Örtülü İttifaktan Resmi İşbirliğine: ABD-PKK/YPG Stratejik ilişkileri

248

Türkiye, özellikle 1850’li yıllardan itibaren günümüze kadar etnik, ayrılıkçı/bölücü, din motifli/ideolojik terör örgütlerinin hedefi olmuştur. Ermeni terör örgütü ASALA, bölücü terör örgütü PKK ve uzantıları, Hizbullah, Dev-Sol, DHKP-C, El-Kaide ve “Türkiye Karargâhı” kurduğunu ileri süren IŞİD gibi örgütlerin tehdit ve eylemleriyle karşı karşıya kalmıştır. Türkiye’ye ve Türk coğrafyasına yönelik tehdit riski 2011 Suriye İç Savaşından itibaren bir nevi açık kapı politikası ile alınan sığınmacı/kaçaklarla giderek artış göstermiştir.

Türkiye, deyim yerindeyse, bölgesel çıkarları ve ülkemizi hedefe sokan bu bağlamda terör-terörizmi araç olarak kullanan devletler tarafından kuşatılmak; Türklük minimize edilmek, çok kültürlü, çok halklı bir yapıya sürüklenmek istenmektedir. Türkiye’nin, özellikle 2003 yılından itibaren terör-terörizmle mücadele anlayışı ve politikaları değişime uğratılmıştır. Türkiye, özellikle 2003 Irak’ın işgali sonrası ve 2011 Suriye İç Savaşı ile birlikte, hiç olmadığı kadar milli güvenlik ve terörizm alanında yeni riskler, tehlikeler ve tehditlerle karşı karşıyadır. Türkiye’yi, terörle kuşatma altına almak isteyen devletler ve bunların ülkemizde pek çok alana çöreklenmiş sevicileri, bölgesel çıkarları uğruna araç olarak kullandıkları terör örgütlerini, ülkemiz siyasal sisteminin de bir unsuru haline getirilmesinde baskıcı rol oynamışlardır.

Terör örgütlerinin; anayasal sistemi pek çok alanda zayıflatmak, ideolojik ve dini esaslara göre devletler kurmak, etnik kimliklerin egemenliği, bağımsızlığı için mücadele etmek gibi temel amaçlar doğrultusunda örgütlenerek devletleşmeye dönük çabalar içine girdikleri gün gibi açıktır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda terör örgütleri, emperyalistlerin küresel/bölgesel hegemonyaları ve çıkarları uğruna kullanıldıkları birer aparat olmalarının da ötesinde; başta uyuşturucu-silah kaçakçılığı ve trafiği olmak üzere pek çok yasadışı elde ettikleri gelirlerle uluslararası şirketlere dönüşmüşlerdir.

TERÖR ÖRGÜTLERİ VE BTÖ

Terör örgütleri şirket gibidir, çıkarlarını gözetir. Çıkarları da varlıklarının temel sebebini oluşturan alan hâkimiyeti ve sağladığı bu alanda varlığını devam ettirebilmek için ihtiyacı olan mali kaynaktır. Terör örgütlerini, ideolojilerinden ziyade ayakta tutan finans kaynaklarıdır. Bu finans kaynakları büyük çoğunlukla; uyuşturucu kaçakçılığı ve trafiği, silah kaçakçılığı, insan kaçakçılığı, beyaz kadın ticareti gibi geliri yüksek olanlar olarak ön plana çıkar. Terör örgütlerinin eylem yapamadıkları dönemlerde, daha çok bu finans gelirlerini elde etmek için kaçakçılık ve organize suç örgütleriyle ilişkiler geliştirirler.

Terör örgütleri, gözettikleri ideolojiden öte örgütün ve lider kadrosunun devamlılığını ve çıkarlarını esas alır. Örgüt, gerek finans temininde gerek örgüte eleman kazanımında sıkıntılar yaşıyorsa bu örgütün alan hâkimiyetini kaybettiğini göstermektedir. Burada ideoloji pek işe yaramamaktadır. İdeoloji, daha çok örgüte yeni eleman kazandırma ve ulus aşırı ülkelerde örgüt yapılanmalarında farklı ya da benzer ideolojideki siyasi parti, sivil toplum kuruluşu, vakıf, dernek gibi oluşumlarla ilişkilere girerek; örgütün yasaklı listeden çıkarılması ve örgütün lider kadrolarına yaşam alanı genişletme noktasında etkin olmaya çalışmaktadır. Silahlı anlamda etkin olamayan ve yeni eleman kazanma noktasında sıkıntı yaşayan terör örgütleri, çareyi ideolojilerine ve söylemlerine yeni eklemeler yaparak faydalanmak isterler. Örnek olarak Bölücü Terör Örgütü ve uzantılarını ele aldığımızda; Türkiye’ye karşı açmış oldukları silahlı mücadelelerinde hiçbir başarı elde edememişlerdir. Günün sonunda teröristler Türk silahlı güçleri tarafından etkisizleştirilmişlerdir.

Terör örgütleri hâkimiyetini kaybettiğinde, örgütün ikmal yollarının kapatılması neticesinde gerek uyuşturucu gerek kaçakçılık gerekse enerji kaynakları üzerindeki kontrolünü de kaybetmiş demektir. Bu durum örgütlerin kıskaca alındığını ifade eder ki, bölücü terör örgütü de bu anlamda kıskaca alınmış, ikmal ve lojistik yolları kapanmış, varlıklarını devam ettirebilmek için olmazsa olmaz olan gereksinimlerini elde edemiyor demektir. Örgüte eleman kazandıramayan, lojistik ve ikmal yolları ablukaya alınmış bir örgüt; elindeki tüm kozu yeni ve çok ses getirecek eylemlere harcayacaktır.

Tabi ki, terörle mücadelede etkin olabilmek, sadece güvenlik kurumlarıyla sağlanamaz. Başarılı ve etkin bir Terörle Mücadele için gerekli olan sağlam istihbarat, ülke içinde tüm yönleriyle yeniden revize edilmiş etkin bir Terörle Mücadele Yasası (TMY), elbette terörizmin dış destek boyutunda da etkin ve zoraki diplomasi yoluyla terör örgütlerine sağlanan dolaylı ya da doğrudan desteklerin kesilmesi gerekmektedir. Pek çoğunuzun malumu olduğu gibi, terör örgütlerine sağlanan dış destek olmasa hiçbir terör örgütü varlığını sürdüremez. Özellikle BTÖ’ye, pek çok ülkenin birçok alanda doğrudan ya da dolaylı destek verdiğini biliyoruz. Destek veren ülkeleri ve destek sağladıkları dönemlere göre ayrıca doğrudan ya da dolaylı destek sağlayan ülkeler olarak ele almak sağlıklı sonuçlara götürür.

BTÖ’ye değişik alanlarda destek sağlayan ülkeleri iki ana grupta değerlendirmek mümkündür. Birinci grupta yer alan ülkeler; PKK’ya açık veya gizli, doğrudan veya dolaylı olarak her türlü desteği sağlayan devletlerdir. Zaman içinde ilişkilerin gelişmesine bağlı olarak göreceli olarak değişse de bu devletler; Suriye, Yunanistan, GKRY, Rusya Federasyonu, İran, Ermenistan, Irak ve Libya idi. Bu ülkeler; eğitim, sahte kimlik, finansman temin, kamp, örgüt evi tahsis etme, havayolu ile geçişlerde kolaylık, tedavi, silah ve mühimmat yardımı gibi aktif destekler sağlamışlardır.

İkinci grupta bulunan ülkeler ise, PKK’yı terörist olarak nitelemekle birlikte örgütün paravan kuruluşlarına geniş müsamaha göstererek destek veren ülkelerdir. Bu ülkeleri Almanya, Fransa, İngiltere, Avusturya, ABD, Finlandiya, Norveç, Danimarka, İsveç, Hollanda, Belçika, İsviçre, İspanya, İtalya, Bulgaristan ve Romanya şeklinde sıralamak mümkündür. Bu ülkelerde de politika üretme ve strateji belirleme, siyasi destek, barınma imkânı, eğitim, finans, silah- teçhizat-personel temini, propaganda, teşkilatlanma gibi destekler sağlanmaktadır.İlk grupta yer alan ABD’nin, özellikle 2003 Irak’ın işgali ve 2011 Suriye İç Savaşı’ndan sonra, bölücü terör örgütü PKK’yı tamamen güdümüne alarak bölgesel çıkarlarında bir aparat olarak kullandığı ve sözde IŞİD ile mücadele adı altında Suriye’de PKK’nın uzantısı ve “kara gücüm” dediği YPG’yi binlerce tır silahla desteklediği tüm çıplaklığıyla ortadadır.

ABD’NİN İLK TEMASLARI VE İLİŞKİLERİ

Her ne kadar 2003 Irak’ın işgali ile Irak’ın kuzeyinde oluşan otorite boşluğu ve 2011 Suriye İç Savaşı ile sözde IŞİD ile mücadele adı altında örgütün Suriye uzantısı YPG desteklenmiş olsa da ABD’nin bölücü Kürtler ve PKK ile olan ilişkileri çok eskilere dayanmaktadır. Açık kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda ABD’nin bölücü Kürtler ile ilk temasının 1950’li yıllarda başladığını görmekteyiz. ABD’nin Irak ile diplomatik ilişkilerinin henüz olmadığı dönemlerde “Kürt Uzmanı” olarak tanınan William Eagleton, uzun yıllar Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde pek çok çalışmalar yürütmüştür. Bu bölgelerdeki çalışmalarını ise Irak’taki Belçika Büyükelçiliği içindeki ABD misyonunda gerçekleştirmiştir.

William Eagleton, 1954-55’te Kerkük’teki ABD misyonunda enformasyon görevlisi olarak görev yapmıştır. 1950 yılında ise ABD’nin Şam Büyükelçiliği’nde Siyasi Müsteşar göreviyle çalışmıştır. Eagleton, Suriye denetiminde bulunan Bekaa Vadisinde üslenen bölücü terör örgütü PKK’nın 1984-1988 yılları arasında ülkemize yönelik gerçekleştirdiği terör eylemleri sırasında ABD’nin Şam Büyükelçisi olarak görev yapmıştır.

ABD’nin, kimi zaman doğrudan kimi zaman da dolaylı olarak bölücü terör örgütü PKK ile olan temas ve görüşmelerinin en başından itibaren süregeldiği görülmektedir. Açık kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda ABD’nin örgüt lideri Öcalan ile ilk temasının 1998 yılında Şam’da “CIA’nın en önemli Kürt analizcilerinden biri” olarak kabul gören Prof. Michael Gunter ile Öcalan arasında gerçekleşen görüşmedir. CIA’nın Kürt analizcisi, ABD yönetiminin bilgisi dâhilinde 13-14 Mart 1998’de örgüt lideri Öcalan ile Şam’da görüşme gerçekleştirmiştir . Bu görüşmenin yapıldığı tarih de bir o kadar ilginçtir zira 1998 yılına kadar örgüte ve liderine ev sahipliği yapan Şam yönetimine her hangi bir yaptırımda bulunmayan Ankara, Şam yönetimine önce Atilla Ateş Paşa’nın sınırdan yaptığı açıklama ardından TBMM’de Demirel’in de destekleyen açıklamaları ile “bölücü terör örgütü lideri Öcalan’ı topraklarından çıkart” uyarısından tam altı ay öncesine denk gelmektedir.

Uluslararası güvenlik ve terörizm çalışan bazı araştırmacılar, NATO’nun dönüşümü ile BTÖ’nün de dönüştüğünü ileri sürerler. Haklıdırlar da zira özellikle 1990’lı yıllardan itibaren BTÖ’ne bağlı ya da iltisaklı pek çok yayın organında ABD – NATO “özgürlük getirecek tek kuvvet” olarak neşredilmiştir. Örgütün yayın organlarından Serxwebun dergisinin Kasım 1991 tarihli sayısında, “NATO, halkların taleplerinin çözülmeye çalışıldığı bir kuruma dönüşüyor” ifadesine yer verilmiştir. Yanı sıra ABD’nin ayrılıkçı ve bölücü örgütlerle özellikle PKK ile en başından itibaren iletişimde olduğu gerçektir. BTÖ’nün 1980’li yıllardaki geniş çaplı ve çok ses getiren eylemleri dikkate alındığında (örgüt öncesinde de terör eylemlerinde bulunmuştur) ABD-PKK stratejik ilişkisi: 12 Eylül 1980-Şemdinli-Eruh Baskınları ve Birinci Körfez Savaşı, ikincisi; Körfez Savaşı ve Öcalan’ın yakalanması, üçüncüsü; Öcalan’ın Türkiye’ye teslimi ve Irak’ın ABD tarafından İşgali, dördüncüsü ise Irak işgali sonrası ve günümüze kadar gelen süreç olarak değerlendirmek mümkündür.

Bölücü Terör Örgütü PKK açısından en önemli gelişme şüphesiz 12 Eylül 1980 darbesidir. Toplamda 100 militandan çok olmayan örgüt, lideri Öcalan ile birlikte darbeden dokuz ay gibi bir süre önce Suriye’ye gitmiş ve Şam merkezli üstlenmiştir. Bu dönemden itibaren Öcalan liderliğindeki PKK, uluslararası güçlerin bölgedeki çıkarlarına yönelik hizmet eden bir araç haline gelmiştir.

Irak-İran Savaşı sırasında, İngiltere ve ABD’nin desteklediği Irak’ın kuzeyinde oluşan otorite boşluğundan başta Barzani ve Talabani kuvvetleri olmak üzere bölücü terör örgütü de yararlanmıştır. Nisan 1982’den Ekim 1982’ye kadar KDP ile anlaşan PKK, Barzani kontrolündeki kamplara yerleşmiştir. 1984’de Başkan Reagen yönetimi, Irak ile 1967 Arap-İsrail Savaşı’nda kesilen diplomatik ilişkileri yeniden kurmaya başlamış; Barzani kamplarında üslenen BTÖ’nün Türkiye’ye karşı çok ses getiren büyük eylemleri başlamıştır.

Silahlı hiçbir eylemiyle başarı elde edememiş bölücü terör örgütü, özellikle Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra ABD’nin güdümüne girmiştir. BTÖ, 1991 Körfez Harekâtı ile Irak’ın kuzeyinde meydana gelen otorite boşluğundan faydalanarak deyim yerindeyse yeniden palazlanmış, özellikle ABD’nin 2003 Irak işgaliyle beraber pek çok imkân ve kabiliyetlere kavuşturulmuştur. 1950’lerde başlayan ayrılıkçı/bölücü Kürt yanlıları ile başlayan ilk temaslar ve 2003 Irak işgaliyle birlikte şimdilerde Suriye’de “kara gücüm” dediği stratejik ilişkilerin temelleri atılmıştır. BTÖ, güdümüne girdiği ABD tarafından özellikle Irak’ın işgalinin akabinde Türkiye’de siyasal sistemin bir unsuru haline getirilmiştir. 1980’den Öcalan’ın yakalanmasına kadar terörün merkez üssü konumuna gelen Suriye ve Şam yönetimine yaptırım uygulamayan yöneticiler ve “Öcalan’ı bize ne diye verdiler hala anlamış değilim” sözlerini sarf edenler; ABD’nin, bölücü örgütü Türkiye’deki siyasal sistemin bir unsuru yapacaklarını görememiş olamazlar.

Pek çok kere TSK tarafından başı ezilen bölücü terör örgütü, özellikle Irak’ın işgali sonrası yeniden palazlanmış ve Türkiye’ye karşı 2004 yılı ile birlikte yeniden terör eylemleri gerçekleştirmiştir. Ardından İngiltere gözetiminde, Erdoğan hükümeti tarafından Oslo’da gerçekleştirilen “Oslo Görüşmeleri”,sözde “Kürt Sorunu” “Çözüm Süreci”, “Habur Rezaleti” ve “Dolmabahçe Mutabakatı” ile sürmüş; BTÖ’nün yeniden eylem gerçekleştirmesi ile “Dolmabahçe mutabakatı” terk edilmiş, BTÖ tarafından “Hendek Savaşları” ile devam eden; Türkiye’ye ve insanımıza ağır bedeller/sarsıntı süreci yaşanmıştır.

Türkiye, gerek ülke genelinde terörle mücadelede, gerek sınır ötesinden ülkemizi tehdit eden terör örgütlerine yönelik özellikle PKK’ya karşı askeri operasyonlara kalkışsa örgütün çaresizliği ABD ve Avrupa ülkelerinin siyasetçilerinden sözde “insan hakları” masalları okumakla karşılık bulmuştur. Avrupa ülkelerinin, kendi ülke iç güvenlikleri tehdit altına girdiğinden bölücü terör örgütü PKK’yı yasaklı terör örgütleri listesine dâhil eden pek çok AB ülkesi, tıpkı ABD gibi PKK’yı bir terör örgütü olarak görmekte ancak sahada bu söyleminden oldukça farklı davranmaktadır. Örgütün, ülkemize ve insanımıza karşı terör eylemlerini silik ifadelerle kınayan emperyalist ülkelerin bölgesel çıkarları sürdüğü müddetçe bölücü terör örgütüne yönelik her askeri ya da siyasi mücadele “insan hakları” adı altında değerlendirilmektedir.

ABD-PKK STRATEJİK İLİŞKİLERİ

ABD, yazılı ve sözlü olarak PKK’yı bir terör örgütü olarak benimsemesine karşın, yazının dışında sahada bu söylemden daha ileriye taşımamış; BTÖ’nün Suriye uzantısı PYD’ye siyasi YPG’ye ise binlerce tır silah ve askeri malzeme yardımları yapmıştır. ABD’yi bu bölgede en çok rahatsız eden; Türkiye’nin, bölgesel bir güç olmasıdır. ABD, 2001 yılında PKK’yı “terör örgütü” olarak kabul etmesine karşın, Türkiye’nin bu probleminin güvenlik kaygısına sebep olmayacağını ileri sürmüştür. ABD, BTÖ hakkında Türkiye ile birlikte iş birliği yapıyor gibi görünmüş ve Türkiye’deki sözde Kürt probleminin bazı düzenlemelerle beraber çözüme kavuşturulmasını istemiştir. Bu söylemler BTÖ’nü, Türkiye’ye karşı kullanılabilecek bir fırsat olarak göstermiş ve bu görüntüyü yok edememiştir. BTÖ’nün lider kadrosu, ABD’nin bölge üzerinde önemli bir statüsü olduğunu, Kürtlerin, tüm bu problemlerin çözümünde süreç dışında bulunması gerektiğini ve ABD’nin bir lider olarak etkili bir rol oynaması gerektiğini belirtmişlerdir. ABD, PKK’nın gerçekleştirdiği eylemleri hem kınamış hem de PKK’nın silah edinmesine yol vermiştir.

ABD’nin sergilediği bu tutum, bölgede İsrail devletini korumaya yönelik olduğu ifade edilmiştir. Bu tutum Bush’un önermiş olduğu “Ortadoğu Ortaklık Girişimi” projesiyle de uyumludur. ABD, çıkarları için PKK ile olan ilişkisini sürdürmüş ve 2016 senesinde örgütün Suriye uzantılarından PYD/YPG’yi desteklemiştir. Avrupa ülkeleri gibi ABD de bölücü terör örgütüne yardımcı olmayı sürdürmektedir. Genel Kurmay Başkanlığı’nın 1984-2007 seneleri arasında teröristlerden sağlanan silahların nereden geldiği hakkındaki istatistiğe göre, ilk sırada ABD yer almaktadır. Listede ayrıca SSCB’nin ardılı Rusya Federasyonu, Macaristan, İngiltere, Çin, İtalya, Almanya, İsveç ve Irak’ın da içlerinde bulunduğu toplam 34 ülke yer almaktadır.

Bölücü terör örgütüne destek konusunda ABD’li askerler, YPG üniformalarını giymişler veya YPG peçleri takmışlardır. Yanı sıra askeri araçlara taktıkları Amerikan bayraklarıyla YPG’li teröristleri TSK’ya karşı koruma altına almışlardır. Türkiye, PKK ve uzantılarını terör örgütü olarak görmekte, örgütün Suriye uzantısı olan YPG’nin de terör örgütü olduğunu kanıtlarıyla ileri sürmektedir. ABD, terör örgütü IŞİD ile sözde mücadele konusunda YPG’ye yardım etmiş ve her türlü desteği sağlamıştır. PKK/YPG’li teröristlerin yakalanmaları esnasında ABD’nin elinden çıkan pek çok silahın da ele geçirilmesi bu desteği ispatlamaktadır. Zaten bu noktada Obama yönetiminden günümüze ABD yönetimleri PKK/YPG’ye binlerce tır dolusu silah, mühimmat desteği sağladıklarını gizlememekte, alenen bu yardımları devam ettirmektedirler. Dış işleri bakanı Hakan Fidan’ın “üçüncü taraflar dikkat etsin” uyarısı örgüte pek çok desteği sağlayan ülke yönetimlerine yönelik bir sözlü uyarıdır.

2011 SURİYE İÇ SAVAŞI SONRASI IŞİD İLE MÜCADELE

ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden kısa bir süre sonra dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı ve sonrasında Dışişleri Bakanı olan Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003 tarihinde Waşington Post’ta “Ortadoğu’yu Dönüştürmek” adlı makale kaleme alır. Rice makalesinde, Ortadoğu’daki 22 ülkede rejimleri değiştireceklerini ilan eder . Bu açıklamaların ardından “yaratıcı kaos” ya da “yaratıcı tahrip” olarak da ifade edilen bir doktrin uyarınca bahsi geçen 22 ülkeye yönelik kontrollü kaoslar çıkartılacak, ABD’nin, bu ülkelerde çıkan kaoslara müdahale imkanlarının oluşmasının ardından rejim ve sınır değiştirme hamleleri hayata geçirilecekti.

CIA Başkanı olarak Libya ve Suriye operasyonlarının başrolünde yer alan dönemin ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı David Petraeus, Eylül 2009’da yedi sayfalık direktife göre CENTCOM’un sorumlu olduğu bölgede dost ve düşman ülkelere özel operasyon timleri yollanacak ve örtülü operasyonlara hız verilecekti. Dolayısıyla bölgeye ABD ve müttefiklerinin askeri operasyonu için bir nevi hukuki zemin hazırlanmış; CIA ve diğer istihbarat teşkilatlarıyla ABD yönetimi, doğrudan askeri müdahaleler yerine örtülü operasyonlar ve özel harp yöntemlerine ağırlık vererek buna bağlı olarak da vekâlet savaşları denilen “Proxy War” hayata geçirilecekti.

CIA ve MOSSAD ile birlikte ABD Özel Operasyonlar Komutanlığı (SOCOM), Rice’ın açıkladığı hedefe uygun olarak, bölücü terör örgütü PKK’ya Suriye’de PYD/YPG’yi, İran’da da PEJAK terör örgütlerini kurdurtmuştur. PKK ise Ayrılıkçı Kürt Hareketlerinin başat konumuna getirilecekti. CIA, 2011 Suriye Operasyonlarının ilk günlerinden itibaren PYD üzerinde de etkili bir şekilde çalışma yürütmüştür. Açık kaynaklardan elde edilen ABD Dışişleri Bakanlığı yazışmalarında, ABD’nin son Şam Büyükelçisi Robert Ford Suriye’deki görevi sırasında PKK’nın Suriye kolu PYD ile pek çok sefer görüşme gerçekleştirmişti. Dünyanın farklı coğrafyalarından toplanan militanlar Suriye güvenlik güçlerine saldırdılar.

Şam başta olmak üzere Halep, Dera, Hama, Humus’ta saldırılar düzenlendi. Şam rejimi orduyu büyük şehirlerin güvenliğini sağlayacak şekilde görevlendirince Türkiye sınır bölgelerinden güçlerini çekti. Sınır bölgelerinde oluşan bu boşluğu IŞİD, El Nusravd dini ideolojik örgütler doldurarak etkinlik kazandılar. Dini ideolojik güdülü bu örgütlerin etkinlik kazandığı alanlarda ABD, Fransa, İngiltere istihbarat servislerinin de desteğiyle göstermelik çatışmaların ardından bölücü terör örgütü PKK (PYD/YPG) kontrolüne terk edildi.

PKK/PYD/YPG, güney sınırlarımızda yer alan Halep vilayetine bağlı Ayn el-Arap’ı 19 Temmuz 2012’de, Halep’in 65 km kuzey batısındaki Afrin’i 20 Temmuz 2012’de, Haseke vilayetine bağlı Malikiye’yi 21 Temmuz 2012’de ele geçirdi. PYD/YPG, Kasım 2012’de de kamışlı, Derik, Amuda ve Dirbesiye’de askeri ve polis kontrol noktalarını ele geçirdi.

SURİYE’DE ABD-PKK/YPG ÖRTÜLÜ İTTİFAKINDAN İŞBİRLİĞİNE

ABD’nin IŞİD stratejisi ve IŞİD bahane edilerek sözde IŞİD ile silahlı mücadele edecek diye PKK YPG’ye yol verilmesinin yol taşları The White House, “ISIL STRATEGY, The U. S. StrategyToGefeat ISIL and Combat the TerroristThreat” isimli makalede yer almaktadır. 9 Haziran 2014 tarihinde Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Musul’u işgal etmesi, ABD’nin BOP stratejisindeki ikinci atağına yol açtı olarak yorumlanmaktadır. IŞİD, haziran başında Irak içlerine saldırıya girişti. IŞİD’in Musul’u herhangi bir dirençle karşılaşmadan işgal etmesi büyük yankı uyandırmıştı. Örgüt ağustos ayında bu sefer Irak’ın kuzeyine yönelerek Sincar ve Telafer’e girip kadim Türk yurdu Kerkük ve Erbil’i tehdit etmeye başladı. İşte tam da bu dönemde ABD ile PKK/YPG arasındaki temasların en açığı gerçekleşti.

ABD güçleri 8 Ağustos 2014’ten itibaren Irak’ta IŞİD’e yönelik hava saldırılarına başladı. 10 Eylül 2014’te Obama, “IŞİD’e karşı mücadele” stratejisini açıkladı. Başkan Obama’nın IŞİD’e karşı mücadele stratejisini açıklamasının hemen akabinde IŞİD, PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD/YPG’nin kontrolündeki Ayn el Arap kentine saldırı başlattı ve PKK ile ABD arasındaki örtülü ittifak, aleni işbirliğine dönüştüğünü tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktaydı. 23 Eylül tarihinden itibaren de Suriye’de IŞİD gerekçesi ileri sürülerek hava bombardımanları başlatıldı.

ABD’nin, “The U. S. StrategyToGefeat ISIL and Combat the TerroristThreat” IŞİD stratejisi üç sacayağından oluşmaktaydı: İlki ABD ve müttefiklerinin Hava Operasyonları, ikincisi; PKK/YPG ve Irak’taki peşmerge kuvvetleri ile yerel kuvvetlerin silahlandırılması ve bölgeye sevk edilen Amerikan özel kuvvet unsurlarınca eğitilip donatılması, üçüncüsü; IŞİD’e karşı mücadele gerekçesiyle eğitilen silahlı güçlerle kurtarılmış bölgeler oluşturmak. ABD’nin askeri şemsiyesi altına alınan bölücü terör örgütü PKK/YPG fiilen işgal ettiği bölgelerde faaliyetlere başladı.

Başta Ayn el Arap olmak üzere IŞİD’in ele geçirdiği toprak ve bölgeleri IŞİD’den kurtarma fikri tamamen PKK / YPG’ye Suriye’de özerk bölge kurdurmak için tertiplenmişti. Bu esnada PKK/PYD/YPG’nin fiili durumu meşru zemine çekilmesi için örgütün ismi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) yapıldı. ABD ve müttefiklerin hava operasyonları sonucu örgüt giderek alan genişletti. PKK, ABD’nin desteğiyle, 2014’te Suriye’de özerk kanton yönetimleri kurulduğunu ilan etti. 17 Mart 2016’da ise bu kantonları birleştirerek sözde özerk yönetimlerin kurulduğunu ilan etti.

SONUÇ OLARAK;

ABD yönetimleri, sözde IŞİD ile mücadele stratejisinin açıklandığı Obama döneminden Biden dönemine kadar devletin resmi bütçesinden bölücü terör örgütü PKK’/YPG’ye milyonlarca dolar harcadı. 15Aralık 2023 tarihli kabul edilen 2024 savunma bütçesinde Irak ve Suriye’de DEAŞ ile mücadele fonuna toplamda 398 milyon dolar ayrılmış ve PKK/YPG’nin faydalanacağı tutarın ise 156 milyon dolar olduğu ifade edilmektedir . ABD, tüm dünyanın gözleri önünde “kara gücüm” dediği bölücü terör örgütü PKK/YPG’ye aralarında anti tank silahların da bulunduğu binlerce tır silah, mühimmat ve askeri malzeme ulaştırmıştır.

ABD’nin Suriye’de konuşlu silahlı unsurları Türkiye sınırında pek çok kere PKK/YPG’li teröristlerle ortak tatbikat yaptılar. Ayrıca PKK/YPG’li teröristlerin, ABD’li askerler tarafından kısa ve orta menzilli hava savunma sistemlerinin kullanımı konusunda eğitildikleri de ortaya çıktı . ABD ile bölücü terör örgütü PKK/YPG örtülü ittifakı açıktan işbirliğine dönüşmüştür. Bölücü terör örgütü Suriye’de çapından büyük alanın kontrolüne ABD sayesinde sağlamıştır. Irak’ın kuzeyindeki Barzani yönetimi, yine ABD sayesinde 1991 Körfez Savaşı’ndan günümüze hak iddia ettiği kadim Türk yurdu Kerkük dâhil olmak üzere bazı bölgelerde kontrolü ele geçirmiştir.

Türkiye’nin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Pençe Kilit Askeri harekâtları ile sözde “dört ayaklı büyük kürdistan” planı şimdilik akamete uğratılmış olsa da ABD ile bölücü örgüt PKK/YPG arasındaki açık-resmi işbirliği devam etmektedir. ABD’nin bölge politikaları ve çıkarları Türkiye’nin ulusal güvenlik ve çıkarları ile ters düşmektedir. Bu uzlaşmaz ve çelişkili durum da bölgesel çıkarları olan İran, Rusya Federasyonu ve şimdilik uzak da olsa Çin ile ilişkilerini ABD’den bağımsız geliştirmesini, dolayısıyla Ankara merkezli çıkarları açısından da tehlikeli görmektedir.

                                                                                           Ömer KALAYCI

Yararlanılan Kaynaklar

  • Uluslararası Güvenlik ve Terörizm, oemerkalayci34@gmail.com
  • Hande Ortay ve Ömer Kalaycı, PKK’nın Siyasallaşma Çabaları: Almanya İsveç Örneği, 2022, İstanbul, Cinius Yayınları.
  • Turan Yavuz, ABD’nin Kürt Kartı, Otopsi Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2003, s. 132 vd.
  • Bkz. Gunter, M. M. (1988), An InterviewwiththePKK’sOcalan, Journal of ConflictStudies, 18(2). https://journals.lib.unb.ca/index.php/JCS/article/view/11697 ve Fikret Akfırat, Kukla Devlet, ABD Kürdistan’ı Nasıl Kurdu, Kaynak Yayınları, 1. Basım, İstanbul, s. 342.
  • Fikret Akfırat, “PKK-ABD İlişkisinde Dört Dönem”, Ed. Fahri Erenel& Ahmet Gedik, Terörizm Üzerine Güncel Yaklaşımlar, Nobel Akademik Yayıncılık, 2023, s. 201-214
  • Yemenici, a.g.e.,s. 72
  • Akmaral, a.g.e., s. 255
  • Condoleezza Rice, “TransformingTheMiddle East”, The Washington Post, 7 Ağustos 2003, http://www.iraqwatch.org/government/US/WH/us-wh-rice-wp_oped-080703.htm
  • Fikret Akfırat, Erdoğan’ın Suriye Seferi, Kaynak yayınları, İstanbul, Kasım 2015, s. 80 vd.
  • Fikret Akfırat, 2015.
  • The White House, “ISIL STRATEGY, The U. S. StrategyToGefeat ISIL and Combat theTerroristThreat”, Bkz. http://obamawhitehouse.archives.gov/isil-strategy
  • BBC, https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/03/160317_suriye_federasyon Erişim tarihi: 17 Mart 2024.
  • AA, http://www.aa.com.tr/tr/dunya/abdden-2024-savunma-butcesinde-pkk-ypgnin-faydalanacagi-fona-156-milyon-dolar/3083088 , Erişim tarihi: 15 Aralık 2023.
  • Haber 7, teröriste hava kalkanı, ABD hava savunma sistemi gönderdi, 23 Kasım 2023.

E-BÜLTENE ABONE OLUN

Stratejik Ortak yazarlarının makalesi ve haritalar ücretsiz e-postanıza gelsin.

Abone oldunuz, teşekkürler.

Bir şeyler yanlış oldu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.

Yazarlık Başvurusu

Yorum Yaz

Lütffen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz