hareket etmektedir. Çin bu zaman kadar 1590 proje özelinde 70 ülkeye 1,9 trilyon borç vermiştir. Borç diplomasisi ile özellikle liman bölgelerinde baskısını arttıran Çin, borç verdiği ülkelerden ödeme alamaması halinde yatırım yaptığı limanları veya ülkede yer alan önemli doğal kaynak sahalarını kendisine tahsis etmektedir. Bunlardan farklı olarak zaman zaman ülkelerden çeşitli alanlar talep etmekte ve özellikle doğal kaynak açısından zengin bölgelerde ‘’mahalleler’’ elde ederek Çin nüfusunu ve dolayısıyla nüfuzunu hedef ülke üzerinde arttırmaktadır.
Çin’in İpek Yolu’nu yeniden canlandırma projesi ütopik bir girişim olmaktan ziyade Çin’in ekonomik ve siyasi temelli bölgesel ve küresel beklentileri ile endişelerinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır (Tutar & Koçer, 2019). Bu tanım Çin’in aslında jeopolitik coğrafi önemini korumak amaçlı attığı jeo-stratejik adımları açıklamak ve anlamak açısından oldukça önemlidir. Aslında Çin Mahan’ın jeopolitik düşüncelerinden ‘’ Barış taraftarı olan küresel bir serbest pazar ekonomisi’’ öngörüsünü çok başarılı bir şekilde uygulamakta olup ‘’Deniz kuvvetleri faaliyetleri ile ticari faaliyetlerin birleşmesi sonucunda ortaya çıkan fevkalade güç’’ olarak tanımladığı deniz gücüne uygun şekilde hareket etmesi aslında Çin’in hangi adımları hangi amaçlara dayalı attığının göstergelerinden biridir.
Çin deniz hakimiyetini ve tarihten gelen ve geleceğe uzanan emellerini elde atmak amacıyla attığı adımları askeri yollarla atmayı tercih etmemektedir. Bunun nedenlerinden biri Çin’in henüz küresel güçte bir donanmaya sahip olmaması, ikincisi ise güttüğü projeyi askeri adımlar atarak kısa süreli değil de ‘’soft power’’ (yumuşak güç) kullanarak kalıcı hale getirmeyi hedeflemesidir.
[irp posts=”24833″ name=”‘Ekonomik Güç’ Çin Afrika’da Ne Yapıyor?”]
Bir Kuşak Bir Yol projesi sadece ekonomik iş birliğini değil ülkeler arasında çok yönlü ve çok taraflı ilişkiler geliştirmeyi öncelediğinden gelecek dönemlerde tüm dünyayı etkilemesi beklenen bölgesel ve küresel sorunların aşılması açısından önemli bir entegrasyon hareketi olarak durmaktadır. Nihayetinde Çin’in tarihi birikimi, teknolojik ve ekonomik üretkenliği, nitelikli insan kaynağının fazlalığı, var olduğu coğrafi konumu gibi etkenler küresel bağlamda ekonomik, politik ve kültürel açılımı olan bu projenin öncüsü olmasını sağlamıştır (Tutar & Koçer, 2019). Çin bu projenin öncüsü olurken küresel anlamda gelecekte enerji ihtiyacının artışını göz önünde bulundurarak, anlaşma yaptığı ülkelerin de yatırım ve enerji koridoru olma açısından zenginleşmesini sağlamış ve projenin etkilerini uzun vadede kalıcı hale getirmiştir. Proje, askeri, enerji, ekonomi, kültürel, sosyal, ticari ve teknolojik olarak küresel bir entegrasyonu içermesiyle siyasi olarak birçok problemi ve görüşü beraberinde getirmektedir.
Böyle bir projenin tamamen başarılı olup hayata geçirilmesi ekonomik ve politik ağırlığın Avrasya’ya kaymasını beraberinde getirecek bu da Amerika Birleşik Devletleri’nin konumunu sarsabilecektir. Özellikle de Eski İpek Yolu ve güzergahlarının canlılık kazanması neticesinde ekonomik gücün askeri ve siyasal alana yansıması küresel egemenliğin el değiştirmesi sonucunu doğurabilecektir (Tekir, 2017). Ana küresel hakimiyetin el değiştirilmesi hedefi olsa da ilk hedefin Çin’in kendi denizlerinde ve Pasifik Okyanusu’nda ABD hakimiyetini zayıflatmak olduğu ve bunun siyasi, ekonomik nüfuz ile elde edilmeye çalışıldığı açık bir durumdur. Pekin yönetimi bu adımları atarken ve hedeflere ulaşırken hangi yolları izlediği bunları açıklar niteliktedir. Çin’in jeo-ekonomik adımları, üç farklı ama birbirine entegre kavram ile ilerletilmektedir; boru hatları, yollar, ve limanlar.
Örnek verecek olursak Çin, uzun süredir Tibet, Arunaçal Pradeş, Aksay Çin gibi yerlerde sorun yaşadığı Hindistan’a karşılık Pakistan ile projenin 6 karayolu koridorundan biri olan Çin Pakistan Ekonomik Koridoru anlaşması yapmış, bunun yanında Cemmu-Keşmir Bölgesi’nde Pakistan’ı destekler rolüyle bölgesel hakimiyette rakiplerine üstünlük sağlamaya çalışmaktadır. Bu bölgede Keşmir’in önemi çok büyüktür çünkü Çin, Tibet, Keşmir ve Pakistan’ın güneyinde yer alan Gwadar limanı vasıtasıyla kara ve deniz yolunun entegreli olduğu bir enerji koridoru hedeflemiştir.
Malakka Boğazı ve Hint Okyanusu’nun kontrolünün büyük oranda ABD’de olduğu göz önünde bulundurulduğunda Çin’in neden Pakistan üzerinden deniz-kara yoluna dayalı bir enerji koridoru hedeflediği ve neden Keşmir Bölgesi’nde Pakistan’ı destekler tutumda bulunması daha iyi anlaşılacaktır. Gwadar’ın Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazına dayanan stratejik konumu iki ülkenin yakınlaşmasında önemli bir etken olmuştur. Ayrıca bu yakınlaşma Orta Asya’ya doğru koridorun genişlemesine neden olmuş, onun güneyinde ise Gwadar Limanı ile İran üzerinden Güneybatı Asya’ya doğru uzanmayı kolaylaştırmıştır.
Kendi denizlerine veya çevre denizlerde söz sahibi olmanın ve bunun yanında tüm denizlerde çeşitli konularda adımların atılması Çin’in, denizlerin öneminin ve denizlerin ne kadar etkili olabileceğinin farkında olduğunu gösterir. Bu hakimiyet adımlarının ekonomik, teknolojik, ticari, enerji gibi konuların yanında bu adımları atarken olası tehditlere karşı güvenliği sağlayacak bir de askeri adımın olması ve gelişmesi kaçınılmaz gerekliliklerden biridir.
Çin kendi denizlerinde yüzyıllar boyunca kesin anlamda söz sahibi olamamanın hatasını bugünlerde telafi etmeye çalışmaktadır. Yüzlerce mil öteden deniz gücünü kullanarak Çin’i karalara hapsetmeye çalışan ABD’ye karşılık bugün Çin ‘’Mavi Su Donanması’’ kurarak denizlerde hızlıca askeri varlığını geliştirmeye çalışmaktadır. İleride deniz gücünün verdiği diplomatik baskıyı komşularına kullanarak Güney Çin Denizi’nde söz sahibi olacak olan Çin, ABD’nin bölgedeki gücünü zayıflatması amacıyla da donanmasını güçlendirmektedir. 2. uçak gemisini inşa eden Çin 2021’de 3. gemiyi inşa etmeyi hedeflemiştir. Henüz en büyük rakibi ABD’nin çok uzağında olsa da gelecekte Çin’in ekonomik gücünün yanında tüm dünyada yayılan stratejik nüfuzu donanmasının da gelişmesine vesile olacaktır ve Çin, kendi bölgesinin dışına, okyanuslara açılacak donanmaya ihtiyaç duyacaktır.
Potansiyel rakipleri olan Rusya ve Japonya’ya karşı da Pasifik’te elini güçlendirmeye devam etmektedir. Çin bu adımlarla deniz hakimiyeti konusunda önemli avantajlar elde etmekte ve kalıcılık sağlama yolunda emin bir şekilde ilerlemektedir. Büyüyen donanması da deniz hakimiyetinde katkı sağlayacak ve ticari-askeri bir deniz ağı Çin’e büyük avantajlar sağlayacaktır. Tüm bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda gelecekte denizlerde ve buna bağlı olarak karalarda Çin lehine bir değişimin olması beklenmektedir. Çinin yükselen gücü ve etkisi klasik jeopolitik düşünceleri etkisiz hale getirecek kapasiteye sahip olup, hegemonik dengelerde değişimlere yol açacaktır.
Ömer Emre Kuşçu
Stratejik Ortak Misafir Yazarı
KAYNAK
Alperen, Ü. (2018). Bir Kuşak Bir Yol Girişimi ve Çin’in Orta Asya Politikası, Bilge Strateji, 10(19),17-38.
İkiz, A. (2019).Tek Kuşak Tek Yol Projesi ve Türkiye’ye Olası Etkileri. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 18(72), 1688-1700.
Kutluay T. & Koçer, B. (2019). Çin’in Yeni İpek Yolu Projesi: Bir Kuşak Bir Yol. International Journal of Social, Humanities and Administrative Sciences, 5(17), 618-626.
Marshall, T. (2018). Coğrafya Mahkumları. İstanbul: Epsilon.
Omonkulov, O. (2020). Kuşak ve Yol Projesi Bağlamında Çin-Orta Asya İlişkileri. Bölgesel Araştırmalar Dergisi, 4(1), 45-115.
Tekir, O. (2017). Yeni İpek Yolu Projesi ve Çin’in Küresel Hegemonya Mücadelesi. Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:4, sayı 1, 391-405.
TUTAR, Ö. Ü. F. K., & KOÇER, F. Ş. B. (2019). ÇİN’İN YENİ İPEK YOLU PROJESİ: BİR KUŞAK BİR YOL. Sciences, 5(17), 618-626.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.
E-BÜLTENE ABONE OLUN
Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.
Abone oldunuz, teşekkürler.
Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.